< < Yeni Türk Petrol Kanunun İçerdiği Tehlikeler


Yeni Türk Petrol Kanunun İçerdiği Tehlikeler

Yazan  17 Haziran 2013

Türk Petrol Kanunun taslak olarak hazırlanması ve tartışılmaya başlaması sırasında en çok tartışılan konu “milli menfaatler” sözcüklerinin kanundan çıkarılmak istenmesiydi. 11 Haziran günü Resmi Gazete de yayınlanan yeni Türk Petrol Kanununun birinci maddesinde 1954 yılında kabul edilen kanunun ikinci maddesinde bulunan “Bu kanunun amacı, Türkiye Cumhuriyeti petrol kaynaklarının milli menfaatlere uygun olarak hızlı, sürekli ve etkili bir şekilde aranmasını, geliştirilmesini ve üretilmesini sağlamaktadır” cümlesi yer almaktadır. Yeni kanunun içeriğine bakıldığında ise gayrı milli hata bireysel haklara aykırı maddeler olduğu görülmektedir. Dolayısıyla yeni kanun bir kez daha göstermiştir ki “milli menfaatler” kelimelerinin bir kanunda yer alması, o kanunun “milli” olduğunu göstermemektedir.

Öncelikle gerçekten bir önceki kanunun 1954 yılında kabul edilmesinden itibaren yaklaşık 50 yıl geçmiştir ve Türkiye’nin de yeni bir petrol kanununa ihtiyacı vardır. Fakat yeni kanunun eskisinden geri değil ileri olmasını beklemek de son derece doğaldır. Yeni kanunda yabancı yatırımı çekebilmek adına son derece teşvik edici bir yapı oluşturulmaya çalışılmıştır. Bunu yaparken de aynı eski kanunda olduğu gibi gücün tek bir elde yani “Bakanlar Kurulunda” toplanması hedeflenmiştir. Oysaki yeni kanun çağdaş normlara göre yapılabilir ve petrol lisansının verileceği şirket Bakanlar Kurulu ya da Türk siyasi sistemi göz önüne alındığında son söz sadece Başbakan’a bırakılmayabilirdi. Yerel halkın, o bölgede ki sivil toplum kuruluşlarının ve belediyelerin kendi topraklarında yapılacak petrol arama ve üretim aşamasında eskisi gibi hiçbir söz söyleme hakkı bulunmamaktadır. Böylelikle petrol ve doğalgaz arama lisansı almak isteyen şirket ya da kurum doğrudan siyaset makamı ile muhatap olmaktadır.

Bir başka önemli konu ise çıkarılacak petrol veya doğalgaz taşınacağı boru hattı hakkında da yeni kanunda madde 8 fıkra 6’da sadece kısaca yer verilmesidir. Buna göre; “İşletme ruhsatı sahibine talebi halinde, ürettiği petrolü nakletmek üzere boru hattı inşa izni verilebilir” denmektedir. Oysaki eski kanunda “Boru Hattı ve Diğer Vasıtalarla Nakliyat” başlığı altında ayrı bir bölüm bulunmakta idi. Örneğin eski kanunun 83’üncü madde ve 1’inci fıkrasına göre; “ürettiği petrolü başka bir ülkeye boru hattı ile taşımak istemesi halinde uygulanacak hukuki rejim Bakanlar Kurulu tarafından tespit olunur ibaresi yer almaktadır” denilmekte ve buna ilave olarak da diğer fıkralarda ayrıntılı ek maddeler de bulunmaktadır. Yeni Petrol Kanununda ise hükümet, boru hattı için yeni bir bölüm açmayı tercih etmemiş, konuyu sadece bir cümlelik fıkraya indirgemiştir. Bu bağlamda yeni kanun neticesinde boru hattı konusu ile ilgili bir sürü bilinmez mevcudiyetini korumaktadır.

Eski kanunda olup da yeni kanunda da korunan bir başka önemli ve çağ dışı madde de yeni kanunun onuncu maddesinde yer almaktadır. Buna göre; “Petrol hakkı sahibi, arama veya işletme ruhsatında veya civarında petrol işlemi için gerekli arazinin kullanma hakkını, arazi özel mülkiyet konusu ise anlaşma, anlaşmazlık durumunda kamulaştırma yoluyla, arazi Hazineye ait veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında ise Maliye Bakanlığından bedeli karşılığında kiralamak, irtifak hakkı tesis etmek veya kullanma izni almak ve ruhsatına kaydedilmek suretiyle elde edebilir…” denilmektedir. Maalesef bu madde özel mülkiyet hakkını devlet karşısında çaresiz bırakmaktadır. Bu maddenin dayanak noktası olan üçüncü madde “Türkiye’de ki petrol kaynakları Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır” maddesi vatandaşın mülkiyet hakkını bir şirkete rahatlıkla verebilmekle bilmekte esasen bütün gücü de Başbakan’a vermektedir. Geçtiğimiz 50 yılda geçerli olan bu maddenin 21’inci yüzyılda artık daha da liberalleştirilmesi gerekmektedir. Örneğin maddeye göre; A şirketi herhangi bir yerde petrol arama lisansı alınca, lisansını kapsamayan civarındaki özel bir arazide petrol olduğunu tespit edebilir. Bu durumda bu mülkiyeti sahibinden isteyebilir ve eğer sahibi bu fikre yanaşmazsa hükümetten bu mülkiyetin kamulaştırılmasını talep edebilir. Bu durumda diyelim üzerinde mısır ekili olan arazi mısır tarlası niteliğinde mi kamulaştırılacak yoksa petrol arazisi niteliğinde mi kamulaştırılacaktır? Pek tabi ki sahibine yapılacak tüm yeraltı kaynakları devlete aittir açıklamasının ardından cüzi bir rakamla kamulaştırma yapılıp, arazi, petrol şirketine verilecektir. Kanunda hiçbir şekilde bulunan petrolün ya da doğalgazın bir miktarı arazi sahibinindir ya da bölgenin kamu yararı için harcanacaktır gibi bir madde konulması yine düşünülmemiştir. Bu madde nedeniyle vatandaşın mağdur olma ihtimali olduğu gibi, gelen petrol şirketinin hakları, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının haklarının halen üzerinde görülmektedir.

Çevre konusuna gelindiğinde ise yeni kanuna eskisinde olmayan endişe verici maddeler eklenmiştir. Yeni kanunda 10’uncu maddenin 5’inci fıkrasında bulunan “…Orman kanununa göre orman sayılan yerlerdeki ruhsat ve izin alanlarında, ilgili mevzuata göre izin almak ve bedelleri ödenmek suretiyle petrol arama ve işletme faaliyetleri yapılabilir” cümlesine göre orman arazilerini büyük bir tehlike beklemektedir. Çevreci olduğunu iddia eden hükümet, orman arazilerinin petrol aramaları ve üretimi için kullanılmasına izin vermeyi öngörmektedir. Bu bağlamda kaybedilecek orman arazisine bir de bedel biçilmiş olması çok acıdır. Bir başka çevre ile ilgili vahim madde ise madde 23’teki idari para cezalarında yer almaktadır. Eski kanuna göre “tehlikeli fiil” tatbik eden ya da izinsiz arama yapanlara para cezasının yanında hapis cezası yaptırımı da uygulanırken, yeni yanında bu durum sadece para cezasına çevrilmiştir. Örneğin madde 23’ün 2’inci fıkrasına göre; “… tehlikeli fiil nedeniyle önemli ve tamiri mümkün olmayan bir hasar veya zarar verenler 500 bin TL, petrol işlemi esnasında tehlikeli fiil yapanlar 350 bin TL, verilen süre içinde önlem almayanlar geçen her gün için 50 bin TL”, gibi para cezaları yer almaktadır. Burada birinci cümle çok dikkat çekicidir. “Tamiri mümkün olmayan bir hasar veya zarar meydana gelirse”, yani bir göl zehirlenirse, bir tarım arazisi zehirlenirse ya da tarihi bir harabe yok olursa, petrol şirketi sadece 500 bin TL ceza ödemek ile yükümlü olacak. Şirketi yaptırım olarak bekleyen ne bir hapis cezası ne de lisansının iptal olması tehlikesi bulunmamaktadır. Burada kesinlikle kamu yararı gözetilmemektedir.

Yeni Petrol Kanunu, uzun (34 sayfa) ve zamanına göre dili ağır olan eski kanunun 12 sayfaya indirilerek bir özetinin ve sadeleştirilmesinin yanı sıra petrol şirketlerini yatırıma teşvik etmek adına kamu yararının unutulduğu ve özel mülkiyet hakkının yine çağdaş sistemlere göre uyarlanmadığı bir kanun olmuştur. Arama, üretme ve taşıma ile ilgili lisans verilecek bir toprak parçası ile ilgili olarak tek başına Bakanlar Kurulu’nun karar vermesi ise demokratik değil eski otoriter düzenin sadece bir devamıdır. 

Dr. Tuğçe Varol

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Amerika Araştırmaları Merkezi Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...