Nükleer Enerjinin Önemi

Yazan  09 Eylül 2013

Nükleer enerjinin önemini ayrıntılı bir şekilde anlatmadan önce, en son söylenecekleri en başa alarak konuyu açıklamaya çalışalım. 2012 yılı itibariyle Türkiye’nin kurulu gücü yenilenebilir kaynaklar toplamı (hidrolik, rüzgâr, güneş, jeotermal ve biyogaz) 22.200,9 MW, fosil kaynaklar toplamı (kömür, doğalgaz, petrol, asfaltit) 34.870,6 MW’tır. Daha doğru bir bilgi vermek gerekirse, ülkemizin yenilenebilir kaynaklarının tamamı devreye alındığında teorik olarak kurulu güç 124-164.000 MW, üretim ise 637 – 900 milyar kWh olacaktır. Bu gerekli ve istenilen ama çok uzun soluklu bir neticedir. Zira yıllar önce enerji yatırımlarında dengeli bir politika sürdürülseydi, şimdilerde Türkiye’nin iktisadi, sosyal ve politik durumu çok ilerilerde olurdu. Şayet Türkiye, 1962 yılında başlayan nükleer santral serüvenine devam edip elektrik enerjisi üreten bir noktaya gelseydi, bugün 30-40.000 MW gücünde ve yaklaşık 350 – 400 milyar kWh enerji üretimi yapan nükleer santrallerimiz olabilirdi. 2012 yılı itibariyle kurulu güç 57.080,5 MW, üretim 239.5 milyar kWh’tır. Daha anlaşılır bir ifade ile nükleer santrallerimiz zamanında kurulsaydı, 2012 yılında kurulu gücümüz 100.000 MW, üretimimiz 450-500 milyar kWh’a ulaşmış olacaktı. Bu netice her bakımdan daha güçlü ve zengin bir Türkiye değil midir?                     

     Nükleer enerji şu özellikleri ile dikkat çekici bir enerji türüdür:  

1.      Nükleer enerji üreten santraller yılın 8000-8500 saati sürekli çalışırlar.

2.      Nükleer santrallerin yer seçiminde yanlışlık yapılmaması santralin güvenliği açısından çok önemlidir. Nükleer santraller, kaza ihtimalinin sıfır olması ilkesi üzerine inşa edilmelidir. Fay hatları, deprem zonları ve yerleşim yerleri didik didik edilmelidir.

3.      Nükleer atıkları saklamak çok büyük bir meseledir. Çözümü için ciddi çalışmalar yapılmaktadır.

4.      Nükleer enerji için gerekli olan uranyumun zenginleştirilmesi için tesislere ihtiyaç vardır. Bu tesislere sahip olunduğunda ve U-235’in oranı %99’lara çıktığında atom bombası yapılması mümkündür. (U-235 izotopları nötron bombardımanı ile Plutoyum 238 izotopları elde edilmektedir)

5.      Bugün için nükleer enerji fisyon yolu ile elde edilmektedir. Ancak füzyon yolu ile elde edilmeğe başlandığında nükleer enerji daha temiz, çevreyi kirletmeyen, hammaddesi oldukça fazla bir enerji kaynağı olacaktır.

6.      Nükleer enerjide toryum cevherinin yakıt olarak kullanılmaya başlanmasında sonra ülkemiz ciddi biçimde rahatsız edilecek bir konumda olacaktır. Dünya toryum rezervlerinin %35-40’ı ülkemizde bulunmaktadır. %0.217 tenörlü 380.000 ton toryum cevheri Sivrihisar-Beylikahır’da kompleks cevher yatağı içinde yer almaktadır. Bu konuda yaklaşık 15 yıldır çalışmalar yapılmaktadır. Toryum rezervlerinin 10-15 bin yıl, füzyon enerjisin 3 bin yıl dünyaya yeteceği bilindiği göre bu konuda çalışmaların devam ettiğini söyleyebiliriz.

    T.C. ETKB’ lığı Nükleer Enerji Projeleri Uygulama D.Başkanlığı’nın ’’Nükleer Santraller Enerji Üretiminde Neden Tercih Edilmelidir’’ sorusuna verdiği cevaptaki önemli bazı bilgileri aktararak konuyu açmaya çalışalım. ’’ Nükleer enerji üretim zinciri, tümüyle ele alındığında sera gazı salımı konusunda en temiz seçenektir… Örneğin, elektrik üretiminin %75 gibi büyük bir oranda nükleerden sağlandığı Fransa’da, dört kişilik bir ailenin ömürleri boyunca kullandıkları nükleer enerjiden, en fazla bir golf topu kadar büyüklükte camlaştırılmış nükleer atık çıkmaktadır… Nükleer santrallerden çıkan atık miktarının çok az olmasıyla çok az yer kaplayacağından yer üstündeki depolarda güvenli bir şekilde depolanabilmektedirler. Örneğin, 1000 MWe gücündeki bir nükleer santralden yılda yaklaşık 30 ton nükleer atık çıkmaktadır… Kullanılmış nükleer yakıtlar yeniden işlenerek (reprocessing) enerji üretimi için kullanabilirler… Nükleer yakıt maliyeti ve bunun sonucu olarak fiyatı istikrarlı sayılabilecek seviyededir…  Santral işletme ömrü diğer santral türlerine göre daha uzundur.’’ Şimdi üzerinde halen fırtınalar kopartılan nükleer enerjinin ne olduğunu bilimsel olarak açıklamaya çalışalım. Nükleer enerji, netice itibariyle atomun çekirdeğiyle ilgili bir olaydır. Bir nükleer santral kurabilmek için her şeyden önce zenginleştirilmiş uranyuma ihtiyaç vardır. Nükleer enerji iki şekilde elde edilmektedir. Birincisi, büyük bir çekirdeğin parçalanması yani fisyon, ikincisi, iki küçük çekirdeğin birleştirilmesi yani füzyon. Günümüzde nükleer enerji elde edilmesi fisyon yolu ile olmaktadır. Uranyum, fisyon tepkimesine girerek bölünür, neticede çok yüksek miktarda bir enerji açığa çıkar. Bu enerji ısıya dönüştürülerek su kaynatılır ve buhar elde edilir. Bu buhar yüksek basınç altında türbinlere gönderilir, türbinler dönerken bu türbinlere bağlı jeneratörlerde meydana gelen elektrik, iletim hatları vasıtasıyla kullanılacağı yere iletilir. Sıcaklığı ve basıncı düşmüş olan buhar yeniden kullanılmak üzere yoğunlaştırıcıya gönderilir. Buhar su haline dönüştürüldükten sonra, aynı işlem tekrar edilir. Bilim ve Teknik s. 388’de bu konudaki bilgilere bir göz atalım: ’’Fisyon sonucu oluşan bazı radyoaktif izotopların, reaktör kalbini soğutan suya karışması mümkün. Kaldı ki; suyun içerisinde nötronlar dolaşmakta, suyu oluşturan çekirdekler tarafından yutulmakta. Örneğin hidrojen, bir nötron suyu yutup döteryum, döteryum bir nötron yutup trityum                                         olabiliyor. Her iki ürün de radyoaktiftir… Nükleer enerjinin bir seçeneği olan füzyon; çevreyi kirletmeyen, temiz, yakıtı hidrojen izotopları döteryum ve trityum gibi hafif elementler olan bir enerji sistemi… Füzyon enerjisini, güçlüğüne karşın çekici kılansa, görece temiz, atıklarının da az olması. Üstelik hammaddesi de bol.’’ Güney Fransa’da 22 milyar dolara kurulmuş olan ITER 840 m3 nükleer füzyon santrali bulunmaktadır. Ayrıca Almanya’da Max Planck Enstitüsü tarafından 7-X nükleer füzyon reaktörünün 2015’de bitirilmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Bugün dünyada çalışan 436 nükleer santral, fisyon yani, U-235 atomunun çekirdeğinin bir nötron ile parçalanması neticesinde ortaya çıkan enerjiyi elektrik enerjisine çeviren santrallerdir. Nükleer santrallerde kullanılan ve enerji hammaddeleri içinde yer alan uranyum nasıl bir maddedir? Uranyum, kurşundan daha yoğun, çelikten yumuşak radyoaktif bir elementtir. Uranyum cevheri tabiatta serbest halde bulunmaz, değişik elementlerle birleşerek uranyum minerallerini meydana getirir. Bu mineraller arasında uraninite, autinit ve tobernit ekonomik uranyum yatağı oluşturan mineraller arasında sayılabilir. Ülkemizde yaklaşık 30 sahada uranyum bulunmaktadır. Köprübaşı, Fakılı, Küçükçavdar, Sorgun, Şebinkarahisar, Demirtepe, Küçükkuyu ve diğer yerlerde tespit edilmiş tenörleri %0,08 - %0,4 arasında değişen uranyum rezervi ise 9.129 tondur (bu rezervin aramalarla ve sondajlarla artma ihtimali çok yüksektir). Uranyum cevheri çıkarıldıktan sonra yakıt haline gelinceye dek şu aşamalardan geçmektedir: 1. Sarı pasta üretimi, 2. Sarı pasta arıtma, 3.Kalsinasyon ve UO2’ye indirgeme, 4.UO2’nin UF4’e dönüştürülmesi,5.UF4’den UF6 yapımı. MTA tarafından 1974 yılında Köprübaşı’nda kurulmuş olan uranyum pilot tesisinde  Köprübaşı, Alaşehir ve Fakılı cevherlerinden 1.200 kg kadar sarı pasta üretimi gerçekleşmiştir. %85’ kadar çıkan U3O8 oranı ve de istenmeyen elementlerin oranının çok düşük olması sebebiyle Köprübaşı-Kasar tipi cevherde üretilen sarı pastanın dünya standartlarına uygun olduğu görülmüştür.

 

 Bütün bu çalışmalar Türk mühendisler tarafından MTA’da yürütülmüştür. Şayet 1974’den günümüze dek bu faaliyetler ilgili kuruluşlar tarafından devam ettirilseydi, sanırım bugünlerde uranyum zenginleştirme tesislerine sahip olabilirdik. Ancak dünü geride bırakıp bir an evvel bu tesislere sahip olmanın yollarını aramalıyız. Dünya uranyum rezervleri yaklaşık 5.327.200 tondur. Önemli rezervlere sahip ülkeler sırasıyla: Avustralya 1.661 milyon ton, Kazakistan 629 bin ton, Rusya 487.2 bin ton, Kanada 468.7 bin ton,  Nijer 421 bin ton, G. Afrika Cum. 279 bin ton, Brezilya 276 bin ton, Namibya 261 bin ton, ABD 207.4 bin ton, Çin 166.1 bin ton ve diğerleri 459.3 bin ton (World Nuclear Association – Ağustos 2012).

    Ülkemizde nükleer enerjinin serüvenine gelince: Türkiye’nin nükleer enerji ile resmi olarak uğraşısı, 1955 yılında I. Cenevre Konferansı sonrası 1956 yılında Başbakanlığa bağlı Atom Enerjisi Komisyonu’nun kurulmasıyla birlikte başlamıştır. Türkiye, 1957’de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı üyesi olmuştur. 1962’de Çekmece’de Nükleer Araştırma Merkezi kurulmuş ve 1970 yılına kadar da elektrik üretimine yönelik çalışmalar devam etmiştir. 1968-1972 plan döneminde yapılan çalışmalar neticesinde 1977 yılında yaklaşık 400 MW gücünde bir nükleer santralin devreye alınması planlanmıştır. Daha sonra bu konudaki çalışmalara devam edilmiş ve 600 MW gücünde bir santralin devreye alınması noktasına gelinmiştir. Ancak bir türlü gereken adımlar atılamamış ya da engellenmiştir. 1983’de Akkuyu ve Sinop’ta iki adet santral konusu gündeme gelmiş ancak Kanada, Alman ve ABD firmalarıyla yapılan görüşmelerden müspet netice elde edilememiştir. 1997-2000 arasında konu yine gündeme gelmiş uzun müzakereler sonrasında ihale, Bakanlar Kurulu kararı ile iptal edilmiştir. Nihayet 2013 yılında Akkuyu ve Sinop nükleer santrallerinin yapılması işlemleri sonuçlanmıştır. Temennim o ki, santrallerin yapım aşamasında herhangi bir pürüz ortaya çıkmaz ve en geç 2023-2030 yıllarında 9.280-10.000 MW gücünde ve yaklaşık 80-90 milyar kWh elektrik enerjisi üreten santrallere sahip olabiliriz. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus seçilen santral yerlerinin ayrıntılı jeolojik ve tektoniğinin açık bir biçimde ortaya konması ve 8-9 büyüklüğünde depreme dayanıklı şekilde inşa edilmesidir. Fay zonlarının uzak çevresinde dahi santraller risk taşıyabilmektedir. Santraller merkez olmak üzere 200 km. çaplı bir alan içindeki jeolojik ve tektonik sorunlar bütün ayrıntıları ile yeniden ele alınmalı ve bu konuda MTA yetkili ve sorumlu kılınmalıdır.

   30 Haziran 2013 tarihi itibariyle Türkiye’nin elektrik enerjisi kurulu gücü 60.121,1 MW’tır. Bu gücün %47’si olan 28.309 MW’tı tamamen ithalat yoluyla karşılanmaktadır. 2012 yılında ülkenin ihracatı 152.561 milyar dolar, ithalatı 236.537 milyar dolardır. Bu ithalatın içinde enerji ithalatı ise 60.113 milyar dolardır (kaynak-TÜİK). Enerji ithalatı içinde doğalgazın payı 23 milyar dolar, kömürün 4.6 milyar dolardır. Üretime doğalgaz %32, ithal kömür %6.5 oranında katkı sağlamaktadır. Doğalgaz fiyatlarının bu noktada kaldığını düşünsek dahi, doğalgaz santrallerinin kurulu gücünü  %10 arttırdığınızda ödemeniz gereken döviz miktarı 2.3 milyar dolar artmaktadır. Unutulmaması gereken diğer bir konu ise bugünkü rezervler dikkate alındığında doğalgaz rezervlerinin 40-60 yıllık bir ömrü kalmıştır (küçük bir soru: 40-60 yıl sonra insanlar ne ile ısınacaktır, ne ile aydınlanacaktır ve fabrikalar ne ile çalışacaktır? Bilim bu konuda çalışmaktadır. Çalışmaları mutlaka takip etmeliyiz). Uranyum rezervlerinin de yaklaşık 70-80 yıllık bir ömrü kalmıştır, ancak füzyon 3000 yıllık potansiyele sahiptir ve toryumun da nükleer santrallerde kullanılacağı gerçeğinin unutulmaması gerekir. 2023 yılında 100-110 bin MW kurulu güce sahip olabilmek için, yılda 4 bin MW yeni güce ihtiyaç vardır. Türkiye’nin ihracat ve ithalatının birbirine yakın değerlerde olması, 2 trilyon dolar GSYH, 25-30 bin dolar milli gelir ve neticede dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer alabilmesi için sürekli üretime dönük yatırımlar yapması gerekmektedir. Açılan her yol, yapılan her bina, inşa edilen her fabrika, kurulacak işyerleri, üretim için atılacak her adım, velhasıl her hareket enerji demektir. Öyle ise enerji yatırımları süreklilik arz edecek şekilde yapılandırılmalı ve çeşitlendirilmelidir. Kömürün ve petrolün çevre kirliliğine yol açtığı, barajların eko sistemi zaafa uğrattığı, doğalgazın çok pahalı olduğu ve rüzgâr tribünlerinin çok yer kaplamasında dolayı insanları yaşadıkları yerlerde rahatsız ettiği tezlerinin ileri sürüldüğü ve enerji yatırımlarının engellenmesi için propagandaların yapıldığı bir ortamda ülkemizde Akkuyu ve Sinop nükleer santrallerinin yapılması kararının alınması sevindiricidir.  Nükleer santrallerle ilgili daha teknik bilgiler vererek bu santrallerin önemini açmaya çalışalım. Bir nükleer santral yılda 8 bin, doğalgaz santrali 7-7.500 bin, hidrolik santral 4 bin, kömür 6-6.500 bin, rüzgâr ve güneş santralleri de 2.500 bin saat çalışırlar. 1 gram uranyum 2.5 ton kömüre eş değer enerji üretmektedir. 1 kg. uranyumun verdiği enerji için 3000 ton kömür, 2.7 milyon litre petrol gereklidir. 2010 yılı verilerine göre dünyada nükleer santrallerden üretilen elektrik enerjisi %13.5 oranındadır. Fosil yakıtların yanmaları ile ortaya çıkan karbondioksit, karbonmonoksit, azotdioksit, sülfürdioksit gibi sera grubunu meydana getiren gazlar nükleer santrallerde bulunmamaktadır. 1000 MW gücündeki bir nükleer santralin yılda 30 ton yakıta ihtiyacı vardır ve santral yılda 30 ton (7.3 m3) nükleer atık çıkartırken, 1000 MW’lık bir kömür santrali 3 milyon ton kömür kullanmakta ve 6.5 milyon ton CO2,  1 milyon tona yakın kül, 120 bin ton SO2 ve 20 bin ton NO2, 400 ton ağır metal ve 5.4 mili Curie radyasyon salmaktadır. 2011 yılında gazetelerde çıkan bir habere göre Mikronezya, topraklarından yaklaşık 12 bin km. ötede Çek Cumhuriyeti’ndeki dünyanın en büyük termik santralinin kapatılmasını istemiş ve bunun için hukuki yollara başvurmuştur. Zira dünyanın en büyük bu termik santrali, Mikronezya’nın yılda tabiata bıraktığı CO2’in 40 katı kadar CO2 salınımı yapmaktadır. 1990 yılından beri dünyada C salınımı %8 oranında artmıştır. Böylece dünyanın ısınması her geçen gün katlanarak artmaktadır. Sıcaklığın 1.1 C derece artması atmosferin fiziğini değiştirmekte neticede fırtınalar, kasırgalar, hortumlar ve seller dünyayı alt üst etmektedir. 1 ton U-235 yandığında çıkan enerji miktarı 2.3x1010 kWh’tir. Aşağıdaki tablo aynı enerjiyi üretecek olan yakıtların miktarlarını vermektedir. (www.nukte.org) Bu miktarlar sonrası tabiata salınacak olan C salınımları ile diğer atık miktarının cesameti insanı dehşete düşürmektedir.                                                                                                                                                                                                          

 

Yakıt türü

Birim miktar başına açığa çıkan enerji

1 ton U-235’e karşı gereken miktar

U-235

2,3x1010 kW. saat / ton

1 ton U-235

Kömür

6944 kw. saat / ton

3,3 milyon ton kömür

Doğal Gaz

10,62 kW. saat / m3

2,2x109 m3 doğal gaz

Fuel oil

11120 kW. saat / ton

2,1x106 ton fuel-oil

Petrol-varil

1700 kW. saat /varil

13,5x106 varil ham petrol

    Ülkemizde nükleer enerji yatırımlarının henüz başlayacağı bir ortamda acaba 1954 yılından beri faaliyet gösteren nükleer santrallerin dünyadaki durumu nedir?  Günümüzde nükleer santrallerin kurulu gücü World Nuclear Ass. 2012 raporuna göre 371. 870MW, üretilen enerji 2.346 milyar kWh’tir (daha sonra yapılan santrallerle bu güç 374.135 MW, üretim ise 2.518 milyar kWh olmuştur).  Dünyada halen işletilen 436 nükleer santral bulunmakta ayrıca 65 adedi inşa halinde ve 168 adet de planlama safhasındadır. Bu santraller üretime geçtikleri takdirde dünyada toplam 669 adet nükleer santral olacak, kurulu güç 624.789 MW ve üretim de 5 milyar kWh’e ulaşacaktır. Bugün için dünyada 48 ülke nükleer santrallerle ilgilenmektedirler. Dünyada nükleer santrallerin yapılmasına karşı koyan ideolojik yaklaşımlar, çevreci girişimler, STK’ların direnişleri ve aleyhte bazı lobi faaliyetlerine rağmen şu anda Çin’de 29, Rusya’da 10, Hindistan’da 7, G.Kore’de 4 ve Japonya’da 3 adet nükleer santral inşası devam etmektedir. Ayrıca Çin’de 52, Rusya’da 24, Hindistan’da 18, ABD’de 13, G.Kore’de 5, İngiltere’de 4 ve Ukrayna’da 2 adet nükleer santral yapımı planlanmaktadır.   Bazı ülkelerin nükleer santrallerle ilgili durumlarına gelince:

  ÜLKE                   KURULU GÜÇ-MW.         ÜRETİM milyar kWh.        ENERJİDEKİ PAYI.        ADET

  ABD                            98.951                        770.4                                %19                         100

  FRANSA                      63.130                        407.4                                 %74.8                       58

  JAPONYA                    44.396                        256.2                                 %18.1                       50

  RUSYA                        24.253                        166.3                                 %17.8                        33

  G.KORE                      20.789                         143.5                                %30.4                        23

  ALMANYA                  12. 003                        94.1                                  %16.1                          9

  KANADA                     13.553                         89.1                                  %15.3                        19

  UKRAYNA                   13.168                         84.9                                  %46.2                        15

  ÇİN                                13.842                            92.7                                  %17                              2

  İNGİLTERE                  10.038                         64.0                                  %18.1                        16

BELÇİKA                          5.943                        38.5                                  %51                             7

   Türkiye Akkuyu’da 4800 MW, Sinop’ta 4480 MW gücünde ve yılda 80-100 milyar kWh elektrik enerjisi üretecek ve toplamda 40 milyar dolara mal olacak ve de en geç 2023 yılında tamamının sisteme dâhil olacağı iki santralin yapımı için gerekli işlemleri tamamlamıştır. Türkiye vakit geçirmeden nükleer santrallerin gücünü ilk aşamada 20.000 MW’a bilahare 50.000 MW’a çıkarılması için gerekli alt yapı çalışmalarına hız kesmeden devam etmelidir.

    Bazı kısa fakat dikkat çekici bilgileri vererek nükleer santrallerin önemini sonlandıralım:

1.      Tamamen dışarıya bağımlı olmamak için uranyum ve toryum araştırmalarına önem verilmeli, MTA bu çalışmalara bıraktığı yerden yeniden başlamalıdır. Çünkü iki cevherin de jeolojik özellikleri yeni rezervler sunmaya müsait yapıdadır. Bir nükleer santral yapımı demek hammaddeden üretime dek binlerce ilmi, iktisadi ve sosyal faaliyet demektir. Bu faaliyetlerin ülke insanı tarafından gerçekleştirilmesi mümkün hale getirilmelidir.

2.      Nükleer santraller kuran Türkiye, münhasıran bu çerçevede kalmamalıdır. Santrallerin güvenliği çok önemli olduğu için bu konuda özellikle atıkların yok edilmesi konusunda bilimsel çalışmalara, bilim adamlarımızın ciddi bir şekilde eğilmeleri gerekmektedir. Şayet çalışmalar varsa daha çok kaynak aktarılmalı, bilimsel faaliyetlere yurt dışında da devam edilmelidir. Türkiye, açıkçası kendi zenginleştirme tesislerini kurmalıdır. Atom bombasına sahip bir Türkiye, Ortadoğu’da şimdilerde ABD’nin hegemonik politikaları karşısındaki bu şımarık olaylara müsaade eder miydi?

3.      Nükleer santrallerin yer seçimi ve sağlam bir inşaat teknolojisi çok önemlidir. Türkiye büyük bir deprem kuşağı üzerinde olduğu için böylesine devasa yapıların seçiminde bilimsel verilere itibar edilerek inşaatlar yapılmalıdır. Zira Türkiye her an 6.5-7.9 büyüklüğünde deprem üretecek bir sistemin içinde bulunmaktadır.

4.      Çin’li bilim adamları kullanılmış uranyumu geri çevirme yoluyla yeniden nükleer enerji elde edilmesini sağlayan bir teknoloji geliştirmişlerdir. Böylece ülkedeki uranyum rezervlerinin 3 bin yıl daha enerji sağlayacağı ifade edilmiştir.

5.      Rusya, 2016 yılında büyük gemiler üzerinde, yüzen nükleer santralleri devreye alacaktır. Akademik Lomonosov adlı 21.500 tonluk bir gemi ilk aşamada 70 MW’lık bir güçle 200.000 nüfuslu bir şehri aydınlatacak enerji üretecektir.

6.      G.Kore Bilim ve Teknoloji eski bakanlarından Kun Mo Chung, 19 Eylül 2006’da İstanbul’da ’’Gelişmekte Olan Ülkelerde Nükleer Enerji’’ çalıştayında şunları söylemiştir: 8.2 milyar dolarlık doğalgazdan elde edilecek elektrik üretiminin aynısını elde etmek için 400 milyon dolarlık uranyum yakıtına ihtiyaç vardır.

7.      UAEK Başkanı Yukiya Amano, Astana’da düzenlenen ‘’ Nükleer Silahsız Bir Dünya’’ konulu sempozyumda yakın gelecekte 350 yeni nükleer enerji santralinin inşa edileceğini ve ayrıca 150 nükleer santralin de yenileneceğini ifade etmiştir. Açıkçası Amano nükleersiz bir dünyanın olamayacağını dile getirmiştir.

Son olarak ülkemizin çevresinde ülkemiz insanını son derece tedirgin eden olayların perde arkasına kısaca bir göz atalım. Türkiye, İran, Irak, Suriye, Lübnan, Ürdün, Filistin, güneyde Mısır ve Akdeniz’in güneyindeki Libya üzerinde oynanan oyunlar gün geçtikçe zıvanadan çıkmaktadır. Yaşananlar gösteriyor ki, bu coğrafyalarda ve enerji kaynaklarının bulunduğu diğer bölge ülkelerinde yeni olaylar çıkmaz ise, belki 100 yıl kadar huzur ve istikrar olmayacak gibi görülmektedir. Yukarda adı geçen ülkelerin yüzölçümü 4.8 milyon km2 ve bu alanda Türk, (Türkmen, Çerkez), Fars, Arap, Kürt, Süryani, Keldani, Grek, Ermeni ve Yahudi toplam 310 milyon insan yaşamaktadır. Siyaset bilimi ile uğraşan aydınlardan sokaktaki vatandaşa kadar herkes şu soruyu sormaktadır. Ne oldu da bu coğrafya bir anda çıfıt çarşısına döndü? Bölgede Kürt, Sünni Arap ve Şii Arap (Birleşik Şii Devleti) Devletleri’nin kurulacağı ayan beyan ortadadır. Açıkçası’’demokrasi havarisi batı’’ Pan-Kürdizm’i, Pan-Arabizm’i ve Pan-İslamiz’mi ayağa kaldırmıştır. Peki, sebep nedir? Bölgenin daha iyi yönetilmesi mi? Yoksa daha sakin ve akıllı bir şekilde sömürmek mi? Bu bölgeyi oldukça çok seven batılılar niçin bu bölgeyi iştiyak ile yönetmek istemektedirler?

1.      Dünya petrol rezervlerinin %48.1’i bu bölgededir. (Libya hariç)

2.      Dünya doğalgaz rezervlerinin %38.4’ü bu bölgededir.(Libya hariç)

3.      Akdeniz’de Kıbrıs, Suriye, Lübnan, İsrail’in bulunduğu Levant havzası ile Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesinde, yapılan ilk deneme çalışmaları sonrasında Noble Energy Şirketi (ABD) Aralık 2011’de yaptığı açıklamada, bu bölgede yaklaşık 141-226 milyar m3 doğalgaz bulunduğunu ifade etmiştir. Diğer taraftan bu bölgede 3.4 trilyon m3 doğalgaz ve 1.7 milyar varil petrol potansiyelinin olduğu tahmin edilmektedir. Akdeniz’in güneyine inildiğinde Nil Deltası ile Girit Adası arasındaki bölgede de 1.8 milyar varil petrol ve 200 milyar m3 doğalgaz rezervinden bahsedilmektedir. (kaynak-Doğu Akdeniz’de Hidrokarbon Politikaları www.tepav.org.tr)

4.      Dünyanın en zengin Bor ve Toryum yatakları Anadolu’da bulunmaktadır.

   Yukarıda açıklamaya çalıştığım tüm neticeler göz önüne alındığında, Anadolu ve Ortadoğu coğrafyasının içinden çıkılamayacak bir hale getirilmesi sonrası buradaki halkalara vaat edilen demokrasi, insan hakları, insan haysiyeti, daha zengin ve müreffeh hayat gibi kavramlar acaba sizlere çok masumane öneriler gibi geliyor mu? Sebep çok açık değil midir?

                  

Muhittin Ziya Gözler

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enerji ve Enerji Güvenliği Araştırmaları Merkezi Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display