ENERJİ POLİTİKALARINDA HALK UNUTULDU MU?


ENERJİ POLİTİKALARINDA HALK UNUTULDU MU?

Yazan  21 Şubat 2020

Konunun ayrıntılı bilgilerine geçmeden önce meselenin daha iyi anlaşılması için enerjideki durumun özetini sunarak konuyu açmaya çalışalım:

1. BP’nin 2019 yılı verilerine göre, Türkiye’nin 2008 yılı 100,8 mtep olan primer enerji tüketimi 2018’de %52,28’ lik artışla 153,5 mtep’e yükselmiştir. Bu artış çok iyi olmakla beraber Türkiye’nin dışa olan bağımlılığı da 2000 yılında %67,20’den 2017’de %75,70’e yükselmiştir. Birincil enerji tüketiminde Rusya’ya %37, İran’a %18, Kolombiya’ya %8, Irak’a %7, Azerbaycan’a %5, Hindistan’a %3 ve diğer ülkeler bağlılık oranı %22’dir. Diğer taraftan Türkiye Doğalgazda %99,7, Taşkömüründe %97 ve petrolde %94 oranında dışa bağımlı hale gelmiştir.

2. Doğalgazda %46,9 Rusya’ya, %15,6 İran’a, %14,9 oranında Azerbaycan’a; petrolde %25,1 Rusya’ya, %18,37 İran’a, %17,08 Irak’a ve %11,12 oranında Hindistan’a, kömürde %53 Kolombiya’ya, %37 oranın da Rusya’ya bağlı olan Türkiye altı ülkeden doğalgaz ithalatı yaparken İsrail ve Yunanistan dâhil yaklaşık 30 ülkeden ham petrol ve petrol ürünleri ile yaklaşık 10-12 ülkeden taşkömürü ithalatı yapmaktadır.

3. Türkiye 2018 yılında 50.300 milyon m3doğalgaz (2019’da 44.500 milyon m3), 38.700.000 ton ham petrol ve petrol ürünleri ve 39.140.000 ton taşkömürü ithalatı yapmış ve değer olarak da 43 milyar dolar (2019’da 41 milyar dolar) ödenmiştir. Toplam ithalat içinde enerji kaynaklarının payı yıllara göre %16-22 arasında değişmektedir. Yani ithal edilen her 100 doların 16-22 doları enerji ürünlerine gitmektedir.

4. 2019 Aralık ayı sonunda bekleyen ve elektrik enerjisinde devreye alınması gereken yerli kaynakların oranları şöyledir: kömür ve asfaltit %87,6, hidrolik kaynaklar %68,8, biyokütle %99,1, jeotermal %98,3, güneş %93,4, rüzgâr %91,68. Bu kaynaklar son 17 yıldır devreye alınmamıştır. Dolayısıyla enerjide ithalat öncelik olarak belirlenmiştir. Niçin?

5. Arkaya arkaya enerji kaynaklarına yapılan zamların temelindeki sebep nedir? Doğalgaz ve petrol fiyatlarında anormal yükselişler olmadığına göre kamu ve özel sektör yatırımlarında normal olmayan bir durum mu vardır? Milyarca dolar borç içinde olan sektörleri halk mı kurtaracaktır?

Ülkenin çok zor şartlar altında olduğu, iktisadi yönden yerinde saydığı ve yavaş yavaş geriye doğru gittiği, siyaset ve siyasetçilerin fırıldak gibi dönüp durduğu, bazı yazarçizer takımının halka doğru yolu göstereceklerine sürekli hata yapmaları konusunda adeta yarış içinde olmaları ve sürekli kıvırmaları, vatandaşın da ne olacağı varsa olsun anlayışında pasifize olmasının hiçbir şekilde anlaşılır tarafı bulunmamaktadır. İşte bu ortam içinde ülkenin geleceği ile ilgili nasıl müspet kararlar alınıp uygulamaya sokulabilir? Dolar yükseliyor, altın fiyatları dışarıda düşerken bizde artıyor, TL değer kaybediyor, akaryakıt doğalgaz ve elektriğe zamlar sağanak gibi geliyor, saman dahi ithal ediliyor, satın alma gücü düştükçe düşüyor ve de savaş eli kulağında. Bu karmakarışık ortamda ekonomiyi ve insan hayatını doğrudan etkileyen enerji konusunu dikkatle inceleyerek bu meseledeki doğruları açıklamaya çalışalım.

Önce ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu Sn. M. EĞİLMEZ’den alıntılarla özetleyelim: 2019 yılında, ‘’GSYH 749 milyar dolar, KBMG 9.093 dolar, GSYH Büyümesi %0,5, İşsizlik Oranı %13,3, Enflasyon %11,84, Bütçe Dengesi -123,7 milyar dolar, İhracat 166,6 milyar dolar, İthalat 181,7 milyar dolar, Dış Ticaret Dengesi -15, 1 milyar dolar.’’ Bu tablonun pek iç açıcı olmadığı herhalde sanırım tüm ilgililer tarafından değerlendiriliyordur.

IMF’nin 2019 Nisan ayında açıkladığı dünya ekonomik görünümündeki şu tablo da hiç iç açıcı değildir. Türkiye 2000 yılında 273 milyar dolar ile dünyanın en ileri 17. (KBMG 4.229 dolar) büyük ekonomisi iken, 2017’de 851 milyar dolar ile yine 17.sırada kalmış (KBMG 10.616 dolar), 2018’de 784 milyar dolar ile 18.sıraya inmiş (KBMG 9.693 dolar) ve 2019’da 706 milyar dolar ile 20.sıraya düşmüştür (KBMG 9.093 dolar). Diğer taraftan 28-29 Haziran 2019 tarihlerinde Osaka’da yapılan G-20 Zirvesinde paylaşılan rakamlar arasında Türkiye Enflasyon sıralamasında 2. İşsizlikte 3. KBMG’de 15. ve GSYH’da 17. sırada yer almıştır. Ayrıca son 17 yıldaki dış ticaret açığımız da 1 trilyon dolara ulaşmıştır. Netice olarak daha çok ithalat yaptığımız ortada iken bu ithalatı azaltacak yatırımlar niçin yapılmamaktadır? Burada engel nedir? ÇUŞ’lar mı? Diğer taraftan ülkenin toplam borcu da 450 milyar dolar civarında olduğu da unutulmamalıdır. Bütün bu rakamlar değerlendirildiğinde Türkiye ekonomisinin çok iyi bir durumda olduğunu söyleyebilir misiniz?

Gelelim Türkiye’nin planlı kalkınma ile ilgili ortaya koyduğu gerçeklere; bu konuda da Sn. İ.KESİCİ’nin 11Temmuz da TBMM’de 11.Beş Yıllık Plan üzerine yaptığı konuşmadan aldığım özet bilgiler şöyledir: 10. Kalkınma Planında 2023 hedefleri şöyle belirlenmiştir: GSYH 2 trilyon dolar, KBMG 25.000 dolar, İhracat 500 milyar dolar, 11. Kalkınma Planında ise 2023 hedefleri şu şekilde düzenlenmiştir: GSYH 1.080 milyon dolar, KBMG 12.484 dolar, İhracat 226 milyar dolar. 2018 yılı sonuçları planlamanın çok doğru yapılamadığının resmidir. Sn. Kesici’nin şu karşılaştırmasına da dikkat edilmesi gerekmektedir. 10. Planda 2018 GSYH’sı 1.285 milyon dolar olarak belirlenmiş, gerçekleşme 784 milyar dolar, KBMG 15.996 dolar tespit edilmiş sonuç 9.600 dolar olarak gerçekleşmiş. Görüldüğü gibi bu makro rakamlar Türkiye’nin geldiği noktayı çok açık bir biçimde özetlemektedir. Netice itibariyle söylenecek olan son söz ileriye doğru gidişin olmadığıdır. Enerjide de durum aynıdır. 100-110.000 MW kurulu gücün gerçekleşme oranı yüksektir, ancak 500 milyar kWh elektrik üretiminin gerçekleşmesi zor görülmektedir. Enerjide hedeflenen noktalar erişemezseniz hiçbir alanda yatırım yapamazsınız. Belki evler, sokaklar aydınlanır, araçlar yürür ama fabrikalar gittikçe daha az enerji kullanır, istihdam ve üretim azalır.

Şimdi enerji konusunda hangi noktada bulunduğumuzu açıklamaya çalışalım. Enerjinin insan hayatı için vazgeçilemez olduğu insanoğlunun ateşi bulmasıyla başlayan bir serüvendir. Öyle bir serüven ki,  günümüzde inandıkları dinlerde insan hayatının değerli olduğu anlatıldığı halde gözlerini kırpmadan katliamlar yapan, yaptıranlar enerji kaynaklarını ele geçirme yolunda fütursuzca ilerlemektedirler, sanki insanca yaşamak sadece onların haklarıymış gibi. BP. Stastical Review of World Energy-2019 Raporundaki bilgilere göre, 2008 yılı dünya primer enerji tüketimi 11.705,1 mtep, 2018’de 13.474,6 mtep, 2019 yılında da 13.864,9 mtep’e ulaşmıştır. Son on yıllık artış yaklaşık %18,45 civarında gerçekleşmiştir. Türkiye’nin 2008’de 100,8 mtep olan birincil enerji tüketimi 2018’de 153,5 mtep’e yükselmiş ve %52,28’lik bir artış olmuştur. Primer enerji tüketiminde Türkiye’yi geçen tek ülke Hindistan (%69)’dır. Aslında bu oran çok iyi görünmekle beraber Türkiye kendi kaynaklarını kullanmayıp, ithalata bağlı bir enerji politikası izlediği için dışa bağımlılığı ciddi şekilde artmıştır. 1990 yılında %51,6 oranında dışa bağımlılık 2000’de %67,20, 2012’de %73,40 ve 2017’de %75,7’ye yükselmiştir. Bu ne demektir? Türkiye ihtiyacı olan enerjinin ancak %24,3’ünü kendi kaynaklarından karşılamaktadır. Enerjide dışa bağımlı bu politikalar ileride Türkiye’de bir beka meselesini gündeme getirebilir. Çok dikkatli olmak gerekmektedir. Bu rapor dikkatle incelendiğinde AB ülkelerinin bazılarının, İngiltere’nin, Japonya’nın primer enerji kullanımların düştüğü, bazılarının da Türkiye’den daha az oranda kullandıkları görülmektedir. İşte buradaki KOCAMAN SORU ŞUDUR: TÜRKİYE NİÇİN O ÜLKELERDEN DAHA ÇOK ENERJİ TÜKETTİĞİ HALDE REFAHI YAKALAYAMAMIŞTIR? NİÇİN DÜNYANIN EN BÜYÜK İLK 10 EKONOMİSİ ARASINA GİREMEMİŞTİR? SEBEP NEDİR? Rapor ayrıntılı olarak incelendiğinde göze çarpan en önemli hususun Türkiye’nin altında primer enerji kullanan ülkelerin tamamı ekonomik olarak dünyanın ilk 19 ülkesi arasında bulunmasıdır. Türkiye’de kurulu güç ve elektrik enerjisi üretim kapasitesinin artmasına rağmen enerji ihtiyacının aynı oranda artmamamsının sebepleri nelerdir

1. Enerji yatırımları planlı ve programlı yapılmamakta mıdır? 2.Enerji kaynakları verimli kullanılmamakta mıdır? 3.Ülke kendi öz kaynaklarını değerlendirememekte midir? 4. Enerji yatırımları çok pahalı olduğu için ödemlerde zorlanan sektörü kurtarmak için tüm enerji kaynaklarına yapılan zamlar sebebiyle halkın enerjiyi daha az kullanması mıdır?

Bu genel bilgilerden sonra enerjinin kalbi olan elektrik enerjisinde ülkemizin durumu nedir? Bu meseleyi de örneklerle açıklamaya çalışalım:

Türkiye’de kişi başına tüketilen elektrik enerjisi miktarı 2000’de 1.908, 2007’de 2.699, 2015’de 3.373, 2018’de 3.698 kWh’tir (2019’da tahminen 3.703 kWh).  Bu miktarın 2023 yılında 4.324 kWh olması planlanmıştır. 2018 yılında bu miktarlar Kanada’da 14.553, ABD’de de 11.851, G.Kore’de 9.872, Japonya’da 7.480, Fransa’da 6.692, Almanya’da 6.668, Rusya’da 6.400, İngiltere’de 4.749 ve Çin ‘de 4.018 kWh’tir. Bu noktada şu hususu da ifade etmekte fayda görmekteyim. Türkiye şebeke kaybı konusunda OECD (%6,3) ve dünya (%8,1) ortalamasının üzerinde %13’lük bir orana sahiptir. Bu oran ABD’de %5,9, İngiltere’de %8,9, Fransa’da %6,3 ve Belçika’da%5,3’tür. Türk halkı kayıp ve kaçak elektrik ücretini ödemek mecburiyetinde kalmaktadır.

16.09.2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan enerji politikalarında; 1. Bütün linyit ve taşkömürü kaynaklarının 2023 yılına kadar elektrik enerjisi üretimi amacıyla değerlendirilmesi, 2. 2023 yılına kadar teknik ve ekonomik olarak değerlendirilebilecek hidroelektrik potansiyelinin tamamının elektrik enerjisi üretiminde kullanımının sağlanması, 3. Rüzgâr enerjisi kurulu gücünün 20.000 MW’’ye çıkarılması, 4. Güneş enerjisinin elektrik üretimi içinde kullanılmasının yaygınlaştırılması, 5. Elektrik enerjisi üretiminde yerli kaynaklarının payının artırılması öncelikli hedef olduğu ve bilinen linyit ve taşkömürü kaynaklarının 2023’e kadar değerlendirileceği, 6.Elektrik üretiminde nükleer santrallerin payının 2020 yılına kadar en az %5 seviyesine ulaşması ve uzun dönemde daha da artırılması hedeflenmektedir. Bu programın gerçekleme ihtimali var mıdır? Diğer taraftan, ETKB’nının 2013 bütçe görüşmesinde yaptığı konuşmasındaki hedefler gerçekten ülkenin müspet yönde nerelere varacağını açıkça göstermektedir. Ancak sonuçları itibariyle durum pek öyle olmamıştır. Bakanın konuşmasından kısa bir özet : ’’2023 yılında birincil enerji talebimizin yüzde 90 oranında artarak 218 milyon TEP’e ulaşması beklenmektedir. Kömürün payının % 37, doğalgazın % 23, petrolün % 26, hidrolik enerjinin % 4, nükleer enerjinin % 4 ve yenilenebilir ve diğer enerji kaynaklarının % 6 olması öngörülmektedir (BP’nin raporunda bu değerler 2018 yılında kömürde %27,5, doğalgazda %26,5, petrolde %31,7, hidrolik enerjide %8,8, yenilenebilir enerjide %5,5’tir).  Arz güvenliğimizi sağlamaya yönelik olarak; Bilinen linyit ve taşkömürü kaynaklarının 2023 yılına kadar elektrik enerjisi üretimi amacıyla değerlendirilmiş olması hedeflenmiştir. 2023 yılına kadar 2 nükleer santralin devreye alınması ve 3. nükleer santralin inşasına başlanması hedeflenmektedir. Yenilenebilir Enerji Kaynaklarımıza ilişkin; 2023 yılı kadar yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arzı içindeki payının yüzde 30’a çıkarılması, 2023 yılına kadar hidroelektrik potansiyelimizin tamamının elektrik enerjisi üretiminde kullanılması, rüzgâr enerjisi kurulu gücünün 2023 yılına kadar 20.000 MW'a çıkarılması, 600 MW'lık jeotermal potansiyelimizin tümünün 2023 yılına kadar işletmeye alınması hedeflenmiştir. Ayrıca 2023 yılında elektrik enerjisi kurulu güç kapasitemizi 100 bin MW’a ve toplam elektrik enerjisi üretimimizi 500 milyar kWh’e yükseltilmesi hedeflenmektedir.’’ Ayrıca EPDK’nın 2011-2030 Üretim Kompozisyonu Senaryosunda, fosil yakıt ağırlıklı kurulu gücün 161.823 MW, yenilenebilir ağırlıklı kurulu gücün ise 187.003 MW olacağı açıklanmıştır.  Ama açıklanan ve söylenenlerle gerçekler farklı bir sonuç ortaya çıkardı. Tablo-1’de 2019 sonu itibariyle Türkiye’deki Elektrik Kurulu Gücünün Kaynaklara göre dağılımı yer almaktadır.

 

(Tablo-1/direnc. blog/2019 sonu elektrik kurulu gücü)

2013 yılında ETKB’nının bütçe konuşmasında dile getirdiği 1. 2023’de elektrik enerjisi üretimi 500 milyar kWh’a ulaşamayacağı, 2. 2019 elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir kaynakların oranı  (hidrolik hariç)  %11,3’tür. Bu oranın 2023’e kadar %18,7 oranında artarak %30 çıkması biraz zor görülmektedir. 3. Hidrolik potansiyelimizin tamamen devreye alınmasının mümkün olamayacağı açıkça ortadadır. 4.Nükleer Enerji Santrali ya da santralleri devreye alınamayacaktır. 5. Rüzgâr enerjisinde kurulu gücün 20.000 MW olması da mümkün görülmemektedir. 6. Ayrıca, 10.101 MW olan linyite dayalı termik santrallerinin gücünün 20.000 MW’a çıkması da mümkün değildir. Yıllar öncesinin hatalı yatırım düşünceleri şimdilerde ortaya çıkınca bugünkü yönetim duruma el koymak mecburiyetinde kalmıştır. Aşağıdaki tablo-2’de enerjide yenilenebilir kaynakların 2023’e kadar n’olacağını bize göstermektedir. Bu tablo 2019 Cumhurbaşkanlığının hazırladığı bir tablodur.

 

(Tablo-2/Türkiye Enerji Görünümü/TMMO/Mak. Müh. Odası/Haziran-2019)

 

Tablo-3’de Türkiye’nin öz kaynaklarının kurulu gücünün ve üreteceği elektrik enerjisinin n’olacağını göstermektedir. Bu kaynakların yıllardır kulanılmaması ülkenin ekonomik hayatını kötü yönden doğrudan etkilemiştir. Şayet 2003’den bu yana yerli ve milli enerji kaynakları politikası takip edilseydi sanayi, tarım, ticaret ve hizmetler, konut ve diğer sektörlerde Türkiye daha güçlü ve kendine güvenen bir psikolojik ortamda bulunurdu.

 

(Tablo-3/Yerli ve ithal kaynakların toplam kurulu güç ve üretim potansiyeli)

Türkiye’nin elektrik enerjisi kurulu gücü ve tüketiminin 10’ar yıllık dilimler halinde görünümü tablo-4’de gösterilmiştir. Tabloda görüldüğü gibi 2003-2019 arasında kurulu güçteki artış %156,46, tüketimdeki artış ise %115,15 oranında artmıştır. 1990-2003 arasında kurulu güç %118,0, tüketim %148,5 oranında artış göstermiştir (bu yıllar arasında enerji yatırımlarında doğalgaz çok az ve ithal kömür ise hemen hemen hiç kullanılmamıştır).

        YIL

KURULU GÜÇ

          MW

    ORAN

         %

  TÜKETİM

       GWh

   ORAN

       %

   1960

      1.272,4

           -

       2.395,6

         -

   1970

      2.234,9

         75,5

       8.623,0

      259

   1980

      5.118,7

       129,0

      24.616,5

      185,5

   1990

    16.317,6

       218,7

      56.811,7

      130,8

   2000

    27.264,1

         67,0

     128.280,0

      125,8

   2003

    35.587.0

         30,5

     141.150,9

        10,0

   2010

    49.524,1

         39,1

     210.434,0

        49,0

   2018

    88.550,8

         78,8

     303.300,0

        44,1

   2019

    91.267,0

           3,0

     303.700,0

           0,13

 

 (Tablo-4)

2003-2019 arasındaki bu elektrik enerji arzındaki artış kurulu güç ile tüketim arasında önemli bir fark olduğunu göstermektedir. 2017 yılında en yüksek puant talebi 26 Temmuz’da 47.660 MW ile olmuştur.  2017 yılında yaklaşık %78,76’lık bir güç yedeği oluşmuştur. Bu güç yedeği 2019 yılında ki, en yüksek puant talebi 26 Ağustos 2019 tarihinde 45.325 MW olarak gerçekleşmiş ve 2019’daki güç yedeği de %101,36 seviyesine çıkmıştır. Bilindiği üzere elektriğin üretildiğinde kullanılmak mecburiyeti de bulunmaktadır. Elektrik enerjisi kullanılmadığına göre demek ki, üretim yapılmamaktadır. Öyleyse niçin bu kadar yatırım yapılmıştır? Üretim yapmadığı için borç içinde olan enerji sektörü bu durumdan nasıl kurtulacaktır? Bu konu ile ilgili olarak MMO. Mak. Müh. Odasının 2019 Haziran raporundaki şu bilgiyi de aynen vermekte fayda görmekteyim. Raporda enerji yatırımcılarının krizde olduğu ifade ediliyor: ’’ GARANTİ BANKASI GENEL MÜDÜR YARDIMCISI EBRU DİLDAR EDİN’İN AÇIKLAMALARI  "Elektrik üretim sektörüne 2002'den bu yana 85 milyar dolarlık yatırım yapıldı, bu yatırımın 25 milyar dolarının öz sermayeden karşılandı. Yatırımın kalan 60 milyar dolarlık kısmı ise kredilerle gerçekleştirildi. Bu 60 milyar dolarlık kısmın 20 milyar doları ödendi, 40 milyar dolarlık mevcut risk söz konusu. Bu miktar içerisinde 11 milyar dolarlık bir yapılandırma portföyü olduğunu, bu miktara bazı dağıtım şirketlerini de kattığımızda enerjideki toplam yapılandırma portföyünün 13 milyar dolar olduğunu söyleyebiliriz. 2017-2018'de 13 milyar doların 4 milyar dolarını yapılandırdık. Yerli kömür, gaz ve bazı hidroelektrik santrallerinde bu yapılandırmaları gerçekleştirdik. Edin, mevcut durumda 7-8 milyar dolar civarında yapılandırılması beklenen proje olduğunu ve yatırımcılarla bazı projelerde anlaştıklarını ifade ederek, bu yıl içinde bu yapılandırılmaların tamamlanabileceğini dile getirdi. Edin, bazı doğal gaz santrallerinin verimliliklerinin düşük olduğunu ve tam kapasite çalışmadığını ancak gün içinde "pik enerji talebinin" karşılanması anlamında bu santrallerin oldukça önemli rolü bulunduğunu belirtti.’’ Yapılan enerji yatırımları daha planlı ve programlı yapılsaydı bugün karşılaşılan sorunlarla sanırım karşılaşılmazdı. Netice itibariyle gelinen noktada enerjide yatırım yapılmış mıdır? Evet. Ancak, enerji yatırımlarının 2003-2018 arasında iyi yönetilemediği ortaya çıkmaktadır. Hem devlet, hem özel sektör hem de en önemlisi halk çok zor durumdadır. Zamların sağanak gibi yağmasının sebebi, özel sektörün çok zor durumda kalmasıdır. Diğer taraftan yılda ortalama 4 milyar dolar ve son 17 yılda da toplamda 100 milyar dolara yakın yatırım yapılan enerji sektöründe gelinen noktadaki tablo çok düşündürücü ve o kadar da akıl almaz bir sonuçtur. Tablo-5’de görüldüğü gibi Türkiye enerji sektöründe çok büyük oranda ithal kaynaklarla enerji sektörüne yatırım yapmıştır. 100 milyar dolar yatırım yapılan enerji sektöründe gelinen noktadaki tablo çok düşündürücü ve o kadar da akıl almaz bir sonuçtur. Bu ileride telafisi mümkün olmayan ne gibi sonuçlar doğurabilir? Bu sorunun cevabını okuyucunun araştırmaları ve akıllarının bir köşesine kaydetmeleri önemlidir. Şu soru daha açıklayıcı olabilir. Yaklaşık 100 milyar doların %50’si yerli kaynaklara ayrılsaydı acaba nasıl bir enerji profili ile karşılaşabilirdik?

 

(Tablo-5/Türkiye Enerji Görünümü/MMO/Mak. Müh. Odası/Haziran -2019)

 

2003-2019 yılları arasında Elektrik Kurulu Gücünde%156,46’lık, Elektrik Tüketiminde de %115,15’lik bir artış gerçekleştirilmiştir. Ne var ki, 1980-2003 arasındaki dönemdeki güç artışı %595, tüketim artışı da %473 oranındadır.

Enerjide yapılan ve çok öğünülen ve de refahımızla ilgili bu kadar enerji yatırımı sonrası sorulması gereken sorular şunlardır:

1. GSYH artarak dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına girebildik mi?

2. Ne kadar yeni fabrika kuruldu?

3. Tarım, hayvancılıkta daha iyi bir noktaya gelindi mi?

4. İhracatımız rekor kırarak mı 2019 yılını tamamladı?

5. Kişi başına düşen milli gelir yükseldi mi?

6.Kişi başına düşen elektrik tüketimi niçin hala çok düşük seviyelerdedir?

Netice itibariyle 2019 yılında üretilen elektrik enerjisinin %56,1’i fosil kaynaklar, %43,9’u hidrolik ve yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanmıştır. Doğal gazın % 99,7’sinin petrolün %94’ününün ve taşkömürün %97’sinin ithal edildiği bir ortamda hidrolik kaynaklarımızın  %70’i, kömürün %88’si, jeotermalin %98’5’i, rüzgârın % 92’si, güneş’in %94,5’i, biyokütlenin %98’i ve diğer yenilenebilir kaynaklar elektrik üretimi için daha ne kadar bekleyecektir? Bilen var mı?

 

Muhittin Ziya Gözler

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enerji ve Enerji Güvenliği Araştırmaları Merkezi Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display