Enerji Dünyasından Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’e Son Bakış

Yazan  04 Kasım 2015

ABD’nin ekonomik politikalarının (Rockefeller Kardeşler Fonu) temelinde yer alan ve doğrudan Ortadoğu’yu ilgilendiren, 1952 yılında kaleme alınmış bir raporda şunlar yazılıdır: "Asya, Ortadoğu ve Afrika milliyetçiliği, Sovyet Bloğunun tahrikleriyle yıkıcı bir güç haline gelecek olursa, Avrupa'nın petrol ve diğer hammadde ikmal kaynakları tehlikeye girebilir. Şu halde, bölgeyi güvenlik altına almak için bölge ülkeleriyle ilişkiler kurmak ve yaşamsal önemdeki kaynakları böylece güvenceye almak gerekir." Bu nedenle Ortadoğu, emperyalizmin ilgi odağı olmuştur ve bu bölgeyi kendi etki alanı içinde tutmak gereklidir. (S.Sakin, C.Deveci, History Studies, 2011.)

Kıyasıya bir savaşın yaşandığı adına önceleri Yakındoğu denilen ve günümüzde Ortadoğu olarak adlandırılan coğrafya ve bazı Ortadoğu ülkelerinin sınırı olan Doğu Akdeniz’de yaşananlar insanlık adına utanç vericidir. Bu utanç verici gelişmeler karşısında insanoğlunun duyarsızlığı ise ne hikmetse gün geçtikçe artmaktadır. Afganistan’dan Ortadoğu’ya ve Kuzey Afrika’ya kadar olan alanda cereyan eden olayların sebep sonuç ilişkileri konuyu bilen akademisyenler tarafından dile getirilmekte ve son derece ciddi bilgiler kamuoyuna aktarılmaktadır. Bütün bu olaylar acaba bölgedeki enerji kaynaklarının geleceğini nasıl etkiler? Bunu açıklamaya çalışalım.

ABD ve müttefiklerinin yürüttükleri politikalar Ortadoğu’ya gerçekten barış ve demokrasi getirmek için midir? Bu savaş makineleri insani kaygılarla mı, başta Irak ve Suriye olmak üzere tüm Ortadoğu ülkelerine yardım elini uzatmaktadırlar? Gücü, kuvveti ve büyüklüğü belli olan, ordusuna darbe vurulmuş Türkiye, bu savaşan güçlerin sözde barış ve demokrasi hareketi içinde niçin yer almaktadır? 2023 yılında dünyanın en büyük onuncu ekonomisi içinde yer alacağını beyan eden Türkiye, 2014 yılında 767 milyarlık GSYH ile 17nci sıradan 19uncu sıraya gerilemiştir. Halkının refahı, huzuru ve dünyanın 10nuncu büyük ekonomisi olabilmek için Türkiye emperyal güçlerin politikalarının yanında değil, kendi halkını kalkındıracak bir politikanın yanında yer almalıdır. Ortadoğu konusunda yazılanlar, anlatılanlar, ülke içinde yaşananlar biraz mürekkep yalamış vatandaş ile sokaktaki sade vatandaşın ABD ve müttefiklerine olan düşmanlığını kat be kat artırmış, Müslüman dünyasına yapılanlar vatandaşı çileden çıkaracak noktaya getirmiştir. Zira Irak ve Suriye’de Müslüman halka reva görülen insanlık dışı gelişmeler Türk toplumunu ciddi olarak sarsmaktadır. ABD ve müttefiklerinin gökten ve yerden gelen acımasızlığına şimdi de Rusya eklenmiştir. Bir süre sonra bu karmaşanın içinde Çin’i de görürsek şaşmamak gerekir. İran alesta beklemektedir. Lübnanlaşma, Afganistanlaşma ve Suriyelileşme sonuçlarını ortaya çıkaran ABD ve müttefikleri şimdilerde aynı oyunu Türkiye’de sergilemeyi düşünmektedirler. Güçleri yeter mi?

Türkiye Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Rusya, Azerbaycan ve ileride tüm Orta Asya’nın doğalgaz ve petrol ürünlerini batıya aktaracak bir enerji bağlantı merkezidir (hub).  Doğu dünyasının gazına muhtaç olan Batı, (Rus gazına %70 bağımlıdır) başta TANAP olmak üzere kurulacak Türkiye’deki boru hatlarına muhtaçtır, mecburdur, mahkûmdur. İşte bu noktada batının kurnazlığı devreye girmekte ve Türkiye’nin karıştırılması,  parçalanması senaryoları devreye sokulmaktadır. Zira güçlü ve hızla millileşen bir Türkiye’den doğalgaz ve petrol almak zorlaşabilir. Çünkü ikinci vananın başında Türkiye bulunmaktadır. Hıristiyan Batı, Osmanlı’nın duraklama devri ile başlayan Turan kökenli bu Türk’leri önce Avrupa’dan sonra da Anadolu’dan uzaklaştırıp Orta Asya’ya göndermek fikri tam anlamıyla gerçekleşmediği için, son yüz yıldır, bari parçalayalım da kurtulalım ideolojisiyle hayata geçirilmek istenmektedir.. Ancak bunun da milli reflekslerin güçlü olmasından dolayı gerçekleşmeyeceğini anlamış bulunmaktadırlar. Neticede gelinen nokta şudur: Türkiye’yi rahat bırakmamak.

Ortadoğu coğrafyasında insan kıyımının devam ettiği bir ortamda bölgede yabancı petrol şirketleri faaliyetlerini durup dinlenmeden sürdürmektedirler. Bu şirketlerden bazıları şunlardır; "Irak’ta bulunan şirketler: Exxon, BP, Shell, Eni, Total, Gazprom, Lukoil, Bashneft, China National Offshore Oil Corporation, China National Petroleum Corporation, Japan Petroleum Exploration Company, KOGAS, Petronas, Kuveyt Enerji, TPAO ve daha birçok uluslar arası şirket. Kuzey Irak Kürt Bölgesi’ndeki şirketler: Aspect, Chevron, Murphy Oil Corporation, Hunt Petrol, Körfez Keystone Petroleum, Afren, Sterling Enerji, Doğan Enerji, Petoil, Genel Enerji, Abu Dabi genel Enerji Şirketi, OMV, Groundstar, Niko Resources, Talisman Energy, Western Zagros, Addax Petroleum, MOL, Gazprom.(http://www.iraq-businessnews.com) Doğu Akdeniz Havzası: başta Noble Energy, Delek Group Ltd-Delek Drilling, Delek Drilling-Avner Oil and Gas, Gazprom vd.(Oil and Gas Journal)"

Devletleri yöneten bu şirketlerin gerçekten bölgeye insani kaygılarla bakmaları mümkün müdür?Bu şirketler için önemli olan bir damla petrol ve bir metre küp gazdır. Bu karmaşada önemli olan bu savaşı her zaman kendilerinin kazanacağı bir düzeni kurabilmektir.  Şimdi, milyarlarca doları Irak’taki petrolün çıkarılması için harcayan ve çıkan petrolün de Türkiye üzerinden veya Suriye limanlarından Akdeniz’e çıkararak dünyaya satmaya planlayan bu şirketler, (ABD, İngiliz, Rus, Fransız, İtalyan, Çin, Japon, Kore, Malezya vd.) bu karışık ortamdan istifade etmeyi gayet iyi bilmektedirler. Türk şirketleri bu durumdan en fazla etkilenen şirketler olarak görülmektedir. Ortadoğu’da muhtelif dini ve etnik grupların bir arada yaşadığı ve zorla devlet haline getirilmiş toprak parçalarında çok önemli kaynakların ve ticaret yollarının bulunması bu ülkeleri hedef ülkeler haline getirmektedir. Konumuz Ortadoğu ülkeleri olduğu için ticaret yolları ve kaynakları ile ilgili olarak bu bölgenin durumu nedir? Kısaca göz atalım.

Ortadoğu, Avrupa, Afrika ve Asya kıtalarının birleştiği, Akdeniz’de Süveyş Kanalı ile Hint Okyanusu’na, Karadeniz’de Rus ve Ukrayna Limanları ile Rusya’ya ve Doğu Avrupa ülkeleriyle Batı Avrupa’ya açılan stratejik konuma haiz bir bölgedir. Ortadoğu’nun ticaretinin büyük bir kısmı kuzeyde Akdeniz ve Türkiye üzerinden, güneyde ise Basra Körfezi üzerinden gerçekleşmektedir. Çin’den başlayarak Avrupa’ya dek uzanan İpek Yolu’nun da İran, Suriye, Mısır, Basra Körfezi ve tüm Anadolu’yu katettiği de unutulmamalıdır.  Peki, bu yolları kimler kullanmaktadır? Bilim ve teknolojide yenilikler yapılabilmesi, daha açık bir ifade ile devrim yapılabilmesi için petrol, doğalgaz, kömür ve aklınıza gelebilecek tüm enerji kaynakları ve madenlerin kullanılması gerekmektedir. Ortadoğu Coğrafyasındaki bazı ülkeler, bu kaynaklar arasında petrol ve doğalgaz açısından en önemli rezervlere sahiptirler. Şimdi kısaca yukarıdaki ticaret yollarını kullanan ve isimlerini açıkladığımız şirketlerin hangi rezervlerin peşinde olduğunu aktaralım.

Dünya petrol rezervi 1.700.100.000.000 varil (239.800.000.000 ton), doğalgaz rezervi 6.604.400.000.000.000 feet küp (187.100.000.000.000 m3). Aşağıdaki tablo incelendiğindedünya petrol rezervinin %47,7’sinin ve doğalgaz rezervinin de %42,7’sinin Ortadoğu ülkelerinde bulunduğu görülmektedir. Kuzey Afrika ülkelerinden Cezayir, Mısır, Libya ve Tunus’ta bulunan petrol rezervleri toplam 8,4 milyar ton (%4,1) ve doğalgaz rezervleri de 7,8 trilyon m3 (%4,2) dikkate alındığında bu kuşakta bulunan petrol rezervi, dünya rezervinin %51,8’ini, doğalgaz rezervinin de %46,9’unu teşkil ettiği görülmektedir. (Tablo.1)

Diğer taraftan 2015 yılına dek bu tablolardaki doğalgaz rezervlerinde yer almayan İsrail de Doğu Akdeniz’de bulunan 0,2 trilyon m3 (6,7 trilyon feet küp) rezerv ile bu tablodaki yerini almıştır. USGS’in 2010 yılında yayınladığı bir raporda Doğu Akdeniz’de keşfedilmemiş 1,7 milyar varil (238 milyon ton) petrol ile 3,5 trilyon m3 (122 trilyon feet küp) doğalgaz bulunduğunu açıklanmıştır. Yeni bir Ortadoğu olma yolunda hızla ilerleyen Doğu Akdeniz’deki askeri güçlerin yığınak yapmasının sebebi yakın bir gelecekte Akdeniz de ciddi gerginliklerin olacağını göstermektedir. Kıbrıs’ın önemli olduğu bir kez daha dünyanın gündemine oturacaktır. ABD savaş gemilerinin yanı sıra Rus ve son olarak ta bir Çin uçak gemisinin Suriye yakınlarında bulunması iyiye işaret sayılmamalıdır. ABD, Rus ve Çin şirketlerinin bu bölgede de petrol, doğalgaz aradıkları ve aramaya devam edecekleri akıldan hiç çıkarılmamalıdır. Bu ticaret yollarını ve buradaki kaynakları kimlerin niçin kullandığı belli değil midir?

                   ORTA DOĞU ÜLKELERİ PETROL ve DOĞALGAZ REZERVLERİ

          ÜLKE

        PETROL

      DOĞALGAZ

DÜNYA REZ. PAYI  %

PETROL  /  DOĞALGAZ

   S. ARABİSTAN

36.7 MİLYAR TON

267.0 MİLYAR VARİL

8.2 TRİLYON m3

15.7       /         4.4

         İRAN

21.7 MİLYAR TON

157,8 MİLYAR VARİL

34 TRİLYON m3

9.3          /        18.2

 

         IRAK

20.2 MİLYAR TON

150 MİLYAR VARİL

3.6 TRİLYON m3

8.8         /         1.9

         KUVEYT

14 MİLYAR TON

101.5 MİLYAR VARİL

1.8 TRİLYON m3

6.0           /        1.0

         BAE

13 MİLYAR TON

97.8 MİLYAR VARİL

6.1 TRİLYON m3

5.8           /        3.3

         KATAR

2.7 MİLYAR TON

25.7 MİLYAR VARİL

24.5 TRİLYON m3

1.5           /        13.1

         UMMAN

0.7 MİLYAR TON

5.2 MİLYAR VARİL

0.7 TRİLYON m3

0.3           /        0.4

         YEMEN

0.4 MİLYAR TON

3 MİLYAR VARİL

0.3 TRİLYON m3

0.2           /        0.1

 

         SURİYE

0.3 MİLYAR TON

2.5 MİLYAR VARİL

0.3 TRİLYON m3

0.1          /         0.2

DİĞER ODOĞU ÜL

44.0 MİLYON TON

0.3 MİLYAR VARİL

               -

         -                             

     TOPLAM

109.7 MİLYAR TON

810,7 MİLYAR VARİL

 79.8 TRİLYON m3

47.7        /       42.7

(Tablo 1. Kaynak BP Stastical Rewiev of World Energy-June/2015)

 

20 Mart 2003’te ABD’nin başını çektiği Çok Uluslu Koalisyon Güçlerinin askeri bir müdahale ile Irak’a girmeleriyle Ortadoğu’da başlatılan özgürleştirme (me) savaşı geçen zaman içinde Libya, Mısır, Tunus ve Suriye’ye de yayılarak Arap Baharı adını almış (şimdilerde unutuldu), ne yazık ki bu zaman zarfında milyonlarca Müslüman hayatını kaybetmiştir. Netice itibariyle;

1.Bölge devletlerinin zorla demokratikleştirilemeyeceği açıkça görülmektedir. Artık onurlu hiç devlet kendi iç işlerine karışılmasını istememektedir. Diğer taraftan kuruluşları itibariyle teokratik sistemi benimsemiş Ortadoğu ülkelerinin bu yapıyı terk etmeleri kısa zamanda mümkün müdür? Terör örgütleri ne hikmetse bu topraklarda neşvünema bulmaktadır. Necabet ve necadet yerini necasete bırakmıştır. İslam’ın terör ile birlikte anılması aslında Müslüman ülkelerin bir aczin içinde olduğunu açıkça göstermektedir. Bu etnik ve mezhep savaşları adeta intikam savaşlarına dönüşmüştür.

2.Osmanlı İmparatorluğu’nun adaleti altında asırlarca huzur içinde yaşamış halkların, kendi kaderlerini belirlemeleri dışarıdan müdahalelerle olduğunda, masa başında devletler kurulduğunda ne yönetimlerde istikrar olabiliyor, ne de dünya ile barışık yaşanabiliyor.

3.Bu gibi ülkelerde silah ticaretinin yoğun olarak da yapıldığı gözden ırak tutulmamalıdır. Halkları fakirlikten ve yoksulluktan kırılan devletçiklerin sürekli silahlanmaları silah tüccarlarının işi değilse de nedir?

4.Emperyal devletler ve ÇUŞ’ların en önemli hedefi kendilerini daha zengin, daha özgür, daha güçlü yapacak kaynakları bu gibi ülkelerde ele geçirmek senaryolarını sürekli yenilemektir.

Sınırımızda cereyan eden olaylar sonrası bölgeyi ve de ülkemizi tehdit eden PKK, PYD, YPG, KCK, IŞİD, El-Kaide, El-Nusra, ÖSO gibi örgütlerin varlığını kim ya da kimler sonlandıracaktır? Diğer taraftan Müslümanlar arasındaki Sünni-Şii kavgasının sürekli tırmanarak artmasına kim dur diyebilecektir? Görülen o ki, Irak’ta Sünni Arap, Şii ve Kürt Devletlerinin kurulacağı kesin gibidir. Irak’ın Kürt Bölgesi’nde bulunan ve bir Türk şehri olan Erbil çevresinde yakınlarda bulunan 6 milyar ton yeni petrol sahasının (daha da artacağı kesindir) iştahları nasıl kabarttığını da unutmamak gerekir. 3,6 trilyon m3 doğalgaz rezervi 20,2 milyar ton petrol rezervi ile Irak’ın tamamına ve bu rezervin yaklaşık %11’nin bulunduğu Kerkük’e Türkiye’nin çok uzaklardan bakması mümkün müdür? Görüldüğü gibi Irak’taki savaşın sebebinin bu kaynaklar olduğu açıkça görülmektedir. Etnik ya da mezhep savaşı gibi gösterilmeye çalışılan savaşın temelinde, enerji kaynaklarına sahip olmak arzusunun yattığı çok açıktır.

Rejim güçleri, muhalifler, IŞİD, YPG ve daha birçok örgütün kıyasıya çarpıştığı ve ABD ve müttefikleri ile Rus, Çin ve nihayet İran’ın da müdahil olmaya başladığı Suriye niçin karıştırıldı? Aşağıdaki harita Suriye’nin bugünkü hazin durumunu gözler önüne sermektedir. (Harita 1)

(Harita 1 Kaynak-Al Jazeera, Reuters, AA.)

Meselinin siyasi boyutlarına girmeden şunu söylemek gerekir. Bugün için Suriye’nin petrol rezervleri 2,5 milyar ton, doğalgaz rezervleri ise 0,3 trilyon m3 olarak bilinmektedir. Kantonlar kurarak demokratik bir düzen kurmak için kolları sıvamış olan pkk ve yandaşlarının ABD’nin özellikle Batı Kürdistan’ı (Rojava) desteklemelerini içlerine sindirmektedirler. Zira ABD Cezire Kantonu’nda Rimelan Bölgesi’ndeki yatakların Kerkük’teki petrol rezervleri ile aynı olduğunu bilmektedir. Yaklaşık 17 milyar varil (2,5 milyar ton). Ayrıca Hatay vilayetimizle komşu olan Suveydiye’de de zengin petrol rezervlerinin olduğu bilinmektedir. Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’ye sınır bir Kürt Devleti kurma arzusu bu yüzdendir. IŞİD ise bu petrole ortak olmanın peşindedir. Diğer taraftan bu havzalarda bulunan doğalgaz rezervleri günümüz dünya doğalgaz rezervlerinin üzerindedir. Tam 240 trilyon m3.  (Dünya doğalgaz rezervi 187.1 trilyon m3) Bunu da 2012 yılında Oil and Gas Journal adlı bir araştırma dergisinin yayınından öğreniyoruz. Ayrıca TC. Dışişleri Bakanlığı’nın ’’Suriye’nin Ekonomisi’’ hakkında verilen bilgide de bu rakamı görüyoruz. Bu rakamlar için değil bir Irak, bir Suriye tüm Ortadoğu’nun feda edilmesi gündemdedir. Türkiye kuzeyinde asla bir Kürt devleti kurulmasına izin vermemeli, demokrasi adına kurulduğu iddia edilen kantonların hepsinin petrol ve doğalgaz için kurulduğu unutulmamalı, Kerkük gözden çıkarılmamalı,  Kuzey Irak petrollerinin Lazkiye’den ihracı düşünülmekte ne var ki,  Türkiye’ye muhtaç oldukları asla unutulmamalıdır. Şirketlerin petrol ve doğalgaz aramaları ile petrol ve doğalgaz boru anlaşmaları konusunda görüşmeler devam ederken savaşın şiddeti her geçen gün artmakta, Irak 3’e, Suriye 3’e, 5’e bölünmek istenmekte, Irak’ın kuzeyinde kurulan Kürt Yönetimine destek verilmekte ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde de bir Kürt Devleti kurulması yönünde çalışmalar yapılmaktadır.

Enerji Dünyası olan bitenlerden haberdardır. Zira petrol ve doğalgazı arayan, üreten ve pazarlayan şirketler bu dünyanın içinde olan şirketlerdir. Yukarıda anlatmaya çalıştığım durum kendilerinin eseridir ve bu dünyaya bakışları hep böyle devam edecektir. Savaş bugünün kararı değil, 1952’den beri Ortadoğu’da varlığını devam ettiren bir olgudur. Ortadoğu’da petrol ve doğalgaz bitinceye kadar bu savaşın devam edeceğinden de hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Savaş devam ederken petrol ve doğalgaz satışları azalır, artar fiyatlar yükselir, düşer ama ticaret devam eder. Ne var ki, kaybeden bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin olacağı muhakkaktır. Sonrasında geçekten din savaşlarının başlayacağı da bir vakıadır. Türkiye şüphesiz bütün bunları mutlaka göz önünde bulundurmaktadır. Bu sebeple toprak bütünlüğümüzün dışında hiçbir ahvalde Türkiye bir savaşın tarafı da olmamalıdır. Bir yerlere özgürlük götürmeye kalkarsak halkımızın daha da fakirleşeceğini ülke yönetiminde olanlar, akademisyenler, yazar, çizer takımı mutlaka bilmektedir. Türkiye Ortadoğu gelenekleriyle yaşamaya mecbur bırakılacak, mahkûm edilecek bir ülke haline getirilmemelidir. Okun yaydan çıktığı ülke içinde ve dışında siyasi bir anarşinin oluştuğu ortamda doğru yolu bulmak ülkeyi yönetenlerin asli görevidir.                                                                          

Muhittin Ziya Gözler

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enerji ve Enerji Güvenliği Araştırmaları Merkezi Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display