SIRADAKİ EKONOMİK PAKET GELSİN?


SIRADAKİ EKONOMİK PAKET GELSİN?

Yazan  11 Kasım 2019

Türkiye ekonomisi hem uluslararası alandan hemde ulusal ekonomide kronikleşen sorunlardan dolayı resesyondan kurtulamamaktadır.

Uluslararası alanda ABD Başkanı Trump’ın twitleri, Avrupa Birliğinin lokomotif ülkesi başta Almanya ve diğer ülkelerdeki resesyon beklentisi, Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki gelişmeler ve Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin ekonomi üzerinde doğrudan/dolaylı etkileri bulunmaktadır. Ancak bu gelişmelerin konjonktürel etkileri daha önceden piyasa tarafından satın alındığı da bir gerçektir. Yani piyasa oyuncuları bu tür konjontüre karşı zaten geçmiş deneyimlerde düşünüldüğünde hazırlıklıdır her zaman.

Türkiye ekonomisinin asıl sorunu, yurt içinden kaynaklanan kırılganlıkların ortaya çıkardığı belirsizliklerin nasıl satın alınacağının bilinememesidir. Çünkü reel ekonomik oyuncular arasında(özellikle kamu ile özel) bir güven sorunu yaşanmaktadır. Aslında ekonomideki asıl sorun özellikle 2015 yılından bu yana reel ekonomideki kırılganlıkları ortadan kaldırıcı politikaların, reel piyasa tarafından yeterince satın alınmamasından kaynaklanmaktadır.  Bu durum, 2012 yılında açıklanan “2023 Türkiye Vizyonu”, 2019 yılında uygulanmaya başlanılan “11. Kalkınma Planı”, 2018 yılında açıklanan “2018 YEP”, 2019 yılında açıklanan “2019 YEP” hedefleri,  2019 istihdam teşvik paketi ve yeni oluşturulmayı düşünülen tasarruf hesaplarında açıkça görülmektedir.  

Açıklanan programlarda ortaya konulan makro ekonomik gösterge hedefleri incelendiğinde GSYH, kişi başına milli gelir ve ihracat hedeflerinin her yeni programla birlikte aşağıya doğru, buna karşılık işsizlik ve bütçe açıklarının ise yukarıya doğru revize edildiği görülmektedir. Bu durum her ne kadar programlarda daha yüksek oranlarda gerçekleşeceği yönelik tahminler bulunsa da önümüzdeki dört yılın büyüme hedeflerinin de düşük düzeyde kalacağını göstermektedir. Ayrıca 2019 yeni ekonomik programında daha yüksek tasarruf hedefinin, kişi başına düşen gelir azalırken nasıl yükseltileceğini de açıklamaktan uzaktır. Bunlara ilaveten YEP programlarında tahmini enflasyon, cari açık hedeflerine kadar bir çok uyumsuzluk göze çarpmaktadır.  

Yeni ekonomi programının hedefleri ve ilk etkin uygulama sonuçları incelendiğinde karşılaşılan durum şudur:

Öncelikle enerji ve inşaat sektöründe olmak üzere bankalardaki borç yapılandırmaları ile borç tasfiyeleridir. Yeni ekonomik programın ardından faiz oranlarındaki gerileme, daha önce yüksek faiz oranından borçlanan ve hatta ödeme sorunu yaşanan ekonomik birimlerin borç yapılandırmasına imkan vermiştir. Bu durum hem borcun daha uzun vadeye yayılmasını hemde özel bankaların takibe düşmüş veya düşme ihtimali olan batık borçlarından kurtararak, rasyolarını hesaplar üzerinde iyileştirmekten öteye gitmemektedir. Buna karşılık yapılandırma süreçlerindeki ana güç olan kamu bankalarının rasyolarını gelecekte kötüleştirme ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Çünkü bu sürece dahil olan borçluların borç ödeme alışkanlıkları zayıflamıştır. Bu zayıflamayı anlamlaştıran ise, 2015 yılından bu yana neredeyse her yıl yapılandırmalar süreçlerinin yaşanması ve finansal piyasadaki kırılganlıklar daha da belirginleştirilmesidir.

Yakın zamanda açıklanan istihdam destek paketi analiz edildiğinde, 10 kişi ve üzerinde istihdamı olan şirketlere verilen ilave istihdam teşvikini örneğin imalat sanayinde 400 bine yakın olan işletmelerden yaklaşık 50 bin tanesinin faydalanacak olması reel üretimin yeterince desteklenemediğinin göstergesidir. Ayrıca bu 50 bine yakın işletmenin resesyon içerisinde olan bir ekonomide neden üretim artışı yapması gerektiğini de açıklayamamaktadır.

Diğer taraftan daha önce farklı uygulama şekilleri(çeyiz, konut) ile uygulanmaya çalışılan tasarrufu artıma politikalarının devam edeceği görülmektedir. Bu politikalara eğitim, araç ve dayanıklı tüketim malları tasarruf hesaplarının uygulamaya konulacağı konuşulmaktadır. Zaten düşük gelire ve yüksek hane halkı borçlanmasına sahip tasarruf sahiplarinin, önceki uygulamalarda olduğu gibi açılacak bu hesaplara ilgi ihtimali düşük gözükmektedir.

Alınan bu önlemlere reel piyasanın gerektiği kadar ilgi göstermemesi, önümüzdeki günlerde olası ekonomik sorunların devam edeceğini ortaya koymaktadır. Bunun en güzel örneği ise, plan bütçe komisyonundan geçen TMO’ya ihalesiz yurtdışı tarım ürünlerini ithal yetkisinin verilmesidir. Bu yetki önümüzde dönemde tarımsal ürün fiyat artışlarının gerçekleşme ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Bu önlem, TUİK’in açıkladığı enflasyon oranı üzerinde oluşacak enflasyonist baskıyı azaltma girişimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak böyle bir uygulama tarım sektöründeki üretim kayıplarının daha da artmasına katkı yapma ihtimali yüksektir.

Genel olarak Türkiye ekonomisinde öncelikle artan girdi maliyetleri ve yükselen fiyatlar, bir taraftan enflasyonist baskıyı artırken diğer taraftan bu baskı altında satın alma gücü azalan tüketicinin toplam talebini kısmasına neden olmaktadır. Her ne kadar resmi açıklanan enflasyon oranlarında bir azalış olduğu açıklansa da, piyasadaki üretici ve tüketiciler enflasyonist baskıyı daha şiddetli hissettikleri için arzlarını/taleblerini yeterince artırmamaktadırlar. Bu durum piyasa faiz oranlarının çok altında sunulan yeni finansman imkanları ile diğer desteklere olan ilgi düzeyinden anlaşılmaktadır.  

Sonuç olarak, son iki yıldır açıklanan ekonomik paketler, ekonomiyi resesyondan çıkarmaya yetmediği ve yetmeyeceği gerçeğini net bir şekilde ortaya koymuştur.  

2015 yılından bu yana ekonomi yavaşlama sinyalleri vermeye başlamasına rağmen inşaat sektörü ve tüketimle ekonomiyi dinamik tutma anlayışı ile her yıl yapılandırma benzeri uygulamalarla finansal sorunları öteleme yaklaşımı, gelinen noktanın önemli bir sebebidir. Hala bu strateji ile ekonomiyi dinamikleştirmeye çalışma gayreti ise, sorunların yakın gelecekte daha da büyütecektir. Reel üreticilerin karlarının azalması sonucu, kendilerini güvene almak veya kazanç sağlama adına işletme sermayelerini altın, döviz ve TL mevduat faizlerine yöneltmesi bunun en temel göstergesidir. Ayrıca tarım ile sanayi sektörü arasındaki bağın daha da zayıflaması, resesyonun devam edeceğinin göstergesidir.

Bu bağlamda, gelinen noktada sırada yeni ekonomik paketlerin açıklanması zorunluluk haline gelmiştir. Sıradaki ekonomik paketin ne içeriği, nasıl işleyeceği, hangi sektörleri veya kimleri kapsayacağı, finansman büyüklüğünün ne kadar olacağını açıklandığı zaman hep birlikte göreceğiz.

 

 

 

Prof. Dr. Mehmet Alagöz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Ekonomi Araştırmaları Merkezi Başkanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display