×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116

 Bu sayfayı yazdır

Sessiz Tsunami

Yazan  02 Mayıs 2008
NADİM MACİT - "The Economist dergisinin 19 Nisan 2008 sayısının kapağı “The Silent Tsunami The food crisis and How to solve it” yani Sessiz Tsunami: Gıda Krizi ve Sorun Nasıl Çözülecek."

Aşırı yükselen 'gıda fiyatlarının' sefalete ve dünya çapında savaşlara yol açacağı anlatılıyor. Açlık ve sefaleti aşmak için radikal çözümlere ihtiyaç olduğu vurgulanıyor.

Dünyadaki büyük ekonomik krize bir başka uyarı da turuncu devrimlerin mimarı, ülkemizdeki bazı sivil toplum kuruluşlarının hamisi George Soros'dan geliyor. "Paradigm for Financial Markets The Credit Crisis of 2008 and What It Means" adlı, bu yıl piyasaya çıkan eserinde Soros kriz uyarısında bulunuyor. 1930'lardan bu yana en kötü finansal krizin ortasında olduğumuzu söylüyor. Son yirmi yılda benzer krizlerin yaşandığını, şimdi derin bir farkın bulunduğunu; mevcut krizin, uluslararası döviz rezervi olarak dolara dayalı kredi genişlemesinin sonunu gösterdiğini iddia ediyor. Dün liberal kapitalizmin tarihin sonunu belirlediğini iddia edenlerin bugün liberal kapitalizmin büyük bir krizin eşiğinde olduğunu söylemeleri ilginç.

Vahşi kapitalizm mali piyasalarında yaşanan krizler dünya çapında sefaletin ve iç savaşların habercisi gibi. Gelişmiş ülkeler enerji kaynakları adına tarım alanlarını bio-yakıt alanlarına dönüştürdüler. İnsanı ve tabiatı vahşice sömürmek, üçüncü dünya ülkelerinin tarım alanlarını yağmalamak, kara şeytan (petrol) için her türlü iç çatışmaları sürdürmek adına kurulu bir düzen şimdi tehlike çanları çalıyor. Ülkemizde İslam'ı kapitalizmin hiyerarşik mantığına uydurarak güç tekelleri oluşturan ve uluslararası güç tekellerine eklemlenen Ilımlı İslamcıların "kalkınma ve özgürlük" adına kutsadıkları liberal-kapitalist sistemin geldiği nokta bu.

Sosyal adalet adına eşitlik isteyen sol ideolojiler tarihin sonu teziyle çöplüğe atıldı. Milli bir duruşu savunan, toprağına ve tarihine sahip çıkan Milliyetçilik küresel emperyalizme kurban edildi. Aşırılığın, çıkarcılığın ve sömürünün tuzağına düşmemek için manevi, ahlaki bir dayanak olması gereken din; siyasal aracın, kârın, ticaretin metası haline getirildi. Ne yazık ki İslam, bu yüzyılda vahşi kapitalizmin, diğer bir deyişle ahlaksız ve pervasız muhafazakârlığın diline uyduruldu. Sömürü, siyasal İslam'la meşrulaştırıldı yaygınlaştırıldı. İktidar ve güç arzusu her zaman tehlikeli olmuştur. Ancak son zamanlarda kutsal değerlerle cazibe merkezi haline getirilen ve tapınılan güç; gösterişin ve seçkinciliğin en pis yüzünü açığa vurdu. Bu kaçınılmazdı, çünkü dini cemaatler batı kilise modellerinin yaşadığı tecrübeyi içselleştirerek artık gücü kutsar duruma geldiler. Ahlaki ilkelerin yaşama geçirilmesi adına hareket etmek yerine, her türlü değeri pazara açmayı tercih ettiler ve pazarladılar.

Bu krizi aşmada insan onurunu, ahlakını, tabiatın metafizik ilkelerini yeniden hayata taşıyacak bir bakışa ihtiyacımız var. Peki, bu bakış açısını kim inşa edecek? Türban pazarcısı modacılar, kartelleşmiş cemaatler, burjuvaziye katılmak için kırk takla atan siyasal İslamcılar mı? Küresel emperyalizmin yaşanacak büyük krizi finanse etmek için daha fazla savaş, kan ve gözyaşı üzerine kurulu BOP projesinin eş başkanı olmasıyla gurur duyan bir zihniyet mi? Ya da Körfez sermayesinin rahat ve huzur içinde yatırım yapması için her türlü fedakârlığı göze alırken çiftçinin feryadına karşılık sessizliği seçenler mi? Ekmek bulamazsanız pasta yiyin diyenlere taş çıkartırcasına pirinç bulamazsanız bulgur yiyin diyenler mi?

Muhafazakâr siyaset, fırsatçı, pervasız ve çıkarcı haliyle dine ve kutsala bürünerek, dini, kültürel ve siyasi değerlerimizi, tahrif etmenin yolunu açtı. Zaten onun savunduğu şeyler, hiçbir zaman sahiplendiği değerler olmadı. Bir kurt gibi kendi köklerini kemirdi. Toplumun ve devletin egemenlik değerlerini her türlü aşağılamanın öznesi yaptı. AB'den aldığı talimatla değiştirdiği 301 ile Türk Milletine zımnen ve dolaylı olarak hakaret etmenin hukuki zeminini oluşturmanın başka ne anlamı olabilir?

Gerçek şu ki, devrimci İslami hareketler modernizmin bir çocuğu olarak doğdu ve modernizmin elinde can verdi. İslamcı kapitalizm de küresel sermayenin kucağında doğdu, yine onun kucağında can verecek. Kökleri sabit bir ağaç gibi görünse de kendi eliyle içten içe kemirdiği ve çürüttüğü kökler bu tsunami karşısında onu ayakta tutamayacak. Görünen o ki, bu tsunami "İslam'ı çıkarcılığın, gösterişin ve seçkinciliğin kudret aracı yapanları"sessizce yutacak.