KRİZLER İŞLERİ KOLAYLAŞTIRIYOR
 Bu sayfayı yazdır

KRİZLER İŞLERİ KOLAYLAŞTIRIYOR

Yazan  24 Şubat 2010
Batılı ülkeler, sömürgeleştirdikleri toplumların kaynaklarını daima merkeze doğru çekerek bugüne kadar geldiler.

Önce bu kaynakları elde edebilmek için askerleri ile fiilen sömürgecilik yaptılar. İşgal ettikleri topraklarda yaşayan insanları medenileştirirken (!), kaynaklarını olabildiğince merkeze aldılar. Doğrudan sömürü düzeninin arkasından ticari sömürü düzeni işlemeye başladı. Batılı ülkeler, üçüncü dünya ülkelerinin hammaddelerini kullanarak ürettikleri malları tekrar bu ülkelere satarak büyük bir avantaj elde ettiler. Buna karşı çıkan ülkeleri de askeri yöntemler kullanarak buna mecbur ettiler. Bunun en güzel örneği, Amerikan donanmasının Tokyo limanını topa tutarak Japonya'yı ticarete açmaya zorlamasıdır.

1970'lerden itibaren sömürü düzeninin şekli değişmeye başladı. Özellikle finans kurumlarının gelişmesiyle birlikte özelleştirme uygulamaları batılı ülkelerin yeni sömürü düzeninin işaretleriydi. İşin acı tarafı, büyük kartellere peşkeş çekilen bu özelleştirmeler o ülkenin yöneticileri tarafından bir saldırı olarak değil, sağlam bir ilişki ve çağdaş bir düzen kurmak için yapılan ticari ilişkiler olarak algılandı.

Küreselleşme süreci ilerledikçe kapitalizm, evrimine yeni boyutlar kazandırdı. Neoliberal politikalar ve bunun sonucunda ortaya çıkan ekonominin küresel anlamda homojenize edilmesi projelerinin hayata geçirilmesi ekonomik krizlerle çabuklaştırılmaya başlandı. Egemen güçler şimdiye kadar kabul ettiremedikleri ekonomik ve siyasi programları ekonomik şoklarla birlikte hayata geçirmeye başladılar. Tabii bunun içinde sadece ekonomik krizler değil, bazı siyasi müdahaleler ve doğal afetler bile neoliberal politikaların ekmeğine yağ sürdü.

Neoliberal politikaların ilk deneyimi Güney Amerika ülkelerinden Şili'de General Pinochet'nin iktidara gelmesiyle başladı. 16 Ekim 1970 tarihli CIA raporunda Şili'de darbe yapılıp demokratik yollarla iktidara gelen Allende'nin yıkılması için çalışma başlatılması emrediliyordu. Türkiye'de 12 Eylül darbesi ve Özal reformlarıyla dışa açılma, 11 Eylül saldırıları neticesinde Afganistan ve Irak operasyonları, güneydoğu Asya'daki tsunami ve katerina kasırgası sonrasında kıyı bölgelerinin büyük sermayeye açılması gibi şok dalgaları bu politika sahiplerinin işlerini oldukça kolaylaştırdı.

Şimdi gelelim AB sürecinde bu işlerin nasıl gerçekleştiğine… Avrupa Birliği eski adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), adından da anlaşılacağı üzere Avrupa çapında, milli devletleri aşan homojen bir ekonomik yapı yaratmak üzerine inşa edilmiş bir topluluk olarak ortaya çıktı. Ancak 1990'lardan başlayarak, tabandan, özellikle sendikalar, küçük-orta esnaf ve köylülerden gelen tepkilerle bu yapıya karşı ciddi bir muhalefetin ortaya çıktığı görüldü. AB için "Yeni Anayasa" girişimi bu muhalefeti durdurmak için önemli bir dayanak oluşturacaktı. Yani Avrupa Birliği, bu yeni Anayasayla neoliberal politikaların önündeki engelleri kaldıracaktı. Bu proje Avrupa çapında tartışmaya açıldı ancak oylanarak reddedildi. Daha sonra Lisbon anlaşması bu tıkanıklıkları aşmak için Avrupa Birliği ülkelerinde referenduma sunuldu. Ancak İrlanda seçmeni bu anlaşmaya hayır dedi. İşte ne olduysa bundan sonra oldu ve 12 Haziran 2008'de bu anlaşmaya hayır diyen İrlanda ekonomisi hızla dağılma noktasına geldi. AB yardımı bu ülkeye "hızır gibi!" yetişti. Ekim 2009 yılında Lisbon anlaşması yeniden oylandı ve kabul edildi. Kasım ayında ise maliye politikası devreye girerek büyük bir "kemer sıkma" uygulamaya konuldu. İrlanda'ya uygulanan bu şok kriz başarılı olmuştu. İrlanda, AB ülkeleri içinde küçük bir ekonomiye sahip ancak Brüksel politikalarının isteklerini yerine getirilmesine karşı çıkanlara karşı çarpıcı bir örnek oluşturuyor. Brüksel tarafından yönlendirilen bu "şok" operasyonu henüz sonlandırılmış değil. Son olarak Yunanistan bu çemberin içine alınmış durumda. Bu ülkede kriz gittikçe derinleşiyor. Yunanistan ortaya çıkarılan bu krizle terbiye edilmeye çalışılıyor. Hiç kuşkusuz sonunda AB'nin patronları Yunanistan'ı bu krizden kurtaracaklar ancak empoze edilmeye çalışılan neoliberal politikalara karşı çıkanlar dize getirilecek. AB merkezi yönetimi milli iradeleri aşarak yoluna devam ediyor.

_________________________________________

[*] 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Dünya Ekonomisi Araştırmaları Bilimsel Danışmanı.

Aykut AZGUR

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Dünya Ekonomisi Araştırmaları Bilimsel Danışmanı

1967 yılında Ankara'da doğdu. Lise eğitimini Ankara çankaya Lisesi'nde tamamladıktan sonra Anadolu üniversitesi İktisat Fakültesi'nden mezun oldu. 1997 yılından beri finans aracı kurumlarında yatırım uzmanlığı, portföy yöneticiliği ve yönetim kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. Halen bu sektörde çalışmalarına devam etmektedir.