2015’de Dünya ve Türkiye

Yazan  07 Ocak 2015

Budist Çin – Japonya, Hindu Hindistan, Müslüman Ortadoğu ve Afrika ülkeleri, Musevi ve Hristiyan batı dünyasına kadar tüm dünyada tam anlamıyla ortak payda ve ortak kültür mirası olarak insanlığa mal olmuş bulunan yılbaşı kutlamaları dünya basınında geniş yer almaktadır. Ancak yılbaşının dünya turizm merkezlerinden biri sayılan ve üstelik olimpiyatlara talip dünya şehri İstanbul’da diğer ünlü dünya şehirlerine nazaran kendisine hiç yakışmayacak ölçüde sönük geçiştirilmesi oldukça yadırganan bir durum arz etmiştir.

Bunun önemli nedenlerinden birisi gittikçe dinsel bir eksende algılanması nedeniyle, dünyada zaten ciddi imaj sorunu yaşayan Türkiye’de; Hz. İsa’nın doğumunu simgeleyen Noel  (25.12) kutlamasıyla ( ki bunu kutlamak diğer din mensuplarına da tabi ki günah değildir ) çoktan  uluslararası ve multikültürel bir kimlik kazanmış bulunan yılbaşının hala birbirine karıştırılmasıdır. Buna rağmen halkın büyük çoğunluğunun, gerçekte evde televizyon başında pasif de olsa yılbaşı kutlamalarına katıldığı bilinmektedir.

Gittikçe globalleşerek adeta bir köye dönüşen dünyada uluslararası sistem içerisinde devletlerin güç ve büyüklüğüne göre gittikçe daralan oyun alanları içerisinde uyum sağlamak ve ülke lehine "satranç misali" başarı çizgileri yakalamak gerçekten artık diplomasinin çok ötesinde keskin  zeka, ileri düzey rasyonel mantık, tecrübe, esneklik, çok yönlülük, kıvraklık ve özelikle "doğru bilgi ve strateji" gerektiren bir durum arz etmektedir.

Her köy gibi global sistemin de belirlediği kural ve kırmızı çizgilerin aşıldığı noktalarda sistem istediği zaman daha düne kadar “ süper devlet “ kabul edilen Rusya’nın kısa sürede dize getirilmesi örneğinde görüldüğü üzere ders alınması gereken özellikler taşımaktadır. Bu durum aslında TCMB rezervlerinden 3 misli fazla açık pozisyonu bulunan, dış sermaye bağımlısı ve hem içte hem dışta ciddi uyum ve güven sorunları yaşatan ve üstelik “ orta ölçekli Türkiye’nin ” anlamsız kibrini daha fazla abartmadan bırakmasına işaret etmektedir.  

Önceki yıllardaki gelişmeler ışığında 2015 yılının, dünyada belirleyici 4 ana parametrenin  “bileşkeleri etrafında “ şekilleneceğini tahmin etmek ve genel seçim arifesindeki Türkiye’de buna 5. parametre olarak iç siyasi gerilimleri eklemek mümkündür:

1 )FED‘in faiz yükseltme beklentisi:  Bu durum dünyada göçmen kuş misali dolaşan "sıcak paranın" ABD'ye artık geriye dönüş mevsiminin başlayacağına işaret ediyor demektir. Yani bunu ABD de ilkbahar ve gelişmekte olan Türkiye gibi ülkelerde de sonbahar başlangıcı olarak görmek mümkündür. Bir de bunun kışı vardır.  FED faiz artırımına başladığı takdirde Türkiye’de USD,  enflasyon ve işsizliğin yükselme trendine girmesi yanında cari açık finansmanına, TL – faizi ve büyüme üzerinde baskı yaratılmasına, sonuçta CDS ve derecelendirme notları üzerinde olumsuzluğa yol açması söz konusu olacaktır.

2 )ABD dolarında piyasalarda doğal ya da çoğu kez yapay olarak yaratılacak köpüklü dalga hareketleri: Bu dalga hareketlerinde dünya sisteminin görünen yüzünde pek bilinmeyen ve buzdağının görünmeyen yüzünü simgeleyen 400 misline kadar ( ! ) kaldıraçlı ve kontrolsüz türev ürünler, gölge bankacılık ve tezgah üstü piyasalar (dünyanın Online Tahtakale’leri) dahil tüm finans ürünlerinin 24 saat 7 gün online işlemleri neticesi ortaya çıkan ve dünyanın 70 trilyon dolarlık reel ekonomisinin 13 katı büyüklüğüne erişmiş olan yaklaşık 900 trilyon dolarlık “Sanal Kumar Ekonomisi “ yine başrolü oynayacaktır. Bu akademik format dışı ve perde arkasındaki esas piyasa oyuncularını konu almak yerine televizyonlardaki ekonomi programlarının çoğunun bol geyik muhabbetli Show programlarına benzemesi oldukça manidar bir durum arz etmektedir.   

3 )Petrol + Emtia: Petrolde düşüş Türkiye ve benzeri ekonomileri olumlu etkilemeye devam eder. Ancak petrol fiyatlarında onu domine eden global piyasaların doğası gereği zaman zaman suni dalgalı hareketlerin ortaya çıkması beklenmelidir. Petroldeki düşüşün nedeni her ne kadar arzın fazla olması, dünyadaki ekonomik durgunluk neticesi talebin düşmesi ve ABD’deki kaya petrol üretiminin artmasına bağlansa da gerçekte, (Suriye ve Ortadoğu’da etkin rolleri olan Rusya – İran üzerinde baskı yaratmak amacıyla, 80’li yıllarda Sovyet sisteminin çökmesine yol açan benzer yeni bir ABD-Suudi işbirliğinin) olması da kuvvetle muhtemeldir. Her halükarda petrol ve emtia fiyatlarının düşmesi “ halka ne derece yansıtılır bilinmez “ Türkiye ve benzeri gelişmekte olan ülkelerde üretim için elzem olan İthal ham madde maliyetleri, maliyet enflasyonu ve cari açık üzerinde oldukça olumlu etkiler yaratacaktır.

4 ) Rusya Krizi: Rusya’nın petrol fiyatlarına ve Türkiye gibi sıcak yabancı sermaye girişlerine bağımlılığının ne çabuk kırılganlıklara yol açabildiği ders niteliğindedir. Ukrayna krizi sonrası kendisine karşı başlatılan ambargonun yol açtığı Rusya krizi en fazla başta Almanya olmak üzere Avrupa’yı olumsuz etkileyecektir. Türkiye’nin ana ticari partnerlerindeki bu negatif gelişme başta Laleli’de bavul ticareti ve tekstil sektörü olmak üzere ticari hacim, turizm, ihracat ve ekonomik büyüme rakamlarını olumsuz etkileyebilir. Ancak bu durum Rusya ile ikili ilişkilerde fırsatlar yarattığı gibi, Rusya’dan Türkiye’ye cari açık finansmanı için gerekli fon akışlarına (sıcak para) neden olup, dolar, enflasyon ve işsizliğin artış trendini böylelikle dengeleyebilir.

5 )Türkiye’de genel seçim sürecinde ortaya çıkacak siyasi gerilimler: Seçim süreci öncesi ve sonrası muhtemel Başkanlık (=Federal) sistem üzerinde yapılacak pazarlıklar ya da tartışmalar, demokrasi üzerinde kurumsallıktan uzaklaşan ve gittikçe kişiselleştirilen siyasi gerilim ve bunun iç ve dış yansımalarının ekonomide -özellikle uzun vadeli gerçek istihdam sağlayan “doğrudan yatırımlar” üzerinde- olumsuz etkileşime yol açması söz konusudur. Başta sınırındaki Suriye krizi olmak üzere, Ortadoğu sorunu ve bunun iç politika ve özellikle terör gibi iç güvenlikte yaratabileceği olumsuz etkiler dikkate alınması gerekli diğer konulardır.           

SONUÇ :  

Global sistemin şu aşamada Rusya üzerine daha fazla gitmemesinin nedenlerinden ilki 1998 yılında Rusya’yı moratoryuma götüren krizden ders çıkararak halen Rusya içerisinde kalan ciddi boyutlardaki yabancı sermayeyi riske atmamaya ilişkindir.  Diğer neden ise, krizin tırmandırılmaya devam edilmesi durumunda Çin’in hatta Hindistan’ın Rusya’nın yanında yer almaya zorlanmasıyla dünya dengelerinde “erken aşamada” yaratılabilecek stratejik çekincelerdir.  

Uluslararası ciddi otoriteler tarafından Türkiye’nin uzun süre müttefiki olduğu batı dünyasının demokrasi değerlerinden, moderniteden ve üye olmaya çalıştığı AB’nin siyasi Kopenhag kriterlerinden gittikçe uzaklaştığı, parlamenter muhalefet cılızlaşırken siyasetin ve özellikle adalet sisteminin gittikçe merkezileştirilmeye çalışıldığı gözlemlenmektedir. Daha düne kadar Maastricht Kriterleri’yle uyumlu serbest rekabetçi neo-liberal ekonomi politikaları izleyen Türkiye’nin, bir süredir yine tuhaf bir şekilde bu kriterlerden de gittikçe uzaklaşarak Rus tipi tek merkezli devlet kapitalizmine doğru kayma eğiliminde olması da diğer endişe kaynağını teşkil etmektedir.

Sahip olduğu nüfusun çoğunluğunun sosyal-kültürel yapısı itibariyle uyuma pek yatkın olmamasından ötürü bir türlü Avrupalı olamayan Türkiye, yüzünü bir süredir Avrupa’dan Ortadoğu’ya çevirmiştir. Ancak özellikle Gezi olayları sırasında demokrasi – İslam modelinde örnek ülke olarak iyi bir sınav verememiş ve İttihat Terakki’den bu yana 140 yıllık amansız toplumsal mücadeleyi nihayet barış içerisinde sonlandırma fırsatı yakalamışken, tam tersine iktidar hırsına tırmandırılan popülizm ve kutuplaşma süreci sonrası üstelik laik eksenden tamamıyla  kayarak Ortadoğu’da Sünni pozisyonlu bir din devleti olarak algılanmaya başlanmıştır.

Dünya kamuoyunda Türkiye’nin Arap dünyasından da beklenen güven ve ilgiyi göremediği hatta Ortadoğu’dan da izole olarak sonuçta kendisinden beklenenleri boşa çıkardığı görüşü ağırlıklı olarak hakim durumdadır. Batı karşısında konumu oldukça zayıflayan Türkiye’nin 2015 yılı içerisinde Kıbrıs, Kuzey Irak ve özellikle Ermenistan konularında pazarlık gücünü ve konumunu tekrar güçlendirmek amacıyla Rusya ile “riskli yakınlaşma stratejisine” yöneldiği ihtimal dahilinde değerlendirilebilir. 

Türkiye, “dünya köyünde” köy ağalarıyla takışan ancak ev ödevlerini yapmadan sınıf atlamaya çalışan huysuz ve riyakar bir çocuk algısı yaratmış olup, “devasa finansal güce sahip” global sistem, -Rusya örneğinde görüldüğü üzere- elinin tersi ile itse maalesef 2001 krizinin mumla aranması işten bile değildir. Sistemin şu an çıkarlarının çakıştığı ve muhtemelen genel seçimler sonrası alevlenecek Başkanlık sistemi etrafında Türkiye’nin maalesef “kendi iç marifetiyle” ortaya çıkarabileceği federal eyaletler tipi riskli “amitoz yapılanmanın” sonrası bir şekilde operasyona başvurmasının ihtimal dahilinde olduğunu da dikkatle göz önünde bulundurmada çok yarar vardır.

Bekir Kavruk

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

 

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display