TÜRK’Ü YAKMAK MI, TÜRKÜ YAKMAK MI? HANGİSİ?
×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116



TÜRK’Ü YAKMAK MI, TÜRKÜ YAKMAK MI? HANGİSİ?

Yazan  29 Haziran 2009
Ali Rıza Özdemir- Ne zaman türkülerle ilgili bir etkinlik yapılsa, birçoğu haklı olarak, Bedri Rahm Eyüboğlu’nun şu ölümsüz mısralarıyla başlatılır:

"Ah bu türküler

Türkülerimiz

Ana sütü gibi candan

Ana sütü gibi temiz

Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla

Köyümüz, köylümüz, memleketimiz."

Eyüboğlu, "Türküler Dolusu" adlı şiirinde, halk türkülerinin birçok özelliğine doğrudan temas eder. Bunlardan birisi de, vatan olgusuna tuttuğu ışıktır: "Memleket ahvalini onlardan sor/Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen'i" derken bu olguyu; kuru coğrafyayı değil, duyguların Yemen'ini, yani "vatan Yemen"i anlatmıştır.

Dün, Yemen vatandı. Bugün gurbet olmuştur.

Gurbet olan tek yer, Yemen mi?

Değil elbette!

"Selanik içinde selam okunur/Selamın sedası cana dokunur/Gelin olanlara kına yakılır" diyen şarkıdaki "Atatürk memleketi", "vatan Selanik", yazık ki bugün gurbet olanlar listesine eklenmiştir.

Bugün Ermenistan'ın başkenti olan Erivan da bu listede…

Unutmayalım ki, "Şol Revan'da gülüm kaldı/Balam kaldı, yavrum kaldı" diyen ve kırmızı gülleri demet demet açan türküdeki Revan, bugün ki Erivan'dır.

Demek ki, türküler bu bakımdan, Türk'ün millî belleğidir de...

Türkü, Türk'ün her şeyidir.

Çünkü Türk, hayatının her anını müziğe dökmüş, türkü yapmıştır. Doğumdan ölüme kadar, Türk'ün her şeyi, her dönemi türkülerde vardır.

İşte bunun için türkü, "Türk'e ait olan" anlamına gelmektedir.

"Elma attım yuvarlandı/Gitti beşiğe dayandı" diyen türkü ile "Anayı atayı dün aldın yeter/Var git ölüm bir zaman da gene gel" diyen türkü, doğumdan ölüme kadar her şeyi anlatmaktadır.

Türk, binlerce yıldır; bebeğini, çocuğunu, anasını, atasını, babasını; savaşlarını, barışlarını; yaşadığı felaketleri, şölenlerini; sevdalarını, ayrılıklarını; açlığını, tokluğunu; varlığını, yokluğunu, …, yani kısaca her şeyini türkülerde ifade etmiştir.

Türkülerle ağlamış, türkülerle gülmüştür.

Çünkü türkü; Türk'ün sesidir.

Türkü; Türk'ün duygusu, düşüncesi, acısı, şölenidir.

Türkü; Türk'ün yanan bağrı, yanan yüreğidir.

İşte bunun için Türk, "türkü yakar."

Belki de bu yüzden, aşkın elinden bağrı yanınca insanımız, "Yandı bağrım, yandı aşkın elinden" diyerek duygularını türküye dökmüştür.

Öyleyse türkü, Türk'ün kendisidir.

Topluluklar, başlarına gelen iyi ve kötü olayları paylaşarak, ortak bir kültür etrafında toplanarak millet olurlar.

"Tasada ve kıvançta" diyerek tunçtan bir terkip halinde takdim ettiğimiz bütün bu duygular ve olaylar, kültürümüzün bir parçası olan türkülerde yaşar ve türkülerde hayat bulur.

"Tuna nehri akmam diyor/Etrafımı yıkmam diyor/Şanı büyük Osman Paşa/Plevne'den çıkmam diyor" mısralarının hayat bulduğu marşı duyup da, yüreğinde buruk bir kıvanç duymayan Türk var mıdır sahi?

Yahut "Aynalı Çarşı"nın mana bulup, değer kazandığı bir başka zemin var mıdır Çanakkale Türküsü'nden başka?

Peki, Mehter Takımının çaldığı "Hücum Marşı"nı dinlediğimizde damarımızdaki kan neden yerinde durmaz da, kaynar ha kaynar?

Özetle, türküler, Türk'ün millet halinde yaşayışının bir yansıması, duygu birliğinin güçlü bir ifadesidir.

Yakın tarihimizde, Muzaffer Sarısözen, M. Ferruh Arsunar, İbrahim Arslanoğlu, Ali Ekber Çiçek, Murat Çobanoğlu ve bunlar gibi onlarcası, bu türküleri bir araya getirdi, topladı ve yok olmaktan kurtardılar.

Kimisi ise, yenilerini yazdı, zenginliğimizi arttırdı.

Bugün bu türkülerin, bizleri aynı duyguya, aynı ruh iklimine götürdüğünü anlıyorsak, milletimizin harcında türkülerin rolünü de anlıyoruz demektir.

Bunun için kıyıda köşede kalanlar da dâhil, yurt genelinde bütün türkülerimiz konunun uzmanlarınca toplanmalı, kayıt altına alınmalı ve değerli ses sanatçılarının marifetiyle milletin ruhuna geri verilmelidir.

Türk, duygu birliğini kaybedip ateşlerde yanmadan, türkü yakmaya devam etmelidir.

Türk'ü yakmak mı, türkü yakmak mı?

Hangisi?

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display