×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116

 Bu sayfayı yazdır

SOYKIRIM VE HUKUK

Yazan  27 Nisan 2009
Selçuk Oktay-II. Dünya savaşı sırasında bir Polonya yahudisi olan Lemkin tarafından ortaya konulan soykırım terimi ulusal ya da etnik bir grubun yok edilmesini işaret etmekteydi.

Lemkin'in hayat verdiği bu kavram daha sonraki süreçte Birleşmiş Milletler gündemi içerisinde yer aldı ve Lemkin'in ortaya koyduğu çerçeve ırksal ve dinsel grupların da eklenmesiyle genişletildi. Soykırım fiilinin tanımı BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin 2.maddesinde yer almaktadır. Buna göre soykırım ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubun sırf bu niteliğinden dolayı –as such- kısmen veya tamamen yok edilmesi kastıyla grup üyelerinin öldürülmesi, grup üyelerine ciddi fiziksel veya akli zarar verilmesi, fiziksel olarak kısmen ya da tamamen ortadan kaldırmak niyetiyle grubun yaşam koşullarını ağır biçimde kötüleştirmek , grup içi doğumları engellemeye yönelik tedbirler geliştirmek ve grup içindeki çocukları başka bir gruba zorla nakletme fiillerinin işlenmesi olarak ifade edilmektedir. Bu tanım uyarınca soykırım suçunun varlığından bahsedebilmek için bazı unsurların bulunması zorunludur. 2.maddede öngörülen fiiller ulusal, etnik, dinsel ya da ırksal bir grubu hedef almalı, hedef alınan bu grubun üyeleri yasak fiillerden birine ya da birkaçına maruz kalmalı –maddi unsur-, soykırım suçundaki kısmen ya da tamamen yok etme kastı bu grup üyelerinin sırf o gruba aidiyetlerinden kaynaklanmalıdır. Soykırım eylemine maruz kalan grup, saik ve yok etme kastı tanımın esasını teşkil etmektedir.

1915 olayları bir yandan soykırım olarak tasvir edilirken, diğer yandan insanlığa karşı suçlar bağlamında da ele alınmaktadır. Soykırım fiili esasen insanlığa karşı suçlardan üretilen bir kategoridir. İnsanlığa karşı suçlarla karşılaştırıldığında daha dar bir fiil yelpazesini ifade etmektedir ve soykırım suçunda özel bir kastın mevcudiyeti mutlaktır. İnsanlığa karşı suçlar Roma Statüsü'nün 7. maddesinde tanımlanmakta ve herhangi bir sivil topluluğa karşı geniş çapta veya sistematik bir saldırının parçası olduğunu belirterek bu tanıma giren fiilleri sıralamaktadır.

Kanunilik ilkesi ve yasal süreçlerin uygulanması meselesi 1915 yılında yaşananlara yönelik soykırım iddialarının değerlendirilmesinde dikkate alınması gereken konulardır. Kanunilik ilkesi modern ceza hukukunun temel dayanaklarından biri olup kanunsuz suç ve ceza olmayacağını ifade etmektedir. Kanunilik ilkesi uyarınca kanunların yürürlüğe girdiği tarihten evvel hukuksal etkilerinin olması söz konusu değildir. Ermeni iddialarına konu olan olaylar soykırımın BM tarafından bir suç olarak kabul edilmesinden önceki süreçte gerçekleşmiştir. Sözleşmenin geriye doğru uygulanması bu açıdan hukukla bağdaşan bir durum değildir.

Kanunilik ilkesi yanında, soykırım iddialarına konu olan suçun kanunlara uygun biçimde ve bağlayıcı olacak şekilde saptanması gerekmektedir. Bu yönde bir suçun tespiti BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması sözleşmesinin içerdiği unsurlar ve tanım ışığında bu konuda yetkili bir mahkeme tarafından gerçekleştirilebilir. Bireysel ya da kolektif sorumluluğun saptanması yetkili mahkemelerin elindedir. Sözleşmenin 6.maddesine göre böyle bir suçlamayla karşı karşıya olan kimseler suçun işlendiği ülkedeki yetkili bir mahkeme veya yargılama yetkisini kabul etmiş olan, sözleşmeci devletler bakımından yargılama yetkisi taşıyan uluslar arası bir ceza mahkemesi tarafından yargılanırlar. Diğer yandan sözleşmenin 9. maddesinde belirtildiği şekliyle soykırım fiilinden ya da tanımda yer alan fiillerin herhangi birinden bir devletin sorumluluğu ile ilgili olarak ortaya çıkan uyuşmazlıklar dahil olmak üzere sözleşmenin yorumlanması ve uygulanması ile ilgili uyuşmazlıklar Uluslar arası Adalet Divanı önüne götürülür.

Hukuksal boyutuyla Ermeni soykırım iddiaları temelsiz olduğu gibi 1915 olaylarını insanlığa karşı suçlar başlığı altına yerleştirmek mümkün değildir. Düşman ordusu ile işbirliğine giden, çeteler oluşturan, kentleri basan ve yok eden bir gruba karşı Osmanlı devleti de meşru müdafaa hakkına sahiptir; tehcir politikası ve yansımaları Roma statüsünde insanlığa karşı suçlar tanımında belirtilen yaygın ve sistematik bir saldırıyı yansıtmamaktadır.