×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116

 Bu sayfayı yazdır

Mustafa Aslan -BAŞBUĞ'SUZ ON ÜÇÜNCÜ YIL...

Yazan  03 Nisan 2009

Başbuğ'suz 12 yıl tamamlamışız! On üçüncü yıla girmişiz Başbuğsuz!

Batıl inançlarım yok ama sanki zaman ile aramızdan kara kediler geçmiş! Sanki zaman merdiveninin altından geçerken başımıza belâlar düşmüş!

Baharın kapısı, bütün Türk Dünyasında her yıl kutlanan Nevrûz Bayramımız, karaya büründü on iki yıldır! On iki yıl önce Başbuğumuz'u, çınar gibi ayakta Azrail'e teslîm etmiş, Emr-i Hak'ka itiraz mümkün olmadığından yana yana kabullenmiştik ölümünü.

Başbuğum'un ölüm/süzlüğ/üne yazdığım bir yazımdan dolayı gönüldaşlardan tebrîkler, İslâmi kesimden de tenkîdler almıştım. Hele biri var ki on iki yıla rağmen aklımdan çıkmadı! Gönül feryâdımın söze dökülüşünü abartlı bulan bir yazar -adını vermiyorum-; "İnsanlar, kıyâmette sevdikleriyle haşr'olur! Müslümanlar Peygamberimiz(s.a.v.)'le haşr'olurken umarım Mustafa Aslan da Başbuğu ile haşrolur!" diye gûya bedduâ etmişti bana! Bu bedduâyı da duâya te'vîl etmiştim. Biliyordum ki Başbuğum, Peygamberimiz(s.a.v.)'i çok severdi ve O'nunla haşr'olunacaktı. Ben de Başbuğum'la haşr'olursam Peygamberimiz(s.a.v.)'le haşr'olurdum. Böyle bir bedduâya da eyvallah eder, ağız sahibine de Allah râzı olsun diyebilirdim ancak!

Dedim ya zaman merdiveninin altından geçtik galiba! On iki yıl sonra, bir dayanılmaz ölüme daha tanığız. Ülkücülüğün bânîsi Başbuğ Türkeş'in, oğullarından daha çok "Oğlum" dediği, 'Bütün Zamanların Ülkü Ocağı Genel Başkanı' Muhsin Yazıcıoğlu'nu gönderdik ölüm/süzlüğ/e.

Canımızın yanması, kanımızın donması ikiye katlandı "Sonsuzluğu" isteyen Muhsin Başkanımız'la. Kanımız bir daha dondu soğuk betonlarda üşüyen Yiğidimizin beyaz üşümesiyle!...

Muhsinimiz'i Başbuğumuz'a gönderdik, "Sonsuzluğun Sahibi"nin hükmüyle. Ebedîlik yolculuğuna Taceddîn Dergâhı'ndan açıldı kapısı. Dualar da o dergâhtan postalanacak Üşü/me/yen Yiğidimiz'e...

Başbuğsuz on iki yıl tamamlanırken, on üçüncü Başbuğsuz yıla girerken Muhsin'sizliğin can yakan ilk günlerindeyiz! "Acı, acıyı; su sancıyı..." derlerdi oysa! Acı, acımızı kesmedi! Gözlerden akan tuzlu sellerle acımız arttı iyice! Başbuğsuzluk, Başkan'sızlık yaramıza temâs eden göz yaşları, yaktı yaralarımızı dayanılmazcasına! Acıya karşı şerbetlendik mi göz yaşlarımızla?

Acısız yemeğin lezzetsiz, acısız hayatın kıymetsiz olduğunu biliriz de, bu acı çok olmadı mı? Hikmetine sual olmaz hâşa! Ölüm kötü olsaydı, Peygamberimiz(s.a.v.) tatmazdı ölümü! Ölüm lezzet olmasaydı, tadılacak bir lezzet olarak târif edilmezdi Kur'an'da...

Her kesin şeytanı, kendisinde biliriz! İnsan kılıklı şeytanların aralarına girdiği Başbuğumuz'la Başkanımız'ın vuslatları gerçekleşti bu Nevrûz'da...

Birileri, bir gün söyleyecekler! İlk ben söyleyeyim istedim. İnciniyorum çünkü! Târifsiz yaralanıyorum izlediğim iki yüzlülüklerde! Muhsin Başkanımız hakkında yaptığımız sohbetlerde; kimin, ne zaman, nerede, neler dediğinin bizzatihi şahidiyim! Elbette vicdâni namusumuza teslîm o anlar! O zaman susturamadıklarımız, konuşmaması gerekirken aleyhte konuşanların, şimdi hiç bir şey olmamışçasına konuşmaları incitiyor yüreğimi!

Allah aşkına susun! Sizin tenkîd ettiğiniz Muhsin Başkan'a millet, lâyık olduğu ihtirâmı gösterdi! Sizin "Türkeş'siz MHP" kumpaslarınıza rağmen millet, Başbuğ'a gönlündeki makamı verdi! Demek ki sizin kanaatleriniz sadece size özel! Sizin nefsinize yenik kişiliğinizin çevreye etkisi, sıfır! Aleyhinde olduklarınızı baş tacı eden millet, sizin methiyelerinizden rahatsız! Susun!...

Başbuğsuzluğun on üçüncü, Başsızlığın birinci senesinin ilk günlerinde Allah, seven yüreklere sabırlar versin! Her iki istisna millet evlâdını da Allah, sevdikleriyle haşr'etsin! Bana da gölgelerinde yer nasîbetsin inşallah...

Türk Milleti, Türk Milliyetçileri, Ülkücüler, Alperenler, Turancılar, Türkçüler, Büyük Birliğin tâkipçisi yürekler; tekrar başımız sağ olsun. Allah her iki Türk Yiğidine de rahmetler eylesin...

Cananla can, başakla buğday, tohumla meyve buluştular ervâh-ı âlemde!

Allah rızası için topraklarının kurumasına izin vermeyelim göz yaşlarımızla, dualarımızla...

Ya zaman köprüsünün altından geçtik, ya da zamanla aramızdan kara kediler geçti! Başbuğ'suz başsızdık, Başkan'sız bir daha başsız kaldık!

Selâm, sevgi, dua, dua, dua...