< < İngiliz Üslerinin Hukuki Statüsü ve Unutulmuş BM Dekolonizasyon Hukuku
 Bu sayfayı yazdır

İngiliz Üslerinin Hukuki Statüsü ve Unutulmuş BM Dekolonizasyon Hukuku

Yazan  10 Temmuz 2011
İngiliz üslerinin, İngiltere’nin tek taraflı olarak Garanti ve İttifak Antlaşmaları’ndan çekilmesi durumunda kapatılması gerekmektedir.

Birleşmiş Milletlerin (BM) kurulduğu 1945 tarihinde dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri (750 milyon kişi), kendi kendisini yönetmeyen koloniyal ülkelerde yaşamakta idi. BM Antlaşması'nın 11. Bölümü'nde Özerk Olmayan Bölgelere İlişkin Bildirge'de yer alan 73. ve 74. maddeleri, Kendi Kaderini Tayin hakkına saygıyı ve BM'nin dekolonizasyon sürecindeki pozisyonunu düzenlemektedir. 1945'den bu yana 80'in üzerinde koloni bağımsızlığına kavuşmuştur, halen 16 ülke Uluslararası Vesayet Rejimi altında bulunmaktadır.

BM Genel Kurulu'nun 9 Şubat 1946 tarihindeki Londra'daki ilk sezonunda alınan 9 numaralı kararında Özerk Olmayan Bölgelere İlişkin Bildirge'de yer alan 73. Maddenin E Fıkrasına göre üye devletlerin BM Genel Sekreteri'ne ilgili madde kapsamındaki bölgelerde ekonomik, sosyal, eğitim koşullarına ilişkin bilgileri iletmeleri için 20 Eylül 1946 tarihine kadar süre verilmiştir. Portekiz, 1946 tarihinde BM üye olmadığı için herhangi bir bilgi BM Genel Sekreteri'ne iletmiştir. Fransa ise Genel Sekretere verdiği bilgi ile Cezayir hariç olmak üzere toplam 18 bölgenin kolonisi olduğunu ve BM Antlaşması'nın 73.Maddesi kapsamında olduğunu bildirmiştir.

BM Genel Kurulu 14 Aralık 1946 tarihinde, 66 sayılı kararı ile üye ülkelerden 73. Madde kapsamındaki bölgeler için her yılın Haziran ayının 30. gününe kadar bu bilgilerin düzenli olarak gönderilmesini istemiştir. Genel Kurul aynı zamanda Genel Sekreter'in yıllık raporunu incelemek üzere 73. Maddenin E fıkrasına göre rapor göndermek yükümlülüğünde olan ülkeler ve Genel Kurul'un seçeceği ülkelerden oluşan bir geçici komite oluşturma kararını almıştır. 16 ülkeden oluşan bu komite 4 numaralı komite olarak 1947 yılında göreve başlamıştır.

İngiltere Kıbrıs Adası'nın koloniyel düzende olduğunu 73. maddenin E fıkrasına göre Genel Sekreter'e bilgi göndererek 1946 tarihinde kabul etmiştir. Fransa, Cezayir'in BM Antlaşması'nda Kendi Kaderini Tayin Hakkı'nın bulunduğunu reddetmiş ve Cezayir'in kendi toprak bütünlüğü içerisinde bulunduğunu beyan etmiştir.

1 - Cezayir'in BM hukukunda Kendi Kaderini Tayin Hakkını Kazanması

5 Temmuz 1962 yılında bağımsızlığını kazanmadan önce Fransa'nın kolonisi Cezayir'de, Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin (FLN) 31 Ekim 1954 tarihinde Betna ve Aures'te başlattığı ayaklanmalar aynı zamanda, Fransa'nın koloniyal yönetimine karşı ilk ciddi başkaldırıyı da temsil etmektedir. Fransa karşılığında yoğun bir tutuklama kampanyasına başlamıştı. Ertesi yıl Ayn Abid'de ve El-Alia madenlerinde patlak veren ayaklanma, Avrupalılara yönelik genel bir saldırının başlangıcına dönüşmüştü, Fransız yönetimi buna idamlarla karşılık verdi. 1956'da Fransa'da iktidara gelen hükümetin valiliğe atadığı Robert Lacoste, direnişi zorla bastırma politikasına yöneldi. Ülkenin iç kesimlerinde giderek denetimi sağlayan FLN'nin etkisini kırmak amacıyla Cezayir 'e 500 bin kişilik bir Fransız ordusu gönderildi. Bu sırada daha önce silahlı mücadeleye karşı çıkan milliyetçi önderlerin çoğu FLN'ye katılmaya başladılar. Bu süreçten sonra Cezayir, artık BM'nin dekolonizasyon sürecinde Genel Kurul'un gündeminde yer almaya başlamış oldu.[1]

12 Nisan 1956 tarihinde BM'ye üye 17 ülke, temel insan haklarının Fransa tarafından ihlal edilmesi sebebi ile Cezayir'de yaşananların BM Güvenlik Konseyi'nce BM Genel Kurulu gündemine alınmasını talep eden bir dilekçe vermişlerdir. 13 Haziran'da bu sefer 13 ülke BM Güvenlik Konseyi'nin Genel Kurulu'nun gündemine alınması için ikinci bir dilekçe vermişlerdir. BM Güvenlik Konseyi, 26 Haziran'da Cezayir için toplanarak konunun Genel Kurul gündemine alınıp alınmamasını tartışmıştır. Fransa toplantıda, Cezayir'de yaşananların Fransa'nın iç sorunu olması sebebi ile konunun Genel Kurul gündemine alınmasına karşı çıkmıştır. Egemen devletin iç işlerindeki isyancılar konusunun BM Antlaşması'nın 34. Maddesine ve 2. maddesinin 7 Numaralı paragrafına göre gündeme alınamayacağını dile getirmiştir. BM Güvenlik Konseyi'nde yapılan ilk oylamada konunun Genel Kurul'un gündemine alınması reddedilmiştir. BM Güvenlik Konseyi'ne verilen ilk dilekçelerde Cezayir'in BM Antlaşması'ndan kaynaklanan Kendi Kaderini Tayin Hakkı çerçevesinde bir görüşme olmamıştır.

2 Ekim 1956 tarihinde bu sefer 15 ülke, Fransa'nın Soykırım Antlaşması'nı ihlal ettiği gerekçesi ile Genel Kurul'un Cezayir konusunu gündeme alması için dilekçe vermiştir. 15 Kasım 1956 tarihinde Genel Kurul, Cezayir konusunun görüşülmesini karara bağlamış ve konu 4 ile 13 Şubat 1957 tarihleri arasında önce 1 Numaralı Politik Komite'de görüşülmüştür. Fransa görüşmelerde, konunun gündeme alınmasının BM Antlaşması'nın 2. maddesinin 7 numaralı paragrafına aykırı olduğunu, ayrıca BM Antlaşması'nda Genel Kurul'un bu konudaki yetkisini belirten bir madde bulunmadığını, aynı şekilde Genel Kurul'un kendisinin Kendi Kaderini Tayin Hakkı konusunda da yorum yapma hakkının olmadığını belirtmiş, BM'nin üye ülkelerin sınırlarına saygı temelinde oluştuğunu, Fransa'nın 1830 tarihinde hiçbir iktidar veya egemenliğin olmadığı bir bölgeye meşru olarak yerleştiğini ve son 120 yıldır Fransa'nın Cezayir'deki meşruiyetinin asla sorgulanmadığını belirtmiştir. Fransa, BM Genel Kurulu'nun yapacağı herhangi bir öneriyi dikkate almayacağını, Cezayir'deki politik sistemi kendi Anayasasına göre belirleyeceğini söylemiştir. Cezayir'de yaşananların yabancı güçler tarafından desteklenen terörist bir isyan olmasın rağmen Fransa'nın liberal bir politik çözüme taraftar olduğunu belirtmiştir. Çözümün de, 1– şartsız bir ateşkes antlaşması 2- demokratik ülkeden gelecek gözetmenlerin eşliğinde her kesimin katılacağı serbest seçimler, 3-seçilecek temsilcilerin Cezayir'in gelecekteki rejiminin tespit edilmesi, şeklinde 3 aşamalı gerçekleştirilebileceğini dile getirmiştir. Diğer üye ülke temsilcileri değişik görüşler dile getirmişlerdir. Yapılan görüşmeler sonrasında Genel Kurul'un 15 Şubat 1957 tarihli 654 sayılı toplantısında 1012 sayılı karar Cezayir için alınmıştır. Alınan kararda, BM Antlaşması'nın ilkeleri ile uyum içerisinde işbirliği ruhu ile barışçıl, demokratik ve adil bir çözümün bulunması noktasındaki umut belirtilmiştir.[2]

16 Haziran 1957 tarihinde bu sefer 22 üye ülke, Cezayir'in tekrar Genel Kurul gündemine alınması için memorandum yayımlamışlardır. Memorandumda, 15 Şubat 1957 tarihinde alınan 1012 sayılı Genel Kurul Kararı sonrasında Cezayir'de bir gelişme yaşanmadığından bahisle tekrar görüşülmesi gerekliliğini ve Fransız yönetiminin şiddet ve vahşet politikasının durumu daha da kötüye götürdüğünü belirtmişlerdir. 20 Eylül 1957 tarihinde Genel Kurul konuyu gündemine almayı kabul etmiş ve Cezayir 27 Kasım-6 Aralık 1957 tarihleri arasında 1 numaralı Politik Komite'de görüşülmüştür. Fas ve Tunus Cezayir sorununun çözülmesi için iyi niyetli arabuluculuk faaliyetlerinde bulunma noktasında öneri sunmuştur.

Fransa temsilcisi, Fransa'nın tutumunu değiştirmediğini, Cezayir'in 1848 Anayasası ile Fransa'nın bir parçası olduğunu ve Fransa'nın, Cezayir'in de dahil olduğu tanınmış sınırları ile BM'ye üye olduğunu ve tartışmaların bu çerçevede devam ettiğini, Cezayir'deki sorunun bir azınlık tarafından çıkarıldığını ve dışarıdan desteklendiğini söylemiştir. Fas ve Tunus'un iyi niyetli arabuluculuk faaliyetlerinin Fransa tarafından kabul edilemeyeceğini ama ateşkes antlaşması noktasında meditasyonlarının kabul edilebileceğin söylemiştir. Fransa, sosyal reformların Fransa yönetimi tarafından yapıldığını ve 3 aşamalı planın (ateşkes- serbest seçimler ve görüşmeler) yürürlükte olduğunu eklemiştir. 1 Numaralı Politik Komite'de yapılan görüşmeler sonrasında, 10 Aralık 1957 tarihinde, Cezayir için 1184 sayılı kararı kabul etmiştir. Bu karar ile BM Genel Kurulu, Tunus ve Fas'ın, Cezayir konusundaki iyi niyetli arabuluculuk faaliyetlerini kabul etmiş, Cezayir sorununun BM Antlaşması'nın ilkeleri ve prensipleri çerçevesinde çözülmesi için istemini belirtmiştir.[3]

16 Haziran 1958 tarihinde, 24 ülke, Cezayir'in Genel Kurul'un gündemine alınması başvurusunda bulunmuşlardır. Başvuru metninde 15 Şubat 1957 tarihli 1012 sayılı Genel Kurul kararına gönderme yapılmış ve karar sonrasında Cezayir'den gelen raporların durumun fenalaştığını gösterdiğini bildirmişlerdir. 17 Eylül 1958 tarihinde Genel Kurul'da yapılan görüşmeler sırasında Fransa, eski konumunu koruyarak, Cezayir'in konuşulmasının Fransa'nın egemenliğine ve BM Antlaşması'nın 2. Maddesi'nin 7 numaralı fıkrasına aykırı olduğu görüşünü yenilemiştir. Genel Kurul Cezayir konusunu 22 Eylül 1958 tarihinde gündemine almıştır. 1 Numaralı Politik Komite'de Cezayir konusu, 8 ve 13 Aralık 1958 tarihleri arasında görüşülmüştür. Fransa 1958 tarihinde görüşmeleri boykot etmiştir. 1958 yılında yapılan görüşmelerde, Genel Kurul'da Cezayir için bir karar alınmamıştır.[4]

10 Haziran 1959 tarihinde, 22 ülke, Cezayir'in Genel Kurul gündemine alınması için tekrar başvuruda bulunmuştur. 1959 yılındaki bu başvuruda ilk kez Kendi Kaderini Tayin Hakkı'ndan bahsedilmiştir. Fransa, 13 Haziran tarihinde bir mektup ile Cezayir konusunun bir egemen ülkenin iç meselesi olduğunu, başvurunun BM Antlaşması'nın 2. maddesinin 7 numaralı paragrafına aykırı olduğunu ve 1956 yılında BM Güvenlik Konseyi'nde Cezayir konusunda bir görüşmenin yapılmasının kabul edilmediğini hatırlatmıştır. Fransa'nın karşı çıkışının 1 gün sonrasında bu sefer 25 ülke cevap vererek 1955 yılından itibaren konunun sürekli BM gündeminde olduğunu ve bir milyondan fazla Cezayirlinin yer değiştirdiğini, alınmış Genel Kurul kararlarının hayata geçmemesi sebebi ile konunun tekrar Genel Kurul gündemine alınmasının gerekli olduğunu ifade etmiştir. 16 Eylül 1959 tarihinde Genel Kurul yeniden konuyu gündemine almıştır.

16 Eylül 1959 tarihinde Fransa Cumhurbaşkanı de Gaulle, Cezayir'de barışın sağlanması ve ateşkes ilan edilmesi şartının yerine gelmesinden 4 yıl sonra referanduma gidilmesini önermiştir. Referandum'da Cezayir halkı 3 seçeneği oylayacaktır. 1- Ayrılma Hakkını, 2- Fransa ile Cezayir'in tam bir entegrasyonu, 3- Cezayir'in Cezayirliler tarafından yönetilmesi ile birlikte Fransa ile yoğun bir ekonomik, sosyal, eğitim, savunma ve dış işlerinde ilişkide olması.

BM Genel Kurulu Cezayir konusunun görüşülmesi için 1 Numaralı Politik Komiteyi tekrar görevlendirmiştir. 30 Kasım-7 Aralık 1959 tarihleri arasında yapılan görüşmeler sırasında Fransa, 16 Eylül tarihli de Gaulle'un açıklamasının geçerli olduğunu, açıklamaya uygun bir takvimin uygulanmasını talep etmiş, öncelikli olarak Cezayir'de ateşkesin sağlanması gerektiğini dile getirmiştir. Politik Komite'de yapılan görüşmeler sonrasında, konu 12 Aralık 1959 tarihinde BM Genel Kurulu'nda görüşülmüş ancak herhangi bir karara varılamamıştır.[5] 20 Haziran ve 14 Eylül 1960 tarihlerinde 25 ülke Cezayir'in yeniden Genel Kurul gündemine alınması için dilekçe vermişlerdir. Genel Kurul, Cezayir'i yeniden gündem maddesi olarak belirlemiş ve konunun görüşülmesine Fransa yine itiraz etmiş, BM'de yapılacak görüşmelere katılmayacağının altını çizmiştir. Politik Komite'de 5 ve 15 Aralık tarihleri arasında yapılan görüşmelerde Tunus, Fransa Cumhurbaşkanı de Gaulle'nin 16 Eylül 1959 tarihinde, Cezayir konusunda Fransa'nın tek taraflı çözüm politikasını bıraktığını ve Cezayir halkının Kendi Kaderini Tayin Hakkı'nı tanıdığını ve üç seçenekli bir plan ile Cezayir halkının bağımsızlık, Fransa ile bütünleşme veya Fransa içerisinde yer alarak otonomiye sahip olabilmesi seçeneklerini sunduğunu hatırlatmıştır.

Politik Komite'de hazırlanan bir karar tasarısı, 19 Aralık 1960 tarihinde Genel Kurul'un gündemine gelmiştir. Gelen tasarı, üzerinde yapılan değişiklikler sonrasında oylanmış ve 1573 sayılı BM Genel Kurulu kararı alınmıştır. Bu karar, Cezayir'in BM Antlaşması'nın 73. maddesine göre Kendi Kaderini Tayin Hakkı'nın var olduğu ilk kez kabul edilmiştir. 1573 sayılı kararının 1 numaralı bendinde Genel Kurul, BM'nin Cezayir halkının kendi kaderini tayin hakkını ve bağımsızlığını tanıdığını, 2 numaralı bendinde Cezayir'in birliği ve bütünlüğü çerçevesinde Kendi Kaderini Tayin Hakkı'nın başarılı bir şekilde uygulanması için garantilerin verilmesi gerektiğini ve 3 numaralı bendinde BM'nin Cezayir'in Kendi Kaderini Tayin Hakkı konusundaki sorumluluğunu kabul etmiştir.

Fransa, BM'nin kuruluşundan 1960 yılında alınan 1573 sayılı Genel Kurul kararına kadar ve aslında 1848 Anayasası'ndan itibaren Cezayir'in kendi toprak bütünlüğü içerisinde yer aldığını, Fransa'nın BM'ye üyeliğinin 1848 Anayasası'nda çizilen sınırları çerçevesinde gerçekleştiğini, Cezayir'i bir koloni olarak kabul etmediğini ve bu sebeple de 1946 yılında BM Genel Sekreterine bildirmiş olduğu koloniler listesinde yer vermediğini belirtmiştir. BM Genel Kurulu ise 1573 sayılı kararı ile Cezayir'in Kendi Kaderini Tayin Hakkı'nı, toprak bütünlüğü içerisinde ve kendi sorumluluğu altında tanımıştır.[6]

2 - Angola'nın BM Hukukunda Kendi Kaderini Tayin Hakkını Kazanması

Angola, güneybatı Afrika'da, Namibya, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Zambiya ile komşu olan, batısında Atlas Okyanusu bulunan bir ülkedir. 1975 yılına kadar Portekiz sömürgesi olarak kalmıştır. Ülkenin ismi, bu toprakların 16'ncı yüzyıldaki yerli sahipleri olan Bantu'ların kullandıkları N'gola kelimesinden gelmektedir. Sömürge döneminde Portekizce'ye geçmiştir. Zengin petrol ve elmas yataklarına sahip Angola, 1655 tarihinde Portekiz tarafından koloni olarak ilan edilmiştir. 1655 yılından 20 Ekim 1951 tarihine kadar Angola, Portekiz'in sömürgesi olarak adlandırılırken bu tarihte hukuki statüsü, Portekiz'in denizaşırı eyaleti olarak değiştirilmiş, şekil olarak koloni statüsünden Portekiz'ce çıkartılmıştır. 20 Ekim 1951'de Portekiz henüz BM'ye üye değildir. Angola'da Portekiz yönetimine karşı 1961'de başlayan silahlı ayaklanmalar, 1974'e dek devam etmiştir. 25 Nisan 1974`de Portekiz'de meydana gelen Karanfil Devrimi sonrasında Portekiz yönetimi, Angola'daki askerlerini çekme kararı almıştır. Angola 1975 tarihinde bağımsızlığına kavuşmuştur.[7]

BM'ye 1955'de üye olan Portekiz, BM Antlaşması'nın 11. Bölümünde Özerk Olmayan Bölgelere İlişkin Bildirge kısmında yer alan 73. Maddenin E fıkrasından kaynaklanan sorumluluğunu yerine getirmeyi reddetmiştir. 73. Madde, sömürge yönetimi altında kolonilerde yaşayan halkların Kendi Kaderini Tayin Hakkı'nı; maddenin E fıkrası kolonilerde ekonomik, sosyal ve eğitim koşullarına ilişkin istatiksel ve teknik nitelikte bilgileri düzenli olarak BM Genel Sekreterine iletme yükümlülüğünü düzenlemektedir. Bu çerçevede, koloniter ülke Portekiz'in 73-E'den kaynaklanan sorumluluğunu kabul ederek Genel Sekreter'e bilgi göndermesi, Portekiz açısından Angola'nın Kendi Kaderini Tayin Hakkı'nı kabul etmesi manasına gelecektir.

BM Genel Kurulu 12 Aralık 1959 tarih/1467 sayılı kararı ile BM'ye üye ülkelerin BM Antlaşması'nın 73. Maddesinin E fıkrasından kaynaklanan sorumluluğunun belirlenmesi amacı ile 6 üye ülkeden -Hindistan, Meksika, Tunus, Hollanda, İngiltere ve ABD- oluşan bir özel komite belirlemiştir. Bu özel komite BM Genel Merkezi'nde 23 Şubat - 12 Nisan ve 2 Eylül ile 22 Eylül 1960 tarihleri arasında toplanarak belirledikleri 12 prensibi Genel Kurul'un 1960 tarihindeki oturumlarına sunmuş ve bu prensipler 15 Aralık 1960 tarihinde BM Genel Kurulu'nda 1541 sayılı kararı olarak kabul edilmiştir. 1541 sayılı karar ile BM Genel Kurulu, 12 prensip ışığında her bölgenin kendine özgü koşulları ve gerçekleri çerçevesinde, 73-E'ye göre ülkelerin BM Genel Sekreter'ine bilgi gönderme konusunda zorunluluğunun olup olmadığını tespit için Genel Kurul'un yetkili olduğunu kabul etmiştir.[8]

Portekiz, 1541 sayılı kararın alınmasından önce yapılan 4 Kasım 1960 tarihindeki görüşmeler sırasında, Portekiz devletinin özel komitenin raporuna ilişkin görüşünü açıklamıştır. Portekiz, ortada 73. Maddenin yorumlanmasından kaynaklanan bir sorun olduğunu belirtmiştir. 73. maddenin BM Antlaşması'na yazılmış olmasının tek başına yeterli olmadığını, yapılacak yorumların BM Antlaşması'na dayandırılması gerektiğini eklemiştir. Özel Komite'nin raporunun herhangi bir hukuki dayanağı ve yaptırımının olmadığını ekleyerek, BM Antlaşması'nın 11. Bölümünde yer alan 73. Maddenin bölüm başlığının Özerk Olmayan Bölgelere İlişkin Bildirge ismini taşıdığını Bildirge deyiminin sadece tek taraflı girişim ve uygun görme manasına geleceğini ve BM Antlaşması'nın 11. Bölümü'nün ve 73. Madde'nin bütün BM Antlaşması ile birlikte okunması gerekliliğini dile getirmiştir. Portekiz`in sömürgelerini denizaşırı eyaletler olarak kabul etmesinin diğer üye ülkeler tarafından 1951 yılında eleştirilmesi açısından da, 1576 yılından beri Portekiz'in genel ve gümrük yasalarında "denizaşırı eyalet" kelimesinin yer aldığını dile getirmiştir. Portekiz, Angola dahil diğer sömürgelerini eyaleti olarak kabul ettiğini ve buraların denizaşırı toprakları olduğunu ve BM hukukundan kaynaklanan bir Kendi Kaderini Tayin Hakkı'nın bulunmadığı sebebi ile BM Özel Komitesi'nin raporunu reddettiğini açıklamıştır.

Portekiz Devleti'nin reddine rağmen Özel Komitenin raporunu kabul eden Özerk Olmayan Bölgelere İlişkin 1541 sayılı karar ile BM Genel Kurulu kendisini 73'E maddesine göre yetkilendirmiştir. BM Genel Kurulu aynı gün Portekiz yönetimi altında bulunan sömürgeler için tekrar toplanmış ve 1542 sayılı kararını alarak Portekiz'in Angola dahil tüm sömürgeleri hakkında BM Genel Sekreter'ine bilgi vermek zorunluluğu olduğunu kabul etmiştir. Ardından Angola'nın bağımsızlığı ve kendi kaderini tayin hakkı, Angola'nın kendi toprak bütünlüğü içerisinde kabul edilmiştir.[9]

3 - İngiltere'nin Kıbrıs Adası'nda Bulunan Askeri Üslerinin Tarihi ve Hukuki Statüsü

Kıbrıs Adası'ndaki İngiliz Askeri Üsleri, Dikelya ve Akrotiri bölgelerinde toplam 254 kilometrekare alanı kapsamaktadır, bu alan Kıbrıs adasının toplam yüzölçümünün yüzde 3'ünü oluşturmaktadır. İngiliz üslerinin kapladığı alanın yüzde 60'ı özel mülkiyete ait topraklardan oluşmaktadır ve buralarda özel şahıslar tarafından tarım yapılmaktadır. Kıbrıs Rum kesimi vatandaşı yaklaşık 7.000 kişi üs bölgelerinde 1974 yılından itibaren yaşamaya başlamıştır. İngiltere'nin üslerde bulunan personelinin aileleri ile birlikte oluşturduğu nüfus ise 7.800 kişidir.[10]

İngiliz üslerinin tarihini belirlemede, eski bir İngiliz Taç Kolonisi olan Kıbrıs Adası'ndaki İngiliz varlığının başlangıç tarihi hukuki olarak belirleyici değildir. Bu üslerin tarihi, BM Hukuku'nda yer alan dekolonizasyon sürecine göre şekillenen BM Antlaşması'nın 73. maddesine göre kurulmuş olan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluş tarihi olan 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmalarıdır ve yasallığını bu antlaşmalardan almaktadır.

İngiliz üslerinin hukuki statüsü belirlerken sorulması gereken can alıcı soru ise "Kıbrıs Adası'nda kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yasallığını nereden aldığı?" sorusudur. Bu soruya verilecek cevap, İngiliz üslerinin hukuki statüsüne netlik kazandıracaktır.

Dekolonizasyon sürecinde çeşitli dönemlerde BM Genel Kurul gündemine gelen "Kıbrıs Adası'nın bağımsızlığını ne şekilde ve nasıl sağlayacağı" konusunda alınmış son BM Genel Kurul Kararı, 5 Aralık 1958 tarihli, 1287 sayılı karardır. Oybirliği ile alınan bu karar sonrasında, karar metininde belirtilen taraflardan (parties) Türkiye ve Yunanistan'ın İsviçre'de yaptıkları toplantılar ve imzaladıkları 11 Şubat 1959 tarihli Zürih Antlaşması sonrasında, İngiltere, Yunanistan ve Türkiye bu sefer İngiltere'de bir araya gelmişlerdir. Belirtilmeli ki, BM Genel Kurulu'nun 1287 sayılı karar metninde belirtilen taraflardan (parties) Kıbrıs Adası'nda yaşayan egemen toplumların -Rum ve Türk Toplumlarının- temsilcileri olan Yunanistan ve Türkiye'nin kendi aralarında varacakları Kıbrıs Adası'nın İngiliz Kolonisi olmasını sonlandıracak herhangi bir antlaşmayı, koloniter ülke İngiltere'nin kabul etmesi, BM Antlaşması'nın 73. maddesinin prosedürü açısından zorunludur. İngiltere'nin Kıbrıs Adası'ndaki Rum ve Türk Toplumlarının temsilcileri Yunanistan ve Türkiye'nin alacağı kararı kabul etmemesi, her iki temsilci ülkeden birinin veya beraber BM Genel Kurulu'na İngiltere'yi şikayet etme hakkı mevcut bulunmakta idi.

İngiltere, Zürih Antlaşması sonrasında 17 Şubat 1959 tarihinde bir deklarasyon yayımlamıştır. Deklarasyonunda İngiltere, Kıbrıs Adası'nın bağımsızlığı için Yunanistan ve Türkiye'nin imzaladığı Zürih Antlaşması'nı kabul ettiğini belirtmiş ancak deklarasyonunun B bendinde bu kabulünün Dikelya ve Akrotiri'de bulunan bölgeler dışında kalmak şartı ile olduğunu eklemiştir. B bendinin 2. maddesinde de 4 başlık altında bu iki bölgenin İngiliz egemenliğinde kalma şartının sebeplerini açıklamıştır. Bu sebepler Kıbrıs Adası'nda yaşayan Türk ve Rum Toplumu'nun ve azınlıkların ortak temel insan haklarının korunması, ayrımcılığa izin verilmemesi şeklindedir ve Zürih Antlaşması'nda şekillendirilen Kıbrıs Cumhuriyeti'nin temel yapısında yer alan Garanti ve İttifak Antlaşmaları'na dayandırılmaktadır.

Bu deklarasyonun Türkiye ve Yunanistan tarafından kabul edilmesi sonrasında, 19 Şubat tarihli Londra Antlaşması İngiltere, Türkiye ve Yunanistan tarafından imzalanarak, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluşuna giden yola devam edilmiş, BM Genel Kurulu'nun 5 Aralık 1958 tarihli 1287 kararı çerçevesinde 16 Ağustos 1960 tarihinde Lefkoşa Antlaşması'yla başlayan süreç tamamlanmıştır. Unutulmaması gereken husus, Türkiye ve Yunanistan'ın 17 Şubat 1959 tarihli İngiltere'nin deklarasyonunu kabul etme zorunluluğunun bulunmamasıdır, her iki devletten birisinin veya birlikte bunu BM Genel Kurulu'nun yetkilendirmesi çerçevesinde reddetme hakkına sahip olduğudur. Yine önemli olan husus, bu kabulün İngiltere'nin bahsi gecen deklarasyonunda sunmuş olduğu şartlar ile sınırlı olmasıdır.

Sonuç

BM'deki Dekolonizasyon süreci koloniter ülkenin kolonisini tamamen terk etmesi üzerine kuruludur ve bunun tek istisnası Kıbrıs Adası'ndaki İngiliz üsleridir. İngiltere bu üsleri 17 Şubat 1959 tarihli deklarasyonunda açıkça belirttiği şartlar çerçevesinde sahip olmuştur. Bu şartın temelini Ada'da Kendi Kaderini Tayin Hakkı'nı ortak bir devlet içerisinde kullanan 2 egemen halkın gelecekte karşılaşabileceği anlaşmazlıklarda 2 egemen halkın temsilcisi Türkiye ve Yunanistan ile beraber olarak Garanti ve İttifak Antlaşmaları çerçevesinde insan haklarını korumak adına bu üslerin kendisinde bırakıldığıdır.

Bu hukuk üzerine inşaa edilen İngiliz üslerinin, İngiltere'nin tek taraflı olarak Garanti ve İttifak Antlaşmaları'ndan çekilmesi durumunda kapatılması gerekmektedir. Üsler, Kıbrıs Adası'ndaki misyonu dışında sadece BM'nin verebileceği bir görev çerçevesinde de kullanılabilir. Bu sebeple de üslerin deniz karasularında ekonomik alanının olması ya da NATO da kullanımına açılması mümkün değildir. Dolayısıyla İngiltere'nin Kıbrıs Adası'ndaki üslerini kendi denizaşırı bağımsız egemenliğinde görmesi ve Angola, Cezayir deneyimi çerçevesinde BM tarafından kabul edilmesi mümkün değildir. İngiltere Garanti ve İttifak Antlaşmaları'ndan çekilerek, unutulmuş BM dekolonizasyon hukuku sayesinde, tamamen boşaltması gereken kolonisinde haksız toprak kazanımına çalışmaktadır. İngiliz üsleri sadece Kıbrıs Cumhuriyeti kurucu Garanti ve İttifak Antlaşmaları hukuku ile sınırlı olarak meşru ve yasaldır.


[1] Cezayir Bağımsızlık Savaşı, wikipedia, Erişim tarihi 04.10.2010 http://tr.wikipedia.org/wiki/Cezayir_Ba%C4%9F%C4%B1ms%C4%B1zl%C4%B1k_Sava%C5%9F%C4%B1

[2] Y. U.N , 1956 Sayfa116, New York , ABD

[3] A/L.239 .1957, BM Kütüphanesi Cenevre, İsviçre

[4] 13.Dönem Genel Kurul 117.Sayılı toplantı tutanakları. BM Kütüphanesi Cenevre İsviçre

[5] 14.Dönem Genel Kurul 121 Sayılı toplantı tutanakları, BM Kütüphanesi Cenevre İsviçre

[6] 15.Dönem Genel Kurul 127 Sayılı toplantı tutanakları, BM Kütüphanesi Cenevre İsviçre

[7] Portekiz Sömürge Savaşları, Wikipedia, Erişim Tarihi, 4.10.2010 , tr.wikipedia.org/wiki/Portekiz_S%C3%B6m%C3%BCrge_Sava%C5%9Flar%C4%B1

[8] Y.U.N. 1959 Sayfa 139 New York, ABD

[9] 15.Dönem Genel Kurul 4.Komite Tutanakları 1031 – 1049 BM Kütüphanesi Cenevre İsviçre

[10] Sovereign Base Areas, http://www.sba.mod.uk/ Erişim tarihi 04.10.2010