×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116



Hayır Sayın Mahir Kaynak Hiçbir Şeyin Üzeri Kapatılmamalı!

Yazan  24 Temmuz 2009
www.haberiniz.com'dan alınmıştır-Türk kamuoyuna yönelik iki boyutlu bir mesaj ısrarla veriliyor.

Bu mesajın bir boyutunu Güneydoğu Anadolu'da 17 bin faili meçhul cinayetin TSK ve Jandarma Genel Komutanlığı yetkilileri başta olmak üzere devlet yetkilileri tarafından işlendiği ileri sürülmesi, diğer boyutunu da TSK içinde darbeci bir ekibin demokrasiye son vermek için yaptığı çalışmalar iddiası oluşturuyor. Öyle bir hava oluşturuluyor ki, sanki Güneydoğu Anadolu'nun her tarafı "ölüm çukurları" denilen çukurlarla dolu. Öyle bir etki yaratılmaya çalışılıyor ki, sanki yarın sokaklarda tanklar dolaşacak.

İşte böyle bir ortamda 21 Temmuz akşamı TRT 2'de daha önce Samanyolu televizyonunda yayınlanan ve Prof. Dr. Mahir Kaynak, Prof. Dr. Hasan Köni, Prof. Dr. Toktamış Ateş'in de katıldığı programın konusu faili meçhul cinayetler ve Türk Ordusu'nun 1990'larda "işlediği suçlardı". Programın yayınlandığı gün zaten Derecik sınır taburunda öldürüldüğü ve gömüldüğü söylenen 12 korucunun cesetlerinin aranmasına başlanmıştı. Programın sunucu, büyük bir şehvet ile Türk Ordusu'nu baştan mahkum ettiğini ima eden bir tavır sergileyerek "şu olayında suçlusu bulunmalı, bu olayında suçlusu bulunmalı, suçlular bulunmalı değil mi? şeklinde sorular sorarken Mahir Kaynak ilginç bir çıkış yaptı.

1953'de Harp Okulu mezunu olan bir sene subaylıktan sonra Türk Ordusu'ndan istifa ederek, İstanbul Üniversitesi'nde ekonomik tahsili yapan daha sonra MİT adına Türkiye'deki Marksist gruplar arasına sızan ve Madanoğlu Cuntası adı veren grubu tutuklatan, 1970'li yılların ikinci yarısında MİT ekonomi dairesi başkanlığı yapan ve 1980'lerin başında Gazi Üniversitesine geçerek akademik kariyere yönelen Prof. Dr. Mahir Kaynak, "Hayır bu işin üzerine gitmeyelim yoksa hepimiz çok utanırız, başımızı öne eğmek zorunda kalırız. Devlet bu işin üzerini kapatmalıdır" görüşünü savundu.

İlk bakışta bazılarının aklına "bak nede olsa eski istihbaratçı devleti savunuyor ve 1990'lı yıllarda devlet yetkililerinin yasaları aşarak PKK'lılar ve PKK sempatizanlarına karşı uyguladıkları önlemlerin ortaya çıkmasını istemiyor" düşüncesi gelebilir. Oysa, Mahir kaynak'ın savunduğu görüş Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Silahlı Kuvvetlerini yargısız infaza mahkum ettiği gibi, sonsuza değin sürecek bir şaibenin de altında bırakıyor. Ortada bir tek mahkeme önünde kanıtlanmış cinayet yokken, Mahir Kaynak sanki bütün kanunsuzlukları biliyormuş ve bütün bu kanunsuzluklar, cinayetler tartışmasız kanıtlanmış ve Türk Ordusu'nun ve Türkiye'nin başını önüne eğdirecekmiş, utandıracakmış gibi yapmaktadır.

Oysa şimdiye değin yapılan bütün suçlamalar yalan çıkmıştır. 17 bin faili meçhul olduğu iddiası büyük bir yalandır. Kim atmış ortaya bu rakamı, neymiş bu rakamın kanıtı? Jandarma Genel Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nün kayıtlarında bulunan faili meçhul sayısı nedir? Bu faili meçhullerin kaç tanesi siyasi kaç tanesi adi vakıadır? Faili meçhulların kaç tanesi PKK'nın kaç tanesi Hizbullah'ın hesabına yazılmalıdır. Bu soruların cevapları verilmeden bir karalama taktiği olarak "17 bin faili meçhul" yalanı ortaya atılmakta ve bu suçlama başta TSK olmak üzere devlet güvenlik güçlerinin üzerine bırakılmaktadır.

İşte bu noktada Mahir Kaynak ortaya çıkıp "bunları araştırmayalım, utanırız, üstünü kapatalım" demektedir. Oysa yapılması gereken her şeyin üstünü açmaktır. Önce yukarıdaki soruların cevaplarını açık bir şekilde verelim. Bu rakamlar ortaya çıktıktan sonra teker teker bunların üzerine gidelim. İddiaları hukuk devleti sınırları içinde ön yargısız olarak sorgulayalım. Bu tür iddialardan birkaç tanesi geçtiğimiz günlerde TSK'ya karşı psikolojik savaş aracı olarak kullanılmaya çalışıldı. Günlerce gazete ve televizyonlarda yayın yapıldı, ölüm çukurları çığlıkları atıldı. Sonunda ortaya çıkan bir sıfır oldu.

Eğer Mahir Kaynak'ın söylediği yapılıp bunların üzerine gidilmeseydi bu iddialar devletin ve TSK'nın üzerinde bir şaibe olarak kalmaya devam edecekti. Yapılması gereken her şeyin üstünün açılmasıdır. Türkiye bir hukuk devletidir. Eğer bazı TSK, MİT, Jandarma veya Emniyet mensupları kanunsuz eylemler yaptılar ise bunun hesabını yargı önünde verirler. Ancak bu eylemlerden dolayı yukarı da anılan kurumların hiç birisi sorumlu tutulamaz ve kirletilemez. Suçun şahsiliği ilkesi temeldir.

Bütün bunlar yapılırken hukuk üzerinde baskı oluşturulmamalı. Bütün bunlar yapılırken sanki her kazma vurulan yerden binlerce ceset kışkırtacak gibi bir atmosfer basın tarafından bilinçli olarak oluşturulmamalı. Ayrıca, yukarıda bahsettiğimiz programda Mahir Kaynak, adı PKK'ya karşı yapılan operasyonlarla anılan bir devlet yetkilisinin 300 operasyonu MGK'nın verdiği yetki ile yaptığını açıkladığını söyledikten sonra "Devletin zirvesinden verilen kanunsuz emirlerden" bahsetti. Operasyonların MGK'nın emri ile yapıldığını söylemek, kanunsuz yapıldığının delili olamaz.

Aksine Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet komutanları, MİT müsteşarı gibi devletin bütün üst düzey yetkililerinden çıkmış kararlar eylemlerin yasal çerçevesinin olduğunu kabul etmenin karinesi sayılır. Eğer bunun aksi gerçekleşmiş ve MGK'dan yasal olmayan emirler çıkmış ise o zaman sadece emirleri icra edenler değil, emirleri verenlerin de sorumlu olması gerekmez mi?

Yine bütün bunlar yapılırken, Kürt sorununu çözmek adına, Abdullah Öcalan'ın siyasi bir figüre dönüştürülmesi ve çıkma sürecinin önünü açacak adımların zemininin hazırlanmaktadır. İmralı'ya yeni mahkumların yerleştirilme çalışmaları devam etmektedir. PKK'nın katliamları üstelik TSK Güneydoğu'da şehit vermeye devam ederken ve İstanbul'da Güngören'de bir akşam vakti sokakta dolaşan kadın, çocuk ve bebeklerin kanı kurumamışken, unutturulmaya çalışılmaktadır.

İşte bu noktada Mahir Kaynak'ın bir tespiti ilginçtir ve akılları karıştırmaktadır. Kaynak mealen şöyle demektedir: "İkinciyi yapabilmek için TSK ve Jandarma ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır."

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display