< < Doğu Ukrayna’nın Kaderinde Güncel Gerçekler ve Tarihi İddialar
 Bu sayfayı yazdır

Doğu Ukrayna’nın Kaderinde Güncel Gerçekler ve Tarihi İddialar

Yazan  17 Nisan 2021

Ukrayna 1991 yılında yapılan referandumun sonucuna göre kendi rızası ve “ebediyete kadar beraberiz” sloganı ile Rusya Federasyonundan ayrılarak bağımsızlığını ilan etmişti.

Görünürde dostça ayrılıp, batan geminin malları ile Karadeniz filosunun eskimiş gemilerini paylaştılar. Ama daha o referandumda, Ukrayna’nın batısı bağımsızlığı yüzde 95-100 oranında desteklerken, doğusunda bu oran oldukça düşük kalmıştı. Bu keyfiyet, adeta zoraki bir beraberliğin başlangıcı gibiydi. Aynı referandumda, geçerli oyların sadece yüzde 54'ü ile kerhen Ukrayna sınırları içinde kalan Kırım, daha sonra bir başka referandum ile 2014 yılında Rusya'ya Rus ordusunun işgalinden sonra "gönüllü" katılınca, zaten etnik faylarla bölünmüş Ukrayna’nın fiilen parçalanmasına ramak kaldığı iyice anlaşıldı. Bağımsızlığın elde edildiği 1991'den 2014'e kadar geçen dönemde Ukrayna, yolsuzlukların pençesinde kıvrandı durdu. Ulusal kaynakların ve dış yardımların bölgesel dağılımındaki adaletsizlik, Rusya ile hiç bitmek tükenmek bilmez çekişmeler, ülkedeki birçok renkli reform girişimini akim bıraktı.

Rusya Barışı Korumada Neden İsteksiz?

Kırım’ın baskı altında Rusya’ya katıldığı düşünüldüğü için, dünyada infial yarattı. Rusya’ya karşı bu gün de devam eden ekonomik yaptırım süreci daha o tarihte başladıysa da bu yaptırımlardan en önce Fransa, İtalya ve Almanya zarar gördü. Bazı Alman şehirlerinde adeta hayat durdu, Fransa’nın elinde Rusya için üretilmiş gemiler kaldı. Onlar da Kırım’ı unutmasalar bile sorunu dondurdular. Ama Kırım’la ok yaydan bir kere çıkmıştı. Doğu Ukrayna’da da tütmeye başlayan bağımsızlık ateşi bir süreliğine Minsk süreçleri ile küllenir gibi oldu. Ama başta Donetz, Luhanks ve Kharkiv olmak üzere Doğu Ukrayna’ya bir çeşit özerklik verilmesinin, bağımsızlık taleplerini dindiremeyeceği bilindiği için,  bu bölgenin kalkındırılması ve oradaki insanlık dramının ivedilikle sona erdirilmesi planları Minsk sözleşmesinin 12 maddesinin belkemiğini oluşturdu. Ancak Minsk görüşmeleri ve protokol’ larının hayata geçirilmesi zorlaşınca, “siyasi sorun”, “silahlı sorun” haline geldi. Bu, hem milislerin örgütlenmesi, hem de bilfiil Doğu Ukrayna sınır boylarında ve Rus etnik unsurların egemen olduğu üç bölgede Rusya’nın bu milislere fiili destek vermesi ile yoğunluk kazandı. Kazan yine kaynıyor. Ancak şimdi Rus silahları, askerleri ve nihayet tankları Ukrayna sınırını aştığı için durum eskisinden daha vahim haline gelmiş bulunuyor.

Akademik çevrelerde, hala Rusya’nın Donbas ile ilgili bir emelleri olmadığını söyleyenler ve “orası berbat, bataklık bir bölge. Kim ister Donbas’ı Kiev, Rus azınlığa daha fazla haklar versin, onların ipini olabildiğine gevşetsin yeter” diyenler var. Öte yandan, Doğu Ukrayna’nın Rusya için Suriye’den daha önemli bir stratejik öneminin olduğunu söyleyenler de. Bu stratejik önem, Kerç boğazına yapılan köprüye ve tamamlanan demiryoluna rağmen, Kırım’ın ana karaya bağlanması açısından değerli olduğu sürece Rusya’nın gündeminde Doğu Ukrayna ile ilgili emelleri önemini koruyacaktır.

Tarihi İddiaların Tehlikesi

Her ülke, başka ülkelere dağılmış olan ve kendi dilini konuşan halkları zaman zaman koruma ve kollama endişesine giriyor. İşin bu kısmını doğal kabul edelim. Ama Putin tarihi iddiaları ısıtıp ısıtıp sofraya getirerek, yeni çarlık hayalleri ile gücünü ve kendi ömür boyu iktidarını perçinlemeye çalışıyor. Bunlardan vaz geçeceğine ilişkin bir işaretin olmaması ise barışın önündeki en büyük engel, Doğu Ukrayna’nın kaderi açısından da önemli bir belirleyici.

Putin’in gözünde doğusu ile batısıyla Ukrayna Rus toprağı. “Kievan Rus”, tarihi, kültürel ve edebi bir miras, toplumsal bir kabulleniş. Novorossiya’nın ise temel direği. Yeni romantik Rus faşistleri,  9. Yüzyıla dayandırdıkları iddiaları yeniden gündeme getirip, Putin’e ilham veriyorlar. Tarihteki “Volga ticareti”, yeterince büyük bir ticaret blokunun ilhamı olarak yürekleri yelpazeliyor. Önce Ukrayna’nın doğusunu, sonra batısını, daha sonra Belarus ve Moldova’yı kapsayacak bir coğrafya, belki ilk hedef. Bu genişlik bile AB ye karşı bir blok. Sonrasında Baltık ülkelerinin de yeniden bu bölgeye kazanılması büyük bir planının parçası ise, işte asıl endişe bu. Rusya, Don nehrinin Doğu’sunu tahkim etmek için Volga boylarına korku saldıkça, Doğu Ukrayna’ya barış ve huzur gelmesi zor. Doğu Ukrayna Rusya’ya katılsa da zor. Ukrayna’da kalsa da zor. Ama en zor ve tehlikeli olan Baltık kıyılarına sıçrayabilecek bir kıvılcım.

Brüksel, Washington ve Ankara’dan Medet Uman Ukrayna

Ukrayna, AB’nin, Doğu Ortaklığı (EP) ve AB Komşuluk Politikaları (ENP) çerçevesinde üyelik önceliğine sahip. Bilindiği gibi, Ukrayna-AB Ortaklık Anlaşması (Association Agreement) 27 Haziran 2014’te, Derin ve Kapsamlı Serbest Ticaret Anlaşması (Deep & Comprehensive Free Trade) da 2016 yılında imzaladı. IMF de kredi notu düzelen Ukrayna’ya 2018'den itibaren kredi kolaylığı sağlamaya başladı. Özellikle Volodymir Zelensky’nin iş başına geldiği 21 April 2019 dan beri, Ukrayna jeopolitik gerçekleri ile uyumlu bir şekilde, hem Avrupa, hem de Avrupa Atlantik ittifakları ile bağlarını daha fazla güçlendirme gayreti içine girmiş bulunuyor. Hoş 2019 dan bu yana Brüksel’in Zelensky’e ümit verdiğine dair bir işaret yok. Yardıma evet. Ama üyeliğe hala geçit yok. AB’nin yeni üye alma perspektifi zaten bir de pandemi öksesine yakalandı. Brüksel’in Rusya’yı mevcut yaptırımlardan öte tedirgin etme gibi bir niyeti de pek yok. Bu konuda, ABD nin arkasında dikkatli bir iz sürücü gibi hareket ediyor. Ama Kiev yönetimi batıya yalpaladıkça, Rusya’nın Doğu Ukrayna’da hevesi artıyor ve (sözde) “barışı koruma” niyetinin aslında doğru olmadığı anlaşılıyor. Oysa Rusya, Doğu Ukrayna’daki fiili askeri varlığına dayandığı için Putin’in tercihi olan, ‘Barış Koruma (Peace Protection)’iddiası ile orada olduğunda ısrarlı. Buna karşılık Ukrayna, Rusya’nın bölgedeki fiili varlığını reddeden,  'Barışı Koruma (Peace Keeping)ifadesinin arkasında duracak güç,  bilgi ve beceriden yoksun olduğu için, ülkenin jeopolitik gereksinmelerini tartarak, Avrupa ve Avrupa-Atlantik ittifaklarından medet ummaya devam ediyor. Bu arada Türkiye’den de isteklerde bulunuyor. Ankara’nın  “ne yardan, ne serden” mantığı ile hareket etmesi bir yana, iyi ilişkiler içinde olduğu Ukrayna’ya yerine getiremeyeceği şeyler vaad etmesi veya boş ümit vermesi tehlikeli bir oyun olur. Zelensky can havliyle, muhtemelen Karadeniz’de NATO ve özellikle ABD yi görmenin neye mal olabileceğini kestiremiyor olabilir. Bunun için Ukrayna’nın taleplerine karşı temkinli olması, kendi ulusal menfaatlerine öncelik vermesi önemli. Bu bağlamda Montreux’yü gündemden düşürmesi, ama kazmayı vurmadan Kanal İstanbul’u yeniden ve aklın yordamı ile düşünmesi iyi olur.

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar