Ve Durgun Akardı Nil

Yazan  06 Ağustos 2020

Dünyanın netameli coğrafyalarında sorunlar büyük, uzlaşmazlıklar keskin ve bunların hepsi birden koltuklarını sağlamlaştırmak isteyen siyasilerin elinde oyuncak.

Sinir bozan kara ve deniz sınırı çatışmalarının kökeninde hep kaynakların paylaşılması ile ilgili anlaşmazlıklar, hırs, tamah ve artan nüfus baskısı var. Petrol ve doğal gaz paylaşım sorunlarına ve 2011 den bu yana Orta Doğu’nun özgürlük, daha iyi bir yaşam özlemi ve demokrasi çatışmaları eklendi.  Bu nedenle dünyanın gelmiş geçmiş en büyük paylaşım sorunu olan su sorunu bir süre gölgede kaldı. Oysa o hep oradaydı. Yeniden gündeme geleceği uygun bir zamanı bekliyor derken, yine dünyanın bilinen bir köşesinden fışkırmaya başladı.

Yaşamın Kaynağı, Rekabetin Adı Su

Su yaşamın kaynağı[1].  Aynı zamanda yaşamak, yaşama tutunmak için insan toplulukları arasında kaydedilen en büyük rekabetin göbek adı.  Öyle ki Hint-Avrupa dillerinde “rivalry”(rekabet) sözcüğü “river” yani nehirden kaynaklanıyor olup, aynı nehrin iki yakasında, doğduğu, aktığı bir göl veya denize kavuştuğu yerlerde yaşayan insan toplulukları (riverain/riparian)nın huzursuz ilişkilerini açıklamada dilin yordamını göstermekte. Suyun bol olduğu yerlerde sorunların daha az, kıt olduğu yerlerde ise daha fazla olması, rekabetin şiddetini belirlemede etken. Nehirler, doğal göller ve nehir sularının tutulması ile oluşan baraj gölleri, eğer üzerinde anlaşılıp taraflarca benimsenen bir su rejimi yok ise her yerde çıbanbaşı. ABD-Kanada arasındaki sorunlar, Tuna nehri üzerinde de var.  Ama suyun kıt, nüfus yoğunluğunun fazla, su tasarrufu bilincinin az, israfın çok olduğu, suların kirli aktığı, ama en önemlisi siyasette hamasetin çözüm odaklı önerilerin önüne geçtiği her yerde akarsular yaşam kaynağı olmaktan çok öldürücü mücadelelerin sebebi.  Orta Doğu’nun Dicle-Fırat’ı, Levant havzası, Orta Asya’da Mavera ün Nehir, Çin’de Sarı Nehir, Yangzi ve Mekong, nihayet Afrika’da Nil nehri, nehir boyu insanlarının rekabeti siyasete yansıttığı farklı coğrafyalar. Artan su ihtiyacı dışında, karşılıklı yanlış anlaşılmalar, iletişim bozuklukları kadar, teknik donanım ve bilgi yetersizliği, plansızlık ve programsızlık da aynı nehrin kıyıdaşı, yukarı veya aşağı havza sakini olan ülkeleri hep savaş-çatışma eşiğinde nikbin tutmakta.

 Büyük Projelerden bir Başkası Dünya Sahnesinde

Cemal Abdül Nasır,  1960 ve 1970 yılları arasında, Mısır’ın Nil üzerindeki bir Assuan (Saad el Ali veya Nasır Gölü) barajını dünyaya bir mühendislik harikası olarak takdim etmişti. Assuan’ın yerini daha sonra birçok baraj almış olsa bile, hiç biri henüz Çin’in Hubei'deki Üç Boğaz Barajını (Three Gorges Dam) aşamadı. Ama Afrika da su ve sulama projeleri açısından iddiasını hiç kaybetmedi.  Hüsnü Mübarek için 1990 lı yılların Yeni Vadi (Toshka) projesi yine büyük ve bölgesel çatışmalara açık bir proje olmuştu.Mısır Batı çölünü sulayarak tarıma açmayı planlarken, Nil’in yatağını değiştirmenin kıyıdaş ülkelere neye mal olacağını hiç hesaba katmamıştı. Mübarek pompa istasyonu 2005 de Nasır gölünden su pompalamaya başladığında, Mısır batı çölünde yeni bir tarım ve yeni bir yaşam hamlesi başlattı. Mübarek, Toshka ile Mısır topraklarında 2500 km karelik bir alanı sulamayı, kendince Nasır’ı aşmak olarak sunarken, 2011 de Arap Baharı fırtınasıyla bir kenara savruldu. Toshka projesi şimdi ikinci Süveyş kanalını açıp, dünya Covid 19 krizine yakalandığı için henüz bunun nemasını toplayamayan, Abdül Fettah el Sisi’nin kucağında. Sisi bakalım Toshka’nın teknik açmazlarını nasıl çözümleyecek, çöldeki tuzlanmayı azaltıp tarımsal verimliliği arttırabilecek mi? Böylece fakir Mısır halkının sofrasına batı çölünden aş, proje kapsamında iş imkânı çıkarabilecek mi sorularının sorarken yine Nil havzasında, çözüm ve uzlaşma bekleyen paylaşım sorunları ortaya çıkıverdi. İşte şimdi bu yeni Nil paylaşım sorunu dünya sahnesine bilindik bir senaryonun yeni bir uyarlaması olarak konmuş durumda.  Nil Mısır’ın incisi ve can damarı. Ama nehrin akış yönündeki Etiyopya ve Sudan kadar Nil sularını paylaşan diğer 8 ülke için de öyle. Su bir hak. Temiz ve sürekli su akışı, su ile enerji ihtiyacı ve rekreasyon işlevi, birer insan hakkı. İşte şimdi Nil suları üzerindeki yeni projelerin,iddiası projelerden de büyük siyasi tartışmaları, sıcak savaşa dönüşmeden çözüme ulaşır mı?  Şimdi dünyanın gözü ve kulağı bir kez daha Afrika Boynuzunda.

 Şimdi Sahnede Etiyopya ve GERD Var

Büyük Etiyopya Yeniden Doğuş Barajı (Grand Ethiopian Renaissance Dam veya GERD) şimdi dünya su paylaşım senaryosunun baş aktörü. Nil nehri 11 Afrika ülkesi[2]ve sularından nasiplenen takriben 300 milyon insan için yaşam suyu. Mısır hala Nil üzerinde kadim tarihten gelen denetim hakları peşinde, zorlandıkça milattan önce 2900-2700 arasında dünyada ilk barajı kendisinin yaptığını iddia ede dursun, bu tarihi iddia, diğer 10 ülkenin su kullanma hakkının önüne geçecek kadar güçlü değil.Ancak Mısır’ın paydaş olmadığı veya onay vermediği hiçbir projenin bölgede yaşayabilme şansı yok. Zaten Mısır, Nil sularını hala belli ölçüde denetlemekte. Nil nehri Sudan’a geçer geçmez Assuan yüksek barajı tarafından tutuluyor ve oradan dağılıyor. Yine de Mısır’ın mutlak denetiminin yukarı havzadan gelen suya dayandığını hatırlayacak olursak işte oralarda başka bir barajla tutulacak su Mısır’ın elini kolunu bağlayabilecek nitelikte. Zaten şimdi GERD’in bölge için ifade ettiği anlam da bu.  Burada bir savaş riski( şansı) var mı? Bu konu şimdi hem güç iddiası olarak, hem de halka oyalanacağı bir konu verip, açlığı, sefaleti ve verilen sözlerin unutturulması için belki bir fırsat. Bu fırsatı ganimet sayan politikacılar ve onlara silah satan bölge dışı aktörler olduğu sürece de bu yeni gündem, GERD’i “Yeniden Doğuş” dan çok “Yeniden Çatışma” projesi olmaya mahkûm hale getiriyor.

Bilindiği gibi GERD, 2011 den bu yana Afrika’nın gündeminde. Açıkçası Etiyopya, Mısır’ın “Arap Baharı” fırtınaları ile oradan oraya savrulduğu bir yılda bu projeyi başlattı. Halkının ve Sudan’ın desteğini alan bu ulusal projeden, Etiyopya’nın büyük bir refah beklentisi var. Artacak elektik üretimi ve sulama ile artacak tarımsal üretimin önemi sadece Etiyopya için değil. Bir bölge içi ticaret alanı oluşmasına vesile olursa, başta Sudan ve diğer kıyıdaş ülkeler de refah artışından faydalanabilir.   Bu nedenle bu yıl inşaatı tamamlanan barajda su tutulmaya başlaması, yaşama bağlanan bir ümit gibi.  Ama eğer tüm gayretlere rağmen Mısır, Etiyopya ve Sudan çözüm odaklı ilerlemezlerse, Afrika boynuzunda yeni bir çatışma ihtimali yüksek. Bu bir ilk olmayacak.  Şu sıralar görüşmelerin yeniden başladığı bilinmekle beraber, her an taraflar yine masayı devirebilir. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafları uzlaşmaya ikna çabasında. Ama bu iki ülkenin arabuluculuğuna güvenmek yaş tahtaya basmakla bir. Nitekim geçen ay Mısır-Etiyopya görüşmeleri tıkandığında, bunu sadece iki konuya indirgeyerek çözebileceklerini sandılar. Bu konulardan biri kuraklık olduğunda su paylaşımının hangi ölçülere göre yapılacağı, diğeri ise böyle bir durumda anlaşmazlığın nasıl çözüleceği.

GERD ile Gelen Gerginlik

Oysa bu iki konu aslında nispeten basit. Çünkü asıl sorun bir bölgesel projenin ortak paylaşımla değil, ulusal proje olarak yürürlüğe konmuş olması ve GERD’in aynen Assuan ve Toshka gibi ulusal bütçeden finanse edilmesi. GERD şimdi mali sorumluluğa dayanan hak iddiası ile Etiyopya ve Mısır arasında uzlaşma zeminlerini kaygan hale getirmiş durumda.  Her büyük baraj projesi gibi GERD’in de bir tarımsal kalkınma projesi olarak öncelikle Etiyopya’ya çok yönlü toplumsal etkisi olması bekleniyor. Ama çevresel yan etkileri kaçınılmaz. Bu etkiler, arasında, köyleri, insanları yerlerinden etmesi, arkeolojik ve tarihi mirası sularla örtmesi, iklim değişikliği, alüvyon biriktirmesi gibi yan etkiler var. Bu nedenle baştan beri Afrika’da bir başka büyük baraj yerine Etiyopya’ya küçük barajlarla yetinmesi önerilmişti. Ama işte siyasi güç iddiası Etiyopya’nın tercihini GERD yönünde kullanmasına neden oldu.

GERD’in coğrafi ve siyasi istikrarı bozucu bir etkisi olduğu iddiası Mısır’a ait.Mısır, Etiyopya’nın bu girişimini, kendisi için büyük bir güvenlik riski olarak kabul ediyor. Bu güvenlik, öncelikle su güvenliği. Ama yanı başında güçlenecek bir Etiyopya’yı Mısır, tehdit olarak görüyor. Bu tehdit algılamasının tarihi ve kültürel okuması da var. Ama Mısır’ın Orta Doğu’daki bölgesel güç iddiası Kuzey ve Doğu Afrika için de geçerli.

Her şey Geçici. Ama “Sudan Sebepler” ile Çatışma İhtimali Kalıcı

Şu anda kuşkusu bile o kadar vahim ki, Mısır konuyu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine aktarmak çabasında. Bugün yarın görüşmelerden bir uzlaşma çıksa bile,  Etiyopya, GERD’i ileride Mısır’a karşı bir su şantajı aracı olarak kullanır mı? Ya Mısır Etiyopya’ya “suyumu bulandırdın” diye saldırmaya kalkarsa? Bu bir kurt-kuzu masalı değil. Ama her iki taraf da mutlaka GERD’i bir algı yaratma aracı olarak bir kenarda tutacaktır.

Ayrıca barajın yapımında her ne kadar, Etiyopya’nın kendi kaynaklarını kullandığı iddia edilse bile İsrail’in bu ülkeye mali yardım ve teknik danışmanlık verdiği rivayetleri, İsrail’in olanaklarını kullanmamayı rasyonel bir tercih olarak gören Arap dünyası için yeni bir endişe kaynağı. Afrika’daki İsrail’in, aslında neden Arap ülkeleri için endişe kaynağı olduğunu anlamak kolay değil. Ama Arapların İsrail’i kendilerine, yine kendilerinin istediği kadar yakın veya uzak tutmak istediği kesin. Ayrıca, İsrail’in GERD’de ne kadar rolü olduğu hem belli değil, hem de kesin değil. Ancak toprakları sınırlı bir ülkenin, Etiyopya’da verimlilik artışı yaratacak girişimleri destekleyip, kendisinin de bundan nemalanması ne kadar makulse,  bu arada açlığa çözüm sağlayacak tarım projeleri ile Afrika boynuzundan göçün yavaşlamasının sağlaması, hatta coğrafi yakınlıkla Yemen ve Cibuti için de gıda güvenliği umudu o kadar akılcı.

 

 

[1] Arapça bilenleriniz “Ve inna cealna min el mai küll-i şeyin hay” ifadesini hatırlayacaktır.

[2]Etiyopya, Sudan, Güney Sudan, Mısır, Ruanda, Tanzanya, Uganda, Burundi, Demokratik Kongo, Eritre veKenya.

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display