Lübnan'da Başkanlık Krizi

Yazan  29 Mayıs 2015

Lübnan Devlet Başkanı Michel Suleiman’nın görev süresinin sona erdiği 25 Mayıs 2014 tarihinden beri Lübnan’da bir devlet başkanı yok. Bilindiği gibi 1943 tarihli Ulusal Pakt uyarınca Lübnan’da devlet başkanı Hristiyan, başbakan Sünni ve Parlamento başkanı Şii olmak durumunda; böyle bir düzenleme Lübnan’ın din ve mezhep açısından çok parçalı yapısının altını çizdiği gibi, bu yapı içerisinde farklı unsurların uzlaşma noktasını işaret etmektedir. Ulusal Pakt’ın aksine bir gelişme, doğaldır ki, farklı unsurlar arasındaki bu uzlaşmanın sona ermiş olduğuna işaret eder. Bir yıldır Lübnan’da yaşanan başkanlık krizi ise, Ulusal Pakt’ta ifadesini bulan uzlaşmanın sona erdiğine işaret etmiyor şimdilik; ancak yeni devlet başkanının ismi konusunda uzlaşma sağlanamadığını gösteriyor.  Üstelik bu durumdan ülkedeki tüm siyasi partileri sorumlu tutan Parlamento Başkanı Nabih Berri, yeni devlet başkanı üzerinde uzlaşma sağlanabileceğine yönelik hiçbir işaret bulunmadığını belirterek[1], karamsar bir tablo çizmekte. Bu karamsar tablo, devlet başkanı seçilemeyen bir ülkede otoritenin eksik kaldığına, ülkede bir güç boşluğu oluştuğuna vurgu yapanları, Lübnan’ı çatışma ortamındaki Ortadoğu coğrafyasında daha fazla risklere maruz bırakacağını düşünmeye sevk ediyor. Lübnan Başbakanı Tammam Salam, Lübnan’da bir güç boşluğu olduğunu reddetse ve mevcut durumu sadece “makam boşluğu” olarak nitelendirse de,[2]  zaten güvenlik, ekonomik ve sosyal açıdan hassas koşullar içinde bulunan ülkesinin maruz kalabileceği risklerin farkında ve en kısa sürede devlet başkanının seçilmesi çağrısında bulunuyor.

Oysa Lübnan’da devlet başkanının seçimi çok mu zor?  Prosedür olarak, Lübnan Parlamentosu’nu oluşturan 128 parlamenterin 86’sının oyu devlet başkanı seçimi için yeterli; bu rakam tutturulamaz ise seçim ikinci tura kalıyor ve ikinci turda devlet başkanı basit çoğunlukla, yani 65 oy ile seçilebiliyor. Tabi bu seçimin prosedüre ilişkin kısmı. İş uygulamaya gelince, özellikle de ülkenin dinsel ve mezhepsel olarak parçalı yapısı dikkate alınırsa,  seçim zorlaşmakta.  

Lübnan’da devlet başkanı seçim prosedürünün tamamlanmasını engelleyenlerin Hizbullah liderliğindeki 8 Mart İttifakı ile Sünni ağırlıklı Gelecek Hareketi’nin liderliğindeki 14 Mart İttifakı olduğu ileri sürülmektedir. 8 Mart İttifakı devlet başkanlığı için Michel Aoun’u desteklerken,  14 Mart İttifakı tercihini Samir Geagea yönünde kullanmaktadır. Ancak Hizbullah’ın asıl istediğinin başkanlık için desteklediği adayının seçilmesi değil, devlet başkanlığı makamının boş kalması olduğu yönünde iddialar mevcuttur.  Üstelik parlamentodaki devlet başkanlığı seçimi oturumlarını Hizbullah yanlısı parlamenterlerin boykot etmesi bu tür iddialara güçlü bir zemin kazandırmaktadır.  

Lübnan’da devlet başkanı Sünni ya da Şii değil, Hıristiyan olmak zorunda ise, bir başka deyişle sadece Hıristiyan olan Lübnan’da devlet başkanı olarak seçilebilecek iken, Sünni ve Şiilerin devlet başkanlığı seçimi üzerinde sürdürdüğü rekabetin arkasında önemli bir neden aramak gerekir. Bu neden ise, Sünni ve Şiilerin Suriye sorunu üzerindeki keskin ayrışmasıdır. Zira Hizbullah Suriye sorununa artan şekilde müdahil olmaktadır ve hatta Esad rejiminin sürmesinin arkasındaki temel güçlerden biri olarak nitelendirilmektedir.  Hizbullah Suriye sorununda ana oyunculardan biri haline gelirken, Lübnan’daki Şii kesim Hizbullah’ın Suriye’deki etkinliğine karşı çıkmaktadır. Bu kapsamda özellikle Gelecek Hareketi Hizbullah’ın Suriye’deki varlığını şiddetle sorgulamaktadır.

Diğer taraftan, Hizbullah’ın Suriye sorununa müdahil olması ve bu tutumunu sürdürmekteki ısrarı Hizbullah’ın aslında Lübnan’da devlet başkanını seçtirmemek istediği yönündeki iddiaları destekleyen bir başka unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira eski Devlet Başkanı Michel Suleiman, Hizbullah’ın Suriye’deki tek taraflı askeri faaliyetlerini dizginlemenin Lübnan devletinin görevi olduğunu ifade etmiş ve devlet başkanlığı makamından gelen bu açıklama Lübnan’da Hizbullah’a yönelik eleştirileri daha da yoğunlaştırmıştır. Bu tecrübe ışığında Hizbullah’ın, Suriye’deki faaliyetlerini diline dolayacak, açıklamaları ile Hizbullah’ı Lübnan kamuoyu dikkatinin merkezine yerleştirecek bir devlet başkanı istemediği, dolayısıyla bu makamın boş kalmasını tercih ettiği anlaşılabilir bir argüman olmaktadır. Ancak Hizbullah kurucularından Mohammad Raad, 22 Mayıs’da Al-Monitor’e verdiği mülakatta, adaylarının Michel Aoun olduğunu açıkça ifade ederken, Aoun’u istemeyenleri de Lübnan’da devlet başkanı istemeyenler olarak nitelendirmiş ve hatta Aoun’u seçilmesini engelleyenlerin ülkedeki Hıristiyan blok olduğuna işaret etmiştir.[3] Peki Lübnan’da tek ses olarak konuşan bir Hıristiyan blok var mıdır? Lübnan’daki Hıristiyanlar da kendilerine tahsis edilen en yüksek makam olan devlet başkanlığı makamı seçimlerine ilişkin olarak kendi aralarında uzlaşma sağlayamamışlardır. Lübnan’ın en büyük iki Hıristiyan partisi olan Lübnan Kuvvetleri ile Özgür Yurtsever Güçler, devlet başkanlığı seçimlerini de içeren ve üzerinde anlaşamadıkları pek çok konu için aralarında diyalog süreci başlatmışlardır.[4] Bu diyalog sürecinde, devlet başkanlığı seçimi konusunun, öncelik açısından Hıristiyanların Hizbullah’a yönelik tavrı ve Suriye sorununun gerisinde kaldığına yönelik eleştiriler mevcuttur. Bu tür eleştiriler, Lübnanlıların nazarında bölgesel sorunların devlet başkanlığı seçimi gibi bir “iç sorun”dan daha önemli olduğuna işaret etmektedir.  Durum böyle ise, 14 Mart İttifakına dahil olan Lübnan Kuvvetleri ile 8 Mart İttifakına dahil olan Özgür Yurtsever Güçler’in Hizbullah’a ve Hizbullah’ın Suriye’deki faaliyetlerini de içeren bölgesel sorunlara yönelik farklı bakış açıları uyuşmadığı müddetçe, devlet başkanının ismi konusunda uzlaşmalarının düşük bir ihtimal olduğu açıktır.

Neticede Lübnan’da devlet başkanlığı seçimine dair süreç, Suriye sorunu üzerinde düğümlenmektedir ve bu durum da bizleri Suriye meselesine çözüm bulunmadığı müddetçe Lübnan’da devlet başkanı seçilemeyeceği yönünde bir varsayıma yönlendirmektedir. Lübnan’da devlet başkanlığı seçiminde yaşanan sıkıntıları Suriye sorunu özelinden bölgedeki mezhepsel rekabet meselesi düzeyine de taşıyabiliriz; neticede Suriye sorunu Lübnan’daki aktörler de dahil yerel ve bölgesel aktörler tarafından mezhep kaynaklı rekabetin sahnelendiği alanlardan sadece biridir.  Üstelik Suriye’de aktif radikal Sünni unsurların Lübnan’da etki alanı oluşturma çabaları ve bu çabalarında Lübnan’daki Sünni vatandaşların ve Suriyeli mültecilerin desteğini almaları, diğer taraftan Hizbullah’ın Suriye’deki soruna müdahil olmasını aşırı Sünni unsurlarla mücadele gerekçesi ile meşrulaştırmaya ve bu çerçevede Lübnan’daki Şiilerin artan desteğini kazanması mezhepsel rekabeti ve çatışmayı alevlendirmektedir. Bu noktada da, bölgede mezhep kaynaklı çatışmalar sonlanmadığı müddetçe Lübnan’da devlet başkanının seçilemeyeceği, devlet başkanı seçilmediği müddetçe de Lübnan’ın mezhep kaynaklı iç çatışmaya sürüklenme riskinin artacağı yönünde bir sav ileri atılabilir ki; burada tartışma “yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan” tartışmasına dönecektir.

Lübnan’da devlet başkanının seçilememesinin, orta ya da uzun vadede ülkedeki dinsel ve mezhepsel uzlaşmayı sonlandırma ve nihayetinde ülkeyi iç çatışmaya sürükleme riski taşıması, özellikle de komşu Suriye’nin iç çatışma koşullarında,  uluslararası ortamı da tedirgin etmektedir. Bu tedirginlik, ifadesini Birleşmiş Milletler’in Lübnan özel temsilcisi Terje Rod-Larsen’in ifadesinde net bir şekilde görülmektedir. Rod-Larsen güvenliği ve istikrarı Suriye nedeniyle tehlike altında olan ve 1,2 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapmak durumunda kalmasıyla ekonomisi olumsuz etkilenen Lübnan’ın istikrarı ve güvenliği için partizan politikaların bir kenara atılması gerektiğini belirtmektedir.[5] Benzer şekilde Birleşmiş Milletler temsilcisi Sigrid Kaag da devlet başkanı seçiminin tamamlanmasının Lübnan’ın ve bölgenin istikrarı açısından önemine vurgu yapmaktadır. Uluslararası kamuoyu sözde Arap Baharı sürecinde Ortadoğu’da güç boşluklarının terör örgütleri tarafından nasıl doldurulmaya çalışıldığını hala tecrübe etmektedir ve iç sorunların iç çatışmaya dönüşeceği Lübnan’ın bölgedeki sorunları daha da büyüteceğinin farkındadır. Üstelik Lübnan’ın iç çatışmaya sürüklenmesi, Suriye örneğinde gözlemlediğimiz gibi, Lübnan’ı bölgesel aktörlerin sıcak rekabet alanına çevirebilir. “Sıcak rekabet” alanı diyorum, zira Lübnan zaten bölgesel aktörlerin rekabetinin sergilenmekte olduğu bir sahnedir ve hatta devlet başkanının seçilememesinin gerisinde Suudi Arabistan ve İran faktörleri olduğunu düşünmek de gerçek dışı olmasa gerektir.    

Bölgede İran, Suriye ve Hizbullah’ın kendilerini Batı’ya karşı “direnç ekseni” olarak konumlandırmış olmaları ile Hizbullah ve İran’ın Suriye’de Esad rejimine verdikleri açık destek, Hizbullah’ın Lübnan’ı da içerecek şekilde bölgedeki tüm faaliyetlerini İran’dan bağımsız düşünmeye engel olmaktadır. Dolayısıyla Lübnan’da devlet başkanı seçim sürecinin tıkanmasından Hizbullah’ı sorumlu tutanlar, bu süreçteki tıkanıklıktan İran’ı da sorumlu tutmaktadır. Üstelik İran Devrim Muhafızları eski komutanı Yahya Rahim Safavi’nin “İran’ın gerçek sınırları görünen sınırlar değildir; İran’ın sınırları Lübnan’ın Akdeniz kıyılarına kadar uzanır[6] şeklindeki açıklamasının Lübnan’da yarattığı infialin etkisi hala sürmektedir. Bu ifade, Lübnan’ın devlet başkanlığı seçiminin İran tarafından kendi meselesiymiş gibi algılandığına işaret etmekte değil midir? Lübnan’da devlet başkanı seçilememesinden İran sorumlu tutulursa,  İran’ın Samir Geagea’nın “devlet içinde devlet[7] olarak tanımladığı Hizbullah’ın devlet başkanı seçiminin başarısızlığı nedeniyle istikrarsızlığa sürüklenecek Lübnan’da daha fazla güç kazanacağını, böylelikle bölgedeki ağırlığının artacağını umduğunu düşünebiliriz. 

Suudi Arabistan’ın Lübnan seçimlerine ilişkin tavrının da, Lübnan’da Hizbullah, dolayısıyla bölgesel rakibi İran destekli bir adayın kazanmasını engellemek şeklinde tezahür etmesi beklenir. Suudi Arabistan’ın Lübnan devlet başkanlığı seçimine açıkça müdahil olmaktan, herhangi bir aday ismi vermekten özenle sakındığı görülmektedir. Suudi Arabistan’ın Lübnan Büyükelçisi geçen ay içinde Lübnan’ın içişlerine karışmadıklarını, karışmayacaklarını ve devlet başkanlığı için de bir isim önermeyeceklerini net bir şekilde ifade etmiştir.[8]  Ancak Suudi Arabistan’ın bu tavrı, Hizbullah yetkililerinin Lübnan’da devlet başkanı seçilememesinden Suudi Arabistan’ı sorumlu tutmasına engel teşkil etmemektedir. Neticede, Suudi Arabistan’ın Lübnan’da Hizbullah adayının kazanması ile İran’ın ağırlığının artmasına göz yumması beklenemez. Mevcut durumu Lübnanlı siyasetçi Walid Jumblatt gayet nüktedan şekilde özetlemektedir; “Lübnan devlet başkanlığı seçimlerinde en önemli iki seçmen İran ve Suudi Arabistan’dır.” [9]

Kısaca Suudi Arabistan’ın ve İran’ın gölgesinin düştüğü Lübnan devlet başkanlığı seçimi, nedenleri ve sonuçları itibarıyla ulusal bir sorun olmayı aşarak, bölgeselleşmiş ve uluslararası bir nitelik kazanmıştır. Üstelik devlet başkanı seçimi gibi ulusal bir meselenin çözümünün, bölgesel aktörler İran ve Suudi Arabistan’ın uzlaşmasına bağlandığı Lübnan’da gözlemlediklerimiz, bölgenin küçük devletlerinin ne ölçüde ulusal egemenliğe sahip olduğunu sorgulatmaktadır.

Diğer taraftan Ortadoğu’daki her olayın, her gelişmenin altında Suudi Arabistan ile İran’ı aramak adı geçen iki devleti olduklarından daha fazla önemsemek olarak eleştirilebilir. Ancak bölgede Sünni-Şii rekabeti olduğu müddetçe, İran kendisini Şiilerin, Suudi Arabistan ise Sünnilerin lideri olarak konumlandırarak bu rekabeti ulusal ve bölgesel çıkarları doğrultusunda körüklediği ve bölgenin küçük devletleri ulusal egemenlikleri konusunda hassas olmadıkları müddetçe, Lübnan’daki devlet başkanlığı seçimleri de dahil bölgedeki gelişmeleri bu iki aktörün politikalarını göz ardı ederek analiz edemeyiz.


[1]All Sides to Blame for Presidential Election Crisis:Berri, The Daily Star Lebanon, 25 Mayıs 2015

[2]Lebanon PM:We must elect a president soon, www.aawsat.net, 5 Şubat 2015

[3]Ali Hashem Posted, Senior official speaks out, www.al-monitor.com, 22 Mayıs 2015

[4]Mario Abou Zeid, Lebanese Presidential Elections, http://carnegie-mec.org, 4 Şubat 2015

[5]UN Envoy: Lebanon Should End Partisan Politics and “Elect a President Without Delay”, http://theglobalobservatory.org/2015/04/lebanon-security-council-rod-larsen/, 28 Nisan 2015

[6]Former IRGC Leader Claims Iran’s Border to Lebanon’s Shores, www.usnews.com, 15 Mayıs 2014

[7]Geagea Says LF Opposes Hizbullah Political Stances, Considers it Impedes Rise of State , http://www.naharnet.com/stories/en/172600, 22 Mart 2015

[9]Jumblatt: Iran, Saudi Arabia main voters
in Lebanese presidential elections, https://now.mmedia.me/lb/en/president-2014-news/547359-jumblatt-iran-saudi-arabia-main-voters-in-lebanese-presidential-elections, 15 Mayıs 2014

 

Doç. Dr. Dilek Yiğit

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display