Irak: İsrail-İran iş birliği mi?
 Bu sayfayı yazdır

Irak: İsrail-İran iş birliği mi?

Yazan  02 Ocak 2012
Amerika Birleşik Devletleri 2003’te işgal ettiği Irak’tan çekilince ülke karıştı. Aslında ABD tam olarak çekilmedi, az da olsa askeri varlığı devam etmektedir.

Ayrıca Amerika'nın Irak büyükelçiliği elinde dünya rekorunu bulunduruyor, zira personeli yaklaşık on altı bindir ve kamuoyunun dikkatinden kaçırılmıştır. Ancak ABD'nin Irak'taki son gelişmelere seyirci kalması ve 2001'de girdiği Afganistan'dan değil de 2003'te girdiği Irak'tan çıkması ilgi çekicidir. Irak herkesin gözünün önünde iç savaşa ve bölünmeye gitmektedir. Gerek bölgesel gerekse uluslararası güçler müdahale etmemektedirler. Şii başbakan Nuri el Maliki, Cumhurbaşkanı yardımcısı Sünni Tarık el Haşimi'yi terörist hareketlerle suçlayıp tutuklatmak isteyince kaçıp Kürt lider Mesut Barzani'ye sığınmıştır. Kürt kökenli Cumhurbaşkanı Talabani'nin yardımcısının ne yaptığı veya ne yapmadığından habersiz olması mümkün değildir. Haşimi, Kürt lider Barzani'ye Sünni olduğu için mi sığındı, yoksa, evvelinden bir işbirliği olduğu veya canını kurtaracak en yakın sığınak olduğu için mi? Talabani acaba Haşimi'ye bu kaçışında yardım etti mi. Talabani, el Maliki, Haşimi ve Barzani şu anda yaptıkları hareketleri tek başına planlayıp sahneleyecek ne cesaretleri ne de güçleri vardır. Talabani ve Barzani ABD ve İsrail'den habersiz herhangi bir harekette bulunamazlar. El Maliki de İran'dan habersiz bir eylem yapmaz. Öyleyse Irak'ı parçalama potansiyeli yüksek olan Şii-Sünni çatışmasını çıkartacak bu olayı neden körüklüyorlar. Çok basit bir cevabı var, İsrail Irak'ın parçalanarak güçsüzleştirilmesini istemektedir. Güneyde Şii, orta Irak'ta Sünni ve kuzeyde bir Kürt devleti olabilir. İran da tam anlamıyla Şiilerin kontrolünde olan bir komşu ve dost ülke istemektedir. Sünni ve Kürtlerle iktidarı paylaşan Şiiler İran'ın istediği kıvamda olmayacaktır. Küçük ama Şiiler tarafından yönetilen Irak daha çok işlerine gelir. Irak'ın parçalanması konusunda İran-İsrail ihtiyacı ve politikası örtüşmektedir. Kürtler bir kez daha rol alacakları oyunun hikayesini ezberlemeden kendilerini sahnede bulmuşlardır ve sahnede tekst dışı söylev ve hareketler yapmaya başlamışlardır. Örneğin oynayacakları hikaye de olmamasına rağmen Irak'ın bütünlüğünü savunmaya başlamışlardır.

Irak, Şiiliğin en önemli kutsal mekânlarına sahiptir. Kaliteli ve zengin petrol ve gaz rezervleri bulunmaktadır. Doğu-Batı arasında geçiş noktasındadır. Osmanlı'dan ayrıldığı 1919'dan 1958 Baas askeri darbesine ve 1958'den 2003'e kadar Irak nüfusunun çoğunluğu Şii olmasına rağmen hep Sünniler yönetmişlerdir. Aslında kalıcı bir barış ve istikrar için Irak'ın Şiiler tarafından, Suriye'nin de Sünniler tarafından yönetilmesi daha akıllıcadır, ama ironik bir şekilde iktidarın gerçek sahiplerine geçmesi riskler yaratmaktadır.

Türkiye Sünni el Haşimi'yi kabul edebileceğini duyurmuştur. Türkiye'nin dış ve iç politikasını mezheplere göre belirlemesi hem prensiplerine hem de kültürüne aykırıdır, çağ dışı ve gelecekteki çıkarlarına da aykırıdır. AKP ve dışişleri bakanının orta doğu ve İslam politikası sicili temiz değildir. Bir gün dost, ikinci günü dostların tepesine bomba yağdırmak gibi bir alışkanlık edindiler. Umarız yeni çıkan Irak krizini daha iyi yönetebilirler. Ayrıca hiç unutulmaması gereken nokta Türkiye'nin Irak'ta yaşayan Türkler ile ilgili tarihi ve ahlaki sorumluluğu vardır. Bu hengâmede onların hak ve hukuku ile Musul ve Kerkük'ün statüsü iyi takip edilmelidir. Türkiye İran'ın davranışlarını iyi okumalıdır. İran riskli politikalar takip etmekte ve hırslı hareket etmektedir. Hırsını besleyecek yeterli gıdadan yoksundur, bu nedenle tehlikeli sularda kulaç atmaktadır.

ABD ağır bir savaş bilançosuyla sekiz yıllık Irak işgalini bitirmiştir. 4500 askeri ölmüş, 30 binin üzerinde yaralı, bir buçuk milyon profesyonel, yüz bine yakın paralı askerin görev aldığı ve %30'unun ciddi psikolojik rahatsızlıkla ülkesine döndüğü, bir trilyon doğrudan dört trilyon doların dolaylı harcandığı, iki milyon Iraklının ülkesini terk ettiği, %50 işsizliğin olduğunu, savaşın yıkımına ilaveten etnik ve mezhep kavgalarının neden olduğu ciddi yıkımlar ve can kayıpları, Felluje sakinlerine karşı kullanılan fosfor bombası ve dünya çapında ünlenen Abu Garip hapishanesi işkence seansları gibi belleklerde yer edecek olaylardan sonra Amerikalılar Irak'ı İran'ın şefkatli ellerine emanet ederek ülkesine döndü. Bunca mal ve can kaybından sonra hiçbir çıkar beklemeden gitmelerine inanalım mı, yoksa amiyane bir tabirle "bir cinlik mi var" diye sorgulayalım mı?