DERS-ULUSLARARASI İLİŞKİLER


DERS-ULUSLARARASI İLİŞKİLER

Yazan  16 Ekim 2014

DERS – ULUSLARARSI İLİŞKİLER

KONU – YENİ ORTADOĞU

DERSİ VERENLER – ABD BAŞKANLARI ve İTİLAF DEVLETLERİ

DİNLEYENLER – ORTADOĞU ÜLKELERİ YÖNETİCİLERİ, AKADEMİSYENLER, YAZAR- ÇİZERLER ve AKİL İNSANLAR

DİNLEMEYENLER- VATANSEVERLER

1960’lı yıllarda Ortadoğu denildiğinde aklımıza Arap-İsrail anlaşmazlıkları, tartışmaları, kavgaları ve savaşları gelirdi. MÖ. 2000’li yıllarda yaşamış olduğu tahmin edilen Hz. İbrahim’in iki oğlundan İsmail’in Arap’ların, İshak ve onun oğlu Yakup’un da İsrailoğulları’nın atası olduğu kabul edilmektedir. 7.asırda başlayan Müslüman-Yahudi anlaşmazlığı ne yazık ki, günümüzde de devam etmektedir.5 Haziran 1967’de başlayan ve 6 gün süren Arap-İsrail savaşı İsrail’in üstünlüğü ile bittiğinden bu yana da, Arap’lar ne yazık ki o mağlubiyet psikolojinin etkisinden bir türlü kurtulamamışlardır. Bu savaş sonrası bilindiği gibi Gazze, Sina Yarımadası, Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Golan Tepeleri kaybedilmiştir.1991’de 1.Körfez Savaşı, 2003 Irak’ı Özgürleştirme Harekâtı, Gazze’de İsrail’in yaptığı katliamlar, Suriye’deki mezhep anlaşmazlıkları sonrası Sünni’lere karşı amansız bir düşmanlık, Kürt meselesi ve bütün bu olayları içine alan bir BOP kitapçığı bugünlere nasıl geldiğimizi açıkça göstermektedir.‘’Ortadoğu’nun önemi, Rockefeller Kardeşler Fonu olarak bilinen ve Amerika Birleşik Devletleri ekonomi politikasının ilkelerini saptayan örgütçe hazırlanan 1952 tarihli bir raporda vurgulanarak, emperyalizm için vazgeçilemez olduğu ifade edilmiştir. Raporda şöyle denilmiştir: Asya, Ortadoğu ve Afrika milliyetçiliği, Sovyet Bloğunun tahrikleriyle yıkıcı bir güç haline gelecek olursa, Avrupa’nın petrol ve diğer hammadde ikmal kaynakları tehlikeye girebilir. Şu halde, bölgeyi güvenlik altına almak için bölge ülkeleriyle ilişkiler kurmak ve yaşamsal önemdeki kaynakları böylece güvenceye almak gerekir. Bu nedenle, Ortadoğu, emperyalizmin ilgi odağı olmuştur ve bu bölgeyi kendi etki alanı içinde tutmak gereklidir.”(Ortadoğu kavramı ve sınırları üzerine bir değerlendirme(S.Sakin, C. Deveci, History Studis/2011).

Ortadoğu’daki olayların temel sebeplerini açıklamadan önce son günlerde çevremizde ve ülkemizde cereyan eden olaylara kısaca değinelim: ’’Ortadoğu’da cereyan eden olaylarla ilgili olarak basın ve televizyonlardan bize aktarılanları toplum dikkatle takip etmektedir. Halk genelde düşüncelerini şu sözlerle ifade etmektedir: Dışardaki olaylardan bana ne! Mısır’da, Irak’ta, Suriye’de olanlarla niçin bu kadar içli dışlıyız? Siyasilerin bu kadar gerilmesi taraf tutmalarının neticesidir. Kimi Müslümanları koruyor, kimi teröristlere arka çıkıyor, kimi de başka ülkenin topraklarına girelim diyor. Her şey alt üst olmuş, millet fakirlikten ve düzensizlikten kan ağlıyor, siyasiler horoz dövüşü yapıyor… Gelelim son olaylara. Işid’in Kobani’yi işgali bahane edilerek ülkede ortaya konan terörün mazur görülecek bir yanı var mıdır?30’un üzerinde vatandaşın hayatını kaybetmesi, okulların ambulansların, kütüphanelerin, müzelerin yakılması, bankalardan para çalınması ve milyonlarca insanın tedirgin edilmesi hangi demokratik anlayışla açıklanabilir ki? Terör gruplarının enerjilerini bu topraklarda harcamalarına gerek yoktur. Dicle’den geçin, gidin Kobani’yi kurtarın. Baş dara düşünce Türk ordusundan yardım isteyeceksin, içeride teröristlerle savaşırken Mehmetçiği arkadan vuracaksın. Türk polisine tokat, askerine taş atacaksın, bu bir çirkinlik, basitliktir, hainliktir. Gelin görün ki, hiç kimsenin yüzü kızarmıyor. Milletin sesi çıkmıyorsa bunu sakın korkaklık olarak düşünmeyiniz.Terörün şehre inmesini isteyen bir TBMM’deki bir siyasi partidir. Ülkeyi yangın yerine çeviren, Türk Devleti’ne karşı isyan edin zihniyeti karşısında Türk yargısı ne yapmıştır? Adalet milletvekiline başka vatandaşa başka mı uygulanıyor? Daha sonra köşelerinize çekilin bekleyin ne demektir? Türk Halkı, teröristleri sokağa çıkaranlardan adaletin hesap sormasını beklemektedir. Bu millet,Diyarbakır Güvenlik Şube Müdürü’nün söylediği şu sözlerini ‘Serhildanı (başkaldırı) siz bize öğrettiniz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin parçalanmayacağını, yıkılmayacağını biz de size öğreteceğiz.’ siyasilerden de duymak istiyor. Hatta duymanın ötesinde kararlılık istiyor. Sürekli verilen tavizler artık kabak tadı vermiştir. Ülke elden gidiyor denildiğinde hemen ırkçılıkla, faşistlikle, halkların kardeşliğine ve demokrasiye karşı olmakla suçlanıyorsunuz. Diğer taraftan olayların diğer bir boyutu olan, vatandaşın hakkını korumak eylemi de terör gruplarının eylemleri kadar yanlıştır. Halk devletin gücünün yargıda, orduda, emniyette, sokakta ve hatta mecliste kalmadığını gördüğünde bu yola başvurmak ihtiyacını hissetmektedir.Bu hissi eyleme dönüştürmek çok yanlıştır. Kışkırtmalara kapılmamak önemlidir. Zira devlet her zaman güçlüdür. Ne var ki, özellikle televizyonlar olayları aktarırken 1980 öncesindeki gibi karşıt görüşlü grupların çatışması şeklinde verdikleri haberler ne kadar yanlış ve taraflıdır. Kimden neden korkulmaktadır! Karşıt görüş dediğiniz insanlar üniversitede teröre karşı olan bütün gençler, sokakta ise halktır. Meseleleri saptırma korkunun neticesi olduğuna göre… Amiyane ifadeyle ne şiş yansın ne kebap. Bilim adamları, akademisyenler, yazarlar, ideolojilerini, dünya görüşlerini, hayta tarzlarını ve ülke meselelerini makalelere, kitaplara yansıtabilirler. Ülkeleri hakkında stratejiler belirleyebilirler. Hatta bunları uluslararası platformlarda savunabilirler, üniversitelerde ders olarak verebilirler. Ancak sorumlu mevkilere geldiklerinde bu düşüncelerinin eyleme geçme noktasında çok dikkatli olmaları gerekir. Ülkeyi maceraya sürükleyecek fikirler bir politika arzı asla olmamalıdır. Bu konuda hiç kimse hiçbir yerden icazet alamaz. Milletten bile…Türkiye’nin hiçbir ülkenin toprağında gözü olmamasına rağmen savaşa sokulmak istendiği ayan beyan ortadadır.  Ana muhalefet partisinin ileri sürdüğü teskere, Doğu ve GD Anadolu’da kaybolan itibarını ve oylarını geri kazanma taktiğinden başka bir şey değildir. Pkk ve Kck Türkiye’de, Pyd ve Işid Suriye’de, Barzani Irak’ta Kürt meselesinin bu hale gelmesinde önemli rol oynamışlardır. Rolleri hazırlayanın Batılı güçler olduğu bilindiği halde sözde bir Kürt meselesi ile Türkiye’nin elinin kolunun bağlanması, Ortadoğu’nun karmakarışık bir hale getirilmesi kimin çıkarınadır? ABD’nin ve İtilaf Devletleri’nin Ortadoğu’daki her adımı planlı ve programlıdır. Olayların temelinde BOP’nin gerçekleştirilmesi yatmaktadır. Bu proje gerçekleştiğinde bir Kürt Devleti Irak ve Suriye sınırları içinde kurulabilir, petrol ve doğalgaz havzaları Batılı Güçlerin eline geçebilir, Büyük İsrail hayalleri gerçekleşebilir. O zaman serhildanı bu yabancı güçler için yapabilecek gücünüz olacak mıdır acaba?Bağdat ve Şam merkezli iki ayrı Şii Devlet’i, Irak’ın Doğusu ile Suriye’nin Kuzeyini içine alan bir Kürt Devleti ve geri kalan bölgede bir Arap İslam Devleti. Böyle bir haritanın ortaya çıkarılması için ABD ve İtilaf Devletleri Türkiye’den adeta yalvarırcasına yardım istemektedirler. Diğer taraftan Kobani’nin Işid’in eline geçmesi demek Büyük Kürdistan hayallerinin yıkılması anlamına gelmektedir. Zira Rojava bir anda İşid’in hâkimiyetine geçebilir. Bu yüzden korkulan o dur ki, uzun sürecek bir Kürt-Arap çatışması çıkmasın. Türkiye hiçbir şekilde çıkacak böyle bir savaşın içinde yer almamalıdır. Diğer taraftan bizim Kobani de ne işimiz var diyenlere de şu soruyu sormak gerekir. Bizim Filistin’de Gazze’de, Suriye’de ne işimiz var? Kendi soydaşlarımız olan Türkmen’ler için neler yapılmaktadır? Bu yarım ağızla dile getirilen bir konudur.Türkiye üzerinden Kobani’ye silah sevkiyatı koridoru açmak ne kadar yanlış ise, Şam yönetimine muhalifleri eğitmek de o kadar yanlıştır.Görüldüğü gibi Türkiye karmakarışık bir durumla karşı karşıyadır. Peki, bunun sebebi nedir? Bu karmakarışık duruma sebebiyet verenler kimlerdir? İşte Çözüm sürecinin geldiği nokta. İktidar kendisi ile baş başa kalmış gözüküyor. Ortada akıl veren akademisyenler, dini gruplar, yazar-çizer takımı ve akil adamlar yok. Ortalık bomboş. Netice itibariyle; sokaktaki sade vatandaş, yani halk, yani zenginler ve yeni zenginler dışında olan halk diyor ki; Ülke gelirinin %80’nine %10 zengin azınlık el koymuş, GSS ile başım dertte, hastanelerde ve eczanelerle aram iyi değil, emekliyim geçinemiyorum, hayat çok pahalı, üniversite mezunuyum iş bulamıyorum, köylü ve çiftçiyim alın terimin karşılığını alamıyorum, hala pazar yerlerinden artıkları topluyorum, GDO’lu besinlerle besleniyorum, okulum dağıldı, çok sıkıntılıyım ama mecliste olanları hayretle, ibretle ve kızarak seyrediyorum.’’

Dünyada hızla değişen iktisadi, siyasi, kültürel ve sosyal yapı milletleri, dinleri, iktisadi kuruluşları ve neticede devletleri doğrudan etkilediği bir vakıadır. Özellikle 1979-1988 SSCB-Afganistan savaşı ile başlayan İslamcı direniş hareketleri 11 Eylül 2001 saldırısından sonra ABD’nin ve koalisyon güçlerinin (İtilaf Devletlerinin yeni adı) Afganistan’ı vurmasıyla birlikte doruk noktasına çıkmıştır. ABD ve koalisyon güçleri El Kaide ve Taliban’ı yok ederek Afganistan’a demokrasi getirmek vaadiyle binlerce insanın hayatını yok ettiler. Netice asla onların düşündüğü gibi olmadı. Peki, ABD’nin Afganistan macerasının sebebi neydi? Afganistan Orta Aya ve Güney Asya’nın önünde kale gibi duran bir ülkedir. Türk Cumhuriyetleri, Pakistan, Bangladeş, Hindistan ve Çin ABD politikalarına karşı olan ülkelerdir. Diğer ülkelerle birlikte Asya’da ABD’ye karşı ciddi bir karşı güç olmaması için Afganistan bir üs olarak seçilmiştir. Bu siyasi bir neticedir. Burada önemli olan husus Afganistan’ın kaynaklarıdır. Afganistan’da zengin bakır, demir, kobalt, molibden, alüminyum, lityum, niyobyum, altın, petrol ve doğalgaz yataklarının olduğunu bizzat Amerika’lılar söylemektedir. JP Morgan Chase adlı yatırım bankasının 2011’deki bir raporunda Afganistan’daki maden ve enerji kaynaklarının değerinin 3 trilyon dolar olduğu ileri sürülmüştür (Türkiye’nin de kaynaklarının değeri 3-3.5 trilyon dolar civarındadır).Tahminen 2 milyar varil petrol ve 1.8 milyar ton demir rezervi işletilmeyi beklemektedir. Ayrıca Çin ülkenin doğusunda 3 milyar dolara bir bakır yatağının işletme hakkını satın alarak işletmeye başlamıştır. Asırlar önce din adına yapılan savaşlar günümüzde yerini dini, mezhebi, soyu kullanarak kaynakları ele geçirme şekline dönüşmüştür.

Ortadoğu olarak adlandırılan bu coğrafyanın yüzölçümü Türkiye ve Mısır dâhil (siyasi ve iktisadi sebeplerden ötürü bu bölgeye dâhil edilmektedirler) 8.174.466 km2’dir. Nüfusu ise Türkiye ve Mısır dışarı bırakıldığında yaklaşık 227 milyondur (Türkiye ve Mısır da dâhil edilirse nüfus 387 milyon civarındadır). Bu 387 milyonun etnik dağılımı şöyledir: %52 Arap (201.000.000), %20 Türk (77.000.000),  %15 Acem (58.000.000),%6 Kürt (23.000.000), %5 Azeri (19.000.000), %2 İsrail (8.000.000), diğer (1.000.000). Diğer taraftan nüfusun yaklaşık %95’i Müslüman,%3,4’ü Hıristiyan, %1,6’sı Musevi’dir. Ayrıca az sayıda Sabii, Yezidi, Marunî, Kıpti ve Hindu bulunmaktadır. Bu coğrafyada dinler arasındaki mücadelenin ayrıntılarına girmeden şu rakamlar meseleyi açıkça ortaya koymaktadır. Bölgedeki Sünni Müslümanlar arasında Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli, Selefi, Vahhabi’lik, Şii Müslümanlar arasında ise Alevi, Caferi, İsmaili, Zeydi, Nusayrı, Haşimi, Kalenderi, Hurufi, Dürzi, gibi inanç dalları bulunmaktadır. Ortadoğu coğrafyasında yaşayan Sünni’ler yaklaşık 250 milyondur. (%68) Şii’ler ise 117 milyon (%32) civarındadır. Ayrıca İbadi’ler, Bahai’ler, Asuri topluluklar olan Süryani’ler, Keldani’ler ve Nasturi’ler de bölgede etnik ve inançlarına göre sayıları az da olsa bulunmaktadırlar. Bu inanç dallarından başka daha birçok inanç önderlerine biat eden toplulukların varlığı da bilinmektedir. Her milletten, her dinden insanın yaşadığı bir coğrafyayı karıştırmak ne kadar kolaydır değil mi? Türk’lerden başka bu bölgede inançları, gelenekleri, yaradılışa inancı, itikatları, milli duyguları, vatan sevgisi ve çağdaş hayat tarzı olan başka bir ülke var mıdır? Ne var ki, malum güçlerin bu yapıyı bozmak için son 7-8 yılda neler yaptığı unutulmamalıdır. Bir güruh, birilerinin emri ile Türk Devleti’ne kıyam etti. Ortadoğu’daki iktisadi hayatın yaklaşık %21’ini Türkiye, %18,5’ini S.Arabistan, %11,8’ini İran, %7’sini Mısır, %6,3’ünü BAE, %3,6’sını Kuveyt gerçekleştirmektedir. Türkiye’nin 2013 yılında Ortadoğu ülkelerine ihracatı 34.300.000.000 dolardır. (Irak’a 11.949.000.000 dolar, BAE’ne 4.966.000.000, İran’a 4.193.000.000 dolar, Mısır’a 3.200.000.000 dolar, S.Arabistan’a 3.191.000.000 dolar, İsrail 2.650.000.000, Suriye 1.024.000.000 dolar).

Anlatılan derslerin teması Ortadoğu ülkelerine ’’Demokrasi ve Barış’’ getirerek ’’Yeni Ortadoğu’yu’’ kurmaktır. Afganistan’da olduğu gibi!.. Demokrasi, insan hakları, halkların kardeşliği, eşitlik, adalet ve hür insanlar coğrafyası olmak konusunda sürekli bir şeyler yazılıyor, çiziliyor ve birileri de dinliyor. Ancak Doğu ve GD Anadolu Bölgesi’nden Basra Körfezine kadar inen ve İran petrol havzalarını, Suriye ve Irak’ın tamamını içine alan kıskaçta109,4 milyar ton petrol, 80,1 trilyon m3 doğalgaz, üretilebilir 2 trilyon m3 şeylgaz ve 700 milyon ton civarında şeyl oil, milyarca ton kömür, demir, bakır, kurşun, krom, fosfat, kükürt, asfaltit, uranyum olduğu ve Mezopotamya’nın zenginlikleri ciddi platformlarda hiç ama hiç dile getirilmiyor. Açık oturumlara katılanlar niçin işin bu yönünü dile getirmezler de sürekli Kürt meselesini bitmeyen bir masal gibi anlatıp dururlar. Özellikle etnik yapı ile dini inançlar sürekli kaşınarak bölge ciddi anlamda huzursuz edilmektedir. 8 milyon km2’lik bu coğrafyanın ’’Babil Kulesi’’ gibi olduğu hiç bir zaman akıldan çıkarılmamalıdır. Arap’lar, Kürt’ler, Fars’lar, İbrani’ler, Azeri’ler, Ermeni’ler, Lur’lar, Zaza’lar, Süryani’ler, Keldani’ler, Nasturi’ler, Gilaki’ler, Mazenderani’ler, diğer Asuri gruplar, Asya’lılar, Afrika’lılar ve diğer birçok etnik grup bu coğrafyada yaşamaktadır. Soylar, kavimler, dinler, mezhepler arasındaki bu ayrışmayı, dersi veren güçler yaklaşık 200 yıldır takip etmekte ve devamlı bu bölgeyi karıştırmaktan yüksek menfaatler elde etmektedirler. Türkiye çözüm süreci ile hürriyet tohumları ekmeye kalktı, şimdilerde ihanet biçmeye başladı. Böylece bu sürecin ne kadar yanlış olduğu da anlaşılmış oldu. Temennim devleti yönetenlerin de bu gerçeği görmüş olmalarıdır.

Mesele Ortadoğu’nun kaynakların ele geçirmek değilse acaba nedir? Bu Anglosakson’ların gizli başka düşünceleri mi vardır? İluminati Hanedanlığı’nın Yahudi Krallığı’nı yeniden kurmak gibi bir hayalleri olabilir mi?..

Muhittin Ziya Gözler

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enerji ve Enerji Güvenliği Araştırmaları Merkezi Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display