< < BİLADÜ’Ş ŞAM’DA LÜBNAN
 Bu sayfayı yazdır

BİLADÜ’Ş ŞAM’DA LÜBNAN

Yazan  10 Ağustos 2020

“Beyrut…Kalbimden selamlar sana ey Beyrut..

Öpücükler denizine ve evlerine”

Li Beyrut adlı Şarkıdan[1].

Dünya ticaret Örgütü ekonomistleri, hızlı düşüşün 2008 mali krizindeki ticaret çöküşünden daha kötü olacağına ve bu kötüleşmenin hükümetlerin ekonomilerini desteklemek için aldığı para politikası seçimlerine bağlı olacağına inanıyorlar. Dünya Ticaret Örgütü yaptığı diğer açıklamada, Pandemi nedeniyle bu yılki küresel ticaretin 2019 yılına kıyasla yüzde 13 ila yüzde 32 veya daha fazla azalabileceğini belirterek aslında yaşanan ticaret savaşlarının Dünya ekonomisi üzerinde ciddi bir baskı oluşturmaya devam edeceğini ısrarla vurguluyor.

Bu pandemi iktisadi ve politik bir çekim alanı iddiası ile birlik olan ve Avrupa’nın birlik bağlamında bu niteliklerini kaybetme yönlü ciddi bir sınavla karşı karşıya olduğunu çok net bir biçimde ortaya koydu. Dahası Atlantiğin askeri ve Pasifiğin ekonomik baskısı altında amorf(şekilsiz)bir örgüte dönüşme ihtimali yüksek bir yapı ile var önümüzde. Schengen serbest dolaşımının fiilen biterken İspanya ve İtalya'ya örneklerinde görüldüğü gibi birlik dayanışması yerini Çin ve Rusya’nın fiziki yardım girişimlerine bırakmış görüntüsü bile psikolojik olarak AB kurucu değerlerinin aşınması sürecini hızlandırıyor. Tıpkı Trans Atlantik ve Avrasya içi ilişkiler gibi “Avrupa Birliği İdeali” de zorunlu bir değişimle karşı karşıya.

Bu baskı karmaşa, belirsizlik ve kaos ortamında Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Kurucusu ve Başkanı Klaus Schwab’ın tanımlamasıyla petrol ve doğalgazdan teknolojiye her sektörün dönüşmesi gerektiği ve yeni güç merkezlerinin oluştuğu BIG RESET döneminde;ekonomik, sosyal ve diplomatik aksların kesiştiği ve yeni pivotların ortaya çıktığı bir coğrafya olan Doğu Akdeniz’de de yukarıda belirtilen ilişkiler gibi, bölgesel aktörler arası ilişkilerde şekillendirilmeye devam ediliyor.

Vekâlet savaşı araçları yanındaterör örgütleri ve diğer devlet dışı aktörlerin konuşlandırıldığı bu bölgede Beyrut patlamasını  bölgesel ölçekte;

  • Mezhep savaşlarınınyeni bir formda şekillendirilmesi,
  • Bu savaşınİran’ın güçlü olduğu bir diğer alanayeniden kaydırılması,
  • İran’ın Lübnan’daki etkinliğinin azaltılması,
  • Hizbullah’ı dengeye getirebilecek yeni bir güç odağının şekillendirilmesi maksadıyla gerçekleştirilen bir eylem olarak yorumlamak yanlış olmaz.

Ekonomik ve siyasi anlamda zayıflatılmış devlet yapısıyla pek çok defasahneye çıkarılan Lübnan, muhtemel bir iç savaş öncesinde kurtarıcısını çağıran bir ülke görüntüsü arz etmesi ve etkisizleştirilmesi için pek çok senaryo devreye sokulmuş durumda. Lübnan’ı istikrarsızlaştırma harekâtı devam ediyor.

Diğer bir deyişle Doğu Akdeniz’de enerji merkezli dizayn sürüyor. Bu maksatla;

  • İsrail HUB’ında Hayfa Limanına alternatif ticaret merkezleri etkisizleştiriliyor.
  • Kısaca İsrail Akdeniz’e çıkış rotalarını ve İran’a ait nüfuz alanlarını kontrol altına alıyor.
  • DEAŞ’ın yeniden yapılandırılarak bölgede kullanılması tıpkı, Irak ve Suriye’nin şekillendirilmesi gibi Akdeniz çıkış arazisinin de şekillendirilmesini akla getiriyor.

ABD bir taraftan Tartus’ta bulunan Rusya’yı etkisizleştirmek için sahada kalıcı olarak yer tutmaya ve Hizbullah üzerinden (patlamanın olduğu bölge Hizbullah’ın kontrolünde askeri aktarımlarını yaptığı bölgeydi)  İRAN’a gözdağı vererek Arap Coğrafyasında Mısır’ı Sünni blokun temsilcisi olarak öne çıkarmaya çalışırken, Kasım seçimleri öncesi Yüzyılın Anlaşmasına doğru atılacak adımları şekillendirmeye çalışıyor. Bir sonraki adımda Filistin ve Ürdün’le ilgili bazı gelişmeleri görmemiz mümkün.

Türkiye açısından bakıldığında ise Doğu Akdeniz'de önemli bir ihtilaf alanı, İsrail'in kıta sahanlığı ihlalleri ve Lübnan ile yaşadığı gerginlik. Lübnan ve İsrail münhasır ekonomik bölgeleri kesişiyor. Hakkını uluslararası arenada arayan Lübnan, bölgede Türkiye ile iş birliğine gitme aşamasındayken bu patlamanın meydana gelmesi de Türkiye’nin üstlendiği rol açısından konunun ayrı bir yönünü oluşturuyor.

Lübnan-İsrail deniz sınırı anlaşmazlığı ihtilaflı bölgeler üzerinde devam ederken İsrail, Lübnan hükümetinin Ocak 2017'de ihaleye çıkardığı 5 bloktan (1,4,8,9,10) 3'ünün (8,9,10) İsrail kıta sahanlığı sınır bölgesinde yer aldığını öne sürüyor. Dünyanın en önemli gaz ihracatçısı ülkeleri arasında yer almayı isteyen İsrail, rezervlerini üretime açarak iç tüketime katkı sağlamaya öncelik veriyor. Ülkede elektrik üretiminde doğal gazın payı hızla yükselirken, 2030'da bu payın yüzde 85'e çıkması ve 2040'ta ulaşım alanında da doğal gazın kullanılması hedefleniyor[2].

Ekonomik anlamda Enerji tüketiminde doğal gazı ilk olarak 2009'da kullanmaya başlayan Lübnan, ihtiyacını Arap Doğal Gaz Boru Hattı'ndan ithal ettiği Mısır gazıyla karşılıyordu ancak Sina Yarımadası'nda boru hattına düzenlenen saldırılar ve Lübnan'ın ödemeleri geciktirmesi gibi sorunlarla bu hat, 2010'da devre dışı kaldı. Kesintiden sonra ülkenin enerji sektöründe doğal gazın payı giderek azaldı ve sıfıra düştü[3].

İhracatçı ülke potansiyeline sahip Lübnan, doğal gaz ve petrolden elde edilecek gelirle kamu borçlarını azaltmayı da düşünüyorken kanlı iç savaşın başlangıcının üzerinden 45 yıl geçtikten sonra Lübnan bu büyük olayla yeniden siyasi, ekonomik ve sosyal bir istikrarsızlık sürecine doğru hızla itiliyor.

Bu sefer farklı bir dizaynda farklı parametrelerle gerçekleşen süreç, Biladü’ş Şam olarak bilinen Suriye, Filistin, Lübnan ve Ürdün yani Şam Beldelerinde farklı boyutlarda hissediliyor.

Afganistan-Hazar-Körfez-Irak-Suriye ve Akdeniz Enerji aksındaki mücadele denge oyunları çerçevesinde güç savaşları devam ediyor.

Lübnan için “Nerede kalmıştık?” sorusunu soranların adedi çoğalıyor.

Beyrut ağlıyor.

 

[1] Seslendiren Feyruz, Sözler: AssyRahbani ve MansourRahbani

[2]https://www.aa.com.tr/tr/analiz/dogu-akdenizde-lubnan-israil-anlasmazligi-turkiyeye-yarayabilir/1547663

[3]https://www.aa.com.tr/tr/analiz/dogu-akdenizde-lubnan-israil-anlasmazligi-turkiyeye-yarayabilir/1547663

Doç. Dr. Murat Koç

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Göç Araştırmaları Merkezi Başkanı