< < Avrupa Birliğinde Sığınmacılar İçin Kota Sistemi Krizi ve Macaristan Referandumu
 Bu sayfayı yazdır

Avrupa Birliğinde Sığınmacılar İçin Kota Sistemi Krizi ve Macaristan Referandumu

Yazan  04 Ekim 2016

Avrupa Birliği’nin son yıllarda karşılaştığı temel problemlerden birisinin üye devletlere yönelik sığınmacı akını olduğu kesin.. Avrupa Birliği’nin yüzleşmek zorunda kaldığı sığınmacı akını karşısında hem Schengen alanı gibi mevcut kazanımlar zarar gördü, hem de üye devletler soruna ortak bir yanıt üretemeyince Avrupa Birliği’nin uluslararası sorunlara çözüm üretme konusundaki yetersizliğine bir örnek daha eklendi.

Ancak bu durum Avrupa Birliği kurumlarının sığınmacı sorunu karşısında kenara çekilip tüm inisiyatifi ve sorumluluğu üye devletlere bıraktığı anlamına gelmiyor. Avrupa Komisyonu geçen yıl Eylül ayında sığınmacı sorununun çözümü amacıyla bir öneri paketi hazırladı. Bu pakette şu öneriler yer aldı:

1.Sığınmacıların acil yerleştirilmesi amacıyla nüfus, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH), işsizlik oranı gibi niteliksel kriterler ışığında 120.000 sığınmacının Yunanistan, İtalya ve Macaristan’a yerleştirilmesi ve bu devletlere 789 milyon Avro kaynak aktarılması,

2.Sığınmacı akını nedeniyle en fazla sorun yaşayan üye devletlere, geçici dayanışma hükmü çerçevesinde yardım edebilmek amacıyla, objektif kriterler temelinde sığınmacıların diğer üye devletler arasında dağıtılması,

3.Ortak bir ‘güvenli menşe ülke’ listesi hazırlanması ve bu ülkeler üzerinden gelen sığınmacıların işlemlerinin daha kolay prosedürler ışığında gerçekleştirilmesi, sığınmacı statüsü verilmeyenlerin hızla geri gönderilmesi.

Komisyon bu pakette; sığınmacıların gönüllü olarak geri dönmesinin nasıl sağlanacağı, sığınmacıların geri dönüşlerinde Frontex’in[1] rolünün nasıl artırılacağına ilişkin iki el kitabı hazırladığının, sığınmacıların konut gibi acil ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağı üzerine üye devletler için rehber ilkeler belirlemiş olduğunun altını da çizdi. Komisyon’un öneri paketinde dikkat çeken bir başka husus ise, sığınmacı krizinin çözümünün dış boyutunun da vurgulanması oldu. Zira, sorunun kalıcı çözümü için başta Suriye, Irak ve Libya olmak üzere sığınmacı akınının kaynaklandığı çatışma bölgelerinde siyasi çözüme ulaşılması gerekiyordu. Komisyon ayrıca çok sayıda sığınmacı kabul eden Türkiye, Lübnan ve Ürdün’e maddi destek verildiğinin de altını çizdi.

Aslında Komisyonun öneri paketinde, Birliğin sığınmacılar konusuna genel bakış açısını da yansıtan başlıca üç husus çok önemli: Birincisi, sığınmacı sorunu çevrelenmeli. Yani, mümkün olduğunca sığınmacıların Ortadoğu ülkelerine (Türkiye de bu çerçevede mütalaa ediliyor) göç etmeleri ve orada kalmaları, bu ülkelere verilecek maddi destek aracılığıyla sağlanmalı. İkincisi, Avrupa Birliği coğrafyasına girmiş olan sığınmacıların talepleri kısa sürede incelenerek, “beğenilmeyenler” geri gönderilmeli; bu da geri kabul anlaşmaları aracılığıyla uygulanmalı. Üçüncüsü, Birliğe kabul edilecek sığınmacılar üye devletler arasında niteliksel kriterler ışığında paylaşılmalı ki, böylece sığınmacıların maddi yükü de üye devletler arasında hakça paylaşılmış olsun.

Ancak, Komisyonun sığınmacıların üye devletler arasında paylaşılmasını önermesi—üstelik objektif kriterler de belirlenmiş olmasına rağmen—Birlik içinde infial yarattı. Sığınmacıların Almanya ve Fransa’ya gitmek istediklerini, kendi ülkelerine yerleşmek gibi niyetleri olmadığını açıklayan Vişegrad ülkeleri yüksek sesle itirazlarını dile getirdiler ve Komisyonun bu önerisini egemenlik haklarına bir saldırı olarak gördüler. Çekya cumhurbaşkanı kota sistemini kastederek “nasıl bir hata olduğunu zaman gösterecek” derken, Slovakya başbakanı bu öneriyi asla kabul etmeyeceklerini açıkladı. En sert ifadeler Macaristan’dan geldi. Başbakan Viktor Orban “Ben başbakan olduğum ve bu hükümet görevde olduğu müddetçe Macaristan sığınmacıların hedefi olmayacak”, “Ülkemizde farklı kültüre sahip azınlıklar görmek istemiyoruz”, “Sığınmacılar evinize gidin”, “Sığınmacı kamplarını kapatın, kamplardakileri geri gönderin”, “Sığınmacılar sizi geri göndereceğiz; bu kıta sizin eviniz olmayacaktır, sizin kendi eviniz var”, “Avrupa’nın tüm sınırlarını kapatın”, “Tüm teröristler sığınmacıdır” gibi hem Avrupa Birliği’ne yönelen, hem de sığınmacılara seslenen sert ifadeler kullandı.

Almanya’nın Komisyon’un önerdiği kota sistemine sıcak baktığı, hatta Merkel’in kota sistemini sığınmacı sorunuyla mücadelede ilk somut adım olarak nitelendirdiği göz önüne alınırsa, Vişegrad ülkelerinden gelen tepki sadece Avrupa Birliği kurumlarına değil, aynı zamanda Avrupa Birliği içinde ağırlığı fazlasıyla hissedilen Almanya’ya karşı da tepki niteliğine bürünmüştür. Hatta Orban sığınmacıların aslen Almanya’ya gitmek istediğini, bu nedenle Macaristan’a sığınmacı kabul etmenin bir anlamı olmayacağını da ima etmek için “Bu Avrupa’nın problemi değil aslında, Almanya’nın problemi..” açıklamasını yapmıştır. Bu açıklama bile tek başına Birlik içinde dayanışma ruhundaki ciddi zayıflamanın işaretidir. Yani Komisyonun öneri paketinde “üye devletler arasında dayanışmanın” altını çizmesi bu noktada anlamını yitiriyor. 

Neticede, 2 Ekim 2016—geçtiğimiz Pazar günü—referandumunda Macar halkına “Ulusal Parlamento’nun onayı olmaksızın yabancıların Macaristan’da iskânına Avrupa Birliği’nin karar vermesini ister misiniz?” sorusu yöneltildi ve referanduma katılanların %98’i ‘Hayır’ oyu kullandı. Ancak kayıtlı seçmenlerin sadece %43’ünün referanduma katılmış olması, kanunen gerekli %50 eşiğinin altında kaldığından referandum geçersiz oldu. Ama yine de Başbakan Orban bu sonucu bir ‘zafer’ olarak ilan etmekte tereddüt etmedi.

Referandum sonuçlarından ayrı olarak, zaten sığınmacıların hedef ülkelerinden biri olmayan Macaristan’da böyle bir referandumun gerçekleştirilmesinin ve referandum öncesinde kullanılan şiddet içerikli dilin Avrupa’da istikrar ve güvenliği tehdit edeceğine işaret edenler, Macaristan referandumunu Avrupa’da yabancı düşmanlığının resmi başlangıcı olarak nitelendirmektedirler.

Bu tabloda görünen şudur ki; Macaristan başta olmak üzere Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri Komisyonun kota sistemini kabul etmeyeceklerdir ve kota sistemi kuvvetle muhtemeldir ki proje bazında, hayata geçirilemeyen bir girişim olarak kalacaktır. Slovakya Başbakanı da Komisyonun önerisini “siyaseten bitmiş” bir öneri olarak tanımlamıştır. Buna rağmen Komisyonun önerisi Avrupa Birliğinin yasama organları olan Bakanlar Konseyi ve Avrupa Parlamentosunda kabul edilecek olursa, işte o zaman Avrupa entegrasyonu sığınmacı meselesinden kaynaklanan farklı bir kriz sürecine evrilebilir. Yani, sığınmacı sorununu çözüyorum diye, “eski Avrupa”, “Yeni Avrupa”, “çok vitesli, a la carte, değişken geometrili Avrupa” kavramlarının baskın olduğu bir süreç ile Birlik içinde kutuplaşmalar ve parçalanmalar somutlaşır. Bu durum da entegrasyon hareketinin geleceği konusunda hiç de olumlu sinyaller vermez.

Sonuçta “Arap Baharı kaynaklı sığınmacı krizi” ile “Avrupa entegrasyon süreci” arasında bir korelasyon kuruluvermiş olur.


[1]Frontex: European Agency for the Management of Operational Cooperation at the External Borders of the Member States of the European Union.

Doç. Dr. Dilek Yiğit

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı