Bu sayfayı yazdır

Arap baharı yolculuğu ve Mısır

Yazan  19 Eylül 2011
Çok sevdiğim bir atasözümüz vardır bilirsiniz, Allah sevdiği köylünün önce eşeğini kaybettirir sonra yeniden buldururmuş. Atasözünün anlamı aslında traji-komiktir.

Köylünün herhangi bir kazancı olmamasına rağmen eşeğine tekrar kavuştuğu için mutlu olmaktadır. Benzetmek gibi olmasın ama AKP hükümeti kaybettikleri Arapları tekrar bulmaya çalışmaktadır. Başbakanın bu konuda mahir olduğunu kabul etmemiz gerekir. Daha önce İslamcı felsefeye sahip Turgut Özal ve Necmettin Erbakan başaramamıştı ama Erdoğan başardı. Araplarla yakın bir ilişki tesis etti. Gerçi uluslararası konjonktür de müsaitti ama yine de hakkını teslim etmemiz gerekir. Özal teknokrattı, Erbakan ise akademisyen, Erdoğan kaynaktan gelmektedir, Türkiye'nin İmam Hatip mezunu ilk Başbakanıdır. Dolayısıyla İmam Hatipli avantajını kullanmıştır.

Tunus ile fazla ilgilenen yok; nedeni de doğal zenginliği bulunmamasıdır. Fazla ilgilenirlerse Tunus yönetiminin kredi ve yatırım istemelerinden korkmaktadırlar. Fransa eski sömürgesine bu nedenle ilgi duymamaktadır. Batılı ülkeler için Tunus'un stratejik ve ekonomik bir önemi yok; sadece politik olarak batı karşıtı bir iktidar olmamasına dikkat etmektedirler. Libya malum batılıların iştahını kabartacak her imkana sahip petrol, gaz ve yatırıma ve alt yapıya büyük ihtiyaçları var. Erdoğan Libya'daki konuşmalarında mutlaka bilinçli olarak Libya'nın ve kaynaklarının Libyalılara ait olduğunu vurgulamıştır. Bu önemli ve faydalı bir politikadır. Arap halkları hep sömürülmüştür ve halk da bunun bilincindedir. Erdoğan bu konuda Arap halklarını ve yönetimlerini uyarılarıyla sömürüyü ortadan kaldıramasa da seviyesini indirebilir. Hayırlı da bir iş yapmış olur.

Mısır sadece Arap ülkeleri ve bölgesinde değil aynı zamanda uluslararası politikada da önemli bir ülkedir. Önemli medeniyetlere ev sahipliği yapmış, tarihi birikimi, coğrafyası, entelektüel zenginliği ve liderlik sıfatları Mısır'ı yoksulluğuna rağmen ayrıcalıklı bir ülke yapmaktadır. Ancak en büyük handikapı yoksulluğudur. Çok az petrol ve gazı mevcuttur. En önemli gelir kaynağı zengin Arap ülkelerinde çalışan Mısırlıların ailelerine gönderdikleri dövizlerdir. Turizm ve Süveyş kanallarından geçen gemilerden elde ettikleri geçiş parası da Mısır ekonomisinin önemli gelir kaynaklarıdır. Dolayısıyla Mısır zengin Arap ve batılı emperyalist ülkelerin ekonomik yardımlarına muhtaçtır, bir başka deyişle bağımlıdır. Daha önceki yazılarımızda da belirttik, Mısır; İsrail, Suudi Arabistan ve ABD için çok önemlidir. Dolayısıyla Mısır'ın başına kimin geçeceğine Mısır halkı değil, bu üç ülke karar verecektir. Tabii ki bu üç ülkenin kararı ülkedeki başat güçlerin ve halkın tepkisini çekmeyecek, birini tercih edeceklerdir. Mısır'ın en iyi organize olmuş arkasında önemli halk desteği olan grubu Müslüman Kardeşler örgütüdür. Bu örgüt 1928'de Mısır'ın İsmailiye kentinde Hasan el Benna tarafından siyasi amaçla kurulmuş ve Mısır'da hep önemli bir rol oynamıştır. Ancak örgüt, liderlerinin hatalı davranışları nedeniyle büyük halk desteğine rağmen iktidar olamamıştır. 1952'de Cemal Abdulnasır'ın darbesine destek vermiş ancak hatalı davranışları nedeniyle iktidar dışı kalmıştır. Nasır 29 Aralık 1952'de Müslüman Kardeşler liderleriyle görüşerek darbe sonrası söz verdiği seçimleri yapmamak için örgütün desteğini istemiş ve örgüt de buna evet demiştir. Bu örgüt için tarihi bir hata olmuştur. Zira Nasır Müslüman Kardeşleri, seçim yapılırsa halkın liberal görüşlere sahip VAFD Partisi ve lideri Mustafa El Nahas'ı seçebileceği, dolayısıyla seçimleri iptal etmelerinin daha uygun olacağını söyleyerek ikna etmiştir. Müslüman Kardeşler 1952 Nasır darbesiyle hem krallığın yıkılmasına hem de devrimden sonra seçimlerin iptaline destek vererek iki önemli stratejik hata yapmıştır. Nasır, Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek dönemlerinde aykırı davranışları nedeniyle birçok kez faaliyetleri yasaklanmıştır. Şimdi bu hataları yapmamak için daha temkinli davrandıklarını görmekteyiz. Amerikalılarla ve diğer batılı ve sevmedikleri Arap ülkeleriyle de görüşmektedirler. Bu çerçevede Türkiye'yi ve rejimini sevmemelerine rağmen Tayyip Erdoğan ile görüşmektedirler. Erdoğan'ın Filistin politikası ve İslamcı imajı Arap halkları arasında sempati toplamıştır. Erdoğan'ın etkisi özellikle de Müslüman Kardeşlerin hitap ettiği halk kitleleri üzerinde olmaktadır. Mısır halkının %40'ı günlük bir doların altında bir gelirle geçinmektedir ve Mısır'da bulunan 55 milyon seçmenin yaklaşık % 35'i okuma yazma bilmemektedir. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan bu halk kitlelerine tanıdık gelmektedir; bu insanları iknada çok tecrübeli ve maharetlidir. Erdoğan'ın batılı dostlarına ince mesaj ve Büyük Orta Doğu Projesi eşbaşkanlığı rolüne uygun davranmak için istemeyerek de olsa konuşmaları arasına sıkıştırdığı Laiklik söylevi Müslüman Kardeşleri rahatsız etmiş gibi bir düşünce yayıldı, oysaki işin aslı sanıldığı gibi değil, zira Erdoğan'ın Laiklik vurgusuna karşı çıkan kişi radikal davranışlarından dolayı Müslüman Kardeşler örgütünden dışlanan eski bir yöneticidir. Örgüt akıllanmış gözükmektedir, ABD ve Erdoğan ile küçük sorunların dışında çok iyi geçinecekleri görülmektedir. Daha önce yazdığımız gibi radikal İslamcılar tek başına bir iktidar istememektedirler, şimdilik iktidar ortağı olmakla yetineceklerdir.