Afrika’da Yeni ABD-Fransız Emperyalizmi

Yazan  31 Aralık 2013

            Giriş

            Afrika kıtası, yeni bulunan petrol yatakları ve Çin’in kıtaya nüfuz etmesi ile birlikte yeni bir emperyalist savaşın sahnesi olmakta ve bu savaşın uzun bir süre daha kıtada devam etmesi beklenmektedir. Afrika’nın hemen her bölgesinde farklı amaçlara hizmet eden ve dış güçlerin arkasında olduğu iç savaş potansiyeli bulunmaktadır. Batılı medya, Afrika’yı tükenmek bilmez savaşlar ve aç-mutsuz insanlarla dolu bir kıta şeklinde tanıtmakta ve sanki kıtanın hayatını idame ettirmesi için Batı'nın sadakasına muhtaçmış gibi yansıtmaktadır. Gerçekte bunun tam tersi doğrudur. Yüzyıllardır Batı, Afrika'nın sadakasına muhtaçtır. Bu sadaka, emperyalizm yolu ile Afrikalının kanı akıtılarak, doğal zenginlikleri talan edilerek ve zorla borçlandırılarak gayrimeşru olmayan yollardan alınageldi. Afrika, yakın zamanda tıpkı Ortadoğu gibi birçok ülkenin kaynaklarından yararlanma yarışına gireceği bir kıtadır. Afrika’nın dünya petrol rezervleri içindeki yüzdelik payı 20 yıl içinde yüzde 62 oranında artış gösterdi. Afrika’daki istikrarsızlıkların sürekli hale gelmesi ve Batının askeri varlığının devam etmesi için son 10 yılda El Kaide ve türevleri kıtaya taşınmış, yaratılmış ve hatta kurgulanmıştır. Kıtada ABD ve Fransa’nın başını çektiği danışıklı dövüşe BM ve Avrupa Birliği de ortak edilmiştir. Afrika kıtasının içinde bulunduğu kısır döngüyü anlamak Türkiye için de çok önemlidir. Çünkü aynı oyunlar etrafımızda da oynanmakta, hatta bu oyunlara alet olmaktayız. Bu makalede, Afrika’nın içinde bulunduğu son çatışmaları ve kıtadaki büyük güç çekişmelerinin arka planını ele alacağız.

         ABD’nin Afrika Stratejisi ve İslamcı Terör

            1997 yılında neo-muhafazakârların hazırladığı Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi (PNAC[1]), ABD’nin yeni Afrika stratejisinin başlangıcı oldu. Başkan Yardımcısı Cheney’in kurduğu Ulusal Enerji Politikası Geliştirme (NEPD[2]) Grubu Mayıs 2001’de bir rapor yayınladı. 1991-2000 arası Amerikalılar bir önceki on yıla göre %17 daha fazla enerji harcamışlardı. ABD’nin enerji tüketimi 2020 yılına kadar %32 artarken, dünyadaki petrolden aldığı pay %40’da kalamazdı. 2002’de ABD, Afrika petrolünün %22’sini ithal ediyor ve bu petrol ihtiyacının %14’üne denk geliyordu. Rapora göre, Afrika petrolü de stratejik ulusal çıkar kapsamında idi ve bunun için askeri güç kullanımı da gerekli idi[3]. Bush yönetimi, kıtanın askerileşmesi için enerji ihtiyacını değil, terörle mücadeleyi gerekçe gösterecekti. Ama petrolün olduğu Sahra Altı bölgesinde terörle mücadele için gerekli sahne yoktu. Terör daha çok Somali, Doğu Afrika ve Mağrip bölgesinde vardı[4]. 1999-2009 arası Sahra-Sahil bölgesinde antropolojik çalışmalar yapıldı. Güney Cezayir, Güney Libya, Kuzey Mali, Kuzey Nijer, Moritanya ve Çad, terörle mücadele sahnesinin hazırlanması için seçilen bölgelerdi[5]. Yeni stratejiye geçiş Cezayir istihbaratının, ABD askeri istihbaratı ile işbirliği içinde Şubat-Mart 2003’de Cezayir sahrasında 23 Avrupalı turisti kaçırması ile başladı. Suçlanan İslamcı akımın başındaki kişi olan Amari Saifi, Cezayir ajanı idi[6]. Bu tür fabrikasyon terör faaliyetleri kısa sürede Güney Cezayir’den Mali, Nijer ve Çad’a yaygınlaştırıldı ve böylece artık Bush, Sahra’da bir askeri cephe açmak için gerekli malzemeyi toplamıştı.

         Los Angeles Times gazetesinde Pamela Hess, William Arkin ve David Isenberg tarafından 2002 yılı 26 Eylül, 27 Ekim ve 5 Kasım’ında yer alan analizlerde “Terörle Mücadelenin Desteklenmesinde Özel Kuvvetler ve Müşterek Kuvvetler” başlıklı bir rapor ile “Proaktif, Önleyici Operasyonlar Grubu (P2OG[7])”nin teşkil edildiği deşifre edildi. Bu örtülü teşkilatın görevi, ABD kuvvetlerinin mücadele edeceği, terörist grupları hazırlamaktı. Bunun için mevcut terörist örgütlere sızılacak ve yerel halktan insanların bu gruplara katılması için destek sağlanacaktı[8]. Bu işe yıllık 3.3 milyar dolar ayrıldı. P2OG programı, Mart 2004 Madrid ve Haziran 2005 Londra bombalamalarını da şüpheli hale getirdi. Mali, Nijer, Çad ve Moritanya’ya terörist faaliyetlerinin kaydırılması Pan-Sahil İnisiyatifi (PSI[9]) adı altında yürütüldü. 2004 yılından itibaren bölgeye sözde terörle mücadele etmek ve sınırları korumak için PSI güçleri taşınmaya başladı. ABD bölgesel güvenliği sağlamak ve işbirliğini geliştirmek için bu hükümetlere yardım ediyordu (!). Hâlbuki 2003 öncesi bölgede hiçbir terör faaliyeti yoktu. ABD, terörle mücadelede artık Afrika cephesini açmıştı. Cezayir’de kaçırılan turistler bu dönemde serbest bırakıldı. Bush, bu İslamcı örgütü Bin Ladin’in Sahra’daki adamı ilan ederken, Avrupa Birliği de Sahra bölgesini terör bataklığı ilan etmekte gecikmedi. 23 Mayıs 2006’da Mali’nin kuzeyindeki Kidal bölgesinde Tuareq isyanı, ABD özel kuvvetleri tarafından desteklenen Cezayir istihbarat servisinin işi idi[10]. Artan Tuareq isyanları Batı Sahil’in büyük çoğunluğuna (Nijer, Mali, Moritanya ve Güney Cezayir) yayılırken, 2007’den itibaren bu isyanlara El Kaide bağlantısı damgası vuruldu. 2006’da AFRICOM’un kurulması kararı, ABD’nin kıta ülkelerine sızmasında terörle mücadele bahanesinin yeterli olmaması nedeni ile insani yardım ve kalkınma gibi gerekçelerin hayata geçirilmesi içindi. Böylece askeri imaj geri plana itilecek ve Avrupalılar ile sömürüde daha çok işbirliği yapılabilecekti.

            AFRICOM, özellikle "terörizmle mücadele" konusunda bölge ülkelerinin silahlı kuvvetlerine yönelik bir dizi eğitim ve modernizasyon faaliyeti yürütmektedir. Dolayısıyla kıta ülkelerinin askeri gücü üzerinde artan ABD etkinliği, Afrika’daki etkinliğini de pekiştiriyor. Bu bağlamda, bu ülkelerde meydana gelen askeri darbelerin de kime hizmet ettiği aşikârdır. Nitekim Mali’de askeri darbe yapan cuntanın lideri konumundaki Yüzbaşı Amadou Sanogo`nun ABD’den eğitim aldığı ortaya çıktı[11]. Kenya Devlet Başkanı Mwai Kibaki, Aralık 2007’den beri iktidarda olmasını kuvvetli Amerikan destekçisi olmasına borçludur. AFRICOM’un Somali, kuzey Kenya, Kongo, Nijer ve Mali gibi ülkelerdeki operasyonları küçük askeri zaferler adına büyük insan kitlelerinin ölmesi ve göçlerden başka bir anlam taşımamaktadır. Kuzey Afrika’daki El Kaide, Doğu’da El Şebab, Nijerya’da Boko Haram gibi örgütler ABD’nin Afrika’da istediği sahnenin aktörü oldular. Bu örgütlerin varlığı Batı güvenlik stratejisinin velinimetidir. ABD; Cezayir, Burkina Faso, Çad, Mali, Moritanya, Nijer, Nijerya, Senegal ve Tunus’ta teröre karşı eğitim veriyor ve ordulara teçhizat veriyor. Gizli üslerden bir drone ağı oluşturuldu. Arba Minch’deki ABD’li asker ve sivil personel sayısının 70.000 civarında olduğu ifade edilmektedir[12]. ABD’ye Kenya’ya 24 milyon dolarlık yardım yaparak teröristlerle mücadelede kendisine yardım etmesini sağladı. ABD, Afrika’daki askeri varlığını özel kuvvet danışmanları, drone’lar ve milyonlarca dolarlık askeri yardımlar ile geliştiriyor. Amerikan özel kuvvetleri kıtada doğrudan öldürme görevleri almaktadır.

            Afrika Sahnesinin Perde Arkası

            Kaddafi'nin Libyası, Selefi militanların mevzi kazanmasını engelleyen uluslar ötesi güvenlik sisteminin başıydı. Kaddafi tarafından 1998 yılında 23 ülkenin katılımı ile kurulan Sahil Sahra Ülkeleri Topluluğu (CENSAD)’ın etkinliği sadece Afrika'yı barışa ve huzura yaklaştırmamış aynı zamanda Batılı ülkelerin müdahale için oluşturduğu bahanelerin önüne set çekmişti. ABD kendi örgütü olan “Trans-Sahra Terörizme Karşı Mücadele Ortaklığı”nı (TSCTP) kurmuş ancak Trablus merkezli CENSAD Topluluğu’nun Kuzey Afrika Hazır Müdahale Güçleri, TSCTP'nin misyonunu engellemişti[13]. NATO'nun Libya operasyonu ve Kaddafi’nin yok edilmesi ile bu güvenlik sistemi parçalanmıştır. 2011’de Libya'da önce El Kaide olarak adlandırılan sonra Kaddafi’ye karşı Batılı güçlerin yanında savaşan ve ardından Suriye’ye gönderilen grup, Suudi Arabistan, ABD ve İngiltere'nin çıkarlarına hizmet eder gibi görünen, kontrolün ve İsrail'e desteğin sürdürülmesine yönelik büyük oyunlarının değişken bir gücüdür. Suudi Arabistan’ın arkasında olduğu Selefi militanların NATO tarafından son teknoloji sistemleriyle donatılması yanında, Libya hükümetinin elindeki silah depolarının yağmalanması yetmemiş, bu gruplara saldırılar düzenlemek için güvenli bir bölge oluşturmak yetkisi verilmiştir. Yüksek miktardaki paraların eline geçmesi ile çok az gelişmiş ve sefalet içerisindeki bölgede El Kaide’nin önü açılmıştır. Bu istikrarsızlaştırmanın en açık kurbanı Mali olmuştur. Birçok uzman, Mali'nin Selefiler tarafından ele geçirilmesinin NATO'nun Libya'daki eylemlerinin doğrudan sonucu olduğu konusunda hemfikirdir. Suriye'deki şiddet ivme kazanmadan evvel Somali'deki şiddet azalmıştı. Obama'nın Suriye'de beslediği aynı El Kaideci kişilerle ilgili politikası başarısız oldu ve bunun aksini ispatlamak için bir başka yer buldular. Kenya’daki AVM saldırısı ile El Kaide tekrar gazetelerin ön sayfalarına çıktı. Kısaca herkesin bir El Kaide’si var ve bu tür örgütler, Amerikan dış politikasının bir parçası olarak işlev görmektedirler.

            Batı Afrika’nın, yaklaşık 240 km. açıklarında, Sao Tome ve Principe adaları yakınında yeni petrol bulundu[14]. Shell ve BP buralara gelip, petrol çıkarmaya başladı. Batı Afrika’dan çıkarılacak petrol ve Çad’ın güneyini Atlantik Limanı’na bağlayacak boru hattı sayesinde ABD’nin payı artacak, Batı Afrika, ABD’nin petrol ithalatının %25’ini karşılayabilecektir.ABD’nin günümüzde ithal ettiği petrolün %15’inden fazlası Afrika’dan iken, 2015 yılına kadar bu oranın %25’e ulaşması beklenmektedir. Afrika’nın öte yakasında ise Mozambik-Botto arasında da çok büyük petrol yatakları bulundu. Petrolün paylaşımına ise Çin ortak olmak istiyor. Çin, petrol ithalatının önemli bir bölümünü, yani dörtte birini Angola, Cezayir, Çad ve Sudan kanalıyla Afrika’dan karşılıyor. Çin, bir yandan önemli enerji ve maden havzalarına sahip ülkelerde doğrudan sermaye yatırımları yaparken, diğer yandan da bu ülkelerdeki Müslüman Aşiretler ve İslami Silahlı Gruplarla sıkı bir ittifak halindedir[15]. İç savaşların, isyanların ve katliamların bitmek bilmediği Afrika’da, Çin, birçok ülkeye silah satıyor ya da satmaya çalışıyor. ABD ise, “İslami Terörizmle Mücadele Konsepti” adını verdiği bir strateji dâhilinde, Çin’in ekonomik etkinlik alanı konumundaki ülkelerde askeri varlığını arttırma ve Çin’in ekonomik faaliyetlerini sekteye uğratma, kıta genelinde Çin’in etkinliğini kırma amacındadır.  ABD, Afrika’da Batılı ortakları ile rol paylaşımı yapmıştır. İsrail, aktif olarak Sudan ve Doğu Afrika’nın Balkanlaşması için çalışmakta, silah kaçakçılığı yapmaktadır. 2008’de Fransa’ya eski koloni bölgeleri olan ve Fransız Afrikası denilen Kuzey, Batı ve Orta Afrika’da jandarma rolü verilmişti. Sarkozy’nin Akdeniz Birliği Projesi, bu rolün Kuzey Afrika boyutu idi. Güney Sudan yönetimi tarafından desteklenen silahlı gruplar, özellikle Çin’in işlettiği petrol sahalarında silahlı eylemler düzenliyorlar. Petrol sahalarında istikrarı bozan bu silahlı grupların, Eritre ve Çad tarafından destekleniyor. Çad askerleri, ABD’nin “İslami Terörizmle Mücadele Stratejisi” kapsamında eğitiliyor.

            Obama ile birlikte ABD, Afrika konusunda İngiltere ve Fransa ile daha yakın işbirliği kurdu. AFRICOM’un istihbarat bölümü İngiltere’nin Molesworth’daki Müşterek İstihbarat Merkezi’ne taşındı. Bu merkez ABD’nin Avrupa Komutanlığı’nın odak noktalarından biridir. İngiliz terörle mücadele uzmanları artık AFRICOM için çalışmaya başlarken, Fransa’nın Total, Areva, Lafarge, France Telecom, Vinci kamu şirketleri Batı ve Orta Afrika’da saldırgan bir şekilde yayılmaya başladılar. Irak ve Afganistan’dan sonra Afrika, özel askeri şirketlerin cenneti oldu[16]. ABD, Afrika’da da ayaklanma ve rejim değişikliği projelerine fon sağlamaktadır. ABD’nin NED’i, Afrika’da iyi organize olmuş olan Fransa’nın Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH[17]) ile birlikte çalışmaktadır. FIDH ve bünyesine kattığı Libya İnsan Hakları Ligi (LLHR[18]) birlikte NATO’nun Libya’ya savaş açması için asılsız ve sahte iddialar için metinler hazırlayarak BM GK’dan karar çıkmasını sağladılar[19]. NED’in işi Afrika hükümetlerini, hareketlerini, toplumlarını ve devletlerini kontrol ve manipüle etmektir. 2009’dan beri ikisi de Dünya Demokrasi Hareketi (WMD[20]) üyesi olan NED ve FIDH işbirliğine başladı. Libya ile savaşta FIDH, 2010 yılında NED’ten140.186 dolar yardım aldı[21].Batının yardımları ülkelerin iç işlerine ve ekonomilerine müdahale için bir araç olmaya devam etmektedir. Batının askeri stratejisi üsler ve büyük birlikler yerine mobil birlikler ile müdahaledir.

         Somali, Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Mali’de Olanlar

   1960 yılında bağımsızlığını kazanan Somali’de 1991 yılında diktatör devlet başkanı SiadBarre düştüğünde, ülkenin 2/3’ünde petrol arama imtiyazı ABD’li şirketlere vermişti. Darbenin ardından ülke karışıklığa sürüklendi ve 1992’de iç savaş başladı. BM Barış Gücü, 1995 yılında hezimete uğrayarak geri çekilmek durumunda kaldı. Somali'de küresel cihat yanlılarının ülkenin %85'ini ele geçirmesi üzerine ABD'den askeri ve mali destek alan Afrika Birliği güçleri ülkeyi işgal etti. Somali halkına karşı Batı medyasında haber verilmeyen birçok zulüm işlendi. Somali'nin nehir ve denizlerine çöpler boşaltılıp kirletilerek, balıkları çalınarak hakları ihlal edildi. Cibuti, Somali'deki Fransızlar tarafından etnik temizliğe uğratıldı, insanlar farklı uluslararası güçler tarafından bölündü[22]. El Şebab’ı doğuran ve güçlenmesine vesile olan bizzat Batı’nın terörle mücadelesi oldu. 2006 yılında İslam Mahkemeler Birliği (İMB) Mogadişu’yu da eline geçirince karadan Etiyopya askerleri saldırdı, havadan da ABD jetleri bomba yağdırdı. ABD, İMB’i oluşturan üç yapıdan biri olan İhvan’ın desteklediği Şeyh Şerif Ahmet’le 2008’de gizli bir anlaşma yaptı. Sonrasında Şerif Ahmet, ABD tarafından Somali Devlet Başkanı ilan edildi. Kaçırmalar, suikastlar olağan bir hal aldı. Somali yeni petrol yataklarının bulunduğu bir yerdir. Her yıl 300 milyon dolardan daha fazla değere sahip ton balığı ve karides ve ıstakoz diğer ülke balıkçıları tarafından çalınıyor. Yerel balıkçıların aç kalması nedeni ile ortaya korsanlar çıktı. Somalili korsanların eylemleri üzerine NATO, 2008’de Somali açıklarında korsanlarla mücadele operasyonlarına başladı. Bu süreçte büyük güçler, ülkenin korumasız denizlerini nükleer ve diğer zehirli atıkları boşaltma alanı olarak kullanmaya başladı.

            Sudan’ın zayıf tutulması İsrail’in hedeflerinden biri olagelmiştir[23]. Müslüman Kuzey ile Hıristiyan Güney arasında 22 yıl devam eden çatışmalarda yaklaşık milyonlarca kişi ölürken, Sudan’da olanlar medyaya Batının bölgeye getirdiği barışın zaferi gibi yansıtıldı. Batılılar gerçek amaçlarına ulaşarak 9 Temmuz 2011’de yapılan referandumla Güney Sudan’ı bağımsız bir devlet haline getirdiler. Sudan iki zayıf devlete bölünmüş olmakla birlikte, daha fazla bölünmeyeceğinin de garantisi yoktur. Sudan’ın batısında yer alan Darfur’da çatışan taraflar büyük oranda Müslüman olmakla birlikte sorun, tarafların Arap olup olmamalarıyla ilgilidir. Bu çatışmalarda Darfur nüfusunun üçte biri -yaklaşık 2 milyon insan- zorla yerinden edildi, binlerce insan öldürüldü. Sudan yönetimi, Amerikan ambargosu ve diğer baskılara da dayanamayarak, Nisan 2007’de BM’in Darfur'da barış operasyonlarını kabul ettiklerini açıkladı. 4 Mart 2009 tarihinde Uluslararası Ceza Mahkemesi Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir hakkında Darfur Bölgesinde soykırım, savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlemekten dolayı tutuklama emri çıkarttı.

Güney-Kuzey barışının ardından, bölgede Darfur sorununu gündem edinen ABD, bu sorun üzerinden Sudan’a yönelik baskı politikası izlemektedir. ABD’nin getirdiği sözde BM Barışı Koruma Gücü, önce Darfur petrolünü kontrol altına aldı ve Darfur, ABD petrol şirketlerine peşkeş çekildi[24]. Bunun basına sunulması şöyle açıklandı; ABD Sudan’a yatırım yapmakta (!), gerçekte Çin ile yarışan şirketleri için petrole güvenli ulaşım sağlanmaktaydı. Sudan’ı bölenler, Türkiye, Irak ve Suriye’de Kürtler, Lübnan’da Maronitler, Mısır’da Kıptileri de bölmenin peşindedir.

             Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeSeleke isyancılarının Başkent Bangui’yi ele geçirmesi ve hükümeti devirmesine, ülkede önemli bir askeri varlığı ve etkisi bulunan Fransa ses çıkarmamıştı. Çünkü devrik başkan Francois Bozize, 2012 Temmuz’unda altın ve elmas madenlerinin işletme hakkını Çin şirketlerine vermişti[25]. Fransa’nın, kendi kontrolündeki bir hükümeti devirme girişimi karşısında kolayca ‘terör’ olarak tanımlayabileceği bir isyan, Çin etkisini yok etmek söz konusu olunca, ‘tarafsız kalmayı gerektiren’ bir halk tepkisi olarak algılanmıştı. Fransa’nın o dönemde konuyla ilgili resmi açıklaması ise çarpıcıdır: “Fransa, Afrika ülkelerinin içişlerine karışmayı doğru bulmamaktadır.” Ancak, ülkede Müslüman azınlığın iktidara gelmesinin ardından ülkede karışıklıklar başladı. Fransa’nın başını çektiği Batılı ülkeler, Orta Afrika Cumhuriyeti'ne ticari ambargolar uygulamaya başladı. BM, Fransa ve Afrika Birliği'nin, ülkedeki sivillerin korunması ve güvenliğin sağlanması için ortak önlemler alınması teklifini kabul etti[26]. Fransahemen, çatışmaları bahane göstererek ülkeye 1.600 Fransız askeri gönderdi. Fransa, bu işe ABD’yi de dahil etmekte gecikmedi. Sözde Fransa’nın talebi üzerine, Amerikan güçlerin Burundi’den Orta Afrika Cumhuriyeti’ne gönderildi[27]. Gerçekte ABD ve Fransız emperyalizminin Afrika’ya yönelik her politika, uygulama ve söylemi; bölgedeki Çin etkisini hedefe koyarken, onu azaltmak ve ortadan kaldırmak üzere bir stratejiyle birleşiyor.İki ülkenin de derdi terör değil, asıl amaç Çin’i bölgeden ve bölgedeki hammadde kaynaklarından çıkarırken, bunlara el koymaktır. Mali’de de durum aynıdır. 

            Fransızlar bağımsızlık sürecinde Mali’nin sınırlarını çizerken Tuareg bombasını hazırlayarak çekilmişlerdi. Tuareglerin yurtları genelde dört ülke sınırları içinde kalacak şekilde parçalandı. Bu ülkelerden üçü doğrudan Fransız sömürgesi olan Cezayir, Nijer ve Mali olup dördüncüsü ise Libya idi. Tuaregler, Moritanya ve Burkina Faso sınırlarındakiler ile daha az bir topluluk olanların bulunduğu Nijerya’dakiler dâhil günümüzde toplam yedi ülke sınırlarında yaşamaktadırlar. Libya’da Muammer Kaddafi’nin iktidarı tehlikeye girince onu savunan Malili Tuaregler ile yapılan görüşmelerle bu ülkeyi terk etmeleri ve ellerindeki araçlar ve silahlarla Mali’ye dönmeleri sağlandı. Mali’de başbakanlığa ABD’de yaşayan ve vatandaşlığını kabul eden Şeyh Modibo Diarra isimli bir astrofizik profesörü getirildi. Afrika ülkelerinin geleceği net bir şekilde Washington’da masaya yatırılıyor.  Liberya, Moritanya, Fildişi Sahili derken Mali’de de aynı plan uygulandı. Daha iki yıl önce Mali’ye gidenler başkentte en lüks evleri ABD’lilerin kiraladığını duyunca bunun kısa vadede ne anlama geleceğini kestiremiyorlardı[28]. Mali, Güney Afrika ve Gana`nın ardından Afrika’nın en büyük üçüncü altın üreticisi, ayrıca, Fransız şirketleri tarafından işletilen uranyum yataklarına sahiptir. Merkezi hükümete karşı ayaklanmış olan kesimdeki İslamcı grupların hedefi, yıllardır ülkenin kaynaklarını sömüren başta Fransa olmak üzere Mali’deki Batı etkinliğine son vermek ve ülkede İslami hassasiyetleri gözeten bir yönetim oluşturmaktır. Kuzey Mali’deki uranyum yataklarının kontrolünün yitirilmesi ve eski bir Fransız sömürgesinin sosyo-kültürel, ekonomik ve tabii ki siyasal anlamda kaybedilmesi endişesi, Fransa’nın 3 bin kadar askerini Mali’ye göndermesini beraberinde getirmiştir.

            Sonuç; Afrika ve Türkiye

            Türkiye, son 15 yıldır Afrika ile hiç olmadığı kadar ilgileniyor. 1998 yılında dönemin hükümeti tarafından başlatılan Afrika Eylem Planı kapsamındaki çalışmalar, Türkiye’nin çeşitli Afrika formlarında kendini göstermesi için alınacak tedbirler yanında, TİKA aracılığıyla çeşitli teknik destek verilmesi ve kısa süreli programlar uygulanmasını hedeflemekteydi. Türkiye ve Afrika’nın özel iş sektörleri arasında işbirliği teşvik edildi. 2000’li yıllarda AKP hükümeti ile birlikte farklı mecralara kaydı. 2005 yılının Türkiye’de “Afrika Yılı” olarak ilan edilmesi ilekarşılıklı üst düzey ziyaretler, ekonomik ve ticari antlaşmalar, karşılıklı ticari heyet ziyaretleri arttı. Kıta ile olan ticaret hacmi bu girişimler sonucu 2005’te 9 milyar civarındayken, 2009’da 15,876 milyar ABD dolarına ulaşmıştır. 2008 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi’ne beklenen düzeyde katılım olmadı. Son yıllarda Türkiye’de İHH, ‘Kimse Yok mu?’ ve ‘Deniz Feneri Derneği’ gibi iktidar destekli STÖ’ler nüfusunun neredeyse tamamının Müslüman olduğu Somali’ye “yardım toplamak için” harekete geçti. Türkiye’den giden “yardımlar” Somali’de, Şerif Ahmet Yönetimi’ne teslim edildi. Türkiye üzerinden ABD işbirlikçisi Şerif Ahmet yönetiminin ayağa dikilmesi ve yapılan yardımlar üzerinden halkın sempatisinin Türkiye’ye dönük sağlanması hedeflenirken, gerçekte ülkede inşa edilen neo-liberal ilişki modeli gölü kurutmaya yardımcı olacak ve ABD balığı yakalayacaktır[29]. Ayrıca Irak’ın kuzeyinde yaşanan sürecin bir benzeri olarak, Gülen cemaati üzerinden okullarla, cemaat ilişkileriyle bölgedeki mevcut aşiret yapısı, feodal yapı dağıtılarak kapitalizmin gelişiminin önü açılacak, yeni pazar ve ucuz üretim cennetinin temelleri atılmaktadır. Türkiye, Afrika’da şimdilik taşeron rolü oynayarak "kurtlar sofrasında" küçük de olsa bir yer aramaktadır[30]. Afrika’ya dönecek olursak, Afrika, tıpkı Ortadoğu ve Türkiye için geçerli olduğu gibi ancak kendi geleceğini kendisi belirleyebilirse yani emperyalistler elini çekerse kurtulacaktır. Tarihin tekerleği dönüyor ama biz göremiyoruz. Afrikalılar için anlattıklarımız aslında bizim de hikâyemiz değil mi?

 

 

 


[1]Project for the New American Century.

[2]National Energy Policy Development.

[3]Daniel Volman: The Bush Administration & African Oil: The Security Implications of US Energy Policy, Review of African Political Economy, Vol.30 No.98, (December 2003), p.573–84.

[4]Jeremy Keenan: AFRICOM, Its Reality, Rhetoric and Future, in David J. Francis: US Strategy in Africa, (Routledge, 2010), p.221.

[5]Bakınız; Jeremy Keenan: The Dark Sahara: America’s War on Terror in Africa, Pluto, (London, 2009) ve  Jeremy Keenan: The Dying Sahara: US Imperialism and Terror in Africa, Pluto, (London, 2010). Bu iki kitap ABD yönetiminin Cezeyir hükümeti ile işbirliği halinde Afrika’da terörist eksikliği sorununu nasıl hallettiğini anlatmaktadır.

[6]  François Gèze, Salima Mellah: “Al-Qaida au Maghreb”, ou la très étrange histoire du GSPC’, Algeria-Watch, (22 September 2007). At: www.algeria-watch.org/fr/aw/gspc_etrange_histoire.htm

[7]Proactive, Preemptive Operations Group

[8]Chris Floyd: ‘Into the Dark: The Pentagon Plan to Promote Terrorist Attacks’, Counterpunch, 1 November, 2002. At: www.counterpunch.org/floyd1101.html. Ahmed Nafeez Mosaddeq: ‘Our Terrorists’, New Internationalist, (October 17–20, 2009).

[9]Pan-Sahel Initiative.

[10]Keenan: ibid, (2010).

[11]Erdoğan Koç: Afrika’da ABD-Çin Rekabeti, TASEP, (2009), http://www.tasep.org/default.asp?s=yd&id=251#.UqeNlMvxvIU

[12]Craig Whitlock: U.S. Drone Base in Ethiopia is Operational, Washington Post, (October 27).

[13]Dan Glazebrook: The West’s War Against African Development Continues, Counterpunch, (15 Jan, 2013).http://www.counterpunch.org/2013/02/15/the-wests-war-against-african-development-continues/

[14]Sol Gazetesi: ABD-Çin-Fransa (AB): ‘Tanrılar Çıldırmış Olmalı’, (23 Nisan 2008), http://arsiv.sol.org.tr/index.php?yazino=30489

[15]Koç: a.g.e., (2009).

[16]Sean McFate: ‘Outsourcing the Making of Militaries: DynCorp International as Sovereign Agent’, Review of African Political Economy, (2008),35 (118): 645–55.

[17]Fédération internationale des ligues des droits de l’Homme, FIDH.

[18]Libyan League for Human Rights

[19]Mahdi Darius Nazemroaya: Libya and the Big Lie: Using Human Rights Organizations to Launch Wars, Global Research, (September 25, 2011).

[20]World Movement for Democracy

[21]United Nations Watch : “Urgent Appeal to Stop Atrocities in Libya: Sent by 70 NGOs to the US, EU, and UN”, (February 21, 2011).

http://www.unwatch.org/site/apps/nlnet/content2.aspx?c=bdKKISNqEmG&b=1330815&ct=9135143

[22]Randy Short: Al-Qaeda Created to Serve US Interests, Press TV,(24 September2013).

http://www.presstv.ir/detail/2013/09/24/325811/alqaeda-created-to-serve-us-interests/

[23]Fahmi Howeidi: Israelis Can Tell the Whole Story of Sudan's Division - They Wrote the Script and Trained the Actors, Middle East Monitor, Al-Khaleej Times, (14 January 2011).

https://www.middleeastmonitor.com/articles/middle-east/1955-israelis-can-tell-the-whole-story-of-sudans-division-they-wrote-the-script-and-trained-the-actors

[24]Mark Watson: How The West Divided Sudan, (Feb 7, 2011). http://www.minorityperspective.co.uk/2011/02/07/how-the-west-divided-sudan/

[25]Arif Koşar: Çin'in Afrika İstilası, (Tarihsiz) http://www.ozgurlukdunyasi.org/arsiv/275-sayi-241/783-cinin-afrika-istilasi (Giriş: 21 Aralık 2013).

[26]Anadolu Ajansı: Orta Afrika Cumhuriyeti'nde Ölü Sayısı Artıyor, (10 Aralık 2013).

[27]Anadolu Ajansı: Hollande Orta Afrika Cumhuriyeti'ne Gidecek, (10 Aralık 2013).

[28]Ahmet Kavas: Mali Darbe Hükümeti Üzerinden ABD’nin Afrika’daki Niyetini Okumak, (ORDAF), (Ocak 2013).http://www.ordaf.org.tr/mali-darbe-hukumeti-uzerinden-abdnin-afrikadaki-niyetini-okumak/

[29]Özgür Irmak: Emperyalizmin Sofrasındaki Somali, Dünya Haber Servisi, (05.10.2011),  http://www.turkeyinfonet.com/2011/10/emperyalizmin-sofrasindaki-somali-ozgur-irmak-dh/

[30]Sedat Aybar: Kurtlar Sofrasında Rotamız Afrika, BİA Haber Merkezi, (8 Mart 2005). http://www.bianet.org/bianet/siyaset/55910-kurtlar-sofrasinda-rotamiz-afrika

Sait Yılmaz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display