Bu sayfayı yazdır

Orta Asya'da ABD Üsleri

Yazan  31 Ağustos 2010
Rakamlar değişik verilse de ABD dünyanın değişik yerlerinde çok sayıda üsse sahip.

ABD'nin dış ülkelerde üs bulundurması Soğuk Savaş döneminden kalan bir alışkanlık olmakla birlikte temel nedenleri stratejik, politik ve askeri nedenler olarak tasnif edebiliriz. Stratejik ve politik nedenler arasında özellikle Soğuk Savaş sonrası ABD'nin dünyanın tek süper gücü olduğunu iddia etmesi ve bunu göstermek istemesi en önemli etken olarak görülebilir. ABD'nin çıkarlarını doğrudan korumak, doğru stratejiler uygulayarak uygun askeri kuvvetleri kullanarak önemli müttefik ilişkilerini kurmak, özellikle güçsüz ve kendisi gibi düşünen ülkeleri koruyarak dengeleri sağlamak. Askeri nedenler arasında ise müttefikleri eğitme imkânı, bölgeleri daha iyi tanıyarak stratejileri geliştirebilme ve bilgi alma kolaylıkları sayılabilir. ABD, Soğuk Savaş sonrası SB'nin etki alanında olan Balkanlarda üsler kurarken Orta Asya'da da üslere sahip olmak istemiştir. Aradığı fırsatı 11 Eylül 2001 olaylarından sonra bulmuştur. Orta Asya ülkeleri de çok gönüllü olmasa da ortaya çıkan siyasi şartlar nedeniyle ABD'ye hava sahalarını açmak zorunda kalmışlardır. 11 Eylül olayları ile birlikte ABD'nin "uluslar arası terörizme" karşı savaş açması sonucunda bölge ülkelerinde yoğun bir hareketlilik yaşanmaya başlanmıştı. Özellikle Afganistan'a komşu olan beş ülke kendilerini bu gelişmelerin ortasında bulmuştur. ABD başlatmış olduğu yoğun bir diplomatik girişim sonucunda Afganistan'a yapacağı askeri operasyon için bölge ülkelerini ikna etmeyi başarmıştır. İlk başlarda ABD ile işbirliği yapma konusunda daha temkinli davranan Orta Asya Cumhuriyetleri daha sonra hava sahalarını ABD'ye açmaya karar vermişlerdir. Bu kapsamda Ekim 2001'de Özbekistan'da terörizmle mücadele konusunda ABD ile işbirliği yapmanın ardından, Aralık 2001'de Kırgızistan parlamentosu tarafından da hava sahalarının, ABD uçaklarına açılması yönündeki karar onaylanmıştır. Bu durumda, bölge ülkeleri arasında en fazla Rusya'nın etkisi altında kalan Tacikistan yoğun bir diplomatik trafiğe sahne olmuştur. Tacikistan gerek Rusya'dan gelen ve gerekse içeriden gelen tepkilere rağmen ABD'den yana tercih kullanarak 29 Aralık 2001'de, Afganistan sınırına yakın Kulap, Kurgan-tepe ve Farhar bölgelerindeki hava sahalarını ABD'ye açmayı kabul etmiştir. Buna karşılık ABD'nin Duşanbe büyükelçisi yaptığı açıklamada ABD'nin Tacikistan'a Orta Asya'nın diğer ülkelerinden daha çok destek vereceğini belirtmiştir. Tacikistan yalnızca Afganistan için hava sahasının kullanılmasına izin vermişti. ABD Tacikistan'da üs edinemeyince yeni bir strateji belirleyerek askeri eğitim merkezi açmaya karar verdi. İTAR TASS Ajansının haberine göre ABD Duşanbe'de askeri eğitim merkezi kurmak için harekete geçti. 2010 yılının sonbaharında başlayacak projenin maliyetinin 10 milyon dolar olması planlanıyor. ABD yine Kırgızistan'daki üs için yıllık 150 milyon dolar ödemektedir. Ayrıca bu üs anlaşmasını gerçekleştirebilmek için dört helikopter hediye etmiştir. ABD'nin göze aldığı bütün bu maliyetler Orta Asya'nın jeopolitik önemini göstermektedir. ABD'nin Orta Asya'daki üsleri Rusya ve Çin'i rahatsız ediyor. Ancak Rusya ve Çin arasında da aynı konuda gizli bir rekabetin olduğunu söyleyebiliriz. Buna örnek olarak ABD'nin terk ettiği Hanabad üssünü istediği, ancak Rusların Çinlilere bu konuda imkan vermeyerek Hanabad üssünün gerektiğinde kullanımı konusunda Özbek hükümeti ile anlaştığı ileri sürülen iddialar arasında. ABD Orta Asya'daki varlığını Afganistan'daki savaşa dayandırıyor. ABD'nin Afganistan'dan mağlup ya da galip ayrılması Orta Asya'dan çekilip çekilmemesini etkileyecek. Aslında ABD'nin Afganistan sebebiyle bile olsa bölgede bulunmasının artıları ve eksileri var. ABD'nin Orta Asya'da bulunması bölgedeki terör, köktendinci hareketler ve uyuşturucu kaçakçılığı ile başedemeyen bölge ülkeleri için olumlu sayılabilir. ABD'nin savaşta mağlup olup çekilmesi durumunda orta Asya'dan da ayrılacak. Gerek ABD gerek Rusya ve gerekse Çin Orta Asya'da kendi çıkarları için bulunmak istemektedirler. Bu nedenle bölge ülkeleri de ortaya çıkan şartlara göre bu ülkeler arasında kalarak tercih yapmaya zorlanmaktadır. Asıl olan temel insan hak ve hürriyetlerinin korunduğu hiç bir devletin hiç bir devlete mecbur kalmadan yaşadığı bir dünya düzeninin gerçekleşmesi olmalıdır.

Doç. Dr. Meşküre Yılmaz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı