VE TARİH YİNE TÜRK'ÜN GÜCÜNE TANIKLIK ETTİ
 Bu sayfayı yazdır

VE TARİH YİNE TÜRK'ÜN GÜCÜNE TANIKLIK ETTİ

Son bir aydır kafaları kurcalayan sorun; Türk-Ermeni sınır kapısının açılıp açılmayacağı konusuydu. Ak Parti hükümeti, gerek ABD ve gerekse Ermenistan’la kapalı kapılar ardında yaptığı ve kamuoyundan gizleyerek yürüttüğü müzakereler sonucunda,

bir yol haritası üzerinde mutabakata varıldığı açıklamasını yapmış ve bu açıklamadan, yakın bir gelecekte Ermenistan ile Türkiye arasında 1993 yılından beri kapalı olan sınır kapısının açılacağı iddiaları gündeme düşmüştü.

Ermenistan'ın hiçbir haklı gerekçeye dayanmadan ve sadece Türkiye ile Türk Dünyası arasındaki bağlantıyı koparmak amacıyla, hem ABD, hem Avrupa ve hem de Rusya'nın desteğini alarak işgal ettiği Azeri toprağı olan Karabağ'a, tepki göstermek amacıyla kapattığı sınır kapısını dış baskılar sonucu açma girişimi, gerek Türk kamuoyundan ve gerekse Azeri kamuoyundan gelen tepkiler sonucu, Ak Parti hükümeti geri adım atmak zorunda kalmıştır. Nitekim Tayip Erdoğan, Azerbaycan ziyareti sırasında yapmış olduğu açıklamalarla, sınır kapısının Karabağ'daki işgal sona ermeden ve bölgede kalıcı bir çözüm sağlanmadan açılmayacağı garantisini ilk ağızdan tüm dünyaya ilan etmek zorunda kalmıştır. Bu başarı elbette ki Türk ve Azeri kamuoylarının yapmış oldukları yerinde baskılar sonucu gerçekleşmiş ve bir kez daha dünya şunu anlamıştır ki, Türk Dünyası, velev ki idarecileri Türk Dünyasının menfaatlerine aykırı hareket ediyor olsalar bile, birlik olup tek vücut halinde hareket ettikleri zaman başaramayacakları iş yoktur.

Türk kamuoyunda günlerce tartışılmasına rağmen, Ak Parti hükümeti sınırın açılmayacağını kesin bir dille bugüne kadar hiçbir şekilde açıklamamıştır. Hamasi ve dolambaçlı ifadelerle konuyu geçiştirmeye çalışmış ve gelecek tepkileri ölçmeyi amaçlamıştır. Ancak, AKP gelen tepkilerin sertliğini görünce geri adım atmak zorunda kalmıştır. Hatırlayacak olursanız, Milliyetçi Hareket Partisi'nin davetlisi olarak Türkiye'de bulunan ve sınırın açılmaması yönünde görüşmelerde bulunan kadın Azeri Milletvekilleri, Erdoğan tarafından hakarete maruz kalmıştı. Dost ve kardeş bildikleri Türkiye Cumhuriyeti'nde görüşmelerde bulunan bu milletvekillerinin tek gayesi, Türklüğün menfaatlerine aykırı olacak bir adımın atılmaması yönünde uyarılarda bulunmak ve Türk hükümetini bu konuda daha rasyonel davranmaya davet etmekti. Ancak bu masum ziyaret, Erdoğan tarafından ve malum yandaş medyası tarafından manipüle edilmek istenmiş ve Erdoğan bu duyarlı kadın vekilleri fesatlıkla itham etmiş, bu vekilleri kabul ederek görüşme nezaketinde bile bulunmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak Erdoğan'a düşen görev bu vekilleri kabul edip gelişmeler konusunda birinci ağızdan bilgilendirmektir. Ancak son zamanlarda Erdoğan'da zuhur etmeye başlayan padişahlık havası, bu nezaketi göstermesine engel olmuştur. Nitekim daha birkaç gün önce, Türkiye'nin en büyük sivil toplum örgütlerinden birisi olan TOBB' un başkanını kamuoyu ve medya önünde azarlamaktan çekinmemiştir. Yüksek oy oranlarıyla iktidarını sürdürmüş olmanın verdiği rehavetle, küçük dağları kendisinin yarattığı hissine kapılan Erdoğan'ın, yakında padişahlıkla da yetinmeyip, ilahlık havasına girmesi muhtemeldir. Bu durumun önüne geçmenin tek çaresi, kamuoyunun duyarlı ve yerinde tepkiler vererek, Erdoğan'a sadece dört yıllığına seçilmiş bir başbakan olduğunun hatırlatılmasıdır. Maalesef, Hisarcıklıoğlu'nun uğradığı hakaret çoğu basın organları ve sivil toplum örgütleri tarafından es geçilmiştir. Ancak bugün bir kere daha şahit olduk ki Erdoğan, Ermeni sınırı hususunda Türk Milleti'nin tepkisinden çekinerek geri adım atmak zorunda kalmıştır. Milletimiz her ne kadar iç ve dış mihraklar tarafından pasivize edilerek, milli bilinci kırılarak, uyuşturularak milli hassasiyetlere tepki vermemeye alıştırılmaya çalışılsa da, yine de içindeki bazı duyguları muhafaza edebilmiştir. Muhafaza edilen bu milli duyarlılıklar sayesindedir ki, yapılan kamuoyu yoklamalarında Türk Milletinin yüzde 90'ı, Ermeni sınır kapısının, Karabağ sorunu çözülmeden açılmasına kesinlikle karşı çıkmıştır. Karabağ sorununda çözüm ise Ermenistan'ın işgal ettiği Azeri topraklarından bir an önce çekilmesi ve bu toprakları sahibi olan Azeri kardeşlerimize iade etmesidir. Ermenilerin kanla aldığımız toprakları terk etmemiz mümkün değil çıkışlarına Azeri milletvekili Paşayeva'nın vermiş olduğu cevap manidardır; "O zaman biz de kanla geri alırız" diyerek Paşayeva sorunun çözüm yolunu göstermiştir. Ermenistan'ın Azeri topraklarını gönüllü olarak boşaltmaması halinde, Azerbaycan'ın güç kullanarak, hakkı olan vatan topraklarını geri alması en doğal hakkıdır ve bir an önce bu konuda adım atması gerekmektedir. 1993 yılının koşullarıyla 2009 yılının koşulları artık bir değildir ve Azerbaycan yeteri derecede silahlı güce kavuşmuştur. Elini kolunu bağlayıp, bu toprakların Ermeniler tarafından iade edilmesini beklemek Azerbaycan'a yakışır bir tavır değildir. Bu konuda daha aktif bir tutum beklenilen Azerbaycan'dan daha cesur olmaları gerektiğini hatırlatmak istiyorum.

Ermeni sınırının açılması konusunda bir diğer önemli nokta ise Ermenistan'ın toprak bütünlüğünü tanımadığı Türkiye'ye karşı olan tutumudur. 3T şeklinde formüle edilen Ermeni tezleri, Tanıma, Tazminat ve Toprak talebidir. 1915 olayları olarak bilinen ve Türklerin Ermenileri soykırıma tabi tuttuğunu her platformda dillerinden düşürmeyen Ermenilerin, Türkiye'den bu sözde soykırımı tanımasını, yine Ermenilere göre bu sözde soykırımda hayatını kaybeden Ermenilerin yakınlarına tazminat ödenmesi ve en nihayetinde Doğu Anadolu'da kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri toprakların da iade edilmesini istemekteler. Hiçbir tarihi gerçekliğe dayanmayan ve yegâne amacı Ermeni Milliyetçiliğini canlı tutarak, Ermeni neslinin yok olmamasını amaçlayan bu politikalardan da Ermenistan'ın vazgeçmesi gerekmektedir. Sınır kapısının açılma şartı sadece Karabağ sorununa odaklanmamalı ve Türkiye'yi ilgilendiren asıl mesele olan bu Ermeni iddialarının da çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Ermenistan öncelikle soykırım iddialarından vazgeçmeli ve Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tanıdığını tüm dünyaya ilan etmelidir. Aksi takdirde bu şekilde hasmane tavırlar takınan bir ülkeyle sınır kapımızın açılması kabul edilebilir bir durum değildir. Sadece Karabağ sorununa odaklanılarak, bu konunun göz ardı edilmesi veya önemsizmiş gibi lanse edilmesi Türk Milleti açısından kabul edilebilecek bir durum değildir.

Neticesinde, Erdoğan'ın en sonunda aklıselim bir şekilde davranarak, yahuttu aklı başına gelerek yapmış olduğu açıklamalar sevindiricidir. Yalnız, Erdoğan'ın bu açıklamalarla yetinmeyip, Ermenileri sahip oldukları Türkiye politikaları hususunda da uyarması ve Türkiye'nin sınır kapısını açması için Ermenilerin savundukları tezlerden vazgeçmesini talep ermesi gerekir. Aksi takdirde Türk Milletini soykırımla itham eden bir ülkeyle ilişkilerimizin normalleşmesi mümkün değildir.

_________________________________________

[*] 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Anayasal Düzen, Hukuk ve Adalet Araştırmaları Bilimsel Danışmanı.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü