< < Karabağ Savaşında İran Kimin Yanında?


Karabağ Savaşında İran Kimin Yanında?

Yazan  09 Aralık 2020

Karabağ’da başlayan savaşta nasıl bir tavır alacağı en çok merak edilen ülke İran’dı, çünkü ortak geçmişin büyüklüğüne rağmen (ki bunlar içinde İran’ı yüzyıllarca yöneten iki büyük hanedan Safaviler ve Kacarlar Karabağ’lıdır)  Azerbaycan’a karşı yıllardan beri uyguladığı tanımsız ve değişken zeminli politikayı devam ettireceği ve, tüm temenniler aksi yönde olsa da, İran’ın Ermenistan’dan yana tavır alacağı beklentisi vardı.

İran beklentileri boşa çıkarmadı. Savaşın başlangıcında, ilerleyen günlerinde ve az çok nasıl sonuçlanacağının belli olduğu aşamada üst düzey yetkililerin, hatta aynı yetkililerin, birbiri ile çelişen açıklamaları oldu. Bu çelişkili açıklamaları yapanların başında,hala önemli bir siyasal figür olan ve dini lider Ali Hameney’in danışmanlarından, Eski Dışişleri Bakanı Ali Ekber Velayeti gelmiştir. Velayeti, savaşı başlatan ve sivil hedeflere doğrudan saldıran Ermenistan olmasına rağmen Azerbaycan’ı tek yanlı ateşkese çağırırken, İran hükümeti de sevkettiği silah ve mühümmatı insani yardım olarak açıklayıp kendi topraklarından üçüncü ülkelere ait savaşçıları Azerbaycan Ordusuna karşı savaşmak üzere Karabağ’a geçirmekten çekinmemiştir.

Ancak, hükümetin bu yaklaşımı, pek çok şehirde gösterilerle protesto edilmiş, sözümona insani yardım kamyonları yakılıp, hükümetten Azerbaycan’a destek vermesi talep edilmiştir.Protestoların üstüne gençler Azerbaycan saflarında savaşmak üzere gönüllü olmaya başlayınca bu kez de savaşın kendi topraklarına sıçramasından endişe ederek, ülkenin kuzeyine ve sınır bölgelerine askeri yığınak yapmaya başlamış, İran’a düşecek bir füze veya bir top mermisine dahi müsamaha gösterilmeyeceği"Silahlı bir çatışma bizi tehdit ederse İran kayıtsız kalmayacak" diye en üst perdeden cevap verileceği açıklanmıştır.

Azerbaycan ordusunun savaştaki üstün konumunun ortaya çıkması ve bir biri ardı sıra  işgâl edilen topraklarını geri almasıyla, açıklamalarının yönünü değiştirerek aynı Velayeti’nin ağzından bu kez de "Bu silahlı çatışma bizim çıkarımıza değil, Erivan bizim komşumuz ve biz Bakü'ye din, tarih ve kültür açısından bağlıyız. Azerbaycan için endişeleniyoruz, ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü destekliyoruz. İşgal altındaki bölgeler kurtarılmalı" açıklamasıyla İran’ın sözümona  tarafsız olduğunu ifade etmeye çalışmış, benzer şekilde dini lider Ali Hameney de açıklama yaparak Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün önemini vurgulayıp, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü desteklediğini ifade etmiştir.

Bu açıklamalara rağmen,Azerbaycan’ın elde ettiği bu büyük zaferden İran’ın ne kadar rahatsız olduğu ortadadır. Daha birkaç gün önce İran Meclisinde milletvekili olan Mahmut Ahmedi BIGASH yaptığı konuşmada doğrudan Türkiye’yi hedef alıp Türkiye’nin Azerbaycan ve Ermenistan’ın iç işlerine karışmasına İran Millet Meclisinin ciddi bir tepki vermesi gerektiğini belirterek “ Türkiye iki bağımsız devletin iç işlerine doğrudan müdahale ederek NATO, ABD ve İsrail’in Hazar Denizine girmesinin önünü açmıştır. İran Parlamentosu Türkiye’nin bölgeye müdahalesine karşı durmalı ve İran’ın Türkiye’nin istediği coğrafi sınır ve koridoru tanımadığını resmen ilan etmelidir. Kuzeybatıda devrimci bir hareket olmazsa,kesinlikle büyük bir coğrafi felaketle karşılacağımız büyük sorunlar oluşuyor” dedi (Taşkent, 19 Kasım 2020).Kasım ayının son haftasında da Dışişleri Bakanı Zarif, Moskova’yı ziyaret ederek mevkidaşı Lavrov’a barışı koruma görevi yüklenecek Türk Askerlerinin Karabağ veya Azerbaycan’da konuşlandırılmasının ne kadar yanlış olacağını uzun uzun anlattı.

İran Neden Türkiye ve Azerbaycan Karşıtı Bir Konum Belirlemektedir.

İran İslam Cumhuriyeti doksanlı yıllarda özellikle Azerbaycan Devlet Başkanı Ebulfez Elçibey’in güneye olan ilgisinden ve Azerbaycan vatandaşlarının zaman zaman tekrarlayan sınırı geçme teşebbüslerinden oldukça tedirgin olmuştu. Elçibey’in vefatı sonrasında siyasal karmaşanın sonlandırlabilmesi ve istikrarlı bir yönetimin ortaya çıkarılabilmesi için Azerbaycan’in ilgisi önce ülke içine dönmüş sonra da Karabağ’ın Ermenistan tarafından işgâl edilmesiyle ülkenin en önemli konusu bu olmuştu. Karabağ sonunun AGİT tarafından çok taraflı diplomasi ile çözümlenmesi için Minsk Üçlüsünün oluşturulması üzerine, İran da doksanlı yılların ikinci yarısından itibaren Karabağ konusunda Minsk Üçlüsünün ortaya çıkaracağı siyasi anlaşmadan yana olmuştur. 

Ekim-Kasım aylarındaki 44 günlük savaşın sonunda Putin, Paşinyan ve Aliyev tarafından imzalanan Ateşkes Anlaşması ile, Azerbaycan topraklarını kurtarırken, Karabağ sorunu da AGİT dışı bir mekanizma tarafından çözüm yoluna sokulmuştur. Geleneksel olarak Erivan’a daha yakın olmakla birlikte, hem Bakü hem de Erivan ile iletişim halinde olan Tahran, Türkiye’nin çok istediği Nahcıvan-Zengilan koridorunun açılmasına ve Ermenistan-İran sınırlarının yeniden şekillenmesine karşı çıkarak, Ermenistan’ın çıkarlarının dikkate alınmasını istemektedir. İran’ın bu tanımsız ve değişken zeminli politik yaklaşımının aşağıda başlıklar halinde açıklandığı üzere, tarihi, siyasi, iktisadi, stratejik ve demografik nedenleri vardır.

a. Tarihi Nedenler

İran; Azerbaycan, Ermenistan ve Dağlık Karabağ ile sınırı olan tek ülkedir. 1800’lerin başından itibaren Çarlık Ordusunun Kafkaslarda ilerlemesi sonucunda 1805 yılında imzalanan Kürekçay anlaşması ile Şuşa Hanlığı (Karabağ) Rus Çarlığına katılmış, bölgedeki siyasi harita, 1828 yılında İran ile Rusya arasında imzalanan Türkmençay Anlaşması ile son şeklini alarak Azerbaycan toprakları ikiye bölünmüştür. Türkmençay anlaşmasından sonra bugün Azerbaycan ve Karabağ’ın bulunduğu yerler Kuzey Azerbaycan, İran sınırları içinde kalan yerler de Güney Azerbaycan olarak adlandırılmıştır.Rus İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Lenin’in ileri sürdüğü halkların kendi kaderlerini tayin hakkını öne çıkaran Bolşevik söylemlerine uygun olarak Kafkas halkları de kendi devletlerini kurmuşlar, ancak 1918 yılında kurulan Azerbaycan Devleti, Ermeni ve Gürcülerle birleşerek 1921’de Kafkas Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak Sovyetler Birliğine dahil olmuştur. Kafkas Birliği 1924 yılında sona erdirilmiş 1924’de ilan edilen Sovyetler Birliği Anayasasında Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Birlikte ayrı bir devlet olarak yer almıştır(Yaman, 2017: 35-75).Aynı şekilde Ermenistan ve Gürcistan Devletleri de bağımsız olarak Sovyetler Birliğine dahil olmuştur.

1989 yılında Sovyetler Birliği dağılıp Güney ve Kuzey Azerbaycan’ın birleşmesi için seslertekrar yükselince,Tahran bu birleşme yanlılarını şiddetli bir şekilde bastırmış ve 1991 yılında Azerbaycan’ın bağımsızlığına mesafeli yaklaşarak “Şii kardeşlerinin egemenliklerinden dolayı tebrik” edip, kuzey bölgelerindeki tahkimatını ve kontrollerini artırmıştır.Azerbaycan Türklerinin bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra,İran’ın Şiilik üzerine inşa ettiği beklentilerin aksine, yönünü Ankara’ya dönmesi hatta ilk Cumhurbaşkanı Mehmet Emin Resulzade’nin mezarının Ankara’da olmasından memnuniyet duyması (vatan toprağında uyuyor diyerek) İran’ı en çok rahatsız eden unsurlar olarak öne çıkarken, 1991’den sonra Azerbaycan-Türkiye ilişkilerindeki yakınlık ve kitlesel mezhep değişiklikleri (Rusyanın yayınladığı bilgilere göre Sunni nüfus oranı % 40’a çıkmıştır)ve Türkiye tarzı laik bir sünni islamın rağbet görmesi ve Şii dindarlığın değil, laik Türkçülüğün öne çıkması İran’ın hoşuna gitmeyen diğer gelişmeler olmuştur.

b. Nüfus Faktörü

İran'ın kuzey bölgelerinde (İran’ın kendi eyelet sınıflandırmasıyla Batı ve Güney Azerbaycan’da- Tebriz, Erdebil, Urumiye, Zencan, Hamedan, Hoy vs) 30 milyon kadar etnik Azeri Türkü yaşamakta ve Dağlık Karabağ'daki olaylara kayıtsız kalmamaktadır. Uzun süredir yetkilileri Ermenistan'a yardım etmemeye çağırmalarının yanında, savaşın patlak vermesinden sonra çoşkulu bir şekilde "işgal edilen toprakları özgürleştirin" ifadesiyle sokağa dökülerek, İran-Ermenistan sınırının kapatılmasını talep edip hükümet tarafından Bakü’den yana tavır alınmaması durumda kitlesel eylemeler yapmakla tehdit etmiştir. 

Bu durumu, Kafkasya uzmanı Nurlan Gasimov Ria Novosti’de yazdığı makalesinde şöyle değerlendirmektedir:"İranlı Türklerin protestolarını kontrol altına almak için yetkililer tepki vermek zorunda kalıyorlar. Velayeti'nin işgal altındaki toprakları kurtarma çağrısının esas olarak ülke içini hedeflediği anlaşılmalı, ancak yine de genç İranlıların Dağlık Karabağ’daki savaşa verdiği sert tepki göz önünde bulundurulmalıdır.Halkın güvenini tazelemek önemlidir. Eski nesile, İslam Devrimi adına etnik farklılıkların arka plana atılması gerektiği öğretilmişti, ancak şimdi durum farklı. Savaş protesto ruhunu güçlendirmektedir. Çatışmaların başından bu yana Bakü'ye destek için toplanıyorlar ve Ermenistan'a insani yardım taşıyan araçları ateşe veriyorlar. Bu,Tahran için ciddi bir endişe kaynağıdır. Yetkililer net bir tutum oluşturmazsa, İran ulusunun birliği meselesi ciddi bir baş ağrısına dönüşecek. Bu nedenle, Dağlık Karabağ, İran'ın iç siyasi istikrarında bir faktör olarak adlandırılabilir”(https://ria.ru/20201017/iran-1580199586.html Çevrimiçi 3.12.2020)

Dini lider Ayetullah Ali Hamaney'in kendisi de etnik bir Azeri Türkü olmasına rağmen, başlangıçta herhangi bir tepki göstermemiş, açıklama yapmak için savaşın Azerbaycan tarafından kazanılacağının kesinleşmesini beklemiştir. Diğer yandan Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra sınırın her iki tarafındaki Türklerin birbirlerine yakınlaşmasını önlemek için İranlı yetkililerin uzun süre Azerbaycan Cumhuriyeti'nin ülkenin kuzeyindeki şehirlerde konsolosluk açmasını kabul etmediğine de göz önünde bulunduralım.

c. Azerbaycan’ın Türkiye ve Batıya Yaklaşması

Türkiye, son kertede İran’ı da memnun etmeyen bir NATO ülkesidir.Azerbaycan, başta petro-kimya sanayi olmak üzere Türkiye’de pek çok ekonomik yatırımı olmasının yanında, Azerbaycan’ı bağımsız kılan Bakü-Tiflis-Ceyhan ve TANAP adlı iki önemli boru hattı üzerinden dünyaya bağlanmakta, kaynaklarını herhangi bir sınırlamaya tabi olmadan dünya piyasalarına ulaştırabilmektedir .Azerbaycan için bir başka alternative olabilecek Sovyetler Birliği zamanında kurulan boru hatları ile dünyaya gaz veya petrol satmak mümkün değildir. Rusya’nın kurduğu mekanizmaya göre, Sovyet hatları kullanılırsa petrol ve gaz Rusya’nın belirlediği fiyatlardan önce Rusya’ya satılacak, Rusya da  dünyaya gaz ve petrol satıcısı olarak bu kaynakları sunacaktır. (alış satış farkı 1’e 5’tir.) Bu şekilde çalışmak zorunda kalan Türkmenistan’a baktığımızda;büyük bir zenginliğin üzerinde oturmasına rağmen, ekonomik olarak nasıl sıkıştığını ve iktisatçıların bağımlılık yaratan ve fakirleştiren zenginlik dedikleri durumu birebir gözlemlemiş oluyoruz.

Azerbaycan-Amerika ilişkilerinin geliştirilmesi ve özellikle Kuzey Osetya olaylarından sonra Azerbaycan’ın bu yakınlaşmayı bir kaldıraç olarak kullanması da İran’ı  ürkütmüştür. İran, sınır komşusunun ana düşmanıyla kurduğu bağları ulusal güvenliğine tehdit olarak görmekte ve bu gelişmeyi engellemek için attığı adımlar Azerbaycan’ı İran’dan daha da uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramamaktadır.Tahran bu gelişmelere engel olamadığı gibi Bakü ve Washington, Tahran’ın uykularını kaçıran Kafkasya'daki askeri üslerin konuşlandırılmasını ciddi ciddi tartışmış, iki ülke Hazar'da ortaklaşa petrol ve gaz sahaları geliştirmiş ve askeri tatbikatlar yapmıştır.

Hazar Denizinin hukuki statüsünün belirlenmesi çalışmalarında İran’ın Rusya ile birlikte üzerinde durduğu en önemli konulardan biri Hazar Denizinde taraf ülkelerin askerlerinden başka ülkelerin askerlerinin olmamasına ilişkin konudur.  1992 yılından 2017’ye kadar devam eden müzakerelerden sonra, İran’ın uğruna büyük tavizler vererek çok az bir deniz yetki alanına razı olmasını sağlayan düzenleme  12 Ağustos 2017 tarihinde imzalanan anlaşmanın 3. maddesinde yer almıştır. Maddede Hazar’da yürütülecek faaliyetlerde uyulacak ilkeler arasında “Taraflara ait olmayan silahlı kuvvetlerin, Hazar Denizi'nde bulunmaması ve Hazar’ın bir Tarafın diğer Devletlere saldırmak veya herhangi bir Tarafa karşı her türlü askeri eylemlerde bulunmak üzere kullanımına sunulmaması” cümlesiyle yer almıştır.(Yaman ve Tarı, 2017: 88).

d. Güç ve Çıkar Dengesinin Değişmesi

SSCB'nin dağılmasının ardından Güney Kafkasya'da oluşan yeni güç dengesi, İran’ın hiç hoşuna gitmemiş ve Dağlık Karabağ Sorununun çözümünde arabuluculuk yapmayı gündeme getirerek  1992'de Ermenistan ve Azerbaycan liderlerini Tahran'da bir araya getirerek bir ateşkes imzalamalarını sağlamıştır. Müzakerelerde Ermenistan’a nerede ise kefil olan İran’ın beklentilerinin aksine müzakereler biter bitmez Ermeni ordusu Şuşa'ya saldırarak büyük bir sivil kitleyi katletmiş, bu olaydan sonra İran Karabağ Sorununa bir daha karışmazken siyaseten Ermenistan’dan yana tavır almıştır. Çünkü;Tahran'daki siyasetçiler, Ermenistan Azerbaycan ile yapacağı savaşta yenilirse İran’da yaşayan Azeri Türklerin kuzeyle birleşme konusunu yeniden gündeme getireceğinden korkarak, Ermenistan'a insani, askeri ve mali yardım sağlamıştır.

Ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için tüm çabalara ve İlham Aliyev'in sayısız ziyaretinin sonucu imzalanan Ekonomik İşbirliği Anlaşması’ndan sonra bile,İran Ermenistan'ı desteklemeyi sürdümüştür. Azerbaycan’ın İsrail ile askeri alanda işbirliği yapmasını belki de,çabasının karşılıksız kalmasının bir sonucu olarak görmek gerekir .

e. İran’ın Ermeni Diaporasına Olan İhtiyacı

İran’da yaklaşık iki yüz bin Ermeni’den oluşan ve İran toplumuyla iyi bir şekilde bütünleşerek hükümette önemli mevkiler işgal eden güçlü bir Ermeni Diasporası bulunmaktadır. İran Batı ile temaslar için genellikle bu diaspora aracılığıyla lobi yapmakta ve arka kapı diplomasilerinde Ermenileri kullanmaktadır. Hatta İran Anayasasında 1 milletvekilinin Hıristiyanlardan (başka Hıristiyan grup olmadığından seçilecek vekil Ermeni olacaktır) seçilmesi zorunludur. İnsan hakları ve diğer konularda uluslararası toplumun baskılarından belli ölçüde kurtulmasını sağlayan bu durum karşısında Tahran için Ermenistan’a karşı tavır almak akıl kârı değildir. Gürcistan’ın koyduğu askeri geçiş yasağını dikkate aldığımızda, İran, Azerbaycan’dan yana bir tavır alırsa ilk yapması gereken Ermenistan-İran sınırını kapatmak olacağından Ermenistan’ın tüm dünya ile bağı koparılmış olacaktır.Böylesi bir durumda ülke içindeki Ermenilerin kullanılma şansı ortadan kalmış olacak ve bu da İran açısından tahammül edilemez bir durum yaratacaktır.

f. Türk Birliği İdealinin Yükselmesi

Tahran,kendisinin  Dağlık Karabağ sorununda Moskova ve Ankara'dan daha az etkiye sahip olduğunu bilmektedir. Bir yandan, ülke içinde İran’lı ve Şii olmak üzerine inşa edilen millet bütünlüğünün tehdit edildiğini görürken, diğer yandan, ülkede yaşayan Türklerdeki milli uyanışın yükselmesi karşısında çaresiz kalmaktadır. İran açısından iş artık Kafkaslarda etkili olmanın ötesine geçmiştir. Bakü yanlısı bir tavır almaartık pan-Türkçü duyguları güçlendirmek anlamına gelecek aksi durumda da mikro milliyetçiliklerin gelişmesine zemin hazırlayacaktır. İran bu iki durumdan birini seçmek zorunda kalacak olmanın sıkıntılarını yaşamaktadır.

 

Kaynaklar :

TAŞKENT, Köksal Ateşkes Nedeniyle İran’ın Huzursuzluğu, 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, 19 Kasım 2020

YAMAN, Aslan Sovyet Sosyalizminin Anayasaları, Doğu Kütüphanesi Yayınları, İstanbul,Aralık 2017

YAMAN Aslan-TARI, Halit Hazar Denizi’nin Yasal Statüsü Hakkında Anlaşma Üzerine Bir Değerlendirme Turan 36/2018

GASİMOV, Nurlan "Не будем равнодушны". На чьей стороне Иран в карабахском конфликте (Çevrimiçi 3.12.2020)

 

Dr. Aslan Yaman

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display