Bu sayfayı yazdır

YA DÜN, YA DÜNYA!...

Yazan  29 Mart 2010
Cumhurbaşkanı Sayım Mehmet Ali Talat`ın seçim sloganı: “Ya dün, ya Dünya”.

Sayın Talat için "dün" kavramı sanırım 1974-2005 arası olsa gerek. Eğer 1974`den öncesini kapsayan bir "dün" kavramı olmuş olsaydı, bu gün uzlaşmak için çaba harcadığı Rum kesiminin, yarında aynı formatta Türkleri asimile etmek ve adadan göndermek için büyük bir gayret içinde olacaklarını görebilirdi . Tuhaf olan yaşı kırk beşin üzerinde bir "Kıbrıs Türkünün" bu öngörüden yoksun olması.

"Dünya" kavramı ile de Sayın Talat, Rumlarla kurulacak "Federe Kıbrıs Cumhuriyeti" ile birlikte Avrupa Birliği hayalini halka empoze etmeye çalışmaktadır: "Beni seçerseniz, sizi AB vatandaşı, dolayısıyla Dünya vatandaşı yaparım. Aksi takdirde, izalosyanlarla yaşamak zorundasınız..."

Bu düşünce ile bir çözüme ulaşıldığında, çok değil on yıl kadar sonra Kıbrıs Türkü`nün zorla isimlerinin değiştirilmesi, gayrimenkullerine el konulması, ibadet özgürlüklerinin kısıtlanması ve hatta "Kıbrıslı Türkler azınlık mı dır, değilmidir?" diye tartışılması, çok ta zorlama bir yorum olmasa gerek. Böylece, adanın gerçek sahipleri 450 yıllık Türk varlığı, Sayın Talat`ın AB`ye girme ve bir Rum Cumhurbaşkanı`nın yardımcısı olma hayaliyle birlikte sona erecektir.

Sonuç; Kıbrıs =Girit

Sayn Talat `ın, AB`nin dayattığı çözüm formüllerini, kendi halkına, kendi hükümetine, kendi muhalefetine rağmen uygulama için zorlayacağına, Kıbrıs Türk Halkının geleceğini öngörebilen birleştirici ve bütünleştirici bir Cumhurbaşkanı olarak, Kıbrıs Türkünün bu en hayati meselesi üzerinde toplumun her kesimi ile tam bir uyum içinde olabilecek çözümler üretmesi en akla uygunu olacaktır.

"Benim çözümüm doğru, siz uzlaşmazsınız!..." söylemini bir tarafa bırakarak, halkın her kesimi ile bir "Milli Politika ve Milli çözüm stratejisi" oluşturarak, Dünya`nın karşısına öyle çıkılmalıdır. Çünkü Kıbrıs Sorunu, ne Sayın Talat`ın kişisel planları, ne Rum ve Yunan Lobilerinin etkisinde ki AB`nin çözüm dayatmaları, ne de KKTC ve Türkiye`nin iç siyaset malzemesi değildir. Kıbrıs Sorunu, 1940`lı yılların sonlarından beri, her türlü yolu deneyerek Kıbrıs`ı ele geçirmek için çaba harcayan Yunan ve Rumlara karşı verilen büyük bir mücadeledir. Bu mücadele içinde yüzlerce Türk canından olmuş, binlercesi yerlerinden, yurtlarından edilerek sürgün edilmiştir. Bu gün masada pazarlık konusu edilen, Rumların çıkarları ve onlara verilecek tavizler değil, Kıbrıs Türk Halkının çektiği acılar ve gelecekte huzur içinde, korkusuzca yaşayacakları hak ve özgürlükleri olmalıdır.

Kıbrıs Türkü, arzu edilmese de, milli bir davanın bilincinden yoksun, kısır iç siyasi çekişmelerle gireceği 18 Nisan 2010 seçimlerinin, gelecekleri için verecekleri en önemli "karar noktalarından" bir olacağının farkındadır. Bu nokta "Kıbrıs Sorunun" kimliğini ve kültürünü kaybetmeden, doğru bir zemin üzerinde, adada yaşayan her iki halkın eşit iradesi ve varlığına dayanan, medeni Dünya içinde adil temsiliyet ve haklardan yararlanan bir çözümü ön gören politikayı benimseyen bir liderin etrafında kenetelenmek ve ona destek olduğu noktadır.