TÜRK - YUNAN İLİŞKİLERİNDE TEMEL SORUNLAR - YUNAN TALEPLERİ - 2
 Bu sayfayı yazdır

TÜRK - YUNAN İLİŞKİLERİNDE TEMEL SORUNLAR - YUNAN TALEPLERİ - 2

Yazan  05 Ocak 2021

Yazan: Muhammet Kemaloğlu

Türkiye'nin NAVTEX (Denizcilere Duyuru) ilanı ne anlama geliyor?

NAVTEX (Navigational Telex), uluslararası orta frekansta gemilere olası tehlike, emniyet ve hava raporları ve uyarılarını otomatik olarak yazılı bir şekilde veren haberleşme sistemidir. Navtex, esasen Uluslararası Denizcilik Organizasyonu'nun (IMO) ve Küresel Denizde Tehlike ve Emniyet Sistemi'nin (GMDSS) bir parçasıdır. Navtex ilanı, Navtex cihazı üzerinden yapılan bildirimleri ifade eder. Türk karasularında Navtex mesaj ve seyir duyuruları ise, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığı tarafından Antalya, Samsun, İstanbul ve İzmir yayın istasyonlarından yayınlanmaktadır. Duyuru ve uyarılar sivil veya askeri fark etmeksizin tüm gemi ve tekneler için bağlayıcı niteliktedir. Bu sayede Türk araştırma gemileri ilan edilmiş Navtex alanlarında araştırmalarını güvenli bir şekilde yapabilmekte.

Türk balıkçılar istediği gibi avlanma yapabiliyor mu?

Hayır. Akdeniz’e komşu ülkeler ve onların güvenlik birimleri Türk balıkçıları rahata bırakmıyor.

Balıkçılık Kotası/Fishing quota dediğimiz şey ile Suriye, Mısır ve GKRY bayraklı balıkçı teknelerinin karasularımızın hemen dışında avlanmakta, Cezayir, İspanya, Libya ve Malta'nın balıkçılık koruma bölgesi, GKRY ve Fas'ın da MEB ilanı ile bu alanda düzenlemeler yaparak Türk balıkçılarının Akdeniz'de yürüttüğü faaliyetlerden dolayı milyonlarca avro para cezası ödemekte. Türkiye bir an önce MEB’sini (Münhasır Ekonomik Bölge) ilan etmeli ve Türk Balıkçılar da kurallara uygun avcılık faaliyetlerini sürdürebilmeli.

Azınlıklar konusu ve İstanbul’daki patrikhane meselesi?

Evet ancak Patrikhane'nin statüsü/ The status of the Patriarchate, Lozan’da çözülmüş olup, tartışma konusu dahi edilemez. Azınlıklar/Minorities: Yunanistan’ın bağımsızlığını ilan etmesinin ardından, ülke sınırları içerisinde Müslüman olan halklar kalmıştır. Yunanistan’da kalan Müslüman halklar meselesi Londra Protokolü ile de gündeme gelmiş ve bu halklar Osmanlı Devleti tarafından korunma altına alınmaya çalışılmıştır. Bu dönemde iki ülke arasında meydana gelen karşılıklı göçler sonucu da azınlıklar sorunu gündeme gelmeye başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin gerilemesinin devam ettiği dönemlerde Birinci Dünya Savaşı patlak vermiş ve bu savaşa katılan Osmanlı Devleti savaştan yenik ayrılmıştır. 1919’da Anadolu’da başlayan Kurtuluş Mücadelesi ile durum değişmiş, Türkler büyük bir zafer kazanmıştır. Mücadelenin ardından Türk ulus devletini uluslararası platformda kabul ettirmek üzere Lozan’a giden Türk heyetine, Yunanistan’daki Müslümanların ve Türkiye’deki Ortodoks Rumların mübadelesi temelinde görüşmelerin yürütülmesi konusunda kesin talimat verilmiştir[33]. Türkiye, Yunanistan'ın Batı Trakya'daki Türklerin dini özgürlüklerini ve eğitim haklarını kısıtladığını, Lozan Antlaşması’nda yer almasına rağmen, Batı Trakyalı Türklerin kendi dini liderlerini belirlemelerine izin vermemesini eleştiriyor. Yunanistan ise, Türkiye'nin Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümenik statüsünü tanımamasından rahatsız. Atina hükümeti ayrıca Ankara'dan, Heybeliada'da Ruhban okulunun açılmasını ve ülkedeki azınlık vakıflarına daha önce el konulan mallarının iadesini de istiyor. Türkiye ile Yunanistan arasında diğer bir anlaşmazlık konusu ise sistemli bir şekilde temel insani hak ve özgürlüklerden yoksun bırakılan Batı Trakya'daki Müslüman Türk azınlığın durumudur. Bugün Batı Trakya’da 120-130 bin Türk yaşamaktadır. Türk azınlığın hakları; 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması, muhtelif uluslararası sözleşme ve belgeler, hatta Yunanistan'ın kendi anayasası tarafından güvence altına alınmıştır. Ancak uluslararası sorumluluklarının aksine Yunanistan, Türk azınlığa karşı, hayatlarının her alanında ayırımcı politikalar yürütmektedir. Türkler güvenliklerinden emin değildirler. Kültürel varlıkları yok edilmektedir. Eğitim ve din alanlarında gördükleri baskılar azınlık üyelerinin hayatlarını büyük ölçüde etkilemektedir. Azınlık üyeleri çocuklarını istedikleri gibi eğitme fırsatından mahrumdurlar ve tam bir din özgürlüğüne sahip değildirler. Yunan mahkemeleri "Türk" kelimesinin kullanılmasını yasaklamışlardır[34].

Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmazlık konuları arasında Yunanistan’da yaşayan Türk kökenli vatandaşlarımız da bulunmakta. Düşünün, bugün, Batı Trakya’da Türklerin bulunduğu köyde Yunan askeri güçlerinin tatbikat yapıyor. Bir ülke hasım bir ülke korkusuyla farklı etnik kökenden de gelse kendi silahsız vatandaşına askeri güç gösterisi yapabilir mi?

Yunanistan’da tamamı Müslüman Türklerden oluşan bir köye 800 metre mesafede bulunan komando birliği, köy içerisinde, İskeçe bölgesindeki Mustafçova Belediyesine bağlı Gökçepınar köyünde silahlı tatbikat yapıyor, Yunan askeri birlikleri köy halkı üzerinde korkuya neden oluyor[35]. Bu bile Yunan tarafının ne kadar çaresiz olduğunun göstergesidir.

Yunanlıların/Avrupalıların TÜRKOFOBİ’si bitmiyor.

Viyana piskoposu Johann Faber (1478 - 1541) bu ön yargı ile ilgili şöyle demiştir: "Dünyada yaş ve cinsiyet ayırımı yapmadan çocuk yaşlı herkesi kesen, hatta ana rahmindeki bebeği bile katleden Türkler kadar acımasız ve kaba bir ırk yoktur" der.

Aynı şekilde de Yunanlılar sabah, öğle ve akşam acaba şimdi Türkler ne yapıyor diye kamuoyu oluşturur, oluşturdukları bu korku ile de kendi karışıklıklarını/kargaşalıklarını derinleştiriyorlar.

YUNAN kamuoyundan TÜRK olgusunu çıkarın geriye iç ve dış Yunan meselesi kalmaz. Ama Türkiye’nin günlük bir Yunan gündemi yoktur.

Aslına bakılırsa Yunanistan, Lozan Barış antlaşmasını iyi okusun. Her türlü talebinin cevabını orada bulacaktır.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti meselesi?

Kıbrıs, 1571 yılında Venediklilerden alınan ve 307 yıl Osmanlı hâkimiyeti altında kalan Kıbrıs’ın yönetimi 1878 yılında, hükümranlık hakkı Osmanlı İmparatorluğunda kalmak kaydıyla, İngiltere'ye (Rus tehdidi karşısında İngiliz desteğini alacak umuduyla) devredilmiştir bir Türk toprağıdır. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı İmparatorluğu ile İngiltere’nin ayrı saflarda yer almasının da bir sonucu olarak, İngiltere 1914'te tek taraflı bir kararla adayı ilhak etmiştir. Türkiye Ada üzerindeki İngiliz egemenliğini Lozan Antlaşmasıyla 1923'te tanımıştır.

Kıbrıs’ta sorun çıkarmak isteyen taraf Yunanistan olup, kullandığı unsurda adadaki rumlardır.1931’den itibaren Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan ile birleşme taleplerini yoğunlaştırmışlardır. Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleştirilerek, tamamen bir “Elen” adası haline getirilmesi şeklinde özetlenebilecek olan “ENOSİS” kampanyasına, İkinci Dünya Savaşından sonra hız verilmiştir. Yunanistan Albay Grivas 1955 yılında EOKA terör örgütünü kurarak ve Ada’da şiddeti artmıştır. Akabinde, Türkiye ile Yunanistan 11 Şubat 1959 tarihinde Zürih'te anlaşmaya varmışlar, Zürih ve Londra Anlaşmaları bağımsızlık, iki toplumun ortaklığı, toplumsal alanda otonomi ve çözümün Türkiye, Yunanistan ve İngiltere tarafının etkin garantisi ilkelerine dayandırılmıştır. Kıbrıs Rum tarafı 21 Aralık 1963 tarihinde Kıbrıs Türk toplumuna karşı kapsamlı ve sistematik saldırılara geçmiştir. Kıbrıslı Türkler devlet kurumlarından uzaklaştırılmıştır. Kıbrıs Türk tarihine “Kanlı Noel” adıyla geçen bu kampanya önceden hazırlanmış olan “Akritas Planı”na dayandırılmıştır. Türklerin imhası veya Ada'dan atılmasını öngören Akritas Planı, basit bir örgütün eylem planı olmayıp, Rum yetkililerce hazırlanan bir etnik temizlik girişimidir. Akritas planının uygulanması sonucunda, 30.000 Kıbrıslı Türk 103 köyü terk etmek zorunda kalmıştır[36].

Nihayet,1974 Türk Barış Harekâtı ve 1983’te KKTC’nin kuruluşu ile Yunan ve GKRY’nin sorun dediği olay kapanmıştır. Türklere karşı çifte standart var. Kosovalı, Makedonyalı devlet kuruyor ama bu durum Türklerden, Kuzey Kıbrıs Türklerinden esirgeniyor.

Ancak, GKRY 1 Mayıs 2004 tarihinde, “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında AB’ne tam üye olmuştur. Türkiye tarafında aynı gün yapılan açıklamada, AB’ne katılacak olan Rumların, Kıbrıs Türklerini veya Kıbrıs’ın tamamını temsil etmeye yetkili olmadıkları, eşit statüye sahip Kıbrıs Türkleri veya Kıbrıs Adası’nın tamamı üzerinde yetki veya egemenliklerinin bulunmadığı bildirilmiştir. Türkiye ve KKTC ise bunu asla tanımamaktadır.

Bilimin/Aklın Işığında Öneriler

Yunanistan’ın kurulması esnasında da, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı baskı yapan ülkelerin başında İngiltere, Fransa ve Rusya’nın desteğini görmüştür. 1830 yılında kurulan Yunanistan’daki mevcut siyasi partiler: Fransız Partisi, Rus Partisi ve İngiliz Partisi olmuştur. İlk kral ise Bavyera Kralı I. Ludwig’in oğlu Prens Otto olmuştur[37].

1. Dünya Savaşı’nın çıkacağını öngören Türk Hükümeti Yunanistan’la iyi ilişkiler içerisine girmiştir ve Balkan Paktı bu ortamda iki ülkenin yakınlaşmasıyla imzalanmıştır. Türkiye her ne kadar II. Dünya Savaşı’na girmese de Yunan vatandaşlarına ‘Büyük Açlık’ döneminde gıda, sağlık malzemesi ve kıyafet gibi çeşitli yardımlarda bulunmuştur. Bu yardımlar Dumlupınar ve Kurtuluş Vapurları sayesindedir. Ayrıca Alman ve İtalyan işgalinde başta Ege Adaları olmak üzere Adalar Denizi’nden Türkiye’nin Batı sahillerine sığınan yaklaşık 40 bin mülteciye ev sahipliği yapılmıştır. Hem asker hem sivil olarak gelen mültecilerin iaşeleri Türk Devleti tarafından karşılanmıştır. Askerin maaşları dahi Türk Hükûmeti tarafından ödenmiştir.

İyilikler söylenmez ama türkün iyiliğine karşılık Yunan’ın cevabı bu mu olmalı.

Tabiki asıl oyuncular yukarıda da bahsettiğimiz gibi, İngiltere, Fransa, Rusya vb.dir.

Fransızlar, Yunanistan’a silah satarak Almanya’nın Yunanistan’a sağlamış olduğu maddi yardımları bu şekilde kendine yönlendirmektedir. Burada AB üyesi ülkeler ve özellikle Alman vatandaşlara sormak gerekiyor. Ülkeniz imkânlarının yani milli servetinizin Fransa’ya (sırf Yunanistan silah alsın diye) verilmesini onaylıyor musunuz? Yunanistan’ın yüzyıllardır şımarık bir çocuk gibi haksız/illegal kavga/tartışma ve anlaşmazlıklarından bıkmadınız mı?

Almanya, AB’nin hamisi konumundadır. Fransa ise destekçisidir. İngiltere’nin BREXIT ile geri çekilmesiyle Almanya pek çok konuda hâkimiyetini arttırmış olsa da üstüne binen yükümlükler artmıştır. Almanya’nın enerji ihtiyacı artmıştır. Yunanistan’ın ve GKRY’nin çıkartacağı doğalgaz AB’nin demektir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, Yunanistan’ın ilk kralının Bavyeralı olması, Yunanistan’ın kuruluşunda Germen etkisinin dolaylı olduğu anlaşılması dâhilinde olması ve bugün kendisine bir yük olarak gördüğü Yunanların üstündeki yükü azaltıp gelir kaynağı haline dönüşmesi Almanların işine gelecektir.

ABD ise, Rus yayılmasına karşı doğuda üs edinmek, Yunanistan’a yardım ediyormuş gibi görünerek bir taşla iki kuş vurmaya çalışmaktadır. Yunanlar Amerikalıların Dedeağaç’ta üs kurma isteğini kabul etmiştir. Sahada herhangi bir durdurma kabiliyeti bulunmayan Yunanlar kara harekâtıyla Trakya’dan ilerleyecek olan Türk askerinin karşısına ABD askeri engelini koyacaklardır.

ABD’NİN GKRY’E karşı silah ambargosunu kaldırması da bu planın diğer bir adımı ve uygulamasıdır.

2001 yılında imzalanıp 2003 yılında yürürlüğe giren Nice Antlaşması’nın 2002’de pekiştirilen versiyonunun Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası ile ilgili Hükümlerinin 17(1)’inci maddesi AB’nin NATO üyesi ülkelere karşı yaptırıma başvuramayacağının ve savunma ve güvenlik alanında AB üyesi olmayan NATO ülkeleriyle uyumsuzluk teşkil eden girişimlerde bulunamayacağını esasen ifade etmektedir. İlgili üye devletler için bu madde, AB askeri kriz yönetimi çerçevesinde üstlendikleri eylem ve kararların her zaman NATO müttefikleri olarak Antlaşma yükümlülüklerine saygı gösterecekleri anlamına gelir. Özetle, Nice Antlaşması’nın maddelerinden hareketle Yunanistan’ın AB’ye yaptırım çağrısında bulunmasının hukuki bir dayanağı olmadığı açıkça görülmektedir. Yunanistan hukuka aykırı bir beklenti içerisindedir[38].

Tartışmaların odağındaki Doğu Akdeniz’de, 10 yılda açığa çıkartılan enerji kaynakları, özellikle Rus kaynaklarına alternatif arayan Avrupa için kritik öneme sahip. Doğu Akdeniz çanağında bulunan doğal gaz miktarının AB’nin ihtiyaçlarını 50 yıl süre ile karşılayabileceği, bölgedeki petrol rezervinin ise bunun yarısı kadar olduğu tahmin ediliyor. Enerji devlerinin odaklandığı Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan ve Levant Havzası adı verilen bölgede 1,7 milyar varillik petrol rezervi olduğu tahmin ediliyor. Bölgedeki toplam doğal gaz rezervinin ise 3,45 trilyon metreküp olduğu tahminleri yapılıyor[39].

ABD ve Avrupa birliği özellikle Almanya bir taşla iki kuş vurmak amacıyla bölgede çıkarılacak doğalgaz ve döşenecek boru hattı güzergâhını kendi istedikleri hatta çekerek, Rus etkisinin ve Rus gazına bağlılığın azaltılmasını, Türkiye’yi saf dışı etmek ve hatta kendilerine bağımlı kılmak istiyorlar.

Doğu Akdeniz’de çok zengin doğal gaz ve petrol yatakları keşfedilmesi ardından enerji mücadeleleri başladı. Savaşın görünen aktörleri, Mısır-İsrail-Yunan-Rum Cephesi’ne karşı Türkiye ve KKTC. Fakat oyunun arkasında ABD’nin Rusya’nın ihracatını kesme planları var.

Amerikan desteğini arkasına alan Mısır ise çevre ülkelerle yaptığı iş birlikleri ile de Türkiye üzerinde baskı oluşturarak Türkiye’yi güçsüz kılmak, yalnızlaştırmak istiyor. Yalnız bir Türkiye ise İslam dünyasında sözü geçmeyen bir Türkiye olacaktır.

GKRY, karasularını 12 mil olarak ilan etti. 2004 yılında da ‘’Kıbrıs Cumhuriyeti’’ adıyla 200 millik MEB ve 24 millik bitişik bölge ilan etmişti. GKRY; 2003’te Mısır, 2007’de Lübnan ve 2010’da da İsrail ile MEB sınırlandırma antlaşmaları akdetmişti. GKRY, 2007 yılında 13 adet petrol-doğalgaz arama ruhsat sahası ilan etmiştir. Bu sahalardan 5’i Türkiye’nin kıta sahanlığını ihlal etmekte, 8’inde ise KKTC’nin de hakkı bulunmaktadır[40].

Bu durumda Türkiye boş duramazdı/durmadı da. Kendisinin "oyun dışında" bırakıldığına inanan Türkiye, "Fatih" ve "Barbaros" adlı iki araştırma gemisi ile Doğu Akdeniz'de kendi hidrokarbon araştırmalarını başlattı[41].

Türkiye, "Bu Oyunda Ben De Varım" diyor ve oyunu bozuyor.

Atina Akademisi Doğal Gaz Komitesi Üyesi olan, aynı zamanda doğal gaz ile ilgili şirketlerde görevler alan Prof. Dr. İlias Konofagos, Fileleftheros gazetesine söyleşisinde, bölgedeki doğal gaz gelişmelerini değerlendirerek, bölgedeki doğal zenginliğin 1 trilyon ABD Doları olduğunu söylüyor. Türkiye’nin, Yunanistan’ın hidrokarbona ilişkin olarak ekonomik ve savunma açısından güçlü bir ülke haline gelmesinden korktuğunu iddia eden Konofagos, Türkiye’nin araştırma faaliyetlerinin sonuç vermesi durumunda, Yunanistan’ı yeni bir zenginlik olan hidrokarbon yaratma olanağından mahrum bırakacağını ileri sürüyor. Bir başka soru üzerine Konofagos, Türk faaliyetlerine karşın en etkili yanıtın, Doğu Akdeniz’de kendileriyle aynı çıkara sahip olan üçüncü ülkelerle güçlü ittifakların kurulması olduğunu öne sürüyor. Yunanistan neden 1000 yıllardır kendi hakkını kendi halkının hakkını başkalarına giderek arıyor. Diğer ülkeler Yunanistan’ı çok mu seviyor. Aynı profesörü eleştiren bir Yunan spiker ise, sonunda Türklerden özür dileyeceğiz, diyor[42].

Yunanistan MEB ilan etmeden arama ve saldırgan tutum sergiliyor, diyor. Yanlış yapıyoruz diyor. Türkiye, Yunanistan’ın Merkel ile görüşmesi ve Mısır ile anlaşma yapması sonrası tavrını değiştirdi. Bu yüzden tarafsız olarak olaylara bakıldığında Türkiye ve Türkler asla haksız işlerle uğraşmaz. Bir konuya açıklık getirmek lazım o da Türkiye’nin ve Türk halkının bu çalışmalar sonrası hükümete destek seviyesinin çok yükseklere çıktığıdır. Ama durumu Yunan halkı için söyleyemem.

Türkiye bir an önce Münhasır Ekonomik Bölgelerini açıklamalıdır.

1913 Londra ve 1947 Paris Antlaşmalarını gündeme getirmeli ve İhtilaflı Bölgeler/Disputed Territories-EGEYDAK (Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklar) konusunu masaya yatırmalıdır.

Bu çözüm için ise Türkiye en üst noktada kararını ve duruşunu açıklamıştır. Türkiye ne diyor: "Türkiye'nin, hiçbir ülkenin sınırlarında, hiçbir ülkenin topraklarında ve içişlerinde gözü yoktur, niyeti yoktur[43]".

Gelin Akdeniz'deki tüm ülkeler olarak bir araya gelelim herkes için kabul edilebilir, herkesin hakkını koruyan bir formül bulalım[44]. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise ölmez ve tüm dünyaya örnek olacak “Yurtta sulh, cihanda sulh[45]ifadesiyle toplumlara bir ışık gösteriyor.

 

 

 

[33]AKSU, Fuat, Türk Yunan İlişkileri, İlişkilerin Yönelimini Etkileyen Faktörler Üzerine Bir İnceleme, Ankara, SAEMK, 2001, s. 11, 329- 332.

[34] https://www.turkcebilgi.com/t%C3%BCrkiye-yunanistan_ili%C5%9Fkileri

[35]https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yunanistandan-agir-tahrik-komandolar-tam-techizatla-turk-koyune-girdiler-295014h.htm

[36] http://www.mfa.gov.tr/kibris-meselesinin-tarihcesi_-bm-muzakerelerinin-baslangici.tr.mfa

[37]CİHANGİR, Çiğdem Kılıçoğlu, “Yunanistan'da Monarşi Üzerine Bir Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı: 58, Ankara, Bahar, 2016, s. 99-121.

[38]https://www.dw.com/tr/yunanistan-t%C3%BCrkiyeye-yapt%C4%B1r%C4%B1m-istiyor/a-54727862; https://www.yenisafak.com/dunya/yunanistanin-natodaki-sikayetleri-turkiyeyi-etkilemez-3516599; https://www.milligazete.com.tr/haber/5127442/cihat-yayci-yunanistanin-yumusak-karni-cok

[39] https://www.milliyet.com.tr/ekonomi/dogu-akdenizde-enerji-satranci-6118658

[40] KÜTÜKÇÜ, M. Akif-Saffet Kaya, “Uluslararası Deniz Hukuku Kapsamında Doğu Akdeniz’deki Petrol ve Doğalgaz Kaynakları ile Türkiye’nin Hukuki Durumu”, Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi, S. 2/1, C.6, 2016,s.81-96.

[41] https://www.dw.com/tr/do%C4%9Fu-akdenizde-do%C4%9Fal-gaz-gerilimi/a-47718844

[42] https://www.youtube.com/watch?v=Cd2ey5b2Hkg

[43] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/turkiyenin-hicbir-ulkenin-topraginda-gozu-yok/76053

[44]https://www.dw.com/tr/erdo%C4%9Fandan-akdeniz-%C3%BClkelerine-yeni-form%C3%BCl-%C3%A7a%C4%9Fr%C4%B1s%C4%B1/a-54520229

[45]http://www.mfa.gov.tr/ege-sorunlarinin-cozumu-konusunda-turkiyenin-gorusleri.tr.mfa; http://www.mfa.gov.tr/turkish-foreign-policy-during-ataturks-era.en.mfa