Radovan Karaciç Mahkeme Önünde

Yazan  27 Ekim 2009

Bosnalı Sırpların eski lideri Radovan Karaciç’in Lahey’deki Birleşmiş Milletler (BM) savaş suçları mahkemesindeki yargılanması, yakalanmasının üzerinden geçen 15 ay sonra 26 Ekim 2009’da başladı.[1] Karaciç’in duruşmaya katılmaması nedeniyle Yargıç O-Gon Kwon, duruşmayı sonraki güne erteledi ancak Karaciç’in duruşmada yine hazır olmaması durumunda yargılamanın sanığın yokluğunda devam edeceğini de karara bağladı. Nitekim 27 Ekim 2009 tarihli duruşmada, Karaziç’in gelmemesine rağmen Savcı Alan Tieger’in açılış konuşması ve Karaciç hakkındaki iddiaları okumasıyla dava görülmeye başlandı. Savunmasını kendi yapmak isteyen ve avukat atanmasını da kabul etmeyen Karaciç, bir milyon sayfalık iddia makamı kanıtlarını[2] incelemek için on aya daha ihtiyacı olduğunu öne sürerek savunmasını hazırlamak için 4 Eylül tarihinde ek süre talebinde bulunmuştu. Talebinin reddedilmesine rağmen Karaciç, geçtiğimiz hafta savunmasını hazırlayana dek duruşmalara katılmayacağını açıklamıştı.

Karaciç’in yargılama sürecini uzatma hedefi

Karaciç, Eski Yugoslavya sınırları içinde 1991'den itibaren uluslararası insaniyet hukukunun ağır bir şekilde ihlali kapsamındaki filleri işleyen failleri yargılamak üzere oluşturulan özel Eski Yugoslavya Hakkındaki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (ICTY) arananlar listesindeki ilk isimdi. Görünen o ki, mahkemenin son yargılaması da Karaciç davası olacak. Çünkü savaş suçu ile ilgili araştırmaları 2004’te sona eren ICTY’nin 2008’in sonlarına kadar duruşmalarını tamamlaması ve 2010’da da kapatılması hedeflenmişti.[3] Savaş suçluları listesinden Goran Haciç ve “Büyük Balıklar”dan sayılan Ratko Mladiç henüz yakalanamamış olsa da mahkemenin ancak Karaciç davasını sonlandıracak kadar süresi kaldı. ICTY’in yıllık 300 milyon Doları bulan masraflarının BM bütçesine önemli bir yük olması bir tarafa BM Güvenlik Konseyi’nin 25 Mayıs 1993 tarih ve 827 sayılı kararıyla oluşturulan mahkemenin görev süresinin uzatılması da şimdiden kullanılmış sayabileceğimiz Rusya vetosu nedeniyle imkansız görünüyor. ICTY hakkındaki “Sadece Sırpları yargılayan mahkeme” eleştirisini benimsemiş görünen Rusya, ICTY’in görev süresinin uzatılması ihtimalini engelleyerek bir kez daha gelenekselleşmiş Sırbistan/Sırp desteğini tekrarlayacaktır. ICTY’in kapatılması sonrasında ise savaş suçlularının yargılanması Saraybosna,[4] Zagreb ve Belgrad’da kurulan yerel mahkemelerde devam edecektir. Hatırlanmalı ki, Uluslararası Adalet Divanı’nda görülen Sırbistan’ın Bosna-Hersek’teki soykırımdan sorumluluğu hakkındaki davada bile siyasi konjonktür kararı etkilemiş, etnik temizliğin “soykırım saikiyle” yapıldığına ilişkin yeterli delil bulunamadığı gerekçesi ile Sırbistan suçsuz bulunmuştu. Uluslararası bir mahkemenin siyasi karar almakla eleştirildiği düşünülürse Zagreb ya da Belgrat’taki ve hatta Saraybosna’daki mahkemelerin savaş suçlularını yargılama konusunda adalete ne kadar bağlı kalacağı konusundaki şüpheler haksız sayılamaz.

Karaciç’in temel hedefi de yargılama sürecini mümkün olduğunca uzatıp ICTY’in kapatılmasından sonra da dava sürecini belirsizliğe bırakmak olsa gerek. Nitekim aynı taktik, Sırbistan lideri Slobodan Miloşeviç ve Sırp liderlerden Vojislav Seselj tarafından da davayı politize etmek ve yargılama sürecini uzatmak üzere kullanılmıştı. Miloşeviç’in yargılanmasının dört yıl boyunca sürdüğünü ve 11 Mart 2006’da hücresinde kalp krizi sonucu yaşamını yitirmiş bir şekilde bulunması nedeniyle yargılamanın sonsuza dek sonuçsuz kalması, denenmiş yöntemin işe yaradığını gösteriyor. Miloşeviç, mahkemeye getirilmesi imkansız dünya liderlerinin tanık olarak dinlenmesini talep ediyordu; Karaciç ise yakalandığı günden bu yana ABD’li diplomat Richard Holbrooke ile Temmuz 1996’da kendisine yargı dokunulmazlığı garantisi veren bir anlaşma yaptıklarını iddia ediyor.[5] Miloseviç gibi savunmasını kendi yapacak olan Karaciç, gerek savunmasını henüz hazırlayamadığı yönündeki itirazları gerek Hollandalı hakimlerin görevden alınması talepleri gerek Sırbistan’da yakalanmasındaki usulsüzlükler ve medya üzerinden yürütülen “cadı avı”nın kurbanı olması nedeniyle adil yargılanma hakkının tehlikeye girdiği iddiaları ve gerekse de mahkemeye yönelttiği “Kendisini yok etmeye kararlı bir NATO mahkemesi” ve “sahte bir şekilde kendisini uluslararası toplumun mahkemesiymiş gibi gösteren mahkeme” ithamlarıyla yargılama sürecini uzatabildiğince uzatmaya çalışmaktadır.

BM Mahkemesi’nin son sınavı

Miloşeviç davası nedeniyle etkin bir yargılama yapamamakla suçlanan BM hakim ve savcıları ise Karaciç davasıyla yeni bir sınav verecekler. ICTY her ne kadar bu kez yargılama sürecini olabildiğince kısaltacak önlemler almaya çalışsa da yakalanmasının üzerinden geçen 15 ay, Karaciç gibi 14 yıldır bir numaralı zanlı olarak aranan bir savaş suçlusunun yargılamasının başlama aşamasına geçiş bakımından çok uzun bir süredir. Hâlbuki yeni delil ve belgeleri dikkate alan yeni ve Temmuz 1995 tarihli ilk iddianamenin yerine alan 11 maddelik iddianame geçtiğimiz Mayıs ayında tamamlanmıştı. Karaziç’in, Sırp olmayanları hedef alan imha, cinayet, kasten adam öldürme, işkence, sürgün, insanlık dışı hareketler, korkutma, rehin alma gibi savaş suçlarından[6]; 44 ay süren Saraybosna kuşatması ile 1995 Srebrenitzsa Soykırımı’yla ilgili iki soykırım suçundan ve BM askerlerinin rehin alınması suçundan[7] yargılanacağı zaten belliydi. Nitekim duruşmanın Ağustos ayında başlayacağı da verilen bilgiler arasındaydı.[8] Ancak mahkeme, davanın hızlı görülmesi amacıyla bir anlamda dava kapsamının daraltılması yönünde çalışılmasını uygun gördü. Çünkü Miloşeviç davasını sonsuzluğa uzatan sebeplerin başında Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Kosova’daki çatışmalarla ilgili, toplam 66 maddelik üç ayrı iddianamenin tek bir dava altında toplanması olduğu düşünülmekteydi. Mahkeme Karaciç davasında hiç değilse teknik sebeplerin dava sürecini uzatmasını engellemek adına savcılardan tanıkların sayısını azaltmasını ve suçların da kapsamını daraltmasını istedi.[9] Savcılar son düzenlemelerle birlikte kısaltılmış iddianameyi 19 Ekim 2009’da mahkemeye sundu. Nihai belgede suç mahalli, olay ve belediye sayısı azaltılmışsa da hala 11 adet soykırım, savaş suçu ve insanlık suçu yer alıyor. Mahkeme başkanının yargılama sürecinin iki yıl kadar sürebileceği yönündeki açıklamasını ve ICTY’in görev süresinin de 2010’da sona erecek olması nedeniyle oluşan belirsizliği dikkate alınırsa savcıların Karaciç’in yargılandığı duruşmaları düzene sokma amaçlı çabalarının uzun sürdüğü ortadadır. Ancak çok daha önemlisi, zaten çok gecikmiş olan adaletin sağlanıp sağlamayacağıdır.

Karaciç’in yargılanma sürecinin Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğünün bir kez daha tehlikeye girdiği ve parçalanmaya doğru giden bir siyasi krizin dindirilemediği bir döneme rastlaması, gerçek adalet adına büyük bir talihsizliktir. Bosna-Hersek’in parçalanmasını tetikleyeceği iddialarının dile getirilmesi, yargılama sürecinin bağımsızlığını mutlaka etkileyecektir. ICTY’in sadece Sırpları hedef alan mahkeme olduğu iddialarının, gerçek dışı olmalarına rağmen, Bosnalı Sırplar’ın Bosna-Hersek’in toprak bütünlüğünü devam ettirmedeki isteksizliklerini arttırdığının iddia edilmesi ise Uluslararası Adalet Divanı hakimleri gibi ICTY hakimlerinin de hukukun önüne siyasi kararları geçirmek istemelerine sebep olabilecektir. Gerçekte olmayan barış adına bir kez daha hukukun, hakkaniyetin ve adaletin arka plana atılması, Boşnaklara bir darbe daha vurulması anlamına gelecektir. 1995 katliamını soruşturmak için kurulmuş özel bir komisyonca 2005’de yayınlanan rapor,[10] Bosna’da bugün dahi süren bir trajediyi gözler önüne seriyor. Çünkü Bosna’da etnik temizlik döneminin kurbanları ve yakınları bugün sokakta yürürken ve hatta işlem yaptırmak üzere gittikleri resmi dairelerde soykırım failleriyle yüz yüze geliyor. Nitekim söz konusu raporun en çarpıcı vurgusu, “Srebrenitzsa Soykırımı”nda doğrudan ya da dolaylı olarak 25 bin kişinin rol aldığını, bunların 19 bininin aralarında Savunma Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı personelinin de yer aldığı Bosnalı Sırp olduğu belirlemesinedir. Bugün Bosna’nın AB ve NATO ile entegrasyon ya da Dayton Barış Anlaşması’nın işleyip işlememesi konularıyla dünya gündemine yerleştirilirken Boşnakların gündemi hala yakınlarının hiç değilse kemiklerinin bulunması. Dolayısıyla ICTY’nin görevi de hiç değilse Karaciç’in sorumluluğunu belirlemek ve cezalandırılmasını sağlamak olmalı. Karaciç de Bosnalı Sırp Cumhurbaşkanı Biljana Plavsiç[11] gibi “iyi hal”den erken tahliye edilecekse bile en azından Miloşeviç davası gibi sonuçsuz kalmamalı ve mahkeme görevini tamamlamalı. ICTY’in görevinin sona ermesinin ardından mahkemede toplanan ve sadece Srebrenitzsa’da değil Bosna-Hersek’in tamamında işlenen soykırım suçunu kanıtlayan yüzlerce belgenin ne olacağı meselesi ise bir an önce çözüme kavuşturulmalı ve belgelerin güvenliği sağlanmalıdır.



[1]Karaciç'i, BM savcılarının kendisini Bosna-Hersek'teki 1992-1995 ihtilafından kaynaklanan soykırım ve savaş suçlarıyla ilk defa suçlamalarından yaklaşık 13 yıl sonra 21 Temmuz 2008'de Belgrad'da tutuklandı.

[2]Saraybosna'nın işgali dahil, 44 aylık dönemde yaşananlarla ilgili 938 bin 585 sayfalık dosyada 72 bin 634 adet belge bulunuyor.

[4]http://www.un.org/icty/pressreal/2005/p945-e.htm

[5]Karaciç, Temmuz 1996’da kamu görevini terk etmesi karşılığında kendisine yargı dokunulmazlığı teklif edildiğini, bu nedenle de görevini terk ettiğini iddia etmektedir. 1995’te Bosna-Hersek’teki savaşı sona erdiren Dayton Barış Anlaşmasına aracılık da eden eski ABD elçisi Richard Holbrooke ise iddiaları kabul etmiyor. Karaciç’in ABD ve İsveç’e söz konusu anlaşmaya ilişkin kanıtların bulunması konusunda baskı yapılması talebi, İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt’in duruşmada ifade vermeyi reddetmesi nedeniyle karşılıksız kalmıştır. Bildt, Karaciç’in yapıldığını iddia ettiği anlaşma konusunda bilgisi olmadığını mahkemeye iletmiş ve böyle bir anlaşma olsa bile mahkemenin yetkisini aşamayacağını ve Karaciç’in yargılanma sürecini durdurmayacağını ifade etmiştir. Karaciç’in dokunulmazlık anlaşmasını ileri sürerek hakkındaki tüm suçlamaların düşürülmesi talebi ise mahkeme savcılarının böylesi bir anlaşmanın var olması halinde dahi bunun mahkeme huzurunda yasal olarak bağlayıcı olmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle reddilmiştir. (18 Haziran 2009) BM savaş suçları mahkemesinin temyiz mahkemesi de kararı 13 Ekim 2009’da onaylamıştır.

[6]Bosna’da yaşanan etnik temizlik, geride 35 bini çocuk 312 bin ölü, 18 bin kayıp bıraktı.

[7]Bosnalı Sırp paramiliter güçleri, NATO’nun hava bombardımanına son vermesini sağlamak üzere 26 Mayıs 1995 ila 19 Haziran 1995 tarihleri arasında 200 BM Barış Gücü mensubu ve askeri gözlemciyi tutuklamıştı.

[8]Ön duruşma Hakimi İan Bonomy, 20 Ağustos 2009 tarihinde davanın duruşmaya hazır olduğunu belirterek Karaciç davasının başlaması yönündeki tavsiye kararını bildirmişti. 

[9]23 Temmuz 2009

[10]Setimes, 17.10.2005; Erhan Türbedar,  “UAD’da Görülen Dava Neden Önemliydi?”, Uluslararası Suçlar: Bosna-Hersek Örneği, ASAM Yay., Ankara 2008, s 57-65

[11]Balkanlar’ın “Demir Leydi”si olarak anılan Plavsiç, Ocak 2001’de teslim olmuş, Bosna-Hersek’teki 1992-1995 ihtilafı sırasında Bosnalı Müslüman ve Hırvatlar’a uygulanan zulüm kampanyasındaki rolünden ötürü Şubat 2003’te 11 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. ICTY, yaklaşık bir ay kadar önce 16 Eylül 2009’da mahkûmun iyi hali ve "ıslah olduğuna dair belirgin kanıtları" gerekçe göstererek erken tahliye kararı verdi. Cezasının üçte ikisini çekmiş olan Plavsiç'in Haziran 2003'te nakledildiği İsveç'teki cezaevinden tahliye edilmesi, Boşnak soykırım kurbanı ve yakınlarının tepkisine neden oldu. Ayrıntı için bkz. Setimes, ICTY'nin Kararı Karışık Tepkilere Yol Açtı, 17.09.2009, http://www.setimes.com

(Makale ilk kez 27 Ekim 2009'da Türksam'ın internet sitesinde yayınlanmıştır) 

 

Gözde Kılıç Yaşın

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display