×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116

 Bu sayfayı yazdır

Gökkuşağı Ülkesi

Yazan  09 Mayıs 2008
NADİM MACİT - "Muhafazakâr demokratların kültür ve medeniyet kılıklı yeni politik havuçları: “Mozaik”, “Köprü Uygarlıklar Ülkesi” ve son olarak da “Gökkuşağı Ülkesi”. Yeni siyasetin özgürlük çağrısı “parçalar, desenler ve eklemeler” üzerinden yapılıy

Bu kavramlar milli devletten duyulan rahatsızlığın biçimsiz uzantısıdır. Türk Milleti ifadesinden rahatsız olanların kutsal ve değer içerikli etiketlerin altına gizlenerek İslam'a ve özgürlüğe yaptıkları atıflar sahte inşadır. Başka bir amacın ürünüdür. Yıllarca Batı düşmanlığı yapan radikal-köktenci İslamcıların meta-batılılaşma taraftarı olmaları, hatta "Batıcılığı"kendi var oluşları ve gelecekleri için siyasi hedef göstermeleri biçimsiz ve izahı zor bir çelişkidir.

Türkiye'nin temel niteliklerini kafalarındaki muhayyel biçime dönüştürme gayreti siyasi alanda var olmanın bir yöntemidir. Çünkü siyaset ihtilaftan beslenir. İhtilaf ne kadar derinleştirilir ve kutsal öğelerle tahkim edilirse toplum o ölçüde ayrışır. Yıllardır Cumhuriyetin gelenekten ve tarihi mirastan kopuş olduğunu söyleyenlerin Batı kültürüne ve Batı'nın siyasi müdahalelerine son derece açık olmaları ne anlama gelir? Cumhuriyet bir kopuşsa, Batı mahfilleri ile buluşmanın adı nedir? Böyle bir çelişki "kendilerini kopuş ve buluşma ile tanımlayanların" dün de bugün de aynı mahfillerden yönlendirildikleri sonucuna götürmez mi? Böyle bir durumda Cumhuriyetin kuruluş felsefesine karşı geliştirilen "dini /politik muhalefet" cephesini dindarlıkla açıklamak mümkün müdür?

İslam adına, milli devlete karşı küreselleşmeyi savunmak liberal duruşla açıklanabilir. Liberal piyasa kesintisiz sermayenin kurumsallaşmış biçimidir ve tekelcidir. Bu, İslam'ın toplumcu ve dayanışmacı ruhuyla bağdaşmaz. Kaldı ki liberalizm bireyi, din, tarih ve kültür gibi tüm bağlılıklardan soyutlar. Çünkü liberal ideolojinin üzerine çakılan yamalar kaldırılırsa ucu, olguculuğa gider. Bireyi, salt aklın ve salt ekonomik merkezli fiillerinin bir sonucu olarak görür. Vatan ve millet gibi metafizik bağlılıkları, kültür ve tarih bağlamında inşa edilen kimlikleri askıya alır. Oysa İslam; olguyu aşan ve değer dünyası inşa eden bir yapıya sahiptir. Temeli, esası ve zihin haricinde gerçek varlığı olmayan bir şey imanın konusu olamaz. Öyleyse İslam'la liberal sistemi bağdaştırma girişimi ve ısrarı batının ekonomik ve siyasi alanını genişletmek için uydurma bir sentezden başka bir şey değildir. Gece gündüz din diyenlerin batılı aktörlerin ölçüsüz yönlendirmelerine son derece açık olmalarının nedeni böyle bir sahte inşaya iman etmeleridir.

Ülkemizde dini grupların, politikayı ve devleti denetleyen düzeye taşınması dini duyarlılığın bir gereği midir, yoksa Türkiye'ye karşı uygulanan siyasetin bir sonu mudur? AB ilerleme raporlarına bağlı olarak ülkemizde dini gruplar; özel amaçlara bağlı olarak eğitimi, adaleti ve güvenliği belirleyen güç haline getirilmişlerdir. Bu, cumhuriyete karşı batılı egemen devletlerin geliştirdiği bir projedir. Öyleyse liberal küresel politikaların dini yalnızca çıkara dönük bir araç haline getirmelerini görmezden gelmek "dini ve milli değerlerin parçalanışına" zemin oluşturmaktır. Aslında, böyle bir zemin oluşturulmuş durumda. Ülkemiz şu anda böyle bir süreci yaşamaktadır.Mozaik, gökkuşağı ve köprü gibi kıblesiz ve yönsüz kavramların din ve özgürlük adına piyasaya sürülmesinin nedeni budur.

Bunlara göre "mozaikte" her biri kendi kalabilmeyi başarmış parçaların hangi temellerde bir araya geldiği çok da önemli değildir. Parçanın bütünden önemli olduğu vurgusu hâkimken, bütünün parçaların toplamından daha fazla anlama sahip olup olmadığı sorunu göz ardı edilmektedir. Oysa milli temel üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en başta gelen amacı milletleşmedir. Bu temel yıkılmadıkça ülkenin birliği ve beraberliği devam eder. Bunun farkında olan "dini-etnik bölücülerle küresel güçler arasında kalan ara elemanlar" sürekli olarak Türklüğe saldırmaktadırlar. Ayrıca bunlar, Anadolu topraklarını sürekli olarak "uygarlıklar ülkesi" şeklinde tanımlıyorlar: Hitit, Sümer, Bizans ve benzeri gibi. Bu durumda sormak lazım: Türkiye Cumhuriyeti Devleti telgraf direği mi? Eğer sürekli olarak bunları dillendirmek uygar ülke olmaksa o zaman ne diye çabalarız uygar ülkeler seviyesini yakalamaya? Her gelenin elbisesini emanet ettiği vestiyer midir Türkiye? Tarihi inkâra dayanan bu görüş, bu toprakları Türksüzleştirme ve Türk Milleti'nin izlerini silme amacını matuf beşinci kol faaliyetidir. Son zamanlarda kendi kültürümüze ait eserler yok edilirken, Hıristiyan, Sümer ve benzeri medeniyetlerin eserlerine para akıtılıyor. Demek ki Gökkuşağı Ülkesi'nde kendi dışında her türlü biçime girme sanatı özgürlüktür!