Avrupa'da Aşırı Sağın Yükselişini Anlamak

Yazan  24 Ocak 2012
Demokrasi ve özgürlük gibi norm ve değerler, AB için tutarlılık göstergesi olma işlevini kaybetmeye mi başlamaktadır?

2011 yılının son günlerinde, Macaristan'daki rejimi otoriter bir eksene kaydırmaya sevkeden anayasa değişikliği, AB'de aşırı sağın içten içe yükselmeye devam ettiğini açıkça göstermiştir. Başbakan Viktor Orban'ın liderliğindeki iktidar partisi Fidesz, her ne kadar Macaristan'da merkez sağ bir parti olarak tanımlanabilecek konumda ise de, yeni anayasanın muhafazakar, dinci, ırkçı, özgürlük kısıtlayıcı atıfları onu aşırı sağa kaydırmıştır.1 Ocak 2012 tarihinden itibaren yürürlüğe giren yeni anayasa, AB tarafından büyük tepkiyle karşılanmış ve sonunda Orban bu değişikliklerle ilgili olarak Avrupa Parlamentosu'nda savunma yapmak durumunda kalmıştır. Bu noktada AB'nin, bir üyesindeki, temel norm ve değerleriyle çatışan gelişmeler karşısında doğru bir tutum sergilediği öne sürülebilir, fakat AB'nin tüm üye ülkelerdeki benzer gelişmeler karşısındaki tutumu ve tepkileri bakımından tutarlı olduğu belirtilemez.

2010 yılından itibaren, iki yıllık süre zarfında Avrupa'nın önde gelen liderlerinin şu demeçleri, Avrupa'daki aşırı sağın merkez noktasını ve AB'nin meseleyle ilgili tutarsızlık kaynağını açıkça göstermektedir:

Almanya Başbakanı Angela Merkel: "Çok kültürlülük tamamen başarısız oldu. Almanya, kapılarını göç dalgasına açmadan önce, entegre olmayanlara karşı daha sert bir tutum sergilemelidir."[1] Ekim 2010.

İngiltere Başbakanı David Cameron: "Onlarca yıldır izlenen çok kültürlülük politikası, radikal İslam'ın güç kazandığı ayrılıkçı topluluklar yaratmıştır."[2] Şubat 2011.

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy: "Çok kültürlülük bir başarısızlık… Müslüman yurttaşlarımız herkes gibi ibadet edebilmelidir. Ama bu bir Fransız İslamı'yla olabilir.Fransa'daki İslam'la değil."[3] Şubat 2011.

Avrupa Konseyi Yabancı İlişkiler Konseyi üyesi Thomas Klau: "1930'lu yıllarda aşırı sağcı partilerin ortak noktası Yahudi karşıtlığıydı. 21. yüzyılda bu Müslüman karşıtlığına dönmüş durumdadır."[4] Kasım 2011.


Avrupa'da Aşırı Sağın Fikir Temeli



Avrupa'nın tanımlanmasını sağlayan en önemli kaynak öğe, aslında bütün Avrupa tarafından ortak algılanacak bir tehdit öğedir. Bu iç veya dış tehdit şeklinde olabilmektedir. Örneğin, Ortaçağ'da İslam, 16. ve 17. yüzyılda Türkler, 19. yüzyılda Rusya, 20. yüzyılda Sovyetler Birliği ve Nazi Almanya'sı Avrupa'yı tanımlamaya ve sınırlarını belirlemeye yarayan tehditlerdendi. Avrupa fikrinin en güçlü ayağını oluşturan yaklaşım Avrupalıların kendilerini diğer kültürlerle karşılaştırarak ve karşıtlaştırarak algılamaları biçimindeydi.[5] 18. yüzyılda ve sonrasında özgürlük, akılcılık, hukukun üstünlüğü, ilerleme gibi ilkelerle desteklenen Avrupa tanımı, bu ilkelerin yokluğunda Avrupa gibi olmayanlara benzemek korkusuyla bezenmişti ve nasıl olunacağı da Osmanlı İmparatorluğu'nun kötü ve baskıcı olarak kabul edilen devlet yapısıyla örneklendirilmiş, ondan korunmak gerektiği vurgulanmıştı.[6] 20. yüzyıla gelindiğinde, 1960'lı yıllardan itibaren 2000'li yıllara uzanan süreçte Avrupa'da göçmenler, özellikle de işgücünde yer alan göçmenler, kültürel parçalanmanın temel nedeni olarak kabul edilmişlerdi. Bu nedene, yükselen ırkçılık akımı ve genel olarak aşırı sağı da eklemek mümkündür. Bu noktada göz ardı edilmemesi gereken, ırkçılığın ve genel anlamda aşırı sağın, bir taraftan Avrupa'ya ve ortak kimliğe yönelik tehdit olarak kabul edilirken, diğer taraftan da Avrupa'nın merkezinden diğer kimliklere yönelik dışlayıcılığın hatta tehdidin kaynağı haline gelmesidir.

1980 ve 1990'ların aşırı sağı, 1960'ları ve 1970'lerin liberal ve ulusal niteliklerin zayıflaması anlamında kozmopolit politikalarına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Avrupa'nın aşırı büyümüş sosyal refah sistemine ve bu sistemi besleyen vergilere karşı da eleştirel bir tutum takınmıştır. Aşırı sağ partiler ekonomi alanında gerek sınai gerekse de işgücü anlamında milliyetçi bir duruşa sahip olmuşlardır. Ulusal düzeylerde yaşanan ekonomik sorunların sebebi, uluslararası aktörler ve bu aktörlerin uluslararası alandaki kurum, kuruluş ve eylemleri olarak kabul edilmiştir. Bu aktörler, ABD kaynaklı küreselleşme, Brüksel odaklı bütünleşme, İslami çokkültürlülük olarak tanımlanmıştır.

1970'lerin sonlarından itibaren Avrupa'da artan istihdam ve göç sorunu, işgücünde işbirliğine değil, ayrışmaya yol açmış ve ücretler, sosyal güvenceler, barınma imkanları gibi konularda artarak yaşanan kaynak sıkıntısı, emeğin yerli-yabancı ekseninde rekabeti sonucunu doğurmuştur. 1990'lara uzanan süreçte göç sorunu, Avrupa için adeta sosyal güvensizlik yaratan bir mesele haline gelmeye başlamıştır. Göçmenlerin, içinde yaşadıkları kültür ve toplumla kaynaşamama sorunu da güvensizlik yaratmıştır. Bu noktada da sosyal güvensizlik, yabancı düşmanlığının temel referansı halini almıştır. Avrupa'daki kitle partileri, aşırı sağın sorun alanları olarak gördüğü bu gibi meselelere çözüm üretme potansiyeli sergileyememiş, bu durumda da seçmenler tepki oyları vermeye başlamışlardır. Bir başka deyişle, aşırı sağ siyaset, içerisinde protesto oylarını barındırmaktadır. Bu protestonun sebebinin ne olduğu her zaman çok net olmayabilmektedir. Tepkisel tutum, bağlı olunan değerler ve ideoloji dışında, akılcı olmayan ve duygusal temele dayalı olarak da ortaya çıkabilir. Bu noktada açık olan husus, protestonun, ki buna tepki de denebilir, bir konuyla ilgili politikaya ya da bir konuyla ilgili politika geliştirilemeyişine karşı memnuniyetsizlikten ve kontrolü ele geçirme isteğinden ortaya çıktığıdır.[9]



Avrupa'da Aşırı Sağ Pratiği



Avrupa'da aşırı sağ partilerin yükselişi ve bölgesel, ulusal ve yerel düzeylerde seçim başarısı kazanmaları 30 yıllık bir süreçte gerçekleşmiştir. Avrupa'da aşırı sağ partiler işsizlik ve göç arasında bağ kuran materyalist bir argümanla seçim stratejisi geliştirmeye çalışmışlardır. Örneğin, Jan-Marie Le Pen, Fransa'daki 1984 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde "İki milyon göçmen, iki milyon Fransız'ın işsiz kalması demektir" söylemini kullanmıştır. Aynı seçimde, Almanya'da Cumhuriyetçiler "İşsizliği kaldır: Göçü durdur" sloganıyla hareket etmişlerdir.

Genel olarak aşırı sağ partiler Avrupa'da şu üç faktörü kapsayan bir niteliğe sahip olmuş ve bu özellikleriyle yükseliş seyri izlemiştir.

1. İdeolojilerini ve stratejilerini, faşizmin, ırkçılığın, demokrasi düşmanlığının en uç noktalarından arındırarak modernize etmeleri,


2. Ulus fikrine bağlılığı koruyarak siyaset alanında yeni fırsat alanları yaratmaya çalışmaları,


3. Siyasal alanda diğer siyasi aktörlerden ayrılan bir profilin geliştirilmesi.Fransa'da Ulusal Cephe'nin (FN) lideri Marine Le Pen'in, partisini aşırı sağcı imajdan kurtarıp, halkın farklı kesimlerinden destek almak için çaba göstermesi, bir bakıma bu faktörlerin kaynaşmasınınsonucudur. Yine de, yabancı karşıtlığı ve Avrupa'ya karşı söylemler bu partide de varlığını korumaktadır.

2000'li yıllar itibariyle Avrupa'daki aşırı sağ hareketlerin referans noktaları olarak şu hususlar öne çıkmaktadır:

1. Çok kültürlü toplumlarda sosyo-ekonomik açıdan görülen ekonomik bunalım, işsizlik ve güvencesizlik gibi sorunlar aşırı eğilimlere neden olan sosyal bunalımlara yol açmaktadır. Bu noktada göz ardı edilmemesi gereken husus, bu sorunlarla aşırı sağ eğilimler arasında basit bir sebep-sonuç ilişkisi olmadığıdır.


2. İdeolojik olarak aşırı sağ, yabancı düşmanlığı ve dışlayıcılık üzerine kuruludur. Aynı zamanda, heterojen, değişken ve ulus odaklı kitle ideolojisi söylemi geliştirebilen bir niteliğe de sahiptir.

Pratikte, Avrupa'nın kendini koruması beklenen aşırı sağ yönelimlerin, kendisinin kullandığı bir dışlayıcılık unsuru olması, AB için bir iç çatışma sebebi halini almıştır. Bunu şu şekilde açıklamak mümkündür: Aşırı sağ hareketler karşısında AB'nin bir takım önlemler geliştirmeye çalıştığı görülmektedir. Örneğin, 2011 yılında Avrupa Polis Teşkilatı Europol'ün Avrupa'da aşırı sağ hareketlerin güncel bir haritasını oluşturacağı açıklanmıştır. Europol'ün özellikle Kuzey Avrupa ülkelerindeki aşırı sağcı örgütlenmeleri inceleyeceğine işaret edilmiştir. Bunun yanında, Almanya Sosyal Demokrat Parti Genel Sekreteri Andrea Nahles, 'Rhein-Zeitung' Gazetesi'ne yaptığı açıklamada, Almanya'daki aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti, NPD'nin yasaklanması çağrısında bulunmuştur, ki Almanya'da 2003 yılında NPD'nin yasaklanması için girişimde bulunulmuş, ancak partinin kapatılması talebiyle açılan dava Anayasa Mahkemesi'nden dönmüştür. Yine 2011 yılında, Norveç'teki silahlı saldırının ardından, Almanya'da iç güvenlik önlemlerinin artırılmasına dönük öneriler tartışılmaya başlanmıştır. Hatta, Almanya'da telefon ve internet gibi haberleşme verilerinin depolanmasını öngören bir yasa tasarısının hazırlanması ve değerlendirilmesi gündeme gelmiştir.[12] 2011 yılının sonuna doğru da Avrupa Komisyonu, Schengen bölgesinde reform teklifinde bulunmuş, böylece yasadışı göçün önüne geçemeyen üye ülkelerin geçici süreyle Schengen üyeliğinin askıya alınması önerilmiştir.[13] Görüldüğü gibi tüm bu gelişmeler, AB'nin savunduğu norm ve değerlere, ortak politikalara ve uygulanmalarına tamamen zıt koşulları barındırmaktadır.

Sonuç Yerine

Tüm bu koşullar altında, akademi dünyasında ve medyada, Avrupalıları aşırı sağ partilere oy vermeye iten temel nedenin modernleşmeden kaynaklanan kayıp olduğu kabulünün yetersiz kaldığı öne sürülebilir. Bu kesim, kaybı, küreselleşmenin siyasal, ekonomik ve kültürel alanda neden olduğu güvenliksizlikle bağdaştırmaktadır. Ancak bu, sadece, insanların partiler tarafından kendi yanlarına çekilirken hangi atıflarda bulunduğunu göstermektedir. Halbuki, seçmenlere siyasi çözüm olarak teklif edilenler de önemlidir. Aşırı sağ partiler, bir bakıma, merkezde yer alan partilerin ihmal ettiği, fakat kamuoylarında önemli olan organize suç, yolsuzluk, Avrupa bütünleşmesi ve göç gibi meselelere yoğunlaşarak öne çıkmaya çalışmaktadır[14].


Aşırı sağ eğilimler AB'nin iç tutarlılığı için ise adeta bir sınama kaynağı halini almaktadır. Bir yandan, bu eğilimlere karşı AB nezdinde geliştirilmeye çalışılan önlemler, diğer yandan da önde gelen Avrupalı liderlerin aşırı sağı yansıtan söylemleri, politikaları ve Avrupa ülkelerindeki yabancı karşıtlığı ve dışlayıcılık, AB norm ve değerleri ile ortak politikaların ve uygulamaların sürdürülebilirliğini önümüzdeki süreçlerde adeta gölgeleyecek gibi görünmektedir.








[1]Kate Connolly, "Angela Merkel declares death of German multiculturalism", 17 Ekim 2010,

http://www.guardian.co.uk/world/2010/oct/17/angela-merkel-germany-multiculturalism-failures">http://www.guardian.co.uk/world/2010/oct/17/angela-merkel-germany-multiculturalism-failures (Erişim: 19 Aralık2012).



[2] Oliver Wright, Jerome Taylor, "Cameron: My war on multiculturalism", 5 Şubat 2011,

http://www.independent.co.uk/news/uk/politics/cameron-my-war-on-multiculturalism-2205074.html">http://www.independent.co.uk/news/uk/politics/cameron-my-war-on-multiculturalism-2205074.html (Erişim: 19 Aralık 2012).



[3] Ruadhan Mac Cormaic, "Sarkozy denounces multiculturalism as a failure", 12 Şubat 2011, http://www.irishtimes.com/newspaper/world/2011/0212/1224289636274.html (Erişim: 19 Aralık 2012).



[4]Tom Bailey, "Are the left's multicultural policies to blame for the rise of the right?" 27 Kasım 2011,

http://blogs.independent.co.uk/2011/11/27/are-the-left’s-multicultural-policies-to-blame-for-the-rise-of-the-right/">http://blogs.independent.co.uk/2011/11/27/are-the-left%E2%80%99s-multicultural-policies-to-blame-for-the-rise-of-the-right/ (Erişim: 19 Aralık 2012).



[5]Aslı Çırakman, "Avrupa Fikrinden Avrupa Merkezciliğe", Doğu Batı, Şubat 2001, s.31.



[6]Çırakman, a.g.m., s.45.



[7]Çırakman, a.g.m., s.74.



[8]Jan Rovny, "The Extreme Right in Contemporary Europe," The New Presence, 2009, s.18.



[9]Kai Arzheimer, "Contextual Factors and the Extreme Right Vote inWestern Europe", American Journal of Political Science, Vol. 53, No. 2,2009, s.263.



[10]Nora Langenbacher, Britta Schellenberg (ed.), Is Europe On The 'Right' Path? Berlin, 2011, s.43.



[11]Othon Anastasakis, "Extreme Right in Europe: A Comparative Study of Recent Trends", Discussion Paper No. 3, 2000, s.18.



[12]Avrupa'da Aşırı Sağ Alarmı", 26 Temmuz 2011, http://www.dw-world.de/dw/article/0,,15270816,00.html (Erişim: 19 Ocak 2012).



[13]AB'den Schengen'e Reform Önerisi", 16 Eylül 2011, http://tr.euronews.net/2011/09/16/ab-den-schengen-e-reform-onerisi/ (Erişim: 20 Ocak 2012).



[14]Cas Mude, "Who's Afraid of the European Radical Right?" Politics Abroad, Dissent, 2011, s.9.

Dr. Sezgin Mercan

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Avrupa Birliği Araştırmaları Merkezi Başkanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display