Bu sayfayı yazdır

Avrupa Birliği Ve 2004 Randevusu

Türkiye’de hükümet ve Avrupa Birlikçi lobi, Avrupa Birliği tam üyesi olacağız diye Avrupa Birliği Brüksel’in istemediği veya bu ölçüde istemediği “standartları” bile AB tam üyeliği arzusu içinde gerçekleştirirken

onları motive eden temel duygunun 2004'de Türkiye'ye verilmesi beklenen tam üyelik görüşmelerinin başlaması için bir tarih olduğu bilinmektedir. Yani tam üyelik değil, sadece daha sonra 20 seneye kadar uzatılabilecek, Almanya'da iktidara Hıristiyan demokratların gelmesi durumunda durduracaklarını ilan ettikleri bir sürecin içine girmek için bütün yapılanlar.

Kıbrıs'ta Annan Planını kabul ederek, adanın tamamının Rumlaşması ve Türklerin Kıbrıs'ta Filistinlileşmesinin önünün açılması gibi bir risk sadece bunun için alınacaktır. Keza Türkiye, Yunanistan lehine karar vererek, Ege'de Yunan kara sularının % 43,5'den % 71'5 çıkmasını sağlayacak, Ege'de kara sularının 12 mile yükselme kabul etmesi büyük bir ihtimal olan siyasileşmiş bir uluslar arası mahkemeye gitme riskini bunun için üstlenmektedir.

Fransa'da etnik dillerde televizyon yayınları için devlet televizyonlarında günde ancak 30 dakika ayrılırken Türkiye'de 24 saat yayın yapan özel televizyonlarda ve devlet televizyonlarında etnik dillerde yayın imkanı verilmesi bundandır. Ankara'da sınırsız ve kontrolsüz AB teslimiyetçiliği AB'nin şimdi Türkiye alay edercesine "alfabenize w, q, ve x" harflerini de ekleyin demesine yol açmaktadır. Sanki Yunanistan AB'ye girerken alfabe değiştirmiş gibi. Keza, AB'ye girmek istiyorsanız "gidin Vatikan'ı ikna edin" denilebilmektedir.

İşte bütün bunlar gerçekleşirken, Türk halkına bunlara katlanın çünkü sonunda Türkler için "tarihin sonu" anlamına gelen AB tam üyeliği gerçekleşecek, bizde bütün sorunlarımızı çözerek zengin, kalkınmış, demokratik bir ülke olacağız denmektedir. 2004 bu çerçevede sihirli bir tarih haline gelmiştir. Ancak, Türkiye'nin AB tam üyeliği konusundaki esas sıkıntının Türkiye'nin politik, ekonomik, kültürel uyum zorlukları değil de AB'nin kendi yapılanma zorlukları olduğunu bilenler için 2004 hiç de sihirli bir yıl değildir. Üstelik 2004'de Türkiye'ye görüşmelere başlamak için tarih verilse dahi Türkiye'nin hiçbir zaman Fransa ve Almanya gibi bir tam üye olamayacağı ortadadır.

Dün AB'nin genişlemeden sorumlu yetkilisi Verheugen yaptığı açıklamada AB'nin Türkiye'ye 2004 senesi için verdiği tarihin 2005'e kaydırılabileceğini söyleyerek Brüksel'de Türkiye aleyhine var olan mevcut yapılanmayı bir kez daha ortaya koymuştur. Verheugen'in yapmış olduğu açıklama AB'nin Türkiye'nin tam üyeliğine yönelik gerçek tavrını da ortaya koymaktadır. Daha 2004'e bir seneden fazla bir süre var iken AB'nin Türkiye konusundaki tavrının Türkiye'yi Brüksel kapısında oyalayarak yeni tavizler talep etmek ve sonunda Türkiye'den bir kopuşun gelmesini beklemek olduğu meydana çıkmıştır.

Esasen AB çevrelerinde dile getirilen bir argümanda "Türkiye tam üye olamasa bile yapmış olduğu demokratik gelişmeler kendi yurttaşları için önemlidir ve onların menfaatinedir" şeklindedir. Yüzeysel olarak bakıldığında doğru olan bu yaklaşım aslında içinde hiçbir doğru bulundurmamaktadır. Gerçi, AB Uyum Yasalarının içindeki bir çok düzenlemenin AB olsa da olmasa da yapılması gerektiği şüphe götürmez. Ancak öyle düzenlemeler var ki, bunlar ortaya yeni talepler çıkarmaktadır ve Türkiye'nin bu talepleri AB tam üyesi olmadan tatmin etmesi mümkün değildir.

Ortaya çıkan talepleri AB tam üyesi olmadığı için tatmin etmekte zorlanacak olan Türkiye ciddi bir politik-sosyal ve ekonomik sıkıntı ile karşı karşıya kalacaktır. Bu çerçeveden bakıldığında Türkiye'deki teslimiyetçi AB yaklaşımı Türkiye'de büyük huzursuzlukların alt yapısını hazırlamaktadır.

Bugün bunun farkında dahi olmayan bir kısım iyi niyetli Avrupa Birlikçi bir süre sonra kaçınılmaz olarak AB'nin en köklü düşmanları haline geleceklerdir. Ve Türkiye'nin gündeminde yoğun bir anti-Avrupacılık oluşma tehlikesi büyüktür. Çünkü, AB dürüst değildir ve Türkiye'ye yalan söylenmektedir. Artık modernizasyon ile Batıcılığın ayni şey olmadığı anlaşılmalıdır. Çağdaş, güçlü, modern, zengin, demokratik ama kendi kültürel, tarihsel kökü üzerinde yükselen bir milli bir atılımdır.Türkiye için çare bugün sürdürülmeye çalışılan AB süreci değil.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü