Bu sayfayı yazdır

Avrupa Birliği Hayalinin Sonu

Yazan  17 Mayıs 2007
Türkiye’de yaşayan insanlara Avrupa Birliği üyeliği, AB ülkeleri ve sistemi o kadar abartıldı ki, insanlarımıza bir cennet vaat edilmediği kaldı.

Bu nedenle vatandaşlarımız ülkedeki bütün olumsuzlukların nedeni olarak siyasilerimizin ve insanlarımızın yeteneksizliği olduğuna inanmıştır. Birisinin gelip bizi düzeltmesi gibi aşağılık bir kompleks taraftar bulmuş AB'ye üye olduğumuz zaman bütün bu olumsuzlukların ortadan kalkacağı iddia edilmeye başlanmıştır.

İnsanlarımız sokaklarda bir olumsuzlukla karşılaştığı zaman -ki bu olumsuzlukların çoğu nedeni de kendi eğitilmemişliği olmasına rağmen-hiçbir Avrupa ülkesinde bu tür şeyler olmaz demeye başlamıştır. Hâlbuki aynı şahıslara hangi Avrupa ülkesini gördüğü sorulduğu zaman hiçbirini görmediğini belirtmekten de çekinmemiştir. Nasıl böyle bir yargıya vardığının sorulduğu zaman verebildiği inandırıcı bir cevapları da olmamıştır.

Avrupa Birliği o kadar abartıldı ki taraftarları bir cennet yaratacağını iddia etmeye başladılar. Halk o kadar psikolojik baskı altına alındı ki insanlarımız adeta komplekse itildi. Laf arasında biz yapamayız abi, Avrupa Birliği bizi düzeltecek iddiaları beyinlerimize yerleştirildi.

Bu arada AB'nin olumsuzlukları yüksek beklentiler yaratılarak kaybolup gidiyordu. Milli politikalarımız kırmızı, çizgilerimiz pas pas edilirken AB çıpasına sarılınıyor bu nedenle IMF'nin, Dünya Bankasının ve AB'nin bütün dayatmaları görmezden geliniyordu.

İddia edilen şuydu bir kulübe üye olacaksan onun kurallarına uyacaksın. Ama oyun başladıktan sonra kurallar sürekli değiştiriliyordu. Ne yaparsak yapalım önümüze yeni kurallar konuyor, yeni siyasi taleplerde bulunuluyordu. Bu talepler o kadar ileri götürülmüştü ki ülkenin federalleşmesi öngörülüyor, PKK terör örgütü destekleniyor, insanlarımız etnik kökenlerine ve inançlarına göre sınıflandırılıyor, Sevr'deki azınlıklar yeniden canlandırılmaya çalışılıyordu.

AKP hükümeti ne kadar verirse versin AB doymuyordu. Ancak AB ülkelerinde iktidarlar değiştikçe gerçek fikirlerini açıklamaya başladılar. Bu Almanya Başbakanı ile başladı ama hükümet uyanmadı uyanan toplumu da uyutmaya çalıştı.

Bu gün bilindiği gibi Fransa da yeni cumhurbaşkanı belki de daha doğru bir ifade ile başkanı göreve başladı.

Dış politikasında Türkiye'ye bakışı da çok açık olarak Türkiye karşıtlığı üzerine kurulu. Sözcüsü veya danışmanı tarafından çok açık olarak Türkiye AB müzakerelerini durduracağını açıkladı. Belki de Sarkozy'e bu politikalarından dolayı teşekkür etmemiz lazım. Çünkü biz kendi kendimize bu politikadan kurtulamayacak ve ne isterseler vermeye devam edecektik.

Biz millet olarak karmaşık durumlarda işi hep Allaha havale ederiz. Gerçekten Allah bize hep yardımcı olmuştur. Özellikle AKP gibi yerleşmiş Türk dış politikasına aykırı iş yapan hükümetler döneminde. Örnek vermek gerekirse bunu en son Kıbrıs konusunda yaşadık. Annan planını AKP'nin yoğun propagandası sonucu biz kabul edip geri dönülmez tavizler vermiştik ancak Güney Kıbrıs kabul etmeyerek bizi bir felaketten korudu.

Şimdi de Sarkozy sayesinde belki de AB ye tek yönlü bağlanmaktan kurtulduk. En az 5 yıl bu politikalar değişmeyeceğine göre inanıyorum ki ülkemizde de 5 yıl boyunca çok şey değişecek ve tek yönlü bağlılıktan kurtulacağız.

Yine AB kapsamında 14 Nisandan beri yapılan mitinglerle ilgili bazılarının daha çok da AB muhiplerinin bir iddiası var. Diyorlar ki mitinge katılan insanlar son derece modern giyimli ve çağdaş bir yaşam tarzına sahipler ve istedikleri de çağdaş yaşamlarının devamı. Nasıl olurda bu insanlar AB üyeliğine karşı olurlar.

Aslında bunun tartışılacak hiçbir yönü yok o mitinge katılan insanlar değişik partilere ve değişik fikirlere sahiptir ama onların ortak paydası ülkemizdeki tehdit algılamasıydı. AB sürecinin ülkeyi dönülmez felaketlere sürükleyeceğini görüyorlardı.

Milli dip dalgası harekete geçmişti.Ulus dağına ateş düşmüştü kendinize ulusalcı deyin veya milliyetçi deyin Türk halkı buna seyirci kalamazdı.Bu nedenle mitinglerde tavrını net olarak ortaya koydu.

Hayırlı görevler Sarkozy, teşekkürler Sarkozy.

Alaettin Parmaksız

1951 yılında Karaman Ermenek kazasında doğdu. İlk ve orta öğrenimi orada tamamladıktan sonra o dönemde Ermenek kazasında lise olmadığı için Liseyi EDİRNE'de okudu. 1970 ylında Kara Harp Okulu'na girerek, 1973 yılında Kara Harp Okulu'ndan, 1974 yılında Piyade Okulu'ndan mezun oldu. 1975 yılında Komando İhtisas Kursu'nu bitirdikten sonra tayin olduğu Erzurum'da 1980 yılında Kara Harp Akademisi'ni kazanarak, 1982 yılında Kara Harp Akademisi'ni bitirdi. 1992–1993 yılında NATO Savunma Koleji'ni, 1996 yılında Silahlı Kuvvetler Akademisi'ni bitirdi.

Kara Harp Akademisini bitirdikten sonra1982–1984 yıllarında KIBRIS'ta, 1984–1990 yıllarında Genelkurmay Karargâhı Harekât Başkanlığı'nda görev yaptı 1990–1992 Yıllarında HAKKARİ'de Dağ ve Komando Tabur Komutanlığı, 1992–1993 Yıllarında Genelkurmay Karargâhı Anlaşmaları İzleme Şubesi'nde proje subaylığı, 1993–1995 yıllarında Güney Kore Askeri ataşeliği, 1995–1996 Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı Kurmay Başkanı ve AZERBAYCAN 887 Tugay Eğitim Komutanlığı, 1996–1997 Kara Kuvvetleri Psikolojik Harekat Şube Müdürlüğü, 1997–1999 Gökçeada 5. Komando Alay Komutanlığı görevlerinde bulundu.

1999'da Tuğgeneralliğe terfi ederek Dağ ve Komanda Tugay Komutanlığına atandı. Hakkâri'de iki yıl tugay komutanlığını müteakip, 2001 yılında Edremit'te bulunan 19. Piyade Tugay Komutanlığı'na atanarak, iki yıl bu görevi yaptı. 2003'te Tümgeneralliğe terfi eden ve Genelkurmay İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma Daire Başkanlığı görevine atanan Emekli Tümgeneral Parmaksız, 2004 yılında Tümgeneral rütbesindeyken istifa ederek emekli oldu. 

4 yıl boyunca görev yaptığı Hakkari anıları ile bitirilemeyen terörün nedenleri, çözüm için uygulama modelleri ve terörle mücadelenin analizinin yapıldığı “BURASI HAKKARİ ANKARADAN GöRüNDüĞü GİBİ DEĞİL” adlı kitabı yayınlanmıştır. Parmaksız, evli ve iki erkek çocuk babasıdır.