Bu sayfayı yazdır

Avrupa Birliği Çöküyor mu?

Yazan  24 Ocak 2011

Avrupa Birliği Çöküyor mu?

20 Ocak 2011'de İngiltere'de sessiz sedasız önemli bir toplantı gerçekleşti. Bu toplantı İngiltere'nin inisiyatifiyle dokuz Avrupa ülkesinin bir araya gelmesiydi. Bu ülkeler İngiltere, Danimarka, İsveç, Norveç, İzlanda, Estonya, Litvanya, Letonya ve Finlandiya'dır. Norveç ve İzlanda Avrupa Birliği üyesi değil. Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde olan Finlandiya ve Estonya Euro bölgesinde bulunurken diğer üyeler Euro bölgesinde değiller. İngiliz yetkililer bu toplantının Avrupa Birliği karşıtı veya ideolojik olmadığını hemen açıkladılar. Ancak kaç kişi inandı bilmiyoruz. Brüksel'de Avrupa Birliği yetkilileri, Fransa ve Almanya oldukça rahatsız olmuşlar. Bu toplantıyı ve endişeleri daha iyi anlamak için geriye kısaca bir göz atmada yarar vardır.
1957'de Roma Antlaşmasıyla Fransa, Almanya, İtalya ve üç Benelüks ülkesi Hollanda, Belçika ve Lüksenburg'un katılımı ile kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğuna karşı rakip olarak İngiltere EFTA'yı kurmuştur. Ancak 1959'da üyelik için Yunanistan ve Türkiye'nin AET'yi tercih etmeleri AET'yi EFTA'ya karşı öne çıkartmış, güçlendirmiştir. İngiltere AET'nin büyümesini önleyemeyeceğini anlayınca 1963'de o günkü adı ile Avrupa Ekonomik Topluluğu'na tam üyelik için başvuru yapmış ama Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle veto etmiştir. Gerekçe olarak da İngilizlerin Avrupa Birliği'ne karşı olduklarını, dışarıda yıkamayacaklarını anladıkları için içine girip yıkacaklar; bu nedenle üyeliklerine karşı çıkıyorum demiştir. Yerine geçen George Pompidou Fransa'nın vetosunu kaldırınca İngiltere 1973'te AET üyesi olmuştur.1973'den bu tarafa sanki de Gaulle'ü yalancı çıkartmamak için elinden geleni arkasına koymamıştır. İngiltere, Avrupa Birleşik Devletleri veya Avrupa Cumhuriyeti adı altında bir birleşmeye karşıdır. Hem kendi ulusal çıkarlarına aykırı hem de uluslararası barışa karşı olumsuz bir faktör olarak görmektedir. Çok uluslu ve çok sorunlu ülkelerin tek devlete dönüşmesini rasyonel bir politika olarak görmemektedir. Bu nedenlerle de Avrupa Birliği'ni tek devlete dönüştürecek yaklaşım ve politikalara karşı hep tavır almış ve gerçekleşmemesi için elinden gelen bütün engellemeleri yapmıştır. Önleyemediği gelişme ve oluşumların da içinde olmamıştır. Örneğin, A La Carte Avrupa ve Çok Vitesli Avrupa uygulamaları büyük oranda İngiltere'nin eseridir. Bunların dışında tek sınırı ve tek vizeyi öngören Shcengen Antlaşması ve tek parayı kullanan 'Euro Bölgesi'nin dışındadır. 2009 Aralık ayında yürürlüğe giren Avrupa Birliği Anayasası veya diğer adıyla Lizbon Konvansiyonu'nun basit bir antlaşmaya dönüşmesine, Fransa ile Almanya'nın öfkelenmesine neden olan yine İngiltere'dir. Fransa ve Almanya Avrupa'yı tek elden yönetmek için yasal zemin olarak gördükleri Anayasayı istedikleri gibi çıkartamamışlardır.
İngilizlerin engin bir diplomasi kültürü ile zengin bir emperyal tecrübesi vardır. Dünya'yı ve Dünya'nın geleceğini çok iyi okuyorlar. Almanya ve Fransa'da bu tecrübe ve yetenek yoktur. Bütünleşmiş, ancak gücü ve vizyonu olmayan bir Avrupa'nın, Çin ve Amerika Birleşik Devletlerine karşı tek başına bir başarı elde edemeyeceğini İngiltere görmektedir. Avrupa Birliği'nin uluslar arası önemli bir güç ve aktör olabilmesi için Türkiye'nin üyeliğini desteklerken Almanya ve Fransa tereddütlü bakmaktadır. Dünya üç büyük medeniyete dayalı bir zemine oturacak gibi gözükmektedir. Birincisi Çin'in başını çekeceği ve 6.5 milyar dünyalının yaklaşık yarısını oluşturan Budist-Konfüçyüs felsefesi, ikincisi Jüdio-Hıristiyan dünyası ve üçüncüsü ise İslam dünyasıdır. Batılılar Çin'in gücünü dengelemek için Türkiye vasıtasıyla İslam dünyasını yanlarında görmek istemektedir. Oysaki Fransa ve Almanya dünyanın geleceğinden ziyade kendi yakın geleceklerini planlamayı yeğlemektedirler.
İngiltere yukarıda sözünü ettiğimiz toplantıyla Fransa ve Almanya'ya bir mesaj vermek istemiş olabilir veya gerçekten de Avrupa Birliği'nin sonunu getirecek yeni bir oluşumun ilk adımı da olabilir. Sarkosy ve Merkel hem kendi ülkeleri hem de Avrupa için büyük bir talihsizliktir. Kişisel kapasite ve çapları iki büyük ülkeyi yönetecek derecede değildir, ancak konjonktür böyle bir sonuç doğurdu ve Avrupa'da önemli sorunların yaşanmasına neden oldular. ABD ve İngiltere sabırlarının sonuna gelmiş ve bu nedenle de düğmeye basmış olabilirler.