AB’ye Giriş Ve Avrupalıların Samimiyeti

Fransa’da Avrupa Anayasası tartışmaları bütün hızı ile devam ediyor. Her geçen gün harareti yükselen bir tartışma süreci bu. Eğer Fransa’da halk AB Anayasasına “hayır” derse,

AB'nin kurumsallaşması, federasyona doğru dönüşmesi ağır bir darbe alacak, belki de gerçekleşme ihtimali tamamen ortadan kalkacak.Bundan dolayı tartışmalar sadece Fransa için değil, AB'nin geleceği için büyük önem taşıyor.

AB Anayasası ile ilgili tartışmaların odak noktasında ise Türkiye var. Uzunca bir süre Fransa'da Anayasaya karşı olanlar, Anayasaya halk oylamasında "evet" derseniz, Türkiye'nin AB tam üyesi olması kolaylaşır propogandası yaptılar. Bu propogandanın etkili olduğunu gören AB Anayasası yanlıları karşı bir propoganda çalışması başlattılar. Onlarda şöyle diyorlar:"Türkiye'nin AB üyesi olmasını istemiyorsanız, AB Anayasasına evet deyin. Çünkü bu Anayasa Türkiye'nin AB tam üyesi olmasını mümkün olmaktan çıkaracak."

Özetle Fransa'da AB Anayasası yanlıları da karşıtları da Fransız halkından destek isterken, bunu "Türkiye'ye hayır" sloganı üzerine oturtmuş durumdalar. Çünkü, Fransız halkı Türkiye'nin AB tam üyesi olmasını istemiyor. Eğer demokratik bir zeminde ve ilkeler esasında politika yapmayı kabul ediyor isek Avrupa halklarının ve Fransız halkının demokratik tercihini Fransız politikacıları saygı duymalıdırlar.

Fransız politikacılar demokratik ilkelere saygı esasında mı gerçekleştiriyorlar politikalarını yoksa elitist bir "halk bilmez, biz ona nasıl olsa gerektiği zaman doğru yola sokarız" anlayışı ile mi? Eğer Fransız ve diğer Avrupa siyasetçilerinin politika anlayışı bu zemin üzerine otursaydı, kendi halklarına karşı dürüst ve demokratik olmazdı ama en azından Türkiye'ye ve Türk halkına karşı dürüst olurdu.

Ne yazık ki, Fransız ve Avrupa seçkinlerinin politika anlayışı Avrupa ile ilgili meselelerde çoğu zaman dürüst ve demokratik değildir. Ancak söz konusu Türkiye olduğu zaman, dürüst ve demokratik davranmadıkları kendi halkları değil, Türkiye ve Türk halkı olmaktadır.

Avrupa başkentleri, 17 Aralık 2004 kararlarının açık bir şekilde ortaya koyduğu gibi, uçu açık, yani nasıl biteceği ve ne zaman biteceği belli olmayan bir süreç için Türkiye'den bir daha geri dönmesi mümkün olmayan "ön ödemeler" talep etmektedirler. Bu süreç kendi içinde dilimlere ayrılmakta, bir konu olgunlaştırılıp sonuca erdirilirken, diğer konu Türkiye'nin gündemine taşınmaktadır.

Etnik dillerde yayın ve öğrenim mesele gündeme gelmiş, sonuçlanmış onu Kıbrıs izlemiştir. Kıbrıs büyük ölçüde AB istekleri doğrultusunda çözüme götürülmüş ve Ermeni meselesi gündeme taşınmıştır. Ermeni meselesi konusunda Amerikan Ermeni lobisi, "Türkiye'nin tazminat ödemeksizin Ermeni soykırımını tanımaya hazırlandığı" ileri sürdüğü ve Türkiye'de yoğun bir Ermeni tartışmasının başladığı düşünülür ise Batı'nın Türkiye'nin gündemini belirlemede ne kadar başarılı olduğu görülmektedir.

AB (tabii ABD) ne isterse Türkiye onu gündemi yapmakta ve o konuyu tartışmaktadır. Bu tartışmaların neticesi Türkiye'nin kendisininden talep edilenleri bir bir ve geri dönülmezşekilde AB tam üyesi olmak için yerine getirirken/getirmeye zorlanırken, AB Anayasasına "evet-hayır" tartışmaları Avrupa'da "Türkiye'yi AB tam üyesi yapmayacağız" ekseninde cereyan etmektedir.

Türk halkının bu süreci izlemediği mi, izleyip de anlamadığımı, anlasa bile kendisini bu "Yalan Rüzgarına" karşı koruyacak basireti gösteremeyeceğine mi inanılmaktadır. Avrupalılar, AB çerçevesinde milli menfaatlerini korumak için olağanüstü bir kararlılık sergilenmektedirler. Hüzün verici olan bizim AB lobicilerimizin içine düştükleri durumdur. Şöyle diyor du Türk aydını:"Levanten meşrep çeyrek entelimiz genelde, Tam Bağımsız milli devletin kadrini bilmez, Bilmez ki icra-i sanatta maharet asla, Yurda ihanet cürmünün lekesini silmez."

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display