2004’e Yaklaşırken AB İle İlişkiler
 Bu sayfayı yazdır

2004’e Yaklaşırken AB İle İlişkiler

Türk dış politikasının temel hedefi olmanın da ötesinde Türkiye’nin nihai milli hedefi haline getirilen Avrupa Birliği tam üyeliği macerası yoğun bir tartışma ortamı içinde devam ediyor.

Ancak, AKP hükümetini büyük bir hayal kırıklığına uğratarak Türkiye'ye tam üyelik görüşmelerinin başlaması için belirli bir tarih vermeyen, "2004'de gelin ve size bir tarih verip veremeyeceğimize o zaman bakalım" diyen Avrupa Birliğinin bu yaklaşımı sonucundaBirlik-Türkiye ile ilişkileri biraz soğumuş, heyecanını yitirmiş bir şekilde devam ediyor.

Ancak, Türkiye'de tam üyelik konusunda kararlılığını yitirmemiş olan toplumsal çevrelerin ve politik güçlerin iç politikada ellerinde çok fazla bir malzeme de olmadığı için AB tam üyeliğini tekrar tekrar gündeme getirmeleri şaşırtıcı değil. Öte yandan AB içinden yükselen sesler incelendiğinde Uyum Yasalarının kabulünden önce yapılan açıklamalar ile Uyum Yasalarının kabulünden sonra yapılan açıklamalar arasında öz itibarı ile hiç de büyük fark yok. Oysa, Kopenhag Kriterlerini kabul eden bir Türkiye'nin önünde en ufak bir engel olmaması ve diğer aday ülkelere yapılan muamelenin Türkiye'ye de yapılaması gerekirken, Brüksel'de hala Türkiye'nin AB üyesi olup olamayacağı tartışılıyor.

Daha önceleri Türkiye'nin hukuk standartlarının AB tam üyelik sürecini başlatmaya yetmediğini söyleyen AB çevrelerinde şimdi de Türkiye'nin ekonomik standartlarının tam üyelik için uygun olmadığı söylemi yavaş yavaş yerleşiyor. Üstelik bu doğru. Ancak, hiçbir aday üyenin AB'nin ekonomik standartlarını tutturamadığı ve bunun bir süreç olduğu göz önünden tutulursa neden Türkiye'nin önüne bu gerekçenin konulduğunu anlamak hiç de zor olmuyor.

Amaç,Türkiye'yi AB'nin kapısında bir süre daha bekletmek ama bu arada da Kıbrıs ve Ege sorunlarını Yunanistan'ın lehine çözmek olunca, AB Türkiye'yi reddetmeden oyalama ama kabul de etmeme stratejisinin daha akıllıca bir yol olduğunu görmüştü 1999'da. Ve O günden beri AB Türkiye'nin iç politikasında hakim konuma geldi.

Ancak, 2004 yaklaşırken AB artık ciddi bir baskı altındadır. Türkiye'ye 2004'de tekrar bugün git yarın gel politikası uygular ise Türkiye içindeki AB lobisinin kolu kanadı kırılacak ve AB'nin gerçek amacı ortaya çıkacaktır. Ancak, AB'nin bundan çok ürkmediği görülmektedir. Çünkü AB için öncelikli sorun Kıbrıs meselesinin çözülmesidir.

2004'e kadar AB Türkiye'yi Kıbrıs'ta Denktaş'ı tasfiye etmeye zorlar ve iş başına gelecek olan CTP hükümeti ile Kıbrıs Türklüğünün orta vade de Kıbrıs'tan tasfiyesini öngören bir anlaşmayı sağlar ise Ege sorunun çözümü veya çözümsüzlüğünü çok büyük bir sorun yapmadan Türkiye'ye AB tam üyelik sürecinde herhangi bir tarih vermeme gibi bir yola çok daha rahat gidecektir. Hatta bu sırada Ege sorununun çözülmemiş olması AB açısından tercih edilir çünkü bu AB'nin Türkiye'ye tam üyelik görüşmeleri için bir tarih vermemesinin nedeni olarak kullanılacaktır.

Türkiye 2004'e kadar Ege'de de taviz vererek çözüme yanaşır ise AB açısından Türkiye'ye tam üyelik görüşmelerinin başlaması için tarih verilmemesi ahlaki olarak daha da zorlaşacaktır. Ancak bunun içinde 25 ülkenin onayının gerektiği bir süreçte bir bahanenin bulunması hiç de zor olamayacaktır.

Fakat AB için daha da akıllıcası Kıbrıs ve Ege sorunlarının çözülmesinden sonra Türkiye'ye tam üyelik görüşmeleri için tarih verip tam üyelik görüşmelerini teferruat içinde boğarak çok uzun bir döneme örneğin 15 yıla yaymak olabilir. Böylece, AB tam üyesi olmayan bir Türkiye ile AB önümüzdeki 15 yılda oynamak fırsatını bulacaktır. Ancak, AB'nin her zaman akıllıca davranmadığı da görülmektedir. AB içindeki politik dengelerden dolayı Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler 2004'de AB'nin tam üyelik görüşmelerini başlatmaması ile bir kopma noktasına gelebilir. Türkiye içinde hayırlısı da budur.

Artık Türkiye'nin AB tarafından bir taraftan oyalanırken öte yandan da kontrol edilerek yönlendirilmesinin son bulması gerekmektedir. AB-Türkiye ilişkilerinin jeopolitik mantığına kavrayamayan veya anladığı halde Türkiye'deki iç politik çıkarlarından dolayı Türk halkına gerçekleri söylemekten kaçınan politikacıların ülkemizi sürükledikleri uçurumdan kurtulmamız için gereken AB'nin gerçek niyetini ortaya koymasıdır. Yoksa Türk siyasal eliti içinde bulunduğu çürümüşlük ile Türkiye'nin menfaatlerini koruyabilecek yetenekte değildir.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü