Trump Sonrası ABD - AB İlişkileri Türkiye’nin Trans Atlantik İlişkilerine Etkileri
 Bu sayfayı yazdır

Trump Sonrası ABD - AB İlişkileri Türkiye’nin Trans Atlantik İlişkilerine Etkileri

Yazan  24 Mayıs 2021

ABD-AB ilişkilerinin hem ikili hem de supra national boyutu önemli. Bu iki farklı boyut özellikle Brexit’ten sonra, AB üyesi olmayan Avrupa ülkelerinin ABD ile olan ilişkilerinin AB üyelerine nazaran ayrıcalıklı olup olmaması açısından daha da önem kazandı.

ABD ve AB ilişkilerini geçmişi 60 yılı geriden bırakmış durumda. 1953 yılında ABD temsilcilerinin Avrupa Kömür ve Çelik Birliği’nin ziyareti ile başlayan ilişkiler bu güne kadar bazı alanlarda çatışmalı, ama birçok alanda uyumlu bir şekilde sürdü. Her iki tarafında her zaman asıl üzerinde durduğukonu sahip oldukları değerler birliği oldu.

Ticaret, siyaset, ortak değerler, askeri, kültürel ve siyasi alanları kapsayan stratejik ilişkiler. Bu bağlamda ABD-AB ilişkilerine gerçek bir stratejik ortaklık diyebiliriz. Bu ortaklıkla ABD ve AB küresel ticarete, teknolojiye ve dünya siyasetine birlikte hükmetmekte. Tabii aradaki ilişkilere güç kazandıran başka bir konu da hem ABD, hem de AB üyelerinin hemen hemen hepsinin NATO üyesi olması. Bu Trans Atlantik ilişkiler açısından olduğu kadar, Atlantik ötesi açısından da stratejik ortaklığın bir başka önemli boyutu.

Bununla birlikte ABD ve AB arasında her zaman belli konularda anlaşmazlıklar olmuştur ve olacaktır. Ama ABD-AB ilişkilerinin genel başlıklarını nedir diye düşünülürse bunlar şu başlıklar altında toplanabilir. Kültürel(İkili ve Ortak değerler referansı ile), tarihi, ekonomik/ticari/finansal-İkili ve DTÖ(Dünya Ticaret Örgütü) güdümlü, siyasi(İkili ve uluslar üstü- Supranational), uluslararası pozisyon(ortak, uzlaşı içinde, ama çatışan, ikili ve BM himayesinde), askeri(İkili ve NATO şemsiyesi altında) ve teknolojik olarak ele alınabilir.

Bütün bu ilişki ağlarının Trump sonrasında yeni dönemde nasıl biçimleneceği konusu ise ABD, AB ve bunlar dışında kalan bölgelerdeki gelişmelere bağlı olduğu kadar, AB'nin hatta dünyanın Trump sonrası ABD yönetimi ilgili görüş ve beklentisine bağlı.

AB'nin Trump Sonrası Döneme Bakışı

Bütün dünyada olduğu gibi, AB için de Biden dönemi ile ilgili olarak olumlu bir değişim algısı var. Bir diğer deyimle Biden dönemi Trump döneminden olumlu yönde farklı. Farklı olduğu düşünülen özellikler ise Biden döneminin daha rasyonel, daha tahmin edilir, daha tutarlı, daha dengeli olması, dünyada çok taraflılığa geri dönüş olarak beklenti yaratması ve kurumlar kadar kurumsallaşmaya önem vermesi.

Ancak AB ve dünyanın geri kalanı, şimdilik Biden döneminin yarattığı olumlu beklentilere karşılık şimdilik Biden yönetiminin bazı kısıtları olduğunu pek dikkate almıyor görünümünde. Oysa halen bu kısıtlamaların veya zorlukların yarattığı “kilitlenmiş bir normalleşme” ve kırılganlıklardan söz edilebilir. Nedir bu kısıtlama ve zorluklar?

Her şeyden önce ABD'nin kendi içinden kaynaklanan sorunlar var. Bunlardan en önemlisi aşırı derecede polarize olmuş bir Amerikan toplumunun varlığı, şiddeti artarak süren ırkçılık. Diğeri Trump’ın iç dinamiğini bozduğu kurumlar, yeniden yapılması gereken anlaşmalar ve en önemlisi, hala ABD Senatosundan onay almamış atamalar ve tamamlanmamış idari kadro.

Bu arada elbette ABD dışından kaynaklanan sorunlar da mevcut. Bunların başında dünyayı pençesine almış bulunan salgın geliyor. ABD bunun Biden’ın söz verdiği gibi ilk 100 gün içinde büyük ölçüde halletti. Ama seyahat yasakları ve kısıtlamaları gerçek bir normalleşmenin önünde hala engel. Ayrıca Brexit gibi AB de çatlak yaratan gelişme, ABD için de önemli. Daha da önemli olan Brexit dolayısı ile Birleşik Krallık(BK)  içinde çıkabilecek yeni bağımsızlık hareketleri ile bozulacak Kuzey İrlanda barışı ihtimali ki İrlanda kökenli Başkan Biden buna özel bir önem veriyor olabilir. Ayrıca dünyada yeni yeni gelişen olaylar, çatışmalar ve sürtüşmeler var.  Trump’ın Abraham anlaşmaları ile son anda barış getirdiği Orta Doğu Biden yönetiminin 120. gününde şu anda 11 günlük çatışmanın ardından bir ateşkes gelmiş olsa bile yeni bir İsrail-Filistin sorunu çıkarmış bulunuyor. Belki iki devletli çözüm ile ilgili olarak Biden yönetiminin yeni ve yapıcı bir tavır sergilemesi bir beklenti olarak yeniden sahnede. Bu olabilir mi? Sanırım bu konu şimdilik Biden’ı bile aşan bir konu. Nereden baksanız İsrail Filistin çatışması modern zamanlarda İsrail devletinin kuruluşuna kadar giden ama aslında kökü dinler kadar eskiye dayanan bir çatışma. Biden’ın bu konudaki hakkaniyetli yaklaşımı önemli. Bu bağlamda Doğu Kudüs’te Trump zamanında kapanan ABD konsolosluğunun açılması için yaptığı girişim ve Trump’ın vermediği 250 milyon dolarlık yardımı Filistin’e göndermesi olumlu bir sinyal olarak algılanmıştı.Ama ABD den hala demokrasi ve demokratik değerlerin yerleştirilmesi anlamında beklentiler var. Bunun ne kadar gerçekçi olduğundan pek emin değilim. Bir de tabii ABD'nin dünyadaki askeri varlığı ile ilgili değişimler hızla hayata geçirilir, örneğin Amerikan birlikleri Afganistan’dan çekilirken yeni gelişmelerin ne yöne savrulacağına dikkatle bakmak gerekir.

İlk Önemli Yeniden Kenetlenme ve ABD-AB Ekonomik İlişkileri

Biden yönetiminin 120. gününe yaklaşırken 17 Mayıs 21 itibarı ile “Ortak Hedefler” trafında Kopenhag zirvesinde bir kenetlenmeye tanık oldu dünya. Kopenhag zirvesinde ABD ve AB en yüksek düzeyde, iklim krizi ile ortak mücadele etmek, savunma işbirliğini daha güçlendirmek, enerji güvenliğini garantilemek, siber güvenlik alanında işbirliği yapmak ve Kuzey Kutup Bölgesi(Arktik) ile ilgili olarak Rusya’ya (ve Çin’e) karşı ortak hareket etmek konularında ortak bir irade beyan edildi. Bu konuların dışında, geleneksel olarak ABD ve AB arasında zaman zaman çıkar çatışmaları ile sıradanlığı bozulan ekonomik ve siyasi ilişkiler var. Şimdi biraz bunlara daha yakından bakalım.

Bu ilişkilerin hem ikili hem de Brüksel- Washington ekseni ile süren iki boyutu var.   Ama konular aynı.  Mal ticaretinde tarifeler ve tarife dışı engeller, hizmet ticareti, ticaret savaşları, karşılıklı sermaye hareketleri, yatırımlar, yardımlar ve zirvelerle üçüncü ülkelerin borçlarının affı veya ertelemesi.  Sanayi ötesi toplumlar arasında teknoloji işbirliği veya rekabeti serbest ticaret anlaşmaları, enerji anlaşmaları ve üçüncü ülkelere ticari veya siyasi nitelikli ortak yaptırımların nasıl uygulamaya konulacağı veya uygulamadan kaldırılacağı da ekonomik ilişkilerin kısa özeti.

ABD ve AB ekonomik ilişkilerinde fiili durum konusu, Biden yönetiminin bu konuda ne devir aldığını belirlemesi açısından önemli. Bir kere hala AB ve ABD ekonomileri, tüm dünya GSYİH‘ sının yaklaşık yarısını ve dünya ticaretinin neredeyse üçte birini oluşturmaktadır. Trump dönemi uygulamaları ile ABD'nin AB karşısındaki ticaret açığı $8.1 milyar azalarak $26.9 milyara indi(2020'nin 4. çeyreğinde). İhracatı $1.9 milyar artarak $152.7 milyara, ithalatı $ 6.2 milyar azalarak $179.6 milyara ulaştı. ABD-AB ticareti ile ilgili Biden farkına gelince, seçim kampanyalarında dile getirdiği gibi Federal devletin ihalelerde ulusal üreticilere öncelik vermesi ve ulusal ürünlerin yabancı rakiplerinden daha pahalı olsalar bile tedarik zorunluğu, şimdilik ticaret politikasındaki en önemli Biden farkı gibi görünüyor. Bu konu şimdi kamu kurumlarına federal bir mükellefiyet olarak yansımış durumda. Etki ise değeri yaklaşık 600-800 milyar dolar arasında değişen yıllık kamu ihalelerinde yüzde 46'lara varan yabancı payının ulusal lehine değişmesinin sağlanması.

Biden Yöntemi ile Korumacılık

“Gelecek Amerika’da Üretilmişte Olacak”( The Future Will be Made in America), özellikle dikkat edilmesi gereken bir ifade. Çünkü Biden şimdi Yönetim ve Bütçe Dairesinin (the Office of Management and Budget) “Amerika’da üretilmiş” tanımını daraltmasını istiyor. Amerikan imalat sanayi, tarımı ve enerji sektörlerinin covid 19 ile derinleşen sorunlarına Biden tepkisi, açık ve ilan edilmiş bir korumacılık. ABD ye Biden ile gümrük değerlendirme ve fiyatlama sistemine de geri dönüyor. Ama Biden bu konuyu Trump gibi ikili kavgayla ve galiz hitabet ile değil, DTÖ’nün “ayırım yapmama(non-discrimination)” ve şeffaflık ilkelerine bağlı kalarak, pandemi ile derinleşen sorunlara karşı “ulusalı” koruma arayışı. Belki ticari tarifeler hariç DTÖ den GATT günlerine bir geri dönüş. Ama bunların dışında da ABD ve AB arasında ticarette sorun alanlarının de ufuktaki İran nükleer görüşmelerdeki rolünün vurgulanması hep söz konusuydu. Hep de olacaktır.

ABD ile AB arasında 1990'lı yıllardan bu yana süren genetiği değiştirilmiş gıda hala gündemde. Hormonlu et ve hormonlu et ürünleri de öyle. Muz ve şarap savaşlarını da 1990'lı yıllardan beri unutmadık. Tarife dışı engeller her iki ülkenin de aşamadıkları sorun alanı olmaya devam edeceğe benzer.

Ama asıl Aralık 2020 de ABD, Fransa ve Almanya’dan ithal edilecek bazı ürünlere ve özellikle uçak parçaları ve şaraplara ilave tarife uygulayacağını açıklamıştı. Ancak bu vergiler AB nin uyguladığı tarifelere karşı misilleme olduğu belirtilmişti. Bu sorunun da zaman içinde karşılıklı çözümlenmesi söz konusu olacaktır.

ABD ve AB de yatırım görünümüne bakacak olursak, AB deki ABD yatırımları, Asya’daki tüm yatırımlarının en az üç katı olduğunu görürüz. Bu miktar 2020 yılında AB28 de. $1.3 trilyon, AB 27 de ise $ 1 trilyona ulaşmıştı. ABD eski kıtayı ve kuralları belli AB üyelerini, AB ve üyeleri de ABD yi güvenli cennet olarak görmeye devam edeceklerdir. Nitekim ABD deki AB yatırımlarının Hindistan ve Çin’deki AB yatırımlarının sekiz katı olması da bunun başka bir göstergesi. AB ve ABD yatırımları, Atlantik'in her iki yakasındaki büyümeye ve istihdama katkıda bulunan transatlantik ilişkinin gerçek itici gücü. Trans Atlantik ticaretin üçte birinin de aslında şirket içi transferlerden oluştuğu tahmin ediliyor. Atlantik ötesi ilişki aynı zamanda küresel ekonomiyi tanımlar nitelikte. Ya AB veya ABD, küresel ekonomideki hemen hemen tüm diğer ülkeler için büyük ticaret ve yatırım ortağı.

Trump Sonrasında AB nin ABD den Ekonomik Beklentileri Neler?

Bu beklentileri şöyle sıralamak ve üzerinde düşünmek mümkün.

  • AB için 4 yıllık Trump dönemi bir tür “böl ve yönet” dönemi olduğu için şimdi beklenti ilişkilerin normalleştirilmesi.
  • Biden döneminde Trump tarafından konulan çelik ve alüminyum tarifelerinin kaldırılmasını ve ticaret konularında daha uzlaşmacı olunmasının yolunun açılması. Bu konuda 17 Mayıs 2021 de Kopenhag’da Antony Blinken’den bir söz alındı.
  • 5 Mart 21 de AB Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen ve Joe Biden, US Airbus ve Boeing anlaşmazlıkları ile ilgili tüm misilleme tarife uygulamalarını 4 ay içinde kaldırma kararı aldılar. AB-ABD ekonomik ilişkilerinin en önemli kısmı ticaret politikasıdır. Brexit sonrasında “AB Tek Pazarı” ile ABD ilişkilerinin yoluna BK nın çıkmaması, AB nin ABD yeni yönetiminden önemli bir beklentisi.
  • AB ve ABD birlikte küresel GSYİH nın % 60 ını, mal ticaretinin % 33 ünü ve hizmet ticaretinin % 42 sini temsil ettikleri için çıkaracakları ortak ses, hem ticaretin kurallarını, hem WTO nun yeniden yapılanması açısından gerekli olan adımları koordine edebilecek güçteler.
  • Ayrıca Çin’in yükselen gücü, Rusya’nın iddiaları ve İran’a karşı uygulanacak yaptırımlarla ilgili yeni adımların atılması beklentisi var.

ABD-AB Siyasi İlişkileri,Çok Taraflılık Kurum ve Anlaşmalara Dönüş

Trump’ın yarattığı dört yıllık gergin ortam ve salgın etkisi ile ortaya çıkan iki yıllık yıpranmadan sonra Biden yönetimi sadece AB açısından değil her yönden farklı bir dünya ve bitmeyen dış politika mücadeleleri ile karşı karşıya. Öyle ki Çin’den İran’a, Ukrayna’dan Rusya’ya kadar yeniden ortaya çıkan siyasi gelişmelerde ABD-AB siyasi ilişkilerine yansıma eğiliminde.

Bununla birlikte AB liderleri kendi aralarında yaptıkları tüm AB içi tartışmalarda,  ABD den bağımsız olma arzularını dile getirmekte. Özellikle Macron’un yaklaşımı “AB çok taraflı yaklaşımında bağımsızlık”. Bu yakın tarihe kadar Almanya’nın pek desteğini almıyordu. Doğu Avrupa da Almanya’nın bu açıdan destekçisi. İstek orada. İrade ve kifayet yok.

Şimdi NATO Stratejistleri Çin tehdidine karşı büyük bir plan yapma çabası içinde. Bu ABD ile AB yi yakınlaştıracak bir plan olarak görülüyor. Ancak AB Rusya konusunda olduğu gibi Çin konusunda da hala bölünmüş bir halde.

Trump sonrasında birçok Biden politika tercihinin AB öncelikleri ile uyumlu olduğunu görülmekte. AB Komisyonunun ayrıntıları ile hazırladığı strateji belgesine göre üzerinde uzlaşılan uzun bir liste mevcut. 

AB ve AB dışında kalan Avrupa ülkeleri, ABD nin DTÖ, DSÖ ve IAEA (Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu)gibi uluslararası kuruluşlarda yine lider rolü üstlenmesini, bu kurumların özerk güçlerini kapasite yönünden desteklemesini ve özellikle DSÖ nün pandemi ile mücadelede başı çekmesini talep etti. Tabii IAEA nin de yeniden başlayabilecek İran nükleer görüşmelerinde yerini almasını bekliyor. Ayrıca tüm AB ve AB dışı Avrupa ABD nin yine Paris iklim anlaşmasına ve JCPOA yi yeniden canlandırmak için gerekli girişimi başlatmasını bekliyor.

ABD-AB Enerji Konuları

Enerji ve sürdürülebilir çevre ABD ve AB nin ortak endişesi ve işbirliği alanları.

AB için enerji güvenliği önemli. Bunu ABD nin hafife aldığını düşünmek doğru olmaz.

Her iki tarafın da ortak amacı enerji piyasalarının liberalleşmesini sağlamak olarak açıklansa da bunun anlamı konusunda uzlaşmazlıktan öte, uygulamada enerji piyasaları hala denetimli ve böyle olmak zorunda. Yine de ABD-AB Enerji Konseyi 2009 dan bu yana havanda su dövüyor. Ama ortak kabul gören başlıklar aynı: Enerji güvenliği sorunları; iklim değişikliği, yenilenebilir enerji hedefleri, nükleer güvenlik, araştırma ve haberleşme.

ABD özellikle AB nin enerji güvenliği için hayati önem taşıyan Kuzey Denizi boru hatlarına( North Stream-NS2) uzun süre karşı çıktı. Gerekçesi “Bunun Rusya'nın hem Avrupa'nın hem de Ukrayna'nın ve Doğu NATO ortaklarının enerji güvenliğini tehdit eden jeopolitik bir projesi” olması. Buna karşı Almanya, ABD nin Rusya yaptırımlarına karşı çıkıyordu. Sonunda bir Biden dönemi uygulaması olarak, ABD 19 Mayıs 21 itibarı ile NS2 yi inşa eden şirketi kara listesinden çıkardı ve yaptırımdan vazgeçtiğini açıkladı.

ABD –AB Askeri İlişkilerinin İkili ve NATO Boyutu

Trump NATO üyelerinin, katkılarını ödemediğini iddia ediyordu. Oysa 2020 de, Almanya’nın 2024'e kadar GSYİH sının en az %2 sini savunmaya tahsis ettiği,  Belçika, İspanya, İtalya, İspanya ve Türkiye ve diğer NATO üyelerinin de maddi katkı sözlerinin baki olduğu bilinmekte. Biden yönetiminin önceliği ise bu değil. Biden’ın önceliği AB nin ve AB dışı Avrupa’nın güvenliği, Balkanların güvenliği ve Dayton anlaşmasının yaşaması bunun bir parçası.

AB'nin NATO'ya da üye olan üyeleri, Akdeniz, Hint Okyanusu ve G. Çin denizinde ABD politikalarının büyük ölçüde destekleyicisi ve izleyicisi. Ancak ABD gemilerinin hareketi ile ilgili sorumluk ABD nin (En son USS Curtis Wilbur destroyer ile ilgili olarak G. Çin denizinde ortaya çıkan uzlaşmazlığın birinci derecede muhatabı ABD).

ABD'nin Avrupa komutanlığında 70.000 daimi personel olduğu bilinmekte. Bu sayıya ilaveten 6000 kişilik rotasyon gücü bulunmakta. Bunların 34.146'sı Almanya,  9300'ü BK da, 3270'i, İspanya’da, 12. 200'ü İtalya’da, 4500'ü Polonya’da ve 1700'ü Türkiye’de. ABD'nin Avrupa’daki askeri pozisyonunda Biden öncesinde bazı değişiklikler yapılması planlanıyordu.  Kesinleşmemiş planlarla 11,900 askerin Almanya’dan çekilmesi, 5,600 ünün diğer NATO ülkelerine kaydırılması söz konusuydu.  Trump sonrasında, artan Rusya tehdidi karşısında bu planların kısmen askıya alındığını, sembolik bazı değişiklikler yapıldığını düşünmek için her neden var.

 Akdeniz Çevresinde Askeri Üs Rekabeti ve ABD nin Akdeniz Askeri Üsleri

Halen Akdeniz ve yakın çevresi bir askeri üs denizi haline gelmiş durumda. Ayrıntısına bakacak olursak aşağıdaki tablo ile karşılaşmak kaçınılmaz:

  • Rusya Federasyonu Üsleri: Suriye (Tartus, Lazikiye ve Himeymim ) ve Azerbaycan’da (Kasım 2020 den bu yana), Sudan (Kızıl deniz kıyısında tesisi onaylanmış), Eritrea (onaylanmış lojistik merkezi) ve Mısır’da onaylanmış askeri üs
  • Çin Üsleri (En Yakın): Cibuti’de Çin Halk Cumhuriyeti Özgürlük Ordusu Destek Üssü
  • İran’ın Şam, Humus, Halep, Hama ve çatışmalı bölgelerde toplam 16 üssü
  • Türkiye’nin Üsleri: Libya’da Al-Watiya, Mitiga, Misrata ve Zwara;  Azerbaycan’da askeri üs ve Gizil Sherg askeri şehir inşaatı, in the airfield in Hacı Zeynelabidin havaalanı yakınında bir terminal. Karabağ’da Barışı koruma birliği; Irak’ta 2000 personeli olan bir üs, Erbil ve Dohuk’ta 20 den fazla askeri ve istihbarı üs; Suriye’de askeri üsler (Al-Bab, Al-Rai, Akhtarin, Cerablus). Atme ve Darat Izza’da yeni üsler.
  • Eritre’de bir İsrail üssü, Emba Soira dağı ve Dahlak takımadalarında İsrail dinleme istasyonları.

ABD'nin Akdeniz üslerine gelince:

  • Bilindiği gibi ABD Türkiye’deki üslerine Trump döneminde alternatif aramaya başladı. Bu imkânı öncelikle Yunanistan’da buldu. Kuzey Girit’teki Souda Körfezinde bulunan deniz kuvvetleri destek birimin güçlendirilmesi Biden döneminde de devam edecektir.
  • ABD nin halen Yunanistan’da 4 askeri üssü bulunmakta. 2020 de Atina ABD'ye bir de Dedeağaç’da (Alexandropoli) bir deniz üssü tahsis etti. Amerikan deniz kuvvetlerinin en büyük savaş gemilerinden olan USS Hershel Woody Williams, artık Souda Körfezinde daimi olarak demirlemiş bulunuyor. Bunun da değişmemesine kesin gözle bakılabilir.

Trump Öncesi ve Sonrası Türkiye-ABD İlişkileri

Aradaki farkın her şeyden önce iki dönem arasındaki farklılıklardan kaynaklandığını söylemek yanlış olmaz. Ancak yeni gelişmeler de ticaret ve ekonomik ilişkiler veri kabul edildikten sonra ilişkileri etkileme eğilimindedir. Mahkeme süreçleri, yaptırımlar bu açıdan Biden döneminde ilişkilerin seyrini belirleyecektir. Bununla birlikte Türkiye ABD ilişkileri zaten uzun bir manadan beri hiçbir zaman gül bahçesi olmadı. Bu bağlamda ikili ilişkilerde önemli somut kırılma noktalarını hatırlamak, NATO ile ilgili ilişkilerde ise bu kırılma noktalarına nelerin eklendiğini görmek iyi olur.

Türk-ABD İlişkilerinde Kırılma Noktaları ve Konuları

  • Johnson mektubu (5 Haziran 1964).
  • TCG Kocatepe zırhlısı kazası (21 Temmuz 1974)
  • Tezkere Krizi( 1 Mart 2003).
  • TCG Muavenet Zırhlısı kazası (2 Ekim 1992'de USS Saratoga gemisinden yapılan füze atışı ile).
  • Çuval krizi (4 Temmuz 2003)
  • İran yatırımlarının delinmesi konusu, Zahrap Soruşturması ve Halk Bankası davaları (19 Mart 2016). Bu konu hem OFAC, hem de CAATSA (ABD nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) yaptırımlarının muhatabı.
  • S-400 ve F-35 Krizi (2017). Bu konu 2020 den bu yana CAATSA yaptırımlarının muhatabı. Ancak konu, sadece ABD değil, aynı zamanda NATO açısından önemli.
  • 24 Nisan 2021 da Biden’ın “Ermeni Soykırımını telaffuz etmesi kırılma mı? Bunun değerlendirilmesi için zaman gerekmekte.

Bu kırılma noktalarının ötesinde Türkiye- ABD ikili ve Trans Atlantik ilişkilerine ülke ve konu bazında bakmak önemli.

ABD'nin Türkiye’nin Orta doğu ilişkilerine yaklaşımını

Ülke ve bölge açısından ABD'nin Türkiye’nin Orta doğu ilişkilerine yaklaşımını Biden yönetiminin devir aldığı şekliyle belli tarihlerden itibaren değerlendirmenin önemli olduğu kanaatindeyim. Bu açıdan Türkiye’nin:

  • Irak ile 1 Mart 2003 sonrasında;
  • Suriye ile 2015 sonrasında;
  • İran ile 2013 sonrasında;
  • Mısırile 2015 sonrasında;
  • İsrail ile 2010 sonrasında;
  • Filistin Yönetimi ve Hamas ile 2010 öncesinden başlayarak;
  • Katar ile 2017 sonrasında;
  • Güney Kıbrıs ile 2011 ve özellikle 2017 sonrasındaki ilişkileri ile
  • Rusya ile yine 2011 Suriye krizinin başladığı tarihten itibaren gelişen engebeli ilişkileri ABD açısından önemli.

ABD'nin Orta Doğu’da önce kendisinin sonra İsrail’in çıkarlarını düşündüğünü hesaba katacak olursak, Biden yönetiminin Türkiye’nin bu ikili ilişkilere göre durumunu da özellikle bu açıdan değerlendireceğini, ancak Rusya ve tabii artan Çin varlığı ile ilgili tutumunu aynı zamanda NATO hassasiyeti ile devam ettireceğine eminim. Evet, Trump aynı zamanda kendisinin, ailesinin ve şirketlerinin çıkarını Amerikan çıkarlarının bile üzerinde tutuyordu. Ancak unutmayalım, ABD'nin askeri ve jeostratejik çıkarlarını Trump döneminde bile büyük ölçüde Pentagon kollamaktaydı. Başkanlar ile Pentagon arasında da zaman zaman anlaşmazlıklar ortaya çıkmış olabilir veya çıkabilir. Biden’ın bu konuları deneyimleri ile Trump’dan daha iyi yönetmesi beklenmeli.

ABD'nin Türkiye’nin Akdeniz İlişkilerine Yaklaşımına kısaca bakacak olursak

  • ABD Güney Kıbrıs’ın kendi doğal kaynaklarını kendi MEA elde etme hakkını savunuyor. Türkiye’nin Akdeniz’i istikrarsızlaştırdığını kabul ediyor. Bu bağlamda, Türkiye’nin doğal gaz aramalarından endişe duyduğunu ve tahrik unsuru taşıdığını iddia ediyor. Ankara’yı faaliyetlerini durdurmaya davet ediyor.
  • Ancak Kıbrıs’ta siyasi çözüm konusunu hem BM e, hem de garantörlere bırakmış gözüküyor.
  • Güney Kıbrıs’a 33 yıldan beri uyguladığı silah ambargosunu 2020 yılından itibaren kaldırmış bulunuyor. Ayrıca Trump döneminde ABD ile Güney Kıbrıs arasında güvenlik işbirliğinin derinleştirileceği ilan edilmişti. Biden döneminde bu konunun ne yönde gelişeceği, ABD-Türkiye ilişkileri kadar, ABD-Yunanistan ve ABD-AB ilişkilerine bağlı olduğu unutulmamalı.
  • Doğu Akdeniz anlaşmalarını destekliyor.
  • Türkiye’nin İsrail ile siyasi sürtüşmeleri Abraham anlaşmalarına olanak verdi. Ama buna rağmen bu gergin ilişkilerin enerji dinamiklerine yansıyan yönüne ABD'nin Akdeniz ortakları yönünden baktığını sanıyorum.
  • Türkiye’nin Suriye’ye girişine Trump öncesi dönemin desteğinin olduğuna her zaman kesin gözle baktım. Ama Türkiye’nin emellerini, heveslerini siyasi ihtiraslarını ve tarihin verdiği ilhamı ne kadar hesaba kattı, kattı mı, katmadı mı buna emin değilim. Ancak orada bir denetiminden çıkma ve hatta Rusya ile yakınlığın sonuçlarına Trump döneminde çok değinilmese bile Trump sonrası Biden döneminin hassasiyetle yaklaşacağını düşünüyorum.
  • Ancak EMGF aracılığı ile AB'ye ortak havuzdan doğal gaz aktarılmasını ve AB'nin Rusya’ ya olan bağımlılığın azaltılmasına taraftar. Ama ne ölçüde taraftar emin değilim. Çünkü kendisi de AB'ye LNG satıyor.
  • Türkiye’nin Libya’daki varlığı ve tuttuğu taraf konusunu BM'lere bıraktığı kanaatindeyim. Ama Selefi İslam, İhvan ve benzeri İslami örgütlenmelerle ilişkisini kuşku ile izlediği kanaatindeyim.
  • Deniz Yetki Alanları konusunda Türkiye ve Libya’nın hakkını gözettiği kanaatinde değilim.

Bu ilişkilerin her biri ve birbiri ile etkileşimi sonucu ortaya çıkan tablo Türkiye ve ABD ilişkilerinin geçmişten Biden dönemine aktarılan bileşenleri. Tabii bir de bütün bu engebeli tabloya, Karadeniz güvenliği ile ilgili ABD öngörü ve talepleri anlamında giderek artan yoğunlukta bir ağırlık var.

Bu boyutu ile ABD'nin Türkiye’nin Karadeniz İlişkilerine Yaklaşımının aşağıdaki ayrıntılarla biçimlenmekte olduğunu düşünmek için her neden var:

  • Türkiye’nin NATO üyesi olarak Rusya ile enerji ve savunma konularındaki işbirliği.
  • TANAP-TAP boru hattının durumu ve Balkanlar açısından Rusya etkisi
  • ABD'nin Karadeniz güvenliği ile ilgili olarak Kanal İstanbul ve Montreux konularındaki yaklaşımı, Montreux’nün yeniden tartışılması (Montreux Sözleşmesi ABD nin Karadeniz’de deniz gücü oluşturmasına Karadeniz kıyı şeridini paylaşmayan ülkelerin savaş gemisi trafiğini düzenleyen hükümlerinden dolayı engel). Sözleşme, 15.000 ton sınırını aşan NATO uçak gemileri için de Karadeniz’e erişim engeli.
  • Kanal İstanbul projesi, Montreux Sözleşmesine olası bir bypass olabilir ve askeri gemilerin geçişi konusunda (sayı, tonaj ve silah bakımından sınırlı olan) kolaylık sağlayabilir düşüncesi var. Marmara Denizi'ni Karadeniz'e bağlayan 45 km (28 mil) uzunluğunda bir yapay suyolunun Trakya üzerinden inşa edilmesi ile gemiler, İstanbul Boğazı üzerinden geçmeyecek bile olsa, Çanakkale Boğazının Montreux’ ye tabi olması dolayısı ile bir hukuki belirsizlik konusu.

Değerlendirme ve Sonuç

ABD-AB ilişkilerini yarım yüzyılı aşan ancak tarihi ve kültürel derinliği, ikili ilişkilerden ve karşılıklı bağımlılıklardan kaynaklanan bir ilişkiler bütünü olarak düşünmek gerek. Bu ilişkilerin ekonomik değeri, siyasi ağırlığı ve askeri gücü önemli. Hem ikili ilişkilerde, hem de ilişkilerin uluslar üstü (supranasyonel)- uluslararası boyutunda gönderme yapılan  “ortak değerler”, insan hakları, çevre duyarlılığı, tarihi, özgün yerel özellikleri, kırsal yaşamı koruma,demokrasi, demokratikleşme, yerel yönetimleri güçlendirme gibi bileşenlere sahip. Bu ilişkilerin özü Trump döneminde yara almasa bile, olağan kabul edilen, gelenekselleşmiş ve kurumsallaşmış ilişkilerde bazı yıpranmalar oldu. Aslında 2016 referandumundan sonra yaşanan Brexit sürecinin de bu yıpranmaya katkısı, belki Trump döneminden daha fazla oldu. Yine de Biden ile başlayan dönem, AB üyeleri için olduğu kadar, hala AB ye üye olma umudu taşıyan Batı Balkan ülkeleri ile Ukrayna için, şeffaflığın, tutarlılığın, keyfilikten oyunun kurallarına dönmenin umudunu taşıyor. Bir de Trump yönetimi ile saygınlığı reddedilen, WTO, WHO, NATO ve hatta IAEA gibi önemli uluslararası kurumların yapılarında gereken reformları gerçekleştirerek asli görevlerini yeniden ifa etmeye başlamalarına özen gösteriliyor. Bunların temsil ettiği çok taraflılık, Biden yönetimin rüzgârı ile güçlendirilmeye çalışılıyor. Elbette, Biden’ın yönetime gelmesinde bugüne kadar geçen süre içinde aşamadığı ülke içi idari sorunlar, siyasi çatışmalar ve hesaplaşmaların kolay bir geçişe imkân vermediği pek takdir edilmiyor. Bununla birlikte, 17 Mayıs 2021 den itibaren başlayan ABD-AB zirvelerinde, ticaret, sağlık, güvenlik, teknolojik işbirliği ve enerji konularında önemli adımlar atılıp, sözler verilmiş bulunuyor. ABD ve AB arasındaki konuların çoğu geçerliliğini korumakta.

Ama bazılarının önemi artmış durumda. Özellikle iklim değişikliği ve siber güvenlik sorunları bunlardan iki tanesi. Ancak bazı yeni sorunlar hem ABD, hem de AB gözünde daha büyük önem kazanmış durumda. Bunlar özellikle Rusya ve Çin’in Kuzey kutup bölgesi iddiaları ile salgın nedeni ile derinleşen küresel dengesizliklere çözüm bulma endişesi. Ama ABD açısından Biden’ın göreve gelişinin beşinci ayı dolarken Orta Doğu’da yeniden canlanan birikimli çatışmalar, iki devletli çözümün İsrail ve Filistin için yeniden düşünülmeye başlanması gerekliği, AB dışında ABD den olan beklentileri yoğunlaştırmakta. Doğu Ukrayna konusunda Rusya’ya karşı uygulayabileceği politika ve yaptırım ikilemesinin sınırlı olacağını düşünmek için her neden var. Ama İran ve özellikle nükleer anlaşmanın yani JCPOA’in yeniden iyileştirmelerle canlandırılması, bu konuda IAEA ın asli ve doğrulama(verification) rolüne gereken önemin yeniden verilmesi, sadece AB değil, tüm dünyanın beklentisi. İran ile ilgili bazı yaptırımların kaldırılarak bir iyi niyet gösterisinde bulunulması da öyle.

ABD Türkiye ilişkileri de Biden döneminde Trump döneminden farklılaşabilir. Ancak bu olumlu olmayabileceği gibi, eğer Biden yönetimi hakkaniyete ve bölgesel barışa sanıldığı kadar önem veriyorsa özellikle Kıbrıs ve Libya-Türkiye Deniz Yetki Alanı Anlaşması konusunda olumlu bir değişim de olabilir.

Yine de ABD-Türkiye ilişkileri geniş bir zaman aralığında, Trump döneminde başlayan süreçlerin de etkisi ile önce ikili, sonra NATO bünyesinde çok taraflı ve nihayet Türkiye’nin Orta Doğu, Akdeniz ve Karadeniz politikaları çerçevesinde değerlendirilme durumunda. İlişkilerin geleceğinin, Washington kadar, Ankara’nın da tutumuna bağlı olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar