Obama’nın Yeni Stratejisi Ve Türkiye

Yazan  31 Mayıs 2014

 

            Giriş

Obama’nın geçen Perşembe yaptığı ‘Ulusa Sesleniş’ konuşması ve birkaç gün önce Amerikan Harp Okulu West Point’te yaptığı konuşma yeni Obama stratejisi ile ilgili önemli ipuçları vermektedir. Stratejinin odak noktasını ABD’nin yeni dönemde terörle mücadelede uygulayacağı yeni yöntem oluşturmaktadır. 11 Eylül saldırıları sonrası Bush yönetimi, dört kademeli terörle mücadele stratejisi belirlemişti[1]: Teröristlerin bulundukları ülkelerdeki yuvalarında gerekirse tek taraflı olarak vurulması; müttefiklerle terörle mücadele kapsamında istihbarat ortaklıkları kurularak tehditlerin önceden tespit edilmesi; ABD sınır kapılarında daha sıkı kontrol ve içeride yoğun polisiye tedbirler. Bu strateji kapsamında Afganistan’a gidildi ve Kasım 2001’de El Kaide’nin yuvası olduğu kabul edilen Tora Bora mağaralarına saldırılarak örgütün özellikle lider kadrosunun yok edilmesine çalışıldı. Sonuçta 50 kadar terörist öldürülmüş olsa da El Kaide yer değiştirmekle kaldı ve harekât başarısız oldu. Bundan sonra Afganistan harekâtı onu desteklediği düşünülen Taliban’ı da kapsayacak şekilde tüm ülkeye yayıldı. Halkından çekinen Pakistan devlet başkanı Müşerref’in şantajla da olsa desteğini almak için Hindistan ile başı beleya sokuldu[2]. Bu dönemde teröristlerin çanta tipi nükleer silah edinerek ABD’de daha büyük zararlar vereceği gibi bir istihbarata dayanarak, bu kabiliyeti teröristlere verebileceği düşünülen Kuzey Kore ve İran gibi ülkelerin yanına ne hikmetse Irak da eklenerek ‘Şer Ekseni’ doktrini yaratıldı. Irak’ta kitle imha silahı olduğu yönündeki sahte istihbaratla ülkenin kan gölüne döndürülmesinden sonra 2011 sonunda ABD askerleri ülkeyi Şii yönetime bırakarak çekildi.

            Bu dönemde ABD’nin aklına 11 Eylül saldırılarını yapan teröristlerin çoğunun Suudi olduğu geldi ve Suudi Arabistan’a baskı yaparak El Kaide’nin mali kaynaklarını yok etme stratejisine geçildi. 2003’den sonra artan insansız hava aracı (drone) kullanımı ile ‘hedefli öldürme sistemi (targeted killing system)’ stratejisine geçildi[3]. Pakistan’dan Yemen ve Somali’ye pek çok insan terörist diye yanındaki masum insanlarla birlikte Washington’daki makam odalarından idare edilen drone’lar ile öldürülmeye devam edilmektedir. Saldırıların detayları basına açıklanmadığı için meşruiyeti tartışılamıyor[4]. Terör örgütlerine oldukça bulaşan ABD, Fransızlar ile işbirliği içinde, AFRİCOM kapsamında Afrika’da terör kuşakları meydana getirerek, sivil unsurlar ve özel kuvvetleri ile etki ve kontrol sağlıyor. Bu örgütlerin bazı unsurlarını Arap hareketlerinde özellikle Libya’da ve bugün de Suriye’de ‘diktatörü kovma’ oyunu içinde kullanıyor. Arap hareketleri Suudi Arabistan ve Mısır gibi müttefikleri yanında Soğuk Savaş dostu Türkiye’nin de beklenen rolü oynayamadığını, ülkelerin kendi halkından güçlü destek alamadıklarını gösterdi. Yeni bir yaklaşım ve yeni kabiliyet ayarlamaları gerektiği konuşuluyor[5]. ABD bölgede yanlış adımlar attığının ve sevilmediğinin farkında ve daha yüksek seviyeli bir strateji ile ülkelerin tek tek sorunlarına bulaşmak istemiyor. Bu makalede, Obama’nın yeni stratejisi ile birlikte Türkiye’ye yansımalarını analiz edeceğiz.

Obama Stratejisinin Zamanlaması

2014 yılı, Soğuk Savaş sonrası dönemin sonu ve yeni dünya düzeninin başlangıç yılıdır. 21. yüzyılda bizleri nelerin beklediği ile ilgili öngörüleri daha önceki birkaç makalede açıklamıştık. Bu yüzyılın en önemli gerçeği tarihin gerçekten hızlanmış olması ve uzun vadeli öngörülerde bulunmanın zorluğudur. Hem dünya hem de Türkiye için önemli kırılma noktalarının önümüzde olduğu, fırsatların ve ölümcül tehlikelerin birbiri ardına sıraya girdiği ve sonuçta geleceğin güvenlik ortamının şekilleneceği bir geçiş döneminin henüz başındayız. Avustralya’dan Polonya ve Meksika’ya pek çok ülke yeni güvenlik ortamının kendilerine neler getireceğini değerlendirmekte, birer birer yeni güvenlik stratejileri ve savunma doktrinleri açıklanmakta, beyaz kitaplar yayınlanmakta ve bunlara uygun savunma sanayi tedarik programları uygulanmaya çalışılmaktadır. 2014’e girerken bu yılı şekillendirecek en önemli 5 gelişme[6] şu şekilde değerlendirilmekte idi.

            - İran ve ABD arasında devam eden yumuşama.

            - Avrupa’da yükselen milliyetçilik ve aşırı uçlu partiler.

            - Çin’in güçlü adam politikalarına dönüşü.

            - Rusya ve Almanya’nın Orta/Doğu Avrupa ve enerji politikaları konusunda       

            pazarlığı.

            - Hindistan ve Türkiye’de iç karışıklıklar ve ekonomik baskılar.

Bunlara Kolombiya’da FARC hareketinin sona ermesi, Nijerya’da şiddetin artması ve Meksika’nın siyasi çıkmaza gireceği öngörüleri eklendi.

            Nitekim İran ile ABD arasındaki yumuşama devam ediyor. IAEA’nın 17 Nisan’da İran’ın belirlenen programa uyduğunu ve elindeki %20 zenginleştirilmiş uranyumun %75’ini seyrettiğini rapor etmesi üzere, ABD İran’ın 450 milyon dolarlık fonunu serbest bıraktı. Avrupa’da Euro krizi devam ederken, aşırı uçlu partilere verilen oylar arttı[7].Modern Avrupa’nın merkezinde yaşayan bu partiler, bir tür faşizm, eksi tip komünizm, ırkçılık gibi aşırı görüşleri barındırıyorlar.Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sonra Avrupa Birliği’nin mevcut kurumlarını destekleyen ve daha da entegre olmasını (Avrupa Projesi) isteyenlerin oranı geçen seçimdeki %80’den %69’a düştü. Çin’in güç politikalarına dönüşünden daha önce uzun uzun bahsettik. Ukrayna’daki gelişmeler ve Çin ile yaptığı son anlaşma sonrası Rusya’nın enerji politikalarındaki güçlü konumu daha da önem kazandı. ABD’nin Kırım’ın işgali dolayısı ile Rusya’yı izole etmekle tehdit etmesi üzerine, Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov, İran politikalarını değiştirebileceklerinin işaretini verdi. Rusya’nın ABD ve Avrupa ile arasının bozulması en çok İran’ın işine yaramaktadır. Böylece Rusya’yı by pass etmek için İran doğal gazının kullanılması ile ilgili projeler daha çok gündeme gelecektir. Ukrayna’daki gelişmeler ve Rusya’nın güç politikalarından vazgeçmeyeceğini açıkça ortaya koymuş olması, Asya-Pasifik’e gitmeye çalışan ABD’yi tekrar düşünmeye sevk etti. ABD, güvenlik stratejisinden ordusunun savunmasına ve teknoloji geliştirme çalışmalarına kadar herşeyi yeniden düşünmek zorundadır.  Bir yandan da bölgesel stratejilerini gözden geçirmekte ve müttefikleri ile ilgili yeni ayarlamalar yapmak peşindedir.

John Ikenberry’nin ‘After Victoryisimli kitabında yazığı gibi 1648, 1713, 1815, 1919 ve 1945 yıllarında bulunan çözümler uluslararası sistemin yeniden kurgulanmasını sağladı. Eski sistem yok edilirken, oluşturulan kurumlar ile yeni düzen yapılandırıldı. Bu tarihlerin hepsi büyük bir savaşın sonunu temsil ediyordu. Bugünkü düzen 1945’den kalma BM, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşların çürümekte olan halidir. Uluslararası düzende hakimiyet kurmak isteyen güçlü ülkeler; ya zorla, ya orta güçlere meydanı bırakarak ya da sistemli bir dönüşümle güvenlik ortamına hakim olur. Osmanlı İmparatoluğu’nun yıkılmasından beri Ortadoğu’da istikrar ve güç dengesi çeşitli koalisyonlar ve dış güçlerin tercihleri ile şekillendi, kartlar belirli aşamalardan sonra yeniden dağıtıldı. 1948, 1967, 1973 Arap-İsrail Savaşları, 1980-1988 İran-Irak Savaşı, 1991 ve 2003 Irak Savaşı, 2006 ve 2012 Gazze-İsrail çatışmaları Ortadoğu’da sistemik şoklar meydana getirdi[8]. Bu şoklardan sonra dış güçler yeni ayarlamalar yaptılar. Bunun en yakın örneği ABD’nin İran ile ilgili son politika değişikliğidir. Arap hareketlerinden sonra Ortadoğu’da bir geçiş dönemi içindeyiz. Öncelikle Libya, Suriye, Mısır, Bahreyn ve Suudi Arabistan’ın geleceği tartışılıyor. Ortadoğu oyun daha çok istihbarat teşkilleri ve örtülü faaliyetler ile sahnenin arkasında oynanıyor. Ortalıkta birbirine terör örgütü diyen silahlı gruplar, paralı ve satılmış kişilerden geçilmiyor. Bir yerlerden toplanan ve çoktan cinayetlere bulaşıp, bu işi meslek edinen kişiler çatışma sahalarına loca edilerek, hem onların Batıya ulaşmasının önü kapatılıyor hem de birbirilerine kırdırtılıyor. Bu anlayış büyük güçlerin “kendi gemisini kurtarma (muddling through)” konseptinin bir parçasıdır.

Obama’nın Yeni Terörle Mücadele Stratejisi

Obama, Nisan 2014’deki Filipinler ziyareti esnasında yeni politikası ile ipuçlarını vemeye başlamıştı. 28 Nisan’da Manila’da ‘alınacak her önlemin seksi olmayacağını’ söylerken, ABD’nin uzun vadeli çıkarlarına göre hareket edeceğini ima etmişti.Obama’ya göre ABD, El Kaide liderliğine bariz bir darbe indirdi, Usame bin Ladin’i saf dışı bıraktı ve El Kaide’nin Afganistan’ı bir saldırı üssü olarak kullanmasını önledi. Obama’ya göre Afganistan görevi tamamlandı ama şimdi daha çok hedefin olduğu ve daha çeşitli karşılık verilmesi gereken tehditler var. Obama, West Point’te yaptığı konuşmasında ABD’nin ülke dışında maceralardan kaçınması gerektiğini, öte yandan Ortadoğu’dan Afrika’ya terör tehdidinin değiştiğini söylüyordu. Obama, Afganistan’daki El Kaide yerine artık Suriye, Nijerya, Somali, Yemen, Mali ve diğer ülkelerde görülen daha yaygın bir terör tehdidi tanımlaması yaptı. Yeni tip Amerikan subayının görevleri arasına terörist gruplarla başı dertte olan ülkelere yardım etmeyi ekledi. Obama, görünen gelecekte ABD’ye yönelik en doğrudan tehdidin içeride ve dışarıda terörizm olduğunu açıkladı. ABD’nin Ortadoğu gündeminde Mısır, Suriye ve Irak’taki sorunları çözmek önceliklidir. Obama’nın terörizmle mücadelede odak noktası ise Suriye’dir. Daha önce Ürdün’de Suriyeli isyancıların CIA tarafından eğitilmesine karşı çıkan Obama’nın yeni dönemde bu iş için askerlere yeni roller vereceği konuşuluyor[9]. Obama dış politika vizyonunu açıklarken, modern pragmatizmin etki sağlamak ve küresel liderliği sürdürmek için güçlü askeri ve diplomatik vasıtaları olan ittifaklar ve yaptırımlar gerektirdiğini söylüyor. Daha önce yapılan eleştirelere cevap olarak Amerikan İstisnacılığı’nı her hücresinde hissettiğini ifade ediyor. Nitekim Amerikalı yazar Robert Kagan, Obama’nın temel mantığını açıklarken ABD’nin zaten istisnai olmaktan başka bir seçeneği olmadığını söylemektedir[10].

Yeni strateji ABD’nin terörle mücadelesinin yeni safhasına geçiş olarak değerlendirilmektedir[11].Obama, West Point’te açıkladığı plana göre; önce Kongre’den ‘Terörle Mücadele Ortalık Fonu’ adıyla bir yetkilendirme talep edecektir. Senelik 5 milyar dolarlık bu fon,  dünyanın her yerinde oluşan terör tehditlerine karşı yönetime harcama yetkisi sağlayacaktır. Ayrıca, Pentagon’a istihbarat, izleme ve keşif konusunda ilave sorumluluklar yüklenecektir. Amaç, terörle mücadelenin müttefikler üzerinden daha az riskli bir şekilde yürütülmesi yani ABD’nin düşmanını başkalarına satmasıdır. Obama da West Point’teki mezuniyet konuşmasında şöyle demekte idi; “Bu çabaların (yeni terörle mücadele konsepti) önemli bir odağı da Suriye’de devam eden kriz olacak. Bugün açıkladığım ilave kaynaklarla, Ürdün, Lübnan, Türkiye ve Irak, Suriye’nin komşularını destekleme çabalarımıza hız vereceğiz. Suriye’de teröristler ve acımasız bir diktatöre en iyi alternatifi oluşturan Suriyeli muhaliflere desteği artırmak için Kongre ile birlikte çalışacağım.” Bu fonla, (Suriye’ye komşu ülkelerden birinde) Suriyeli ılımlı muhaliflere askeri eğitim verilecektir. Eğitim alan grupların hem Esadrejimine hem de ülkedeki El Kaide bağlantılı gruplara karşı mücadele yürütmesine destek sağlanacaktır. Bu kapsamda, Suriyeli muhaliflere askeri eğitim ve teçhizat verilecektir. Eğitim verilecek ülkenin ise muhtemelen Türkiye olacağı değerlendirilmektedir. Uzun süredir Türkiye’de bulunan Amerikalı yetkililer ile bu konuda epeydir çalışıldığı ifade edilmektedir.

            Obama’nın yeni stratejisi ile ilgili açıklamalar ABD içinde pek çok eleştiri getirdi. Obama, konuşmasının büyük bölümünde, 11 Eylül’ün mirasından ve terörizmle mücadeleden bahsederken yeni stratejik ağırlık ekseni olan Asya-Pasifik’i bir kaç cümle ile geçiştirdi. Uuslararası düzende ABD liderliğini sürdürmek için yeni stratejisinin temeline askeri olmayan vasıtaları koyarken, bunların neler olduğunu ve nasıl kullanılacağını anlatmadı. Amerikalıların en çok duymak istedikleri ticaretten, Trans-Pasifik ve Trans-Atlantik ticaret ortaklıklarına da değinmedi. Orduya yüklediği yeni işler ile silahlı kuvvetlerin gittikçe garip bir güç topağı haline geleceği endişesi ortaya çıktı. Çin ve Rusya’nın Doğu Asya ve Doğu Avrupa’da yarattığı revizyonizme karşı ne yapılacağını açıklamadı. Çok taraflı müdahalede bulunacağını söyleyen Obama’nın Rusya ve Çin olmadan nasıl uluslararası meşruiyet sağlayacağı da merak konusudur. Eski Başkan Bush’un danışmanlarından Karl Rove; “Obama, Ukrayna’nın bir başarı olduğunu, Amerikan liderliği ve gücünün işaretini temsil ettiğini söylerken Kırım’ı ele geçiren ve büyük birliklerle doğu sınırlarında Ukrayna’yı karıştıran Putin’in Kremlin’de gülmekte olduğunu” söyledi[12]. Rove’a göre Obama’nın söylediklerinde yeni bir şey yok, birkaç kukla ile herşeyi yeni bir pakete koyuyor. New York’daki Avrasya Grubu araştırma merkezi başkanı Ian Bremmer ise Obama’nın ne dünya polisi ne de yalnızcı bir tutumda olmak istediğini, seçtiği üçüncü yolun ise anlaşılamadığını söyledi[13]. Bütün bu soruların cevaplarının bir kaç ay sonra yayınlanacak Ulusal Güvenlik Strateji dokümanında açıklanması bekleniyor[14].

            ABD Ne Yapmak İstiyor?

            ABD, İran politikası ile nükleer silahın tik tak eden saatini durdurdu ve başka işler için zaman bulmuş oldu. Obama, ABD dış politikasında kolektif hareketin esas alınacağını, doğrudan tehdit edilmedikçe tek taraflı hareket etmeyeceğini ifade ediyor.ABD’nin Ortadoğu için belirlediği yeni bölgesel stratejisi için üç ana gerekçeden bahsedilmektedir. Birincisi Ortadoğu’daki sorunlar bölgesel kapsamlı ve sınır aşan niteliğe dönüşmüştür ve devletlere özel çözümleri aşmaktadır. IŞID[15], El Nusra ve El Kaide’nin Suriye kanadı; Suriye ve Irak sınırlarını istediği gibi kullanmaktadır. İkinci önemli neden Irak ve Suriye’nin geleceğinin belirsiz olmasıdır. Bu gelecek Suudi Arabistan, İran, Türkiye, Mısır ve İsrail’i yakından ilgilendirmektedir. Bu nedene bağlı diğer önemli bir trend İran’dan önce Suudi Arabistan ve Türkiye’deki rejimin tehlike içinde olmasıdır. Bölgesel strateji ihtiyacının üçüncü ana nedeni ülkelere özel stratejiler yerine bölgesel stratejinin daha iyi olmasıdır. Ortadoğu’da yeni ittifaklara açık bir ortama girmektedir. Fas ve Ürdün kralları ile yakın temas halindeki Suudiler, Mısır’daki askeri rejime para akıtarak Mısır-Suudi Arabistan ittifakını korumayı hedefliyorlar. Suudi Arabistan bir yandan da Körfez’deki müttefiklerini birarada tutmaya çalışıyor. Katar, Kuveyt ve Umman gittikçe Suudi Arabistan’dan bağımsız politikalar izleme eğilimi göstermekte, ABD-İran yakınlaşmasını tolere etmeye hazırlanmaktadırlar. Irak’taki Şii hükümet ise son zamanlarda artan şiddet olaylarından ötürü Sünni Katar ve Suudi Arabistan’ı açıkça suçladı. Türkiye ise doğum sancıları çekiyor. ABD, Ortadoğu’da sadece aktörleri değil trendleri de değiştirmeyi planlıyor.

            Obama’nınyeni stratejisi karşı karşıya olduğu pek çok çelişki içinde ortaya çıkmaktadır. Amerikan askerlerinin Afganistan’daki muharip görevi 2014 sonunda bitecektir.Aralık ayında Afganistan’da sadece 9.800 Amerikan askeri kalacak ve bu askerlerin görevi de sadece Afgan Ordusu’nun güvenlik ve terörle mücadele operasyonlarına destek sağlamak, eğitim vermek olacaktır. 2015 sonu itibarıyla bu mevcut da yarı yarıya azaldıktan sonra 2016 sonunda misyon tamamen sona erecektir. Afganistan’dan çekilirken ordusunu eğitmekten bahseden Obama, Karzai’nin böyle bir orduyu besleyecek gücü olmadığını[16] bilmiyor mu? Mısır’da askeri yönetimi desteklemeye karar veren ABD’nin sözü artık ne kadar güvenilirdir? Suriye’li isyancılara daha fazla yardım kararı alırken, bunu zamanında neden yapmadığı sorulabilir. Ukrayna’da yeni seçilen başkan Petro Poroşenko, ABD’den daha fazla askeri yardım istedi ve “daha saldırgan bir politika mümkün” dedi. Eğer saldırgan olursanız, ABD politikasının dayandığı yaptırımlar işe yaramaz. Rusya ve Çin ile yaşanan sorunlardan bahseden Obama, ne yapacağını söyleyememektedir. Obama iktidara gelirken, insanlık dışı Guantanamo hapishanesinin kapatılacağını açıkça ifade etmişti. Mayıs 2014 içinde ABD Kongre’sinde yapılan görüşmelerde Guantanamo’da tutulan insan sayısı azalırken, masrafların artmaya devam ettiği ortaya kondu. Ancak Kongre’de ne Cumhuriyetçiler ne de Demokratlar Gunatanamo’ya gidecek paranın kesilmesine razı olmadılar[17]. 12 yıldır açık olan Guantanamo’nun seçimlerde bile tartışılmaktan uzak durulacak bir konu olacağı ve kapanmasının zor olduğu anlaşılmaktadır.

Ukrayna olayları sonrası Rusya’nın da daha fazla izole edilmesi için arayış içine giren ABD, Ortadoğu’da yeni düzenlemeler için Suriye’yi odak noktası olarak görmektedir. Temel varsayım, ne Esat’ın ne de isyancıların bu ülkedeki savaşı kazanamayacaklarıdır. Dışarıdaki Batılı patronların isteği de zaten savaşın devam etmesidir. ABD, Esat’ın gitmesi halinde Suriye’de durumun daha da kendi aleyhine olacağını bilmektedir. ABD’nin istediği; çevrede ne kadar silahlı eşkıya, terörist, yoldan çıkmış insan varsa ABD yerine Suriye’ye gelmesini sağlamak, yani bu ülkeyi hedef haline getirerek, ortalığı temizlemektir. Böylece, bu grupları bir yandan da kontrol etme imkanı bulacaktır. ABD böylece terörle mücadelede kendi askerini kullanmak yerine yerel şiddet gruplarından faydalanma, ancak onlara sadece para vermek yerine istihbarat ve diğer kabiliyetler ile destekleme görüntüsü içinde kontrol etme stratejisine dönmektedir. Bu stratejinin diğer bir parçası sadece silahlı gruplardan değil, bölge ülkelerinden de çıkarlarına uyduğu ölçüde faydalanmaktır. Bunun en önemli avantajı ön cephede görünenin ABD olmaması nedeni ile hem ABD düşmanlığının körüklenmemesi hem de İslamla savaşta olduğunu imajının dağıtılmasıdır. ABD, Ürdün ve Suriye’deki Iraklı göçmen kamplarından askeri amaçlı faydalanılmasını istememektedir. Diğer bir dikkat ettiği nokta ise bu strateji içinde bölge ülkelerinin Hamas ve Hizbullah ile işbirliği yapmamasıdır.

            Yeni ABD Stratejisi ve Türkiye

Suriye’de Haziran ayında yapılacak seçimlerde Beşar’ın zaferine kesin gözü ile bakılıyor. El Kaide ile bağlantılı gruplar Türkiye’nin güney sınırındaki bazı toprakları kontrol ediyor. Suriye, bölgesel güç olma iddiasındaki Türkiye’nin etki sınırlarını gösterdi, yükselen güç olmadığını kanıtladı. Suriye’nin Türkiye’ye insani yardım olarak maliyeti 3 milyar dolara ulaştı[18]. ABD’nin çekilme sürecine girdiği Afganistan’da, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu NATO müttefiklerinin Kabil’e destek için oluşturulan ISAF’deki varlığı devam edecektir. ABD Afganistan defterini kapatırken, Türkiye yeni terörle mücadele konsepti çerçevesinde önemli bir rol üstlenecektir. ABD, Suriye işine soğuk bakarken; IŞİD ve Suriye’deki El Kaide bağlantılı gruplar, bu dengeyi değiştirdi. Suriye’nin ABD’ye yönelik olası bir saldırıda “fırlatma rampası” işlevi görme riski Washington’ı Suriye’de daha fazla inisiyatif almaya itti.Türkiye, ABD’nin Suriye için eğitim kampı kurma isteğini daha önce de düşünmüş, hatta İstanbul’da kurmaya çalışmıştı. Obama, Suriye programını onayladığındaisyancılara ABD askeri desteği artacak, özel eğitim ve teçhizat verilecektir. Zaten geçen hafta Senato Silahlı Kuvvetler Komitesi, Savunma Bakanlığı’nca Suriye muhalefetine eğitim ve teçhizat verilmesine ilişkin bir kanunu onayladı[19]. ABD şu ana kadar Suriye savaşına 287 milyon dolar harcadı. Yeni program aslında eskisinin tamamlayıcısı ya da genişletilmişi olacak çünkü daha önce CIA tarafından bir eğitim programı başlatılmıştı[20].

            Şimdiye kadar CIA’in eğitimleri için yer sağlayan Ürdün’ün Suriye’deki radikal unsurlar ve El Kaide bağlantılı örgütlerin hedefi olma çekincesiyle sıcak bakmaması nedeni ile ABD taşeronluğuna tek aday ülke Türkiye’dir. Nitekim bundan üç hafta önce “Suriye’de yakın zamanda önemli gelişmeler olacak” diyen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun sözleri de ABD ve Türkiye arasında başlayacak bu türden yeni bir işbirliğinin işareti sayılıyor[21].Suriye’de ayaklanmakları tetiklediği dönemde Erdoğan’ın hayali Şam’da Sünni ortakları ile buluşmaktı.Köprünün altından çok sular akttı, yollar yarıldı. Suriye’nin kuzeyinde Kürt bölgesinin oluşması, El Kaide’nin bölgeye dolması umrunda olmadı. Yeni kurulacak kampta ne işler döneceğini bilmiyoruz. Kesin olan şu ki Türkiye, Suriye oyununda uzun süreden beri saha dışında yani kenarda oturmakta idi. Reyhanlı’dan sonra Süleyman Şah Türbesi komplosu da Türkiyeiçin kara bir sicil, geleneksel Türk dış politikasının yüz karası oldu. Suriye’de hiçbir taraf Türkiye’yi istememektedir. ABD’nin son girişimi ile Türkiye, bir yerden tekrar Suriye’ye girmek için fırsat oluşacağını düşünmektedir ama gelişmeler Türkiye’nin içine yönelik daha da vahim sonuçlar doğurabilir. ABD bölgedeki kar maksimizasyonunu yaparken, içeride ve dışarıda sıkışmış Erdoğan’ın beklentisi muhatap alınmaktır. Bunun için Suriye’de görev kapmaya, KKTC’yi Rumlara vermeye hazır beklemektedir. Güneydoğu Anadolu’nun geldiği bölünme aşaması umrunda değildir. Batı basınında da “Erdoğan Ortadoğu için yeni bir rol bekliyor” diye haberler çıkıyor.

BM’nin Haziran 2013 rakamlarına göre Suriye’deki çatışmalarda en az 100 bin kişi öldü. Bu tarihten sonra teyit etmek mümkün olmadığı için BM saymayı bıraktı. Bir milyonu Türkiye’de olmak üzere Lübnan ve Irak’la birlikte ülke dışında 2.5 milyon Suriyeli göçmen var. Çatışmalar ile birlikte 6.5 milyon kişi ise yer değiştirdi[22]. Esat, Şam ve Orta Suriye’de gücünü birleştirip, Akdeniz sahilindeki Alevi kalpgah vilayetlerini kontrol ediyor. Isyancılar ise kuzey ve doğudaki bölgeleri kontrol etmektedir. Son dört yılda Suriye’ye 5.000’den fazla bağımsız militan geldi. Türkiye, son iki yıldır Suriye’ye Balkanlardan en az 2.000 kadar Boşnak, Makedon ve Kosovalı genci taşıdı. Bunlara Rusya’dan gelen Çeçenler, Kırımlılar ve Avrupa’dan gelen Türkleri de ilave edersek sayı oldukça artacaktır. Ayrıca El Kaide’den ilham alan IŞİD, Kuzey Afrika’da kaçakçılık ve adam kaçırma işleri ile uğraşanlar, Nijerya’da İslamcı Boko Haram’a ve Somali’de Şahab’a yakın olanlar ile Cezayir’de El Kaide’ye yakın olup, taktik nedenlerle ülkelerden kaçanlarda eklendi. İşte bu insanlar geriye döndüklerinde Batı ile savaşlarına devam edeceklerinden ABD’nin stratejisi bunların geri dönememesi üzerinedir[23].Savaş halindeki Suriye’nin bugünkü hali, ABD için en iyi çözüm olmaya devam etmektedir. Oyun teorisi gözü ile bakarsak, bütün yılanların birbirini yediği bu çukurdan tabii ki barış çıkmayacak, kalanları da yok etmek için bir çeşit dış müdahale gelecektir. Özetle ABD, Suriye’de çatışmaları derinleştirmekte, bataklığı büyütmektedir. Suriye, Afganistan olurken, Türkiye ile sınırının Afganistan-Pakistan sınırından farkı zaten kalmadı.

            Sonuç

            Obama gerçekte ABD’nin sınırlarının ötesinde gittikçe artan şekilde daha önemli roller oynamasını isterken, bunun yöntemlerini değiştirmek ya da yenilemek istiyor. Kendi gözüyle dünyayı nasıl görmemiz gerektiğini söyüyor[24]. ABD muhalefeti ise Obama’nın durumunu şu sözlerle özetliyor; ABD savaşları kazanmıyor, kaybediyor ve daha da zayıf olduğunu gösteriyor[25].ABD bundan sonra doğrudan askeri müdahaleler yerine daha fazla diplomatik gayret ve terörle mücadele kapsamında dolaylı yollardan güç kullanmayı tercih edecektir. Bunun anlamı ABD kendi çıkarlarının jandarmalığını ortak seçtiği ülkelerin kabiliyetlerini destekleyerek sağlayacak, farklı silahlı grupları birbirine karşı destekleyecek, eğitecek ve donatacaktır.Dış politikada Ortadoğu’dan Afganistan’a başarısız olan, Çin’e karşı hala bir alternatif strateji geliştiremeyen, Ukrayna’da Ruslar karşısında havlu atan, Venezülla’da çuvallayan, Avrupalı müttefikleri ile arası açılan ABD’nin en başarılı olduğu dış politika alanı Türkiye üzerinedir. Türkiye’de kurmuş ajan ve etki ağı ile Güneydoğu Anadolu’yu bölme projesine devam eden ABD, yolsuzluk ve hukuksuzluk batağına saplanmış biryönetime sahip Türkiye’den daha iyi bir taşeron bulamazdı. Ancak, Türkiye gibi ülkeler ABD için ikincil kategoridedir ve daha büyük stratejilerin parçasıdırlar. Erdoğan,iktidarının tek garantisi olarak gördüğü ABD ile iyi geçinmek isterken, Ortadoğu’da haritaların yırtılma dönemine girmiş bulunuyoruz.



[1]Sait Yılmaz: Terör ve Türkiye, Kumsaati Yayınları, (İstanbul, 2010) içinde;White House: National Strategy for Combating Terrorism, February 2003. www.Whitehouse.gov/news/releases/2003/02/ counterterrorism/counterterrorismstrategy.

[2]George Friedman: Amerika’nın Gizli Savaşı, Çev.: E.Gürsel, Pegasus Yayıncılık, (İstanbul, 2014), s.125.

[3]Sait Yılmaz: ABD İstihbaratı 1947-2014, Kripto Yayınları, 2. Baskı, (Ankara, 2014), s.467.

[4]Charlie Savage: U.S. Seeks to Censor More of Memo That Approved Drone Strike on American, New York Times, (May 28, 2014).

[5]Ross Harrison, Shahrokh Fardoust: Time for a U.S. Regional Strategy in the Middle East, Georgetown University, (May 25, 2014).

[6]Stratfor: Top 5 Trends That Will Shape 2014, (Dec 27, 2014).

[7]Douglas J. Elliot: What Do the European Union Election Results Mean? Brookings Institution, (May 26, 2014).

[8]Bernd KausslerKeith A. Grant: Could the Arab Spring Create a New Balance of Power in the Middle East?, (May 26, 2014).

[9]Mark Landler: Obama Warns U.S. Faces Diffuse Terrorism Threats, New York Times, (May 28, 2014).

[10]Robert Kagan: The Allure of Normalcy, The New Republic, (May 26, 2014).

[11]Ron Elving: 10 Thoughts on Obama’s West Point Policy Address, NPR, (May 28, 2014).

[12]Wanda Carruthers: Rove: Putin Is 'Laughing' After Obama Speech, Fox News, (Wednesday, 28 May 2014). 02:02 PM.

[13]Bloomberg News: Obama Seeks Foreign Policy Reset to Counter Leadership Doubts, (Wednesday, 28 May 2014) 07:16 AM.

[14]Thomas Wright: Four Disappointments in Obama’s West Point Speech, Brooking Institution, (May 28, 2014).

[15]Irak Şam İslam Devleti

[16]William A. Galston: The Questions President Obama Failed to Address In His Foreign Policy Speech at West Point, Brooking Instution, (May 28, 2014).

[17]Daniel R. DePetris: House to Obama: Guantanamo Should Stay Open, (May 27, 2014).

[18]Reuters: Assad's Staying Power Leaves Turkey Frustrated, Exposed, (May 27, 2014 11:00 AM).

[19]Fox News: Obama Signals Reset in U.S. Foreign Policy, Urges Against ‘Military Adventures’, Foxnws.com, (May 28, 2014).

[20]Dave Boyer: Obama Plots Deployment of U.S. Military Advisers to Syria, The Washington Times, (May 27, 2014).

[21]Tolga Tanış: Suriyelilerin Askeri Eğitim Üssü Türkiye mi Olacak, Hürriyet, (29 Mayıs 2014).

[23]David D. Kirkpatrick, Eric Schmitty: Terror’s Front: Local Groups, Eyes on West, New York Times, (May 28, 2014).

[24]Peter Baker: Rebutting Critics, Obama Seeks Higher Bar for Military Action, New York Times, (May 28, 2014).

[25]Dan Roberts: Obama to Map Out New Chapter in U.S. Foreign Policy in West Point address, The Guradinan, (28 May 2014).

Sait Yılmaz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display