Füze Savunması Üzerine 20 Soru ve 5 Seçenek

Yazan  20 Ekim 2010
Füze savunması meselesinde sağlıklı bir karar almadan önce cevaplanması ve netleşmesi gereken bir dizi önemli soru ve belirsizlik vardır.

Tarihi en azından Reagan dönemine kadar uzatılabilecek füze savunması sistemi son günlerde Türk dış ve güvenlik politikası gündeminin merkez konularından biri oldu.

Bu konu özellikle 11 Eylül öncesinde transatlantik güvenlik çevrelerinde yoğun bir şekilde tartışılmıştı. O zaman en genel anlamda bu sistemi savunanlar,

Füze savunmasının tehditlere karşı bir tür "korkuluk" fonksiyonu görebileceğini, düşmanların hesaplarını etkilemesi için ille de her atılan füzeye karşı yüzde yüz etkili olmasının gerekmediğini, karşı tarafın zihninde atılan füzenin bertaraf edilebileceğine dair ciddi şüphelerin oluşmasının onu bu yoldan vazgeçirmeye yetebileceğini, sistemin kaza ile yanlış ateşlemeden nükleer şantaja ve (İran ve Kore gibi) "caydırılamaz aktörlere" kadar bir seri tehdide karşı "işe yarayabileceğini" ve hatta nükleer silahlanmayı düşünen ülkeleri vazgeçirebileceğini, bu teknolojinin gelecekte giderek önemi artacak uzay güvenliğinde uyduları korumak için kullanılabileceğini söylüyorlardı. Ayrıca, bu alana bir an önce girilmesi gerektiğini, acele edilmemesi halinde geliştirilmesi çok zaman alan bu teknolojiler konusunda geç kalınabileceğini iddia ediyorlardı.

Buna karşı olanlar ve şüpheyle yaklaşanlarsa,

füze savunması teknolojisinin pratikte söylendiği kadar ucuz, hızlı ve yüksek yüzdeli çalışmasının çok güç olduğunu, ABD'nin bu sistemi sadece kendi için kurarsa bunun ittifak dayanışmasını ve hesaplarını zedeleyebileceğini ("decoupling"), ellerindeki sınırlı sayıda nükleer silahın işe yaramaz hale gelebileceğini düşünen Rusya, Çin ve Hindistan gibi ülkeleri nükleer silahlarını arttırmaya yönlendirebileceğini, bu sistem daha kurulmadan başta Rusya olmak üzere bazı ülkelere zamanın aleyhlerine ilerlediğini düşündürteceğini ve onları panikleterek krizlerde ABD'den önce ilk vuruşu yapmaya ("pre-emption") sevk edebileceğini, bu sistemin çalışıp çalışmayacağı konusunda kaçınılmaz bir muğlaklık olacağını ve bu durumun da karşı tarafı belki füze savunmasını test etmeye yönlendirebileceğini, füze savunmasının dehşet dengesini ("balance of terror") ortadan kaldırabileceğini, nükleer silahları ve füzelerin işe yaramayacağını düşünen ülkeleri konvansiyonel silahlanmaya itebileceğini, 11 Eylül'de de görüldüğü gibi, özelde ABD ve genelde Batı'ya yönelik asıl tehdidin devletlerden değil El Kaide gibi devlet dışı terör örgütlerinden geldiğini ve bunların Batı'yı vurmasının da füze savunması gibi sistemlerle önlenmesi, caydırılması ya da etkilenmesinin mümkün olmadığını; füze savunmasına ayrılacak kaynakların sınırların, gümrüklerin, limanların daha iyi korunması, istihbarat ve polisiye yeteneklerin geliştirilmesi için harcanması gerektiğini dile getiriyorlardı.

Soğuk Savaş döneminde nükleer tehdit altında yaşamaya alışmış Avrupalılar genel olarak Amerikalıların "olayı biraz abarttığını" ve her türlü sorun ve tehdidin teknoloji ile çözülebileceğini düşünmeye meyilli Amerikan stratejik kültürünün sakat bir tarafı olduğunu düşünüyorlardı.

Yukarıdaki tartışma, argüman ve kavramların Türkiye'nin bugünkü durumu ile alakası sınırlı görünse de, biz aslında bunların içselleştirilmesi halinde Türkiye'nin genel anlamda stratejik kültürünü ve "kelime hazinesini" zenginleştirecek ve derinleştirecek unsurlar içerdiğini ve konuya daha donanımlı yaklaşmasını sağlayabileceğini düşünüyoruz.

Bugün Türkiye'nin karşı karşıya olduğu füze savunması meselesine ise en azından üç açıdan yaklaşılabilir: Türkiye'nin bölgesel politikaları, Batı ile ilişkileri ve konunun teknik-taktik-ekonomik ve stratejik boyutu.

Hükümet İran'a ambargoya hayır oyu verirken, "BM dışındaki ambargolara uyamayız, özel sektöre karışamayız" derken, Başbakan "İran'ın bomba yaptığı bir dedikodu" demişken[1], füze savunmasına hemen ve güçlü bir şekilde "evet" demek önemli bir çelişki olabilir. Bu bir anlamda İran konusunda "başta yanlış yapmış olduğunu" kabul etmek olarak görülebilir.

Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun Türkiye'yi ileri karakol ve cephe ülke olmaktan çıkarmak istediği ve kendi ifadesiyle "merkez ülke" yapmak istediği bilinmektedir. Davutoğlu muhtemelen 'biz tam Türkiye bir tür "yarı serbest oyuncu" oluyor derken bu ona ket vurabilir' diye düşünmektedir. Türkiye İran ile –doğru veya yanlış- başka tür bir ilişki geliştirirken füze savunmasına ev sahipliği yapmak buna uymaz diye düşünülebilir. Bölge ülkelerinde, '"gördünüz mü, Türkiye yine Batı ne derse onu yapıyor" denilmesi istenilmemektedir.

Hükümetin içinde -muhtemelen yanlış olarak - "füze savunması bizi tekrar eskisi gibi kendilerine bağlamak için şimdi tekrar ısıtılıyor" diye düşünülüyor olabilir. Ama, a) İran nükleer kapasiteye giderek yaklaşırken, b) bu ülkeyle aramızın hep "şimdiki gibi iyi" olacağından emin olamayız. Ayrıca belki Dışişleri Bakanı'ndan farklı olarak Başbakan seçim sathına girilirken Batı'daki "Türkiye kopuyor" dalgasını kırmak için projeye belki bir parça daha açık olabilir.

Obama'dan bağımsız olarak birçok başka yetkili ve gözlemcinin gözünde son dönemde bir çok konuda Batı'nın disiplininin dışına çıkmaya meyilli görünen Türkiye, aslında pratikte o kadar önemli olmasa da bir çoklarınca öyle görülen bu konuda da "sürüden ayrılırsa", bu durum Türkiye'nin gerçekten de Batı kulübünü terk etmeye başladığı, ya da, en azından üyelik statüsünü değiştiriyor olduğu şeklinde yorumlanabilecektir.

Bu arada İsrail lobisi "eline ne geçiyorsa" Türkiye'ye ve AKP'ye atarken füze savunması konusunda bir "hayır" onlara yeni cephane olur. Ama belki de onların cephaneye çok fazla ihtiyaçları yoktur, çünkü Türkiye'nin Hizbullah'a silah verdiği, PKK'ya karşı kimyasal silah kullandığı, El Kaide'de Türk pilotlar olduğu, Türkiye'nin Batı'nın ileri silah teknolojisini İran ile paylaşacağı iddialarında görüldüğü gibi, "gerektiğinde" bunu zaten kendileri de "üretebilmektedirler".

20 SORU: BİLGİ SAHİBİ OLMADAN …


Konunun teknik yönüyle ilgili en az yukarıdakiler kadar önemli ve cevabını henüz bizim, belki Hükümet'in ve hatta ABD'nin bile tam bilmediği bir dizi soru bulunmaktadır.


1) Bu füze savunması teknolojisinin "çalışacağını" düşünüyor muyuz? Birçok Batılı uzman bu soruya en azından şüpheyle yaklaşıyorlar. Elbette teknoloji gelişebilir ama karşı taraf da aynı şekilde füze yeteneklerini geliştirebilir (yön değiştiren akıllı füzeler, savunmaları kandıran sistemler, birden bölünüp 7-8-10 parçaya ayrılan sistemler vs.)

2) Türkiye'de radar mı olsun isteniyor, interseptör füze sistemi mi? Arada küçük de olsa psikolojik bir fark var. İlki İran dahil komşu ülkelerce muhtemelen "nispeten daha masum" ve daha az tehdit edici olarak algılanacaktır.

3) Tasarlanan sistemin kumanda ve kontrolü kimde olacak? (Bizde, ABD'de, Nato'da, ikili, çoklu vs.)

4) Projenin maliyeti ne olacak? Başta ifade edilen maliyet sonradan çok daha üst düzey bir seviyeye çıkabilir. Bizden bu konuda para istenecek mi? Yoksa sisteme ev sahipliği yapan ülke olarak muafiyet ve hatta üste bir ödeme istemeli mi? Türkiye'den daha zengin olan AB üyesi Polonya füze savunma sistemi kendisinde konuşlanacağı zaman ABD'den bunun karşılığında önemli bir ekonomik yardım almayı umuyordu. Kaldı ki, Polonya Rusya'ya karşı bizim İran'dan duyduğumuzdan çok daha fazla tehdit algılıyordu. Bu arada, örneğin F-35' uçaklarının maliyetinin 70 milyon dolardan başlayıp ve şimdi 120 milyon dolarlara ulaştığı ve hala "sonu görülmediği" hatırlandığında bu soru o kadar da anlamsız olmayabilir.


5) Sistem Türkiye'yi koruyacak mı? Tamamını mı, bir kısmını mı? Hangi ölçüde? Hangi tarihten itibaren? İran'dan Türkiye'yi koruyacak bir sistemle Batı Avrupa ve ABD'yi koruyacak sistemler arasında farklılıklar var mı? Sistem Türkiye'de konuşlanıp Türkiye'yi korumazsa bu en azından "acıklı" olur.

6) Sistemin Türkiye'de konuşlanmasının Türkiye'ye getireceği ilave tehditler neler olabilir? Bunu ölçebilir miyiz?

7) Türkiye bu konuda daha önce ABD'nin yaptığı sondaj, telkin ve zorlamalara topu NATO'ya atarak savuşturmuştur ama konu bu sefer NATO ile beraber gündeme gelince Ankara'nın manevra alanı bir parça daralmış olabilir. Ama acaba bu arada ittifakın geçmişte gerektiğinde iki defa (1990 ve 2003) bizim yardımımıza gelmekte tereddüt ve isteksizlik göstermiş olduğunu hatırlamamız gerekir mi?

8) Konuyu çalışmak, gerekirse oyalamak ve karar vermek için ne kadar vaktimiz var? Bu konuda Ankara hemen karar vermesi yönünde yapılan baskılara direnmelidir. Ankara buna neden olarak, füze savunması uzun süredir gündemde ise de meselenin ancak yakın zamanda ciddiyet kazandığını, üzerinde etüt yapılması ve tartılması gereken bir çok değişkenin olduğunu belirtmelidir. Ancak, Irak savaşı öncesinde ABD ile yaşanan pazarlıklarda yaşandığı gibi, karşı tarafı bekletmenin üzerimizde ikna olmadığımız halde "evet dememizi" gerektiren bir psikolojik baskıya dönüşmesine de izin verilmemelidir. Ayrıca, hemen evet dememek değerimizi ve pazarlık marjımızı arttırabilir mi?


9) Şimdi evet demezsek, sonradan projeye dahil olma şansımız olur mu? "Sona kalırsak dona kalır" mıyız? Örneğin, 2017 yılında, İran başarılı bir deneme yapmış, NATO bir sistem kurmuş ama Türkiye içinde değil. Bununla yaşayabilir miyiz?


10) Hayır dersek Türkiye'ye başka bazı silahların verilmemesinin de önünü açmış olabilir miyiz? ("Türkiye artık bizden değil, her şeyi onunla paylaşmayalım").

11) Obama bu sisteme gerçekten güveniyor ve önem veriyor mu? Yoksa Bush'un daha kapsamlı ve ihtiraslı füze savunma programını iptal edince güvenlik konusunda iyice yumuşak görünmemek için mi bu sınırlı sistemi önerdi? Bizim tahminimiz bu konunun Obama'nın çok önemsediği ve duygusal yatırım yaptığı bir alan olmadığı şeklindedir. Türkiye sisteme girme konusunda yan çizerse ve hatta açıkça reddederse bile ABD Başkanı'nın bunu "kişisel almayacağı" görüşündeyiz. Ama bu tahminde çok iddialı değiliz.


12) Sistem kurulursa ve çalıştığı düşünülürse bu dolaylı olarak İran'a "bomba yapmanı engelleyemiyoruz, engelleyemeyeceğiz, o yüzden bu savunma işlerine giriyoruz" mesajı mı verir? Yoksa İran, "ben bu bombayı yapsam bile bunun karşı önlemini alıyorlar. Belki de bu kadar kavgaya gürültüye, ambargoya vs değmez" diyebilir mi?

13) Bu projede Türk savunma şirketlerine ne kadar pay düşebilir? Teknoloji transferi vs?

14) Sistemin "İran'a karşı" olduğunun söylenmemesinin pratikte ya da İran'ın algılamalarında ne kadar fark yaratacağını düşünüyoruz? Ayrıca, Türkiye eğer sisteme dahil olmamaya karar verecekse, bunu İran'dan bazı somut dış politika kazanımları elde ederek tahvil edebilir mi?

15) Sistemin Türkiye'nin güneyinde konuşlanması durumunda Rusya'yı direk anlamda tedirgin etmemesi gerekir. Gerçi Moskova, "Batı bu teknolojiyi geliştirmeye devam ediyor ve şimdi değilse bile bu sistemi bir gün benim karşıma da dikebilirler" diye endişe ve muhalefet etmeye devam da edebilir.

16) Bu konuda Türkiye'ye yönelik gerçek ve potansiyel bir tehdit vardır. Ama bu tehdit ivedi midir? Derecesi nedir? Türkiye'ye yönelik diğer tehditler arasında önceliği nedir? Türkiye'nin sınırlı kaynaklarını değişik güvenlik meselelerine karşı kullanırken en önemli güvenlik sorunu olan PKK terörüne karşı gerekli önlemler tam alınmadan bu tür ikinci derece, muğlak ve nispeten uzak bir tehdide karşı büyük kaynaklar aktarmak yanlış olabilir mi?

17) Bu tehdide karşı daha ekonomik, manevra alanımızı ve bağımsız dış politika izleme yeteneğimizi daha az kısıtlayan başka yöntemlere başvurabilir miyiz? Türkiye'nin de İran'ınkine çok üstün hava kuvvetlerinin olması (pahalı ve dışa bağımlı da olsa) bir şekilde İran'ın nükleer ve diğer tehditlerini dengelemeye yeter mi?

18) İran'ın bizden başka ve önce birçok derdinin olması, nükleer silaha kavuşmasının kesin olmaması, yapsa bile bunun şimdi Batı ve İsrail'de telaffuz edilenden çok daha fazla vakit alacak olması bizim füze savunması ile ilgili kararımızı ne kadar etkilemelidir?

19) Nükleer silahları olur da Türkiye'nin üzerinde vurmanın Türkiye'ye yönelik ilave olumsuz etkileri olup olmayacağını biliyor muyuz? Sistemin Türkiye'de kurulması bu anlamda bize kısmen de olsa ilave riskler getirecek mi?

20) Sistemin Türkiye'de kurulması ABD ve NATO için teknik ve stratejik açıdan ne kadar önemlidir? Füze savunmasının Türkiye dışında kurulması teknik açıdan etkinliğini etkileyecek midir?

SEÇENEKLERİMİZ


Yukarıda belirtilen soruların cevaplarını aldığımızda, ya da bu konuları derinlemesine tarttığımızda aşağıdakilerden farklı ya da daha rafine opsiyonlarımız olabilir. Ama şimdilik seçeneklerimizin en kaba haliyle şunlar olduğu söylenebilir:

1) "Ben almayayım," "Bulgaristan ve Romanya'ya kurun".

2) "Nato da yapmasın",

3) "Biz biraz çalışalım, anlayalım bakalım neymiş bu füze savunması, acele etmeyelim",

4) "Biz ikna olmadık ama yine de başka nedenlerle bunun dışında kalamayız."

5) "Evet bir tehdit var ve belki bu sistem de bir parça ona cevap olabilir. Girebiliriz ama bana ekonomik, kumanda-kontrol, teknoloji konularında muafiyet-öncelik-ayrıcalık tanınmalıdır. PKK konusunda üye devletler artık kesin tavır almalı, pratik adım atmalı vs.Hem İran da çantada keklik olduğumu düşünmesin. "

Son şıkkın en uzun olması, üniversite sınavlarından faklı olarak, bunun ille de doğru cevap olduğunu düşündürtmemelidir.

88888888888888888

SPOTLAR

Tehdidin doğası, derecesi, önceliği ve ivediliği ne? Başka çözüm yolları var mı?

Türkiye sisteme dahil olacaksa iyi pazarlık yapmalı, olmayacaksa bunun karşılığında İran'dan önemli bir şeyler almalıdır.

Sağlıklı bir karar almadan önce cevaplanması ve netleşmesi gereken bir dizi önemli soru ve belirsizlik vardır.

PKK'ya karşı gerekli önlemler tam alınmadan bu tür bir tehdide karşı büyük kaynaklar aktarmak yanlıştır.

2017 yılı, İran başarılı bir deneme yapmış, NATO bir sistem kurmuş ama Türkiye içinde değil. Bununla yaşayabilir miyiz?

Türkiye bu konuda da "sürüden ayrılırsa" Türkiye'nin Batı kulübündeki üyelik türü değişebilir.

Türkiye "yarı serbest bir oyuncu" olurken füze savunması bu görüntüye uymayabilir.



[1] "Iran Nuclear Programme 'Solely Civilian' - Turkish PM ", BBC News, 16 Mart 2000; "'Only Rumours' that Iran Making Nuclear Weapons: Turkish PM ", AFP, 16 Mart 2010.

Şanlı Bahadır Koç

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Amerika Araştırmaları Uzmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display