Asya Pasifik’ten Orta Doğu’ya Clinton’la ABD Çıkarları

Yazan  30 Temmuz 2012

ABD, bir yandan Çin ve Pasifik bölgesi ekonomilerinin gerçekleştirdiği büyük atak sonucunda değişmeye başlayan dünya dengeleri öte yandan Afganistan ve Irak savaşları neticesinde ortaya çıkan büyük askeri maliyetlerden ötürü ortaya çıkan ekonomik kayıplar nedenlerle, uluslararası alandaki ekonomik ve askeri sorunlarını aşmak için arayışlara girmiştir. Bu arayışlar Obana Yönetimini Savunma Bakanlığı öncülüğünde 5 Ocak 2012 tarihinde yayınladığı yeni güvenlik stratejisini oluşturmaya itmiştir. Değişen stratejinin esası savunma harcamalarının azaltılması ve Amerikan Ordusunun etkinliğinin muhafaza edilmesidir. Diğer bir ifade ile önümüzdeki dönemde ABD daha küçük bir ordu ile daha etkin bir faaliyet yürütme arayışı içinde olacaktır.

Küresel ekonominin merkezinin Asya-Pasifik bölgesine kayması, Çin'in sürekli yükselen bir güç olarak Amerikan hegemonyasına meydan okuması ABD için bu bölgeyi birincil öncelikli jeopolitik bölge haline getirmiştir. Anılan bölgede Çin'in gelişimi ve hâkimiyeti ABD'yi endişelendirmektedir. Bu endişe ABD politikalarına Çin'in çevrelenmeye başlanması şeklinde yansımaktadır. Asya Pasifik bölgesinin ekonomik birliği olan ASEAN'ın üyeleri ile ABD yakın ilişkiler içindedir. Bununla birlikte, ABD güvenlik bağlamında Avustralya, Japonya ve Filipinlerle de işbirliği yapmaktadır.

Öte yandan petrol ve doğalgaz kaynaklarının merkezi olması ve İsrail'in yerleşik olmasından dolayı Ortadoğu'da Amerikan stratejisindeki öneminin koruyacaktır. 2012 tarihli strateji belgesinde ABD'nin Asya Pasifik ve Orta Doğu'ya verdiği önem açıkça ifade edilmektedir. Hillary Clinton'ın da en son yurt dışı ziyareti bu belgeyi doğrular biçimde gerçekleşmiştir. Clinton'ın ziyaretinde izlediği güzergâh ile 5 Ocak strateji belgesinde önem verilen alanlar aynıdır. Çalışmada bu benzerlikten yola çıkılarak ABD'nin çıkarlarının nasıl şekillendiği ortaya konmaya çalışılacaktır.

Asya Pasifik Bölgesi: Amerikan Çıkarlarının Yeni Odağı

Asya Pasifik bölgesi 17.-20. Yüzyıllar arasında Avrupa-Atlantik ikilisinin temsil ettiği ekonomik ve politik üstünlüğün bir benzerini 21. Yüzyılda temsil etmektedir. ABD, bu bölgeyi ekonomik, politik ve güvenlik çıkarları açısından tanımlamaktadır.Çin'in bu bölgede en büyük ve hegemon ekonomik güç haline gelmesi ABD'nin küresel üstülüğünü sona erdirecektir. Bunun engellenmesi için ABD'nin bu bölgede Çin'i denetleyici, kısıtlayıcı, dengeleyici bir şekilde var olması gerekmektedir. Asya Pasifik bölgesinin ekonomik ve güvenlik birliği olan ASEAN raporlarına göre, bölgenin doğrudan yabancı yatırım miktarı 2011 yılında 88,9 milyar dolar olmuştur. Bu yatırım miktarı 2010 yılı rakamlarıyla karşılaştırıldığında %3.76 artmıştır.[1] ASEAN ülkelerinin GSYİH ise 2011 yılında 2,2 trilyon dolar olarak gerçekleşmiştir. ASEAN ülkeleri GSYİH artışı 2010 yılına göre de %5 artış kaydetmiştir.[2] Ekonomik potansiyelin giderek artış gösterdiği bu bölge son dönemde Türk basınında dile getirildiğinin aksine, ABD'nin 1898'den beri çıkarlarını koruduğu bir coğrafyadır.[3] Hillary Clinton, Kamboçya ziyareti sırasında yaptığı açıklamasında bu bölgenin önemine değinerek, Amerikan genişlemesi ve çıkarları için gerekliliğini vurgulamıştır.[4]

Ekonomik genişleme ve kaynaklar haricinde ABD için önemli sorunlardan biri Kuzey Kore'nin nükleer silahlarının varlığıdır. Bu konuda ABD, zaman zaman Çin ile temas kurmaktadır. Clinton'ın son ziyaretinde Çin Dışişleri Bakanı Yang Jiechi ile yaptığı görüşmelerde de, enerji, sağlık güvenlik gibi konular gündeme getirilmiştir. ABD, Çin ile olan ilişkilerini, gerginliği çok fazla ön plana çıkarmadan diplomatik ilişkilerle yürütmeye çalışmaktadır.

Clinton, ABD'nin Pasifik'te yerleşik bir ülke konumunda olduğunu söyleyerek bölgede gerçekleşen olayların ABD'yi de ilgilendirdiğini belirtmektedir. ASEAN'dan başka Asya Pasifik Stratejik Sorumluluklar İnisiyatifi için de ABD'nin yükümlülükleri olduğu ifade edilmiştir.[5] Clinton'ın, dolayısıyla ABD'nin açıklamaları, bu noktadan bakıldığında bölgenin dikkatinin barışa ve ekonomik gelişmeye çekilmeye çalışıldığı izlenimi uyandırmaktadır. Ancak ABD'nin bölgedeki etkisinin tarihi arka planına bakıldığında asıl çıkarın ABD'nin ekonomik öncelikleri olduğu iddia edilebilir. 20. Yüzyılın başında ABD'nin Filipinlere müdahale ettiği yıllarda Senatör Albert J. Beveridge Filipinlerin ABD'ye bağlı kalacağını ve ülkenin ardındaki sınırsız Çin pazarının önemli olduğunu vurgulamıştır.[6]

ABD Dışişleri Bakanı Clinton, Tokyo'da düzenlenen ve Afganistan ile ilgili kararların alındığı toplantıya da katılmıştır. Bu toplantı sırasında, ABD'nin yakın müttefiki Japonya Başbakanı Noda Yoshihiko "on yıl önce yeni Afganistan'ın durumu da Tokyo'da görüşüldü" diyerek toplantının önemine vurgu yapmıştır. ABD Afganistan'ı NATO üyesi olmayan müttefik olarak ilân etmiştir.[7] Aynı toplantıda Afganistan'a 16 milyar dolar yardım yapılması da kararlaştırılmıştır.[8] Pakistan'ın NATO için ikmal yollarını yeniden açması, Afganistan'ın NATO üyesi olmayan bir önemli müttefik ilan edilmesi bu ülkelerle ABD ilişkilerinin stratejik temellere dayandığının göstergesi olabilir. Buna ek olarak ASEAN'ın ekonomik önceliklerinin ABD'nin Asya-Pasifik ülkesi olmasından dolayı Washington için geçerli olduğu iddiası bir yandan da Çin'i çevreleme çabası olarak yorumlanabilir.

 

 

ABD'nin Orta Doğu Siyasetini Yönlendirme Çabaları

Clinton Asya-Pasifik bölgesindeki görüşmelerden sonra Orta Doğu seyahatine başlamıştır. Ortadoğu Arap Baharı sürecinden dolayı Amerikan diplomasisinin kafasının karışık olduğu bir süreçten geçilmektedir. Washington, bu coğrafyanın zaten labil olan dengelerinin devrilmesinden sonra şimdi kurulma sürecinde olan yeni dengeleri anlama arayışı içindedir. Mısır ziyaretinin Amerikan Dışişleri Bakanı tarafından gerçekleştirilmesi önemlidir. Söz konusu ziyaret ABD'nin değişen Mısır'da yönetimle irtibat kurma çabası olarak görülmektedir. Genel olarak bakıldığında, ABD bölgedeki otoriter rejimlerden vazgeçen ülkelerin yeni seçilen liderleriyle görüşme sürecini işletmeye başlamıştır.

Orta Doğu'daki olaylar başladığı sırada Brookings Institute Saban Center'dan Hamid Shadi, "ABD elli yıl boyunca bölgedeki otoriter rejimlere destek verdi bunun aksi kolayca uygulanamaz" demiştir.[9] Bunun örneklerinden biri de Mısır'da gerçekleşmiştir. Ancak Clinton söz konusu görüşmede hem Mısır Askeri Konseyi Başkanı Mareşal Muhammed Hüseyin Tantavi, hem de Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ile görüşmüştür. Son görüşme için ABD hem Askeri Konseyin, hem de seçimle gelen Mursi'nin kabul gördüğü anlamına gelebilir. Ancak Mısır'da Clinton'un protesto gösterileri ile karşılanması ABD'nin en azından halk arasında çok da popüler olmadığı anlamındadır.

Clinton, Mısır Dışişleri Bakanı Muhammed Kamil Amr görüşmesinde Mısır borcunun 1 milyar dolara kadar silinmesi söz konusu olmuştur. Clinton-Mursi görüşmesinde de Mısır için 250 milyon dolar borç sağlanacağı belirtilmiştir. Clinton, Müslüman Kardeşler kökenli Mursi'yi tam yetkili seçilmiş başkan olarak tanımlamış ve askerin milli güvenlik görevine geri dönmesini desteklediklerini belirtmiştir.[10] Bu durum Hamid Shadi'nin ifade ettiği ABD'nin otoriter yönetimleri desteklemekten, seçilmişleri desteklemeye döndüğünün kanıtı olarak sunulabilir. Ancak Clinton'ın Mareşal Tantavi ile görüşmesi, ABD'nin her iki tarafa da en azından eşit mesafede durduğunun göstergesidir. Mareşal Tantavi, 1956, 1967, 1973 savaşlarında İsrail'e karşı savaşmış bir subaydır. Dolayısıyla devrimden sonra Mısır'ın eski yüzünü temsil etmektedir. Clinton, Tantavi'yle görüşmesinde, Mareşal'e Askeri konseyin görevini layıkıyla yerine getirdiğini söylemiştir. Ancak ABD'nin bölgedeki askeri çıkarları ve ABD-Mısır askeri ilişkileri dikkate alındığında, Askeri konseyin, ABD için büyük önem arz ettiği söylenebilir. Dolayısıyla her ne kadar demokrasi çağrısı yapılsa da, önceliği olan ekonomik ve güvenlik çıkarları ABD'nin Askeri Konseyi görmezden gelmesini engellemektedir.

Mursi, Hürriyet ve Adalet Partisi'nin başındayken Nur Batur ile yaptığı röportaj dikkat çekicidir. Nur Batur'un 'iktidara geldiğiniz zaman faizi yasaklayacak mısınız' şeklindeki sorusuna Mursi "ekonomik sistemin çökmesini istemiyorum" şeklinde bir yanıt vermiştir.[11] Mursi'nin o dönem ulus üstü ekonomik yapılanmalara entegre olma isteği, Clinton gezisinde alınan ekonomik yardım sözleriyle örtüşmektedir. Bu ilişki açısından bakıldığında aslında Mursi'nin de ABD için uygun bir isim olacağı iddia edilebilir. Bununla birlikte ABD'nin neredeyse "güvenliği güvenliğimizdir" şeklinde tanımladığı İsrail için 1979 İsrail-Mısır Barış Antlaşmasının referanduma sunulmayacağının garantisinin Mursi tarafından verilmesi büyük bir öneme sahiptir.[12] Clinton, Elise Labott'la yaptığı röportajda, Mısır'daki demokrasi çabalarının halkı gerginleştirdiği, bundan dolayı kendisine karşı bazı protestoların olduğunu söylemiştir. Aynı röportajda Clinton, 5 bin yıldan beri ilk defa Mısır halkının seçim yaparak birini seçtiklerini söyleyerek demokrasi deneyimine atıfta bulunmuştur.[13] Demokrasi kavramının modern anlamda Fransız İhtilâli'nden sonra ortaya çıktığı düşünülecek olursa 5 bin yıl tanımlaması oldukça düşündürücüdür. Zira o dönemde bugün anlaşılan demokrasiden söz etmek mümkün değildir.

Mısır Garantileri ile İsrail Ziyareti

Hillary Clinton Mısır ziyaretinde aldığı 1979 Antlaşması garantisinin rahatlığı ile İsrail'e gitmiştir. Clinton-Peres görüşmesinde Mısır'daki görüşmelerin paylaşılması dışında İsrail'in güvenliğinin önemli noktalarından biri olan İran'ın nükleer faaliyetleri de gündeme gelmiştir. ABD basınına yansıyan kanaat, İsrail'in İran'a karşı güç kullanma söyleminden vazgeçmediği yönündedir. Buna mukabil ABD, diplomatik seçeneklerin ön planda olduğunu Clinton aracılığıyla bir kez daha belirtmiştir. ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey, Ocak 2012'de yaptığı ziyarette İsrailli meslektaşlarını ve diğer yetkilileri İran'a bir saldırı düzenlememeleri konusunda uyarmıştır.[14] Görülen odur ki, ABD'nin Ocak 2012'de açıklanan yeni stratejisinde herhangi bir değişiklik olmamıştır. Ancak ABD'nin Basra Körfezi'ne bir uçak gemisi daha göndermesi, askeri varlığını artırması her şeye rağmen askeri seçeneği göz ardı etmediği anlamına gelmektedir.

Clinton, Ehud Barak görüşmesinde "İran'ın nükleer faaliyetlerinin engellenmesi için Amerikan gücünün bütün unsurlarının kullanılacağı" açıklamasını yapmıştır. Bu açıklamasından bir süre önce Basra Körfezi'nde görevlendirilen uçak gemisi bölgede artan gerginliğin bir işareti sayılabilir. İsrail'in doğrudan güç kullanma isteğine rağmen, ABD askeri gücü yine de ikinci seçenek olarak görmekte, diplomatik girişimleri öne çıkarmaya çalışmaktadır.

Sonuç

Clinton'un on günden fazla süren dış gezisinin rotası dikkate alındığında yeni stratejinin izleri açık bir şekilde görülmektedir. Bu gezi sırasında ASEAN'a daha aktif bir rol oynaması için destek verilmesi, ABD'nin Çin'i ekonomik olarak çevreleme politikasının bir sonucudur. Gelecekte Çin, Asya-Pasifik bölgesinde ABD için daha büyük bir rakip haline gelecektir. ABD yeni stratejisinde Çin'i bu şekilde tanımlamıştır. Dolayısıyla Clinton seyahatinde ABD'nin ekonomik çıkarlarının Asya-Pasifik bölgesinde en etkin savunulması amacıyla görüşmeler gerçekleştirmiştir. ASEAN gibi bölgesel ekonomik birlikler de bu çıkarların savunulması için önemli mevzilerdir. Afganistan'a sağlanacak büyük ekonomik yardım seyahatin bir başka dikkat çekici noktasıdır. Bu yardımın, ABD askeri varlığının sona ermesinden sonra, ABD çıkarları doğrultusunda hareket eden bir Afganistan'ın devam etmesi için önemli olduğu iddia edilebilir.

ABD'nin çıkarlarını halen sürdüğü Orta Doğu'da Mısır ve İsrail, ziyaretin diğer önemli durakları olmuştur. Bu ziyaret sırasında Mısır'ın borcu ile ilgili teklif ve nakdi yardım ABD'nin ekonomik boyutta ülkede hakim olmaya çalışmasının gereğidir. Clinton ziyareti ABD'deki bazı çevrelerce tatmin edici görülmese de, ABD'nin ekonomik kozlarıyla yeni düzenle ortaya çıkan Mısır'da etkin olacağı açıktır. ABD İsrail'e Mısır'dan diplomatik alanda garantiler alarak gitmiştir. İran meselesinin tartışıldığı İsrail'de yapılan görüşmelerden, diplomatik girişimlerin birinci, askeri seçeneğinde ikinci yol olarak kararlaştırıldığı söylenebilir. İran'ın nükleer faaliyetlerinin engellenmesi ABD-İsrail ikilisi için elzemdir. ABD, Clinton ziyaretiyle bir kez daha, ekonomik ve askeri gücünü kullanarak çıkarları doğrultusunda ülkeleri yönlendirme çabasında olduğunu göstermiştir. Özgürlük, demokrasi gibi söylemlerle Orta Doğu'da ortaya çıkan yeni yönetimler de ekonomik yardımlarla bu çemberin içine girmeye başlamıştır.

 

 


 

[1] ASEAN Annual Report 2011-2012, s:1.

[2] a.g.k s:1.

[3] Fehim Taştekin, "Eski Dünya'da 'Büyük Oyun'a Yeni Strateji, Radikal, 12.01.2012. http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1075343&CategoryID=100 (24.07.2012)

[4] http://www.uspolicy.be/headline/briefing-secretary-clinton-cambodia-trip-asia (19.07.2012)

[5] http://www.uspolicy.be/headline/briefing-secretary-clinton-cambodia-trip-asia (19.07.2012)

[6] http://en.wikisource.org/wiki/Albert_J._Beveridge%27s_maiden_speech (20.07.2012)

[7] http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=217668 (19.07.2012)

[8] Afganistan'a 16 milyar dolar yardım, http://www.ntvmsnbc.com/id/25364841/ (19.07.2012)

[9] http://www.brookings.edu/research/expert-qa/2011/03/24-syria-hamid (10.04.2012)

[10] Clinton meets with Egypt's new president, http://edition.cnn.com/2012/07/14/world/africa/egypt-clinton/index.html (20.07.2012)

[11] Sabah, "Nur Batur-Prof.Dr. Muhammed Mursi Röportajı", 8 Ağustos 2011.

[12] Clinton İsrail'e müjdeyle gidecek, http://www.ntvmsnbc.com/id/25366671/ (20.07.2012)

[13] Interview With Elise Labott of CNN, http://www.state.gov/secretary/rm/2012/07/195145.htm (19.07.2012)

[14]US military chief cautions against Israeli attack on Iran, The Guardian, http://www.guardian.co.uk/world/2012/feb/19/us-military-chief-israel-iran (08.03.2012)

 

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display