ABD’nin Suriye Cephesinde Yeni Bir Şey Yok!

Yazan  20 Haziran 2013

 

ABD’de Suriye krizinin rejim tarafından kimyasal silah kullanılması ekseninde derinleşmesi ve Esad’a bağlı güçlerin direnerek son haftalarda kazandığı zaferler üzerine dayanmasıyla başlayan tartışmalar, temel olarak askeri müdahale ve muhalifleri silahlandırma ekseninde gerçekleşmektedir. Son günlerde yeniden tartışmalara konu olan ABD’nin Suriye’ye müdahale etme yöntemi, Türkiye’de çeşitli basın yayın kuruluşlarında da konu edinilmiştir. ABD’nin son dönemde sergilediği tavra istinaden yapılan çeşitli yorumlarda Suriye’de uçuşa yasak bölge oluşturulacağı görüşü savunulmaktadır. Başta Türkiye olmak üzere Körfez İşbirliği Konseyi üye ülkeleri, Ürdün ve Mısır gibi ülkeler Suriye’ye askeri müdahale yapılmasını savunmaktadır. Esad’ın son dönemde ülke içinde kazandığı mevziler de dikkate alındığında eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın tabiriyle “ABD’nin çıkarlarını dile getiren ve Arap Birliği ile Türkiye’den oluşan koronun” güç kaybettiği görülmektedir. Bununla birlikte ABD’nin de güçlü devlet imajının Suriye’ye karşı tavrındaki belirsizlik nedeniyle sıkıntıya girdiği ortadadır.

Özelikle Cenevre II Konferansı dolayısıyla Rusya ve Çin’in sürece daha etkin katılması ve bunun yanında İran’ın da adının sürece katılma yönünde geçmesinden dolayı, Orta Doğu’daki Esad karşıtı ülkelerin endişeleri artmıştır. Çünkü Suriye’de olayların başladığı andan itibaren muhalefeti destekleyen, Türkiye, Ürdün, Suudi Arabistan, Mısır, Katar gibi ülkelerin beklentilerinin aksine Esad yerini korumaktadır. ABD’nin Suriye’ye müdahale konusundaki isteksizliği de bu meselelere eklenince bölge ülkeleri Vaşington’daki Esad’ın kimyasal silah kullandığı tespitini kendi lehlerine gelişme gösterir şekilde sunmaya başlamıştır.

Suriye İç Savaşının Dönüm Noktası El Kuseyr

Suriye’de Mart 2011’den buyana süren çatışmalar, çoğu zaman muhaliflerin başarıları şeklinde dünyanın ilgisine sunulmuştur. Bu süre zarfında ABD’nin pek çok yetkilisi tarafından Suriye’nin Libya’ya benzemediği tespiti özellikle yukarıda anılan ülkeler tarafından bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde gündeme getirilmemiştir. Esad muhaliflerinin yaptığı eylemler çoğu kez bir zafer olarak sunulurken, Esad rejiminin askeri operasyonları ise ya gündeme getirilmemiş, ya da katliam olarak tanımlanmıştır. Ancak bu görmezden gelme politikası sürerken, Esad rejimi ilk aşamada yaşanan geri çekilme sürecinden sonra Rusya, İran ve Çin’in de örtülü ya da açık destekleriyle mevziler kazanmış ve durumunu korumuştur. Bu tartışmalarda gidişatın değiştiği an el Kuseyr’in Suriye Ordusu alınması olmuştur. 2013 Haziran ayı ilk haftası itibarıyla[1] tekrar Suriye Ordusu’nun kontrolüne giren el Kuseyr Savaşı ile Esad karşısında oluşan ABD, Türkiye, Katar, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan cephesinin endişesi artmıştır.

Stratejik bir konumda bulunan el Kuseyr kasabasını elinde bulunduran kuvvetin lojistik destek köprüsünü oluşturması açısından avantajlı olduğu açıktır.

 

 

Lübnan sınırında bulunan el Kuseyr, Suriye’deki Esad muhalifleri için Akdeniz ve Lübnan üzerinden gelen lojistik desteğin sağlandığı önemli merkezlerden biridir. Suriye Ordusunun bu merkezi ele geçirmesi ardından Golan Tepelerinde gerçekleştirdiği operasyonlar Esad karşıtı bloğu endişeye sevk etmiştir. Suriye Ordusu’nun el Kuseyr’den sonra el Kuneytra’yı ele geçirmesi endişeleri had safhaya çıkarmıştır. Golan Tepeleri civarında bulunan ve UNDOF gözetimi altında bulunan bölgenin Suriye Ordusu tehdidi altında bulunması önem arz etmektedir. UNDOF (United Nations Disengagement Observer Force Zone) açık adı Türkçeye çevrildiğinde Birleşmiş Milletler Geriçekilme Gözlem Gücü Bölgesi anlamına gelmektedir. Söz konusu güç İsrail tarafından Yom Kippur Savaşı olarak anılan 1973 tarihli Arap-İsrail Savaşı’nın ardından oluşturulmuştur. 31 Mayıs 1974 yılında oluşturulan gücün görevi Suriye ile İsrail arasında bulunan Golan Tepeleri bölgesinin gözetim altında tutulmasıdır.[2]  Golan Tepelerindeki bu genişleme BM kontrolü altında bulunan bir toprağa sıçrayınca BM tarafından da konu dikkate alınmıştır.[3] BM kontrolünde topraklara yaklaşılması bu çerçevede değerlendirilebilir. Zira, söz konusu topraklar 1974 yılından beri tarafsız olarak tanımlanmakta ve BM Barış Gücü askerleri tarafından kontrol edilmektedir. Yani Suriye Ordusu, bölgeye yaklaşarak yaklaşık 30 yıllık bir anlaşmayı tehdit eder hale gelmiştir. Böyle bir ortamda Obama’nın güvenlik danışmanlığına atanan Susan Rice, BM’de büyükelçi sıfatıyla yaptığı son konuşmasında Suriye’de uçuşa yasak bölge oluşturulma ihtimalini dile getirmiştir. Ancak hem Beyaz Saray’dan hem de diğer ABD yetkililerinden yapılan açıklamalar hali hazırda sadece muhaliflerin desteklenmesi ile yetinileceği yönündedir. Söz konusu ifadenin Susan Rice tarafından dile getirilmesinin önemli sebeplerinden biri olarak BM kontrolünde bulunan bir bölgeye Suriye Ordusu’nun tehdit eder bir şekilde yaklaşmasıdır. ABD’de özellikle politikaları savunan bulunan Cumhuriyetçiler konuyu Suriye’ye müdahale şeklinde ele almaya çalışmaktadır.

Kimyasal Silahlar ve Suriye’ye Askeri Müdahale

ABD gündeminde Nisan 2011’den itibaren Suriye Ordusunun kimyasal silah kullandığına dair tartışmalar yer almaktadır. Kitle imha silahlarının bir yerde kullanılmış olmasının uluslararası müdahaleyi meşrulaştırıcı bir delil olduğu dikkate alınacak olursa, kimyasal silah kullanımına dair gündem oluşturma çabasının daha rahat anlaşılacağı düşünülmektedir. Bu iddianın temelini Demokrat Parti Michigan Senatörü ve Kongre Silahlı Kuvvetler Komitesi Başkanı olan Carl Levin’e Beyaz Saray tarafından yazılan bir mektup oluşturmaktadır. Söz konusu mektupta Sarin gazı olduğu iddia edilen bir gazın, Suriye Ordusu tarafından kullanıldığı ifade edilmekte ancak bu haberlerin ve istihbarat raporlarının konunun kesinleştirilmesi için tek dayanak olmadığı belirtilmektedir.[4] Bu mektuba istinaden kaleme alınan makalelerde Beyaz Saray’ın daha önce belirttiği kimyasal silah kullanımı kırmızı çizgidir ifadesine istinaden Suriye’ye bir askeri müdahale tartışması başlatılmıştır. ABD kamuoyunda “kitle imha silahları” dolayısıyla bir askeri müdahalenin rahat bir şekilde gerçekleştirileceği görüşü hâkim kılınmaya çalışılmıştır. Ancak ABD Başkanı Barack Obama Irak işgali ve sonrasında yaşanan olumsuz askeri ve ekonomik gelişmelerin izlerini silme vaadiyle başkanlık makamına gelmiştir. Dolayısıyla ABD Başkanı Obama’nın tekrar deniz aşırı bir harekâta girişme ihtimali hayli zayıftır. Buna mukabil, öncülüğünü John McCain gibi müdahale yanlısı siyasetçilerin yaptığı bir grup ise kimyasal silah kullanımı dolayısıyla kırmızı çizgilerin geçilmiş olduğunu vurgulayarak müdahale için gerekli ortamın oluştuğu tezini savunmaktadır.

ABD’de başını Cumhuriyetçi Senatör John McCain’in çektiği Suriye’ye asker gönderilmesini isteyen önemli bir grup, ABD yönetiminin Suriye’de kimyasal silah kullanıldığını açıklamış olmasının müdahale için yeterli şartı oluşturduğunu iddia etmiştir. John McCain’in Washington Post gazetesinde, Anne Gearen ve Craig Whitlock’un hazırladığı haberde yer alan açıklamasına göre; Suriye’deki kimyasal silah kullanımını kastederek “çok açık bir şekilde kırmızı çizgiler aşıldı” demiştir.[5] John McCain’nin daha önce de yaptığı açıklamalar ve Türkiye ziyareti sırasında ifade ettiği Suriye’ye müdahale isteği de dikkate alınacak olursa, son açıklaması da ABD’nin, Suriye’ye bir askeri müdahale gerçekleştirilmesi talebidir. Temsilciler Meclisinin Cumhuriyetçi Partiden üyesi ve sözcüsü olan John Boehner da Amerikan yönetimini güvenlik sorunlarını Birleşmiş Milletlere devretmekle suçlamıştır. Ancak ABD yönetiminin kimyasal silah kullanımını “az miktarda” ve “sistematik olmayan bir şekilde” diyerek yumuşatmasına dikkat çekmek gerekmektedir. Bu ifade ile ABD yönetimi, kırmızı çizgilerin aşılmadığı algısını yaratmaya çalışmakta ve Cumhuriyetçilerin eleştirilerine karşı durmaktadır. Cumhuriyetçi senatörler dışında Demokrat senatörler de Suriye’de kimyasal silahların kullanıldığını kabul etmektedir.

John Kerry’nin Dışişleri Bakanı olarak atanmasının ardından Senato Dış İlişkiler Komitesi başkanlığına seçilen Demokrat Senatör Robert Mendez, Suriye’nin kimyasal silah kullanarak kırmızı çizgileri aştığını ancak muhalifler ile Suriye rejimi arasındaki güç dengesinin sağlanması için nasıl bir hareket tarzı izleneceğinin henüz kararlaştırılmadığını belirtmiştir. Komite başkanının bu ifadesi de ABD yönetiminin, Suriye’ye müdahale konusunda ince hesaplar yaptığını ve sonuçlarını düşünerek hareket ettiği görüşünü kuvvetlendirmektedir. ABD’de hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler arasında müdahale taraftarları bulunmaktadır. Ancak ABD’nin Suriye’ye müdahalesi sadece istekler ve siyasi görüşler değil, imkanlar ve somut menfaat beklentileri değerlendirmeleriyle yönlendirilmektedir.

ABD’nin Suriye Politikasında İhtimaller ve İmkânlar

Hem ABD hem bölgedeki müttefikleri Suriye yönetiminde Esad’ın bulunmasını istememektedir. Belki de ABD ve Orta Doğu’daki müttefiklerinin tek mutabık oldukları konu da Esad’ın gitmesidir. Zira Esad’ın gitmesi yönünde ortaya konmaya çalışılan yollar konusunda ABD ve müttefiklerinin mutabık olduğunu ifade etmek hayli güçtür. Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyareti sırasında Obama tarafından yapılan “Bu Amerika’nın tek başına yapabileceği bir şey değil, Başbakan da dâhil bölgedeki kimsenin Amerika’nın tek yanlı adımlarının Suriye’ye iyi sonuçlar getireceğini düşündüğünü sanmıyorum”[6] açıklaması da müdahale şekli açısından ihtilaf bulunduğunu göstermektedir. Başta Türkiye olmak üzere Ürdün ve diğer bölge müttefikleri ABD’nin liderlik ettiği bir operasyona destek vermeye dayalı bir strateji geliştirmek isterken söz konusu açıklama ile planlar suya düşmüştür.

Bu açıklamadan yaklaşık iki hafta sonra Susan Rice, BM’de yaptığı konuşmada “uçuşa yasak bölge seçenekler arasındadır” açıklaması son haftalarda özellikle Türkiye’de ABD’nin Suriye’de bir uçuşa yasak bölge oluşturma hazırlığı olarak yansıtılmıştır.[7] Kısa süre içinde Beyaz Saray Güvenlik Danışmanlarından Ben Rhodes tarafından “uçuşa yasak bölge kurmak kolay değil”[8] açıklaması ile dışlanan seçenek, Suriye meselesinde ABD’nin mümkün mertebe dışarıda kalma isteğinin bir yansımasıdır. Aslında bu seçeneğin son tercih olması, bir başka deyişle dışlanması 2011 Mart’ta Org. James Mattis’in Senato Silahlı Kuvvetler Komitesine verdiği brifingde Suriye’nin Libya benzeri bir ülke olmadığı ve hava savunma sisteminin çok daha iyi olduğu görüşünü dile getirmesi ile başlamıştır.[9] Ben Rhodes’un açıklaması ile Mattis’in brifingi arasında neredeyse iki yıl olmasına rağmen şartların değişmemiş olduğunu söylemek mümkündür. Uçuşa yasak bölge seçeneği elbette masadadır. Ancak unutulmamalıdır ki İran’a askeri müdahale seçeneğinin de masada olduğu defalarca belirtilmesine ve İsrail tarafının savaş planları yayınlamasına rağmen ABD dış politikasının ibresi diplomasiyi göstermiştir. Suriye’de de bu durum “Akıllı Güç” yani askeri ve diplomatik güçlerin bileşimi ile yürütülmektedir. Bu noktadan hareket eden ABD güvenlik ve diplomasi mensupları Suriye’de muhalifleri silahlandırma yoluna gideceklerini açıklamıştır.

ABD uçuşa yasak bölgenin BM Güvenlik Konseyi kararı gerektirdiği, daha geniş çaplı bir faaliyeti içerdiği ve muhtemel kayıpların gerçekleşeceği ihtimalini göz önünde bulundurması gerekçesiyle yardımı muhaliflere silah göndererek yapma seçeneğini izlemektedir. Aslında ABD’nin muhaliflere silah gönderme meselesinin yeni olduğunu söylemek pek mümkün gözükmemektedir. Çünkü ABD, Amerika’nın önemli gazetelerinde iddia edilenlere göre uzunca bir süredir Suriye’deki muhalif gruplara silah yardımını koordine etmektedir. New York Times gazetesinin iddiasına göre –ki bu haberin yapılmasının üzerinden yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen herhangi bir yalanlama gelmemiştir- Türkiye sınırında Suriye’li muhaliflere silah yardımını koordine etmek için CIA görevlileri bulunmaktadır.[10] Türk basınındaki bazı iddialara göre de söz konusu personel altı kişiden oluşmaktadır.[11] Şu anda ABD’nin uyguladığı politikalar ile geçen yıl yapıldığı iddia edilen koordinasyon çalışmaları arasındaki tek farkın ilkinin ABD tarafından resmen kabul edilmemesi ikincisinin ise resmen kabul edilmesidir. Yani ABD Suriye’li muhaliflere yaptığı yardımı önceden açıkça ifade etmezken, gelinen durumda açık olarak yardımın yapılacağını belirtmektedir. ABD’nin bu konuyu açık etmesinin en önemli sebebi olarak, bölgedeki müttefiklerine, Rusya ve Çin’e konuya müdahil olduğunu gösterme kaygısıdır. Aksi halde ABD’nin güçlü devlet imajındaki kaybın Cumhuriyetçiler tarafından iç politika konusu haline getirilmesi de söz konusu olacaktır.

Sonuç

Kuzey İrlanda’da yapılan G-8 zirvesindeki görüşmeler de göstermektedir ki, Rusya Suriye meselesinde önemli bir faktördür. ABD ve müttefikleri de Rusya’nın görüşlerini dikkate almak durumundadır. Zirvenin sonuç bildirgesinde Suriye meselesinin çözümüne dair mesajlar verilirken, Esad’a görevi bırakma çağrısının yapılamaması Rusya’nın müdahalesi ile gerçekleşmiştir. Yani ABD ve müttefikleri Suriye meselesinde tek siyaset yapıcı unsur olarak masada yer almamaktadır. Cenevre II Konferansının düzenlenmesi ve konferansa Rusya, Çin ve hatta İran’ın da katılması kuvvetle muhtemeldir. Bu konferans sırasında gerçekleştirilecek çalışmalarla hem Esad hem de muhaliflerinin görüşleri orta noktada birleştirilmeye çalışılacaktır.

Bu konferansa giden yolda ABD de kendi çıkarları doğrultusunda faaliyet göstermeye devam edecektir. ABD’li yetkililer tarafından açıklanan “uçuşa yasak bölge” masraflı ve zor bir iş tanımlaması bu noktada önemlidir. Çünkü ABD’nin Suriye meselesindeki faaliyet alanının sınırlarını belirtmektedir. ABD, “Suriye Dönüşümünü Destekleme Yasası” çerçevesinde zaten yapmakta olduğu silah yardımını resmen açıklamış durumdadır. ABD’nin şu andaki siyasi şartlarında ve Rusya gibi güçlü bir rakip karşısında daha ileri gitme ihtimali hayli zordur. Dolayısıyla Suriye meselesinin çözümü, Yemen’dekine benzer bir model ile muhtemelen Esad tarafından başlatılacak ama belli bir süre sonra da Esad’ın görevini devretmesi ile sonuçlanacaktır. Bu süre zarfında da ABD ve Rusya konuyu örtülü operasyonlar, silah yardımları ve diplomatik girişimlerle çözmeye çalışacaktır.

 

 


[1]Chiris Irvine, “Syria: Assad Forces Take Control of Qusayr in Major Breakthrough”, The Telegraph, 05.06.2013. http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/middleeast/syria/10099938/Syria-Assad-forces-take-control-of-Qusayr-in-major-breakthrough.html(17.06.2013)

[2]UN Resolution 350, http://www.un.org/ga/search/view_doc.asp?symbol=S/RES/350(1974) (17.06.2013)

[3]Suriye ordusunun bu aşırı genişleme çabasının Esad’ın aleyhine bir durumu da beraberinde getireceği tespiti Enstitümüzün daha önceki analizlerinde de yer almaktadır. Bu noktada Esad’ın ele geçirdiği alanlar dolayısıyla bir güç sarhoşluğuna kapılarak daha geniş alanlarda hâkimiyet sağlama çabasının kendisinin aleyhine dönebileceği tespiti yapılmıştır bkz: Özdemir Akbal, Cenevre Konferansı’nın Gizli Pazarlığı: 2015 Esad’ın Gidiş Yılı Olur mu?”, http://www.21yyte.org/arastirma/amerika-arastirmalari-merkezi/2013/05/27/7018/cenevre-konferansinin-gizli-pazarligi-2015-esadin-gidis-yili-olur-mu(17.06.2013)

[4]Miguel E. Rodriguez (Yasama İşleri Dairesi Müdürü) tarafından 25 Nisan 2013’te Senator Carl Levin’e yazılan mektup. Bkz: http://i2.cdn.turner.com/cnn/2013/images/04/25/rodriguez.letter.to.senator.levin.4.25.13.pdf(26.04.2013)

[5]Anne Gearan and Craig Whitlock, U.S. Officials Say Assad Probably Used Chemical Weapons on ‘Small Scale’, The Washington Post, 25.03.2013. http://www.washingtonpost.com/world/middle_east/us-intelligence-agencies-assad-used-chemical-weapons-on-a-small-scale/2013/04/25/208346aa-adc0-11e2-98ef-d1072ed3cc27_story.html?wprss=rss_politics&tid=pp_widget(25.03.2013)

[6]Amerikanın Sesi, Suriye Konusunda Tam Görüşbirliği İçindeyiz, 16.05.2013. http://www.amerikaninsesi.com/content/suriye-konusunda-tam-gorusbirligi-icindeyiz/1662451.html(16.05.2013)

[7]'Suriye'de uçuşa yasak bölge' seçeneği masada, Samanyolu Haber, http://www.samanyoluhaber.com/gundem/ABD-bu-iddiayi-ilk-kez-seslendirdi/1017502/ (15.06.2013)

[8]Scott Wilson, Obama Move to Arm Syrian Rebels Comes as Assad Gains Upper Hand, The Washington Post, http://www.washingtonpost.com/politics/obama-move-to-arm-syrian-rebels-comes-as-assad-gains-upper-hand/2013/06/14/eb55de58-d500-11e2-a73e-826d299ff459_story.html(14.06.2013)

[9]Mattis: Syrian Air Defense Complicates US Options, Associated Press, http://www.military.com/news/article/mattis-syrian-air-defense-complicates-us-options.html(19.04.2012.)

[10]Eric Schmitt, "C.I.A. Said to Aid in Steering Arms to Syrian Opposition", The New York Times, 21.06.2012. http://www.nytimes.com/2012/06/21/world/middleeast/cia-said-to-aid-in-steering-arms-to-syrian-rebels.html?pagewanted=all(21.06.2012)

[11]Hatay'da 6 CIA ajanı çalışıyor, Akşam, 25.07.2012. http://www.aksam.com.tr/hatayda-6-cia-ajani-calisiyor--128878h.html(27.06.2012) Kaynakta anılan sayı yaklaşık bir yıl öncesine aittir. Ancak resmileşen silah yardımı çerçevesinde Türkiye sınırları içinde konu ile ilgili olarak faaliyet gösteren CIA personelinin sayısında artış olma ihtimali hayli yüksektir. (y.n.)

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display