Bu sayfayı yazdır

ABD SİVİL MÜDAHALE YÖNTEMİ; “DEMOKRASİ GELİŞTİRME”

Yazan  13 Mart 2012

Giriş

Dünya yüzeyinde demokrasi ve özgürlüklerin geliştirilmesi ABD dış politikasının ana unsurlarından biri olagelmiştir. Liberal demokrasilerin geliştirilmesi küresel bir politika olmakla birlikte, Bush döneminden beri özellikle Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde, aşırı İslamcıların kin, nefret ve baskılarına karşı bir panzehir olarak düşünülmektedir. Demokrasi geliştirme işi ABD'nin bir müdahale biçimi olarak; ekonomik, siyasi ve moral kaynakların açık ya da örtülü şekilde diğer ülkelerdeki rejimleri demokratikleştirmek için kullanılmasıdır. Bu nosyon'a "liberal müdahalecilik" veya "Kaslı Wilsonculuk" adı da verilmektedir[1]. Demokrasi geliştirme işi seçimleri demokratların kazanmasını, bu ani değişiklik ise hazırda kukla adamları gerektirir. Demokrasi geliştirme işinde Hipokrat yemini uygulamak oldukça zordur. Ülke çıkarları ile idealizm arasındaki iki yüzlülük demokrasi gündeminin kaçınılmaz bir unsuru olagelmiştir. ABD demokrasi geliştirme işleri kalkınma ve (uygarlıklar/dinler arası) diyalog işleri ile iç içe geçmiş ve dış politikasına diğer ülkelerin iç içlerine müdahalede lider yetiştirme, askerleri kontrol altına alma, rejim restorasyonu ve ülke inşası gibi operasyonel vasıtalar sağlamıştır. Ancak gelinen aşamada bir yandan ABD'nin dünyadaki misyonu ve gücü azalırken, sivil müdahale kurgusu da önemli bir dönüm noktasındadır. Bu makalede, ABD'nin demokrasi geliştirme işinde gelinen aşamayı değerlendireceğiz.

 

Demokrasi Geliştirme Konsepti

 

ABD, 20. yüzyılın son çeyreğinde demokrasi geliştirmede bir başkandan diğerine değişen farklı stratejiler uyguladı. Jimmy Carter, Amerikan moral değerlerini kurtarmak isterken, Ronald Reagan Sovyetler ile fikir savaşını kazanmak, Bill Clinton ise Soğuk Savaş sonrası ABD küresel angajman politikasını desteklemek için demokrasi, kalkınma ve insan haklarını geliştirme işine başvurdular. Farklı konseptler olmasına rağmen birinden diğerine sürekli yeni demokrasi politika ve programları ortaya çıktı ve ABD dünyayı daha demokratik yapma rolünü sürdürdü. Karşılaşılan en büyük sorun bu tür işlerin otokrat ülkelerdeki ekonomik ve güvenlik çıkarları ile genellikle örtüşmemesi idi. Bu çelişki ABD'nin gayretlerini sınırladı. Carter, Amerikan moral değerlerine dayalı dış politika sınırlarını unutarak İran, Filipinler ve başka yerlerde anti-komünist, otokrat dostları destekledi. Reagan ise demokrasi geliştirme ile komünizm karşıtlığını birbirine karıştırarak kötü şöhreti olan gruplar ve hükümetleri de destekledi. Baba Bush, Soğuk Savaş'ın yumuşak bitişinden korkmuş yenisinin başlamasından endişe etmişti. Clinton ise Rusya gibi büyük yerler yanında Haiti gibi küçük ülkelerde ayağına gelen fırsatları kaçırmış, demokrasi geliştirme için verdiği sözleri tutamamıştı[2]. Oğul Bush döneminde ise demokrasi geliştirme işi yükselen retoriğine rağmen daha düzensiz ve karmaşık bir hal aldı.

 

1989 sonrasında demokrasi geliştirme işleri Orta ve Doğu Avrupa'da komünist sistemden çıkan ülkeleri hedef aldı. Buna Latin Amerika ile Asya ve Afrika Sahrası'ndaki bazı ülkeler eklendi. ABD, 1990 sonrası dönem için güvenlik çıkarları ile demokrasi geliştirme işlerini nasıl uyumlu hale getireceği konusunda arayış içinde idi. Demokrasi geliştirme için kurulan mekanizma ise oldukça zayıftı. Kalkınma işlerinden sorumlu USAID'in 1989'daki bütçesi 100 milyon dolardan azdı. Demokrasi geliştirme işi o dönemde oldukça küçük olan NED'in sorumluluğunda idi. USAID içindeki kalkınmacılar, demokrasiciler ile nasıl çalışacaklarını bilmiyorlardı. Dışişleri Bakanlığı'nın İnsan Hakları Bürosu henüz demokrasi geliştirme işine girmemişti. Özetle 1989 sonrasında demokrasi geliştirme aygıtı oldukça zayıf bir politika vasıtası idi. Demokrasi geliştirme işinde bazı Alman parti vakıfları hariç ABD yalnızdı[3]. Avrupalı bağışçılar demokrasi işinde çalışmıyorlardı ve çoktaraflı kalkınma bankaları da bu işten oldukça uzaktı. Demokrasi geliştirme konusunda bilgi birikimi henüz olgunlaşmamıştı. Uluslararası seçim izleme işi bu dönemde yaratıldı. Devlet kurumlarının güçlendirilmesine odaklanıldı ama siyasi istek olmayınca reformlar çok zaman aldı. Sivil toplum desteği için ülke vatandaşları ile çalışmak ABD için oldukça yeni bir durumdu çünkü Soğuk Savaş döneminde halk hareketlerinden korkuluyordu. Sivil toplumla çalışmanın arkasındaki düşünce ülke vatandaşlarının güvenini sağlamak ve gerektiğinde ayaklanma (devrim) için güç vermekti.

 

Son 25 yıldır USAID, NED'in öncü rolü rağmen, demokrasi geliştirmeye dünyadaki herhangi bir örgütten daha fazla kaynak, enerji ve dikkat sarf etti[4]. NED ve (sırası ile Demokrat ve Cumhuriyetçi Partideki) uzantıları olan NDI, IRI ve dünya genelinde 70'den fazla ülkede rejim düzeltmeleri için çalışmaktadır. AID, 1990-2008 arasındaki dönemde 120 ülkede demokrasi yönetişim programlarına 8.47 milyar dolar harcadı[5]. Bunlar arasında İran'da muhaliflerin seçimlerde desteklenmesine harcanan 75 milyon dolarlık program da var. Ortadoğu Demokrasi Projeleri Direktörlüğü'nden Stephen McInerney'e göre demokrasi ve insan hakları için ayrılan para artmış olmakla birlikte bu paraların çoğu sivil toplumu destekleme ve hukukun üstünlüğü programlarına gitti[6]. Ancak paralar demokrasi programları içinde çoğulculuk ve siyasi rekabet sağlayacak rejim değişiklikleri yerine mevcut rejimlerin kabiliyetine harcanmaktaydı. Son 30 yıldır demokrasi ve kalkınma için uluslararası yardımlar dünya genelinde yüzlerce ülkede uygulandı. Demokrasi geliştiriciler uygulanan metot ve değerler içinde kalkınma yardımının da olması konusunda kararsız hatta ihtiyatlıdırlar. Demokrasi ve kalkınma arasındaki köprü son on yılda açıldı ve hala bir senteze gidilmeye çalışılmaktadır[7].

 

Demokrasi Geliştirme ve Ortadoğu

 

Arap Baharı öncesi Mısır, Ürdün, Fas, Cezayir ve Yemen gibi ülkeler reform yapıyor görüntüsü ile yetinmişlerdi. Demokratikleşme savunma ağırlıklı ve yönetilebilir olmalı idi, sonsuz dönüşüm içinde rejim muhalifleri kendini tuzağa düşmüş buldu. Batılılar durumu geçiştirmek için "görecelilik" kavramını bulmuştu ve hatta durumu mazur göstermek için önce ekonomi sonra siyasal değişim argumanı da geçerli idi. Haziran 2009'da Obama yeni ABD, Başkanı olarak Kahire'de tarihi olarak nitelenen konuşmasını yaparken Müslüman dünyasına sızmak için 16 ayrı program bir yıl önceden hazırlanmıştı. ABD Dışişleri ve CIA birçok sözleşmeci şirket kiralıyor, bazılarını yeniden kiralıyordu. Başkanın hedefi 25.000 kişilik bir Sivil Yardım Kolordusu yaratmaktı[8]. ABD'nin 2010 yılında ilki yayınlanan Dört Yıllık Diplomasi ve Kalkınma Gözden Geçirme (QDDR[9]) raporu ile Hillary Clinton ABD güvenliğinin ve dış politikasının için üç önemli ayağı olan "kalkınma"yı, diplomasi ve savunma ikilisi bir yola sokmaya çalıştı[10].

 

1990'ların başında ABD Ortadoğu'da sivil toplumun geliştirilmesine başlamıştı. Ancak 11 Eylül 2001 ile birlikte Amerikan yardımı arttı ve 2009'a gelindiğinde Amerikan'ın Ortadoğu'ya demokrasi yardımı 1991-2001 dönemine göre iki katına ulaştı. NED ve NDI'nın liderliğinde yüzmilyonlarca dolar Arap dünyasındaki küçük NGO'lara, desteklenen zayıf siyasi partilere ve parlamentoya girebilsin diye kadınlara verildi[11]. Ortadoğu'daki NGO'lar gerçekte NGO değil hükümetin organize ettiği NGO yani GONGO'dur[12]. Örneğin Ürdün'de NGO'lar demokrasi işlerine fazla giremeyecek kadar sıkı yasalara tabidir. ABD'de Freedom House, NED ve Uluslararası Seçim Sistemleri Vakfı gibi NGO'lar vasıtası ile verilen paralar daha çok reformlara destek için verilmektedir. Arap dünyasında yapılan yardımlar içinde en çok destek gören Tunus ve Mısır'daki muhalif gruplardı. Daha devrim başlamadan Mısır'ın sol eğilimli 6 Nisan Hareketi lideri Ahmed Maher, "Sorun Mübarek değil Amerikan hükümetinin Mübarek'i ne yapmak istediğidir, onun varlığı tamamen onların elindedir" diyordu. Aslında ilk Arap Baharı 2005'de Mısır'da Müslüman Kardeşler ile olmuş ama İslamcıların geleceğini görünce Bush desteklemekten vazgeçmişti.

 

ABD stratejisinin hedefinde teröre açıkça göz yummayan ama demokratik sistemleri yıkmaya çalışan İslamcılar[13] vardı. Böylece Müslüman gruplara ve liderlere daha çok nüfuz edilecek, onlar siyasi sürece çekilerek, aralarındaki bölünme artırılarak terörizmi destekleyenler ve diğer anti-demokratik usuller uygulayanlar marjinal hale gelecekti. Bu bölünme El Kaide ve diğer terörist örgütlerin gelişmesine temel teşkil eden İslamcı ideoloji üzerinden yapılacaktı[14]. Uygulanan programların bir yönü de salt demokrasi geliştirme yanında Aşırı İslamcılar ile ideolojik savaşı kazanmak, Müslüman toplumlar içinde onlara karşı alternatif bir güç meydana getirmekti[15]. Dışişleri Bakanlığı'nın Terörle Mücadele Koordinatörü Daniel Benjamin, 2008 yılında hazırladığı raporda bu kapsamda IRI[16] ve NED'in önemine vurgu yapmaktaydı[17]. Savunma Bakanı Yardımcılarından Douglas Feith'e göre de Müslümanlara Batılı gibi olmayı öğretmektense onları İslam'ın şiddet ve yıkıcı taraflarını tartışmaya teşvik etmek daha önemli idi[18]. Ancak İslamcılar ile ilişkilerden ABD umduğunu bulamadı. İslamcılar, gerçekte sadece kendi yerel siyasi konum ve güçlerini geliştirmek için çalıştılar. İslamcıların niyeti uzun dönemli bir sosyal dönüşüm ile kendi toplumlarını demokrasi ile değil korku ile daha kolay kontrol etmekti[19].

 

Demokrasi Geliştirmede Arap Baharı ve Türkiye

 

Demokrasi uzmanlarına göre; aşırılığın veya radikalizmin nedeni demokrasi eksikliği olmalıydı. Aşırılık, dinsel gelenekler ile çatışan modernizasyon ya da ABD düşmanlığından kaynaklanmakta idi. Demokrasi eksikliği şiddet yanlısı aşırı hareketleri azdırıyordu. Demokrasi ya radikalleri zayıflatacak ya da daha fazla radikalleşme için kapıyı açacaktı. Nitekim sosyal değişim için baskı yaptığında 1990'ların başında Cezayir'de radikalleşme artmış, 2006 Filistin seçimlerinde Hamas'ı iktidara getirmişti. Bu nedenle demokrasi geliştirme işi her ülkenin şartlarına göre özel bir elbise gerektiriyordu[20]. Arap Baharı'nda hem ABD hem de Avrupa demokrasi için halkın nasıl hızla harekete geçirilebileceğini gördü. Tunus ve Mısır'da rejimler herkesin umduğundan daha çabuk çökmüştü. Doğu Avrupa'da devrim için muhalif gruplara para hazır idi ama Ortadoğu'da devrimler kapıyı çaldığında muhalifler beklemede idi. Çünkü Amerika demokrasi değil, kendi adamlarını istiyordu.

 

Pek çok İslamcı hareket ve parti demokrasi ve demokrasi uygulamaları ile teolojik çelişkilerini çözmüş olmasına rağmen demokratik standartları anlama ve iç uygulamada aralarında önemli farklılıklar göstermektedir. Bazıları demokrasinin sağladığı faydalardan şüphe ederek lidere sorgulamaksızın bağlılık ve dine dayalı örgütsel hiyerarşide taviz vermemektedirler. İslamcı hareket ve partiler iki ana gruba ayrılmaktadır. İlk grupta demokrasi için gerekli prensiplerin uygulandığı ideal bir iç yapı söz konusudur. İkinci grupta ise demokrasi bir ahlaki değer değil iç politikada bir vasıtadır. İlk gruba örnek Fas'ın AKP'sidir. Demokratik kriterler parti içinde de uygulanmaktadır. Gençler ve kadınlar için kotalar uygulanmaktadır. Parti içi dengelerin korunduğu Bahreyn'deki El-Vefaq İslamcı Toplum Partisi de bu gruptadır. Türkiye'nin AKP'si, Mısır, Ürdün ve Cezayir'deki İslamcı hareketler (Müslüman Kardeşler vb.) ise ikinci gruba girmektedir. Demokrasi rekabet etmek için bir vasıtadır. Her iki gruptaki İslamcı hareket ve gruplar için de demokrasi laik ve liberal partilerden daha iyi görülmekte ve kendi iç politika amaçları için bir vasıta teşkil etmektedir[21].

 

ABD'nin kendi adamlarını iktidarda tutma niyeti yıllardır Arap burjuvasında kızgınlık ve hayal kırklığı yanında anti-Amerikancılığı da beslemiştir. Arap kamuoyuna göre ABD politikalarının odağında İsrail vardı ve Batı bölgenin doğal gelişimini önlemişti. Böyle nefret edilen bir ortamda rejim muhalifi olarak Amerika'dan demokrasi için umut beslemek kolay değildi. Zaten ABD ve Avrupalılar bölgedeki her demokratik gelişmeyi kendileri engelliyordu. Müslüman Kardeşler'in liderlerinden Essam El-Erian 2008'de demokratik yollardan bile gelseler uluslararası kamuoyunun İslamcı temsili istemediğinden yakınıyordu. Özetle Ocak 2011'e kadar ABD bu coğrafyada baskıcı rejimleri destekliyor ve demokratik hareketlere arka çıkmıyordu. Bölge sanki devrimlere karşı bağışıklık kazanmıştı. Ortadoğu'da ortaya çıkan ayaklanmalar demokrasi geliştirme işlerinin yenilenmesi için yeni ipuçları vermektedir. Nitekim ABD, ülke dışında demokrasi geliştirme faaliyetlerini güçlendirme ve yeni reform arayışı içindedir. Özetle demokrasi geliştirme ve kalkınma projeleri için yeni bir kurguya ihtiyaç duyulmaktadır.

 

Sonuç Yerine

 

Demokrasi, kalkınma ve İnsan hakları konseptleri ABD tarafından milyarlarca dolar kullanılarak operasyonel hale getirilen, diğer halkları özgürleştirmekten ziyade Amerikan gücünün onlar üzerinde hileli yollardan uygulandığı birer düşünsel çerçeve olageldi. Amerikalılar demokrasi geliştirmekte, demokratik rejimlerin ABD'nin çıkarına davranacağını düşünmektedir ancak Ortadoğu'da durumun böyle olmadığı anlaşılmıştır. Ortadoğu'da demokrasi ve liberalizm çelişkisi yaşanmaktadır; daha fazla demokrasi daha az liberalizm getirmektedir. Bu coğrafyada seçimler Amerika yanlısı diktatörlerin yerine daha popülist ve anti-amerikancı liderlere yol açmaktadır. Demokrasi gelsin diye yapılan seçimler her zaman iyi adamları başa getirmemekte, Hamas ya da Hizbullah gibi ABD düşmanlarına da fırsat vermektedir. Artan anti-amerikancılık ise ABD'nin bölgedeki demokrasi geliştirme işlerini daha karmaşık hale getirmektedir. Bu nedenle ABD son dönemlerde hem imaj düzeltmek hem de işleri ucuza getirmek için dünyanın çeşitli coğrafyalarında yeni taşeronlara başvurmaktadır. Nitekim Hindistan, Güney Afrika ve Türkiye gibi seçilmiş ülkeler bölgesel çatışmalarda demokrasi yanlısı arabuluculuk faaliyetlerine angaje olmaktadırlar[22].

 

 

 


 


 

 

* İstanbul Aydın Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler Öğretim Üyesi, This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

[1] Shadi Hamid: The Meaning of "Power", Brooking Institute, (July 20, 2007).

[2] James Traub: The Freedom Agenda: Why America Must Spread Democracy (Just Not the Way George Bush Did), Farrar, Straus and Giroux, ( 2008).

[3] Thomas Carothers: Democracy Promotion: Comparing the Challenges and Opportunities of 1989 and 2011, USAID DRG 2.0 Conference, (June 20, 2011).

[4] Thomas Carothers: Effective U.S. Democracy Assistance Requires Reform at USAID, House Committee on Foreign Affairs, (June 10, 2010).

[5] Council on Foreign Relations: 2008 Foreign Policy Symposium: Democracy and America's Role in the World, (Sept 4, 2008).

[6] Stephen McInerney, "The Federal Budget and Appropriations for Fiscal Year 2010," Project on Middle East Democracy, July 2009, at http://pomed.org/wordpress/wp-content/uploads/2009/08/fy10-budget-analysis-paper-final.pdf (January 31, 2011).

[7] Thomas Carothers: The Elusive Synthesis, Journal of Democracy, (October 2010).

[8] Peter W. Singer: New Year's Resolutions for the Pentagon, The Washington Examiner, (December 22, 2009).

[9] Quadrennial Diplomacy and Development Review.

[10] Noam Unger, Homi Kharas: Hillary Clinton to Attend Busan Forum: Demonstrating Development Diplomacy? The Brookings Institution, (September 21, 2011).

[11] Shadi Hamid: The Struggle for Middle East Democracy, Cairo Review of Global Affairs, (April 26, 2011).

[12] Shadi Hamid: Civil Society in the Arab World and the Dilemma of Funding, Afaq al Mustaqbal Journal, (October 2010).

[13] Göz yumulan İslamcılar, şeriat esasına göre İslam devleti kurmak isteyenlerdi.

[14] Jennifer A. Marshall, "Religious Liberty in America: An Idea Worth Sharing Through Public Diplomacy," Heritage Foundation Backgrounder No. 2230, January 15, 2009, at http://www.heritage.org/Research/Reports/2009/01/Religious-Liberty-in-America-An-Idea-Worth-Sharing-Through-Public-Diplomacy.

[15] Lorne W. Craner and Kenneth Wollack, "New Directions for Democracy Promotion," 2008, at http://www.ndi.org/files/2344_newdirections_engpdf_07242008.pdf (January 31, 2011).

[16] International Republican Institute.

[17] Daniel Benjamin, "Strategic Counterterrorism," Brookings Institution Policy Paper No. 7, October 2008, p. 3, at http://www.brookings.edu/~/media/Files/rc/papers/2008/10_terrorism_benjamin/10_terrorism_benjamin.pdf (January 31, 2011).

[18] Douglas J. Feith and Abram N. Shulsky, "Organizing the U.S. Government to Counter Hostile Ideologies," Hudson Institute, March 2010, pp. 3–5, at http://www.hudson.org/files/publications/Organizing_the_USG_to_Counter_Hostile_Ideologies.pdf (January 31, 2011), p.4.

[19] Amitai Etzioni, "Religion and Social Order," Policy Review, No. 148, March 28, 2008, at http://www.hoover.org/publications/policy-review/article/5807 (January 31, 2011).

[20] Thomas Carothers, "U.S. Democracy Promotion During and After Bush," Carnegie Endowment for International Peace, 2007, at http://carnegieendowment.org/files/democracy_promotion_after_bush_final.pdf (January 31, 2011).

[21] Khalil Al-Anani, Todd G. Patkin: Islamist Movements: The Uses of Democracy, Al-Ahram Weekly, (August 14-20, 2008).

[22] Thomas Carothers, Richard Youngs: Democracy Promotion in the Age of Rising Powers, Q&A, (July 14, 2011).

Sait Yılmaz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı