< < Musul’un Düştü Sıra Tıkrit’te Mi? IŞİD’ın Stratejisi, Beklentileri ve Hareket Tarzı


Musul’un Düştü Sıra Tıkrit’te Mi? IŞİD’ın Stratejisi, Beklentileri ve Hareket Tarzı

Yazan  11 Haziran 2014
6 Haziran 2014’de Musul’da Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile Irak Güvenlik Güçleri (IGG)arasında başlayan çatışmalar 10 Haziran tarihinde Musul Vilayeti’nin önemli bir kısmını IŞİD’ın eline geçmesiyle sonuçlandı. Türkiye’de önce 28 Türk şoförünün kaç

MUSUL’UN DÜŞTÜ SIRA TIKRİT’TE Mİ? IŞİD’IN STRATEJİSİ, BEKLENTİLERİ VE HAREKET TARZI

6 Haziran 2014’de Musul’da Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile Irak Güvenlik Güçleri (IGG)arasında başlayan çatışmalar 10 Haziran tarihinde Musul Vilayeti’nin önemli bir kısmını IŞİD’ın eline geçmesiyle sonuçlandı. Türkiye’de önce 28 Türk şoförünün kaçırılmasıyla gündeme taşınan daha sonra IŞİD’ın Irak’taki faaliyetleri ve Irak’taki güvenlik sorununa dikkatlerin yeniden dönmesine neden olan bu gelişme ne anlama gelmektedir? IŞİD’ın asıl ve uzun vadeli hedefi nedir? Bundan sonra hangi gelişmelerin yaşanması beklenmelidir? Bu kısa analizde bu soruların yanıtları aranmaya çalışılacaktır.

Musul’da Ne Oldu?

10 Haziran’da Musul’un başta IŞİD olmak üzere çeşitli grupların eline geçmesiyle sonuçlanan süreç 5 Haziran günü Samarra’da başladı. IŞİD 5 Haziran’da Samarra’yı ele geçirmeye çalıştıktan sonra 6 Haziran günü Musul’un çeşitli mahallelerinde aynı anda saldırılar gerçekleştirildi. Aralarında en önemlisi ordu cephaneliğine yönelik saldırı olan bu bir dizi saldırıyı gerçekleştiren grupların nereden geldiği tartışılıyordu. Musul’daki yerel kaynaklar dışarıdan yaklaşık 500 araçlık bir grubun geldiğini ileri sürmektedir. Ortalama 5-6 kişi taşıyan ve çoğu ağır makineli tüfekler taşıyan bu grubun tek başına Musul büyüklüğünde bir şehri düşürmesi ve aynı anda pek çok yere saldırabilmesi mümkün görünmemektedir. Musul’da bu çaplı bir saldırı ancak şehirde uzun süredir uyuyan hücrelerin uyanması ve içeriden büyük bir destek vermesiyle mümkün olabilir. Nitekim, Musul’un Irak direnişi içinde geçmişteki yeri dikkate alındığında şehrin düşürülmesini sağlayan operasyonun dışarıdan değil asıl olarak içeriden yürütüldüğü görülmektedir. Uzun süre planladığı belli olan ve belli bir mantık içinde yürütüldüğü anlaşılan bir operasyonun Musul’da başarılı olduğu söylenebilir. 6 Haziran’da başlayan çatışmalar ilk günün sonunda bastırılmış gibi görünse de şehrin farklı yerlerine yayılarak devam etmiştir. Sonuçta 4. Günün sonunda en azından Iraklı resmi makamların verilerine göre ordu ve poliste görev yapan 60 kadar güvenlik görevlisinin ölmesi sonucunda Musul düşmüştür.

Musul’un düşmesi üç önemli nedene bağlı görünmektedir:

1.      IŞİD tarafından önderlik edilen uzun süre planlanmış, çeşitli aşamaları önceden tamamlanmış ve şehrin içinden büyük bir destek alan bir gerilla saldırısı

2.      Irak güvenlik güçlerinin çatışma iradesi göstermemesi ve çekilmesi

3.      IŞİD dışındaki diğer örgütlerin de çatışma ortamından faydalanarak harekete geçmeleri

Nitekim, Musul ve civardan gelen görüntüler her ne kadar Musul’un düşmesine IŞİD’in önderlik ettiğini gösterse de yalnız olmadığını da ortaya koymaktadır. Açık bir biçimde bu operasyonun önderi ve başarısının kaynağı IŞİD’dir. Fakat, Irak güvenlik güçlerinin gösterdiği zaaf IŞİD ile anlaşmazlık hatta çatışma durumundaki bazı örgütlerin de (Irak Devrimi için Genel Askeri Konsey, Cemaat Ensar El İslam ve Ceyş El Mücahidun gibi) ayaklanmasına ve özellikle Musul’un doğu yakasıyla Kerkük’teki Havice bölgesinin bunların kontrolüne geçmesine neden olmuştur. Nitekim, sosyal medya ağlarına yüklenen fotoğraflarda IŞİD’in dışındaki bazı örgütlerin Musul’daki cephanelik ya da karakollara da girdiklerini göstermektedir. Musul’un düşmesinden sonra bazı mahallelerde bazı grupların Saddam Hüseyin bayrağı açtığı dahi ileri sürülmektedir. Aynı şekilde Kerkük’ün Havice ilçesinde olduğu gibi IŞİD’in öteden beri güçlü olmadığı yerler dahi bir anda düşmüştür. Dolayısıyla Musul merkezli gelişmeleri IŞİD’İn önderlik ettiği ve devam ettireceği, ancak güvenlik güçlerindeki çöküş nedeniyle IŞİD’in dışında pek çok örgütün inisiyatif aldığı bir süreç olarak ele almak gerekmektedir.

IŞİD’ın Nihai Hedefi ve Taktik Adımları:

IŞİD’ın nihai hedefi Irak ve Suriye sınırları içinde bazı vilayetleri kapsayan (bu alan aşağıda kabaca çizilmiş bir haritayla tasvir edilmeye çalışılmıştır) bir coğrafi alan içinde bir İslam devleti kurmaktır. Bu amaç El Kaide’ci düşünce biçiminde etkilenen akımlar arasında 15 yıldan fazla bir süredir gündemde olan fakat şu ana kadar başarılamamış genel bir stratejik hedeftir. Bugün IŞİD adıyla anılan örgütün İki Nehir Arasında El Kaide, Irak’ta El Kaide, Irak İslam Devleti (IİD) gibi isimlerle anıldığı dönemlerde de nihai hedefi aynıdır. IİD’nin doğduğu ve genişlediği dönemlerde Suriye’de bugünkü iç savaş ve kaos ortamı bulunmadığından örgütün hedefinin Irak topraklarıyla sınırlı kaldığı görülmekteydi. Fakat 2012 yılından itibaren örgütün nihai hedefinin coğrafi kapsamı genişlemiştir.

 

 

IŞİD, bu hedefine ulaşmak için nasıl bir taktik izlemektedir?

ABD’nin 2011 yılının sonunda Irak’tan çekildiği dönemde Irak’ta IİD’nin büyük ölçüde darbe aldığı, önde gelen isimlerinin çoğunun yakalandığı veya öldürüldüğü, örgüt üyelerinin yer altına indiği ve örgütün eylem sıklığı ve öldürücülüğünün azaldığı görülmekteydi. Ancak 2012 yılının yaz aylarına doğru, örgüt bir toparlanma sürecine girdi ve yeniden örgütlenerek ses getirici eylemler yapabilecek noktaya ulaştı. Bu süreçte

1. Suriye’de başlayan iç savaşın etkisiyle yeniden hareket sahası bulabilmesi

2. Irak ordusunun terörle mücadele operasyonlarının ABD’ye göre çok daha etkisiz kalması

3. Irak’ta Sünni Arapların bir kısmının hükümet tarafından ağır baskı altına alınması ve marjinalleştirilmesi

4. Sahva güçlerinin önemli bir kısmının dağıtılması ve güvenlik dışındaki sektörlere entegre edilerek silahlı güçlerin Bağdat’taki tek bir otoriteye bağlanmaya çalışılması IŞİD’in yeniden toparlanma fırsatı bulabilmesine dayanak sağlamıştır.

Bundan sonra IŞİD’ın hareket tarzı kendi içinde iki döneme ayrılmaktadır:

1. dönem; Temmuz 2012-Temmuz 2013 arasında a. yeniden örgütlenmeyi sağlamak, b. deneyimli militanları yeniden kazanmak, c. Sünni-Şii çatışmasını yeniden körüklemek, d. ülke genelinde şiddet dalgasını artırmak amacını taşıyan dönemdir.

2. dönem Temmuz 2013’te başlayan a. Sünni Arap bölgelerinde Irak ordusunun varlığını sona erdirmeyi, b. IGG ile işbirliği yapan aşiret güçleri ve yerel polisleri öldürmeyi ve c. nihayetinde belli coğrafi alanlarda kalıcı üstünlük sağlayarak yerleşmeyi hedefleyen dönemdir.

Bunlardan birincisi Temmuz 2012’de Ebu Bekir Bağdadi tarafından “Duvarları Kırmak” adlı bir operasyon ile başlatılmıştır. Bu süreçte, Bağdat’ın Şii semtleri ile Basra başta olmak üzere bir yandan Şii Arapların çoğunlukta yaşadığı güney Irak vilayetleri hedef alınmış ve bu şehirlerde kanlı saldırılar gerçekleştirilmiştir. Bu dönemin ikinci önemli özelliği IİD’nin eski önemli kadrosunun örgüte yeniden kazanılması için yürütülen baskınlardır. Bu çerçevede IŞİD farklı vilayetlerde 5 büyük ve birkaç da küçük hapishane baskını düzenlenmiştir. Bunlardan Ebu Gureyb (2013) ve Tıkrit (Eylül 2012)’teki baskınlarda çok sayıda IŞİD militanı ve örgütün önde gelen isimleri kaçırılmış ve örgüte yeniden kazandırılmıştır. Bu baskınlar sırasında IŞİD çok sayıda silah ve teçhizat da ele geçirmiş ve yeni uygulamaya koyduğu güçlendirilmiş patlayıcılar taşıyan araçlarla yürüttüğü intihar saldırılarıyla askeri kontrol noktalarında caydırıcılık ve korku yaratmayı başarmıştır. Yaklaşık 1 yıl süren bu gelişmelerden sonra Temmuz 2013’te yerini yeni döneme bırakmıştır. Suriye’nin Hama kentindeki bir saldırıdan sonra IŞİD Irak’ı da içine alacak şekilde yeni bir operasyon döneminin başlatıldığını ilan etmiş ve bunun adının “Asker Hasatı” olduğunu açıklamıştır.

Asker Hasatı operasyonu olarak bilinen IŞİD’in yeni hareketlenmesinin temel amacı yukarıda da belirtildiği gibi Sünni bölgelerinde güvenlik güçlerini caydırmak ve bazı bölgeleri kontrol altına almaktır. Bu açıklamayı takiben Selahattin’in Tuzhurmatu İlçesi’ndeki Süleymanbey Nahiyesi, Diyala’da Burhiz, Anbar’da Ramadi ve Felluce ve Musul’un özellikle Gayyara, Şırgat ve Şura bölgelerinde IŞİD yoğun saldırılar başlatmıştır. Musul baştan itibaren bu operasyonda önemli bir yer teşkil etmiş Eylül 2013 tarihinden itibaren IŞİD temelde Irak güvenlik güçlerinin lojistik hattının kesilmesi, şehrin Bağdat ile olan ilişkisinin yıpratılması, bu şehirdeki güvenlik güçlerinin fiziksel ve psikolojik olarak çökertilmesi için bir dizi saldırı başlatmıştır.

Bununla birlikte, bugünkü süreci tetikleyen gelişmeler 2013 yılının Aralık ayının sonlarında Anbar’da filizlenmiştir. Bir süredir merkezi hükümetin Sünni Araplar üzerinde kurduğu baskıyı protesto eden Anbar sakinlerine yönelik kanlı bir operasyonun ardından Anbar’da çatışmalar başlamıştır. Bu tarihten itibaren yaşananlar aslında Irak’ta 2003 yılının sonları ve 2004 yılının başlarında belirginleşen direniş hareketinin izlediği taktikle büyük benzerlikler göstermektedir.

Hatırlanacağı gibi Irak’ta direniş 2003 yılının Haziran ayında çoğunlukla bireysel ve tepkisel olarak başlamış, ancak 2003 sonbaharından itibaren örgütlü ve sistematik bir hal almıştır. Her ne kadar tek bir örgüt tarafından yönetilmese de Irak’ta direniş denilince akla gelen ilk sembol Felluce olmuştur. 2003’te direniş nasıl Felluce-Hit-Ramadi (Anbar Vilayeti’nde yer alırlar) ekseninden başlamış buradan doğuda Babil-Bağdat arasındaki Yusufiye-Latifiye-İskenderiye (Ölüm Üçgeni) hattına, Bağdat’ın kuzeyinden bir kol Samarra-Tıkrit-Beyci hattına, Diyala’da Bakuba-Mıktadiye-Celevle hattına ve nihayetinde Musul’a doğru ilerlemişse bugün yaşananlar da aynı dönemi andırmaktadır. (Bu dönemde yaşanan gelişmeleri ve direnişin gelişmi için Irak’ta Direniş adlı Eylül 2003 tarihinde Stratejik Analiz dergisinde yayınlanan makaleme bakılabilir) 2004 yılında ABD’nin gerçekleştirdiği Felluce Operasyonu olarak bilinen katliamdan önce bu saldırıdan kaçan unsurlar Musul’a sığınmış ve Felluce’yi boşaltarak Musul’u merkez haline getirmişlerdir.

Irak’ta son 10 ayda IŞİD’ın izlediği strateji 2004 yılında hareketin o dönemki lideri Ebu Musab El Zerkavi’nin çizdiği stratejiye büyük benzerlikler göstermektedir. Geçmişte Sünni Üçgeni ve Ölüm Üçgeni gibi adlar taşıyan bölgeler ile Sünni Arapların çoğunlukta olduğu yerleşim merkezleri bugün IŞİD’ın temel hedef alanı olmuştur. Bir anlamda IŞİD geçmişte işe yarayan ve ABD’ye büyük zayiatlar verdirdiği alanlarda hemen hemen benzer bir stratejiyle aynı yolu izlemektedir.

Nitekim, 2013 Aralık ayında Anbar’da Ramadi ve Felluce’de olaylar başlamıştır. Irak ordusu bu bölgelerde şehir merkezlerini kontrol altına alabilse de halan kırsalda IŞİD’ın üstünlüğü bulunmaktadır. Babil defalarca saldırıların hedefi olmuştur. Hatta, kısa bir süre önce Babil’in kuzeyinde Irak ordu birliklerine ait karakol ve benzeri yapılar IŞİD tarafından yerlerinden sökülmüştür. Tıkrit ve Bakuba arasındaki bölgelerde bir süre sonra IŞİD, Babil’in kuzeyinde saldırılar düzenlemiş, Tuzhurmatu’nda saldırılar son birkaç ayda katlanarak artmıştır. Özetle, dün itibarıyla IŞİD’ın Musul’u kontrol etmesiyle sonuçlanan süreç 2004’ten 2007’e kadar Irak’taki El Kaide ve diğer pek çok direniş örgütünün stratejisiyle benzeşmektedir.

Musul’un IŞİD’ın Stratejik Hedefi İçindeki Yeri ve Sonraki Adımlar

Musul’un IŞİD’in taktik ve stratejik hedefleri açısından önemini 5 ana noktada toplayabiliriz:

1.    Musul, Suriye ve Irak arasındaki bölgede en önemli stratejik geçiş noktalarını, ticaret yollarını, su ve petrol gibi stratejik kaynakları ve insan gücü kaynağını içermektedir.

2.    Musul’da sağlanabilecek uzun vadeli bir kontrol Rakka-Deyr Ez Zor-Irak hattını Anbar’a sıkışmaktan kurtaracaktır. Musul’un batı sınırının IŞİD’in kontrolüne geçmesi Suriye boyunca bu örgüte geniş bir hareket alanı kazandıracaktır

3.    Musul IŞİD’ın Selahattin, Kerkük ve Diyala’ya uzanan hedefinin en kritik kavşağıdır.

4.    Musul’da son olaylarında gösterdiği gibi kuzeyde Irak ordusunun en zayıf halkasıdır. Lojistik olarak zaten zayıflamış olan güvenlik güçleri, moral olarak da çökmüştür. Bu durum diğer şehirlere de yansımış, pek çok yerde IŞİD ve diğer örgütler doğru dürüst çatışmaya girmeden ilerleme kaydetmişlerdir.  

5.    IŞİD, Musul’da çok büyük miktarda silah, onlarca zırhlı araç, teçhizat ve hatta helikopter ele geçirmiştir. Dahası örgüt Musul’daki bankalara girerek milyonlarca dolarlık bir kaynak yaratmıştır.

Yukarıda Musul’un önemi aktarılmakla birlikte resmi tamamının görülebilmesi için olaya daha geniş bir perspektifte bakılmalıdır. Musul’daki olaylar sadece Musul olarak hatta sadece Irak olarak okunmamalıdır. IŞİD’in nihai hedefi doğrultusunda Suriye’deki gelişmelerle birlikte değerlendirilmelidir. Nitekim örgütün yaklaşık 1.5 ay önce Dayr ez Zor’da başlattığı ve temel olarak diğer muhalif örgütlerle çatıştığı operasyonu Musul ile aynı günlerde önemli bir noktaya ulaşmıştır. Bu vilayette diğer örgütlere karşı büyük üstünlük sağlamış, Musul’daki başarısına eş zamanlı bir şekilde Dayr Ez Zor’da muhaliflerin kontrolündeki 4 petrol sahasını daha ele geçirmiştir. Haritadan da görülebileceği Dayr Ez Zor Rakka-Anbar-Musul bağlantısı için hayati öneme sahiptir. Bu nedenle bu çatışmaların eş zamanlı gerçekleşmesi şaşırtıcı olmamalıdır.

 

Yukarıda belirtilen IŞİD’in nihai hedefleri, taktik adımları ve Bağdat’ın kuzeyindeki genel güvenlik durumu dikkate alındığında çatışmaların bundan sonra yayılacağı alanlar şöyle düşünülebilir:

1.      Gelişmelerden görüldüğü gibi IŞİD, Süleymanbey ve Buhriz gibi küçük yerleşim merkezlerinden Felluce, Musul gibi büyük ilçe ya da şehir merkezlerini kontrol etme stratejisine geçmiştir. Bu doğrultuda sonraki iki hedefinin Tıkrit ve Bakuba olacağı söylenebilir. Nitekim, Musul’dan çıkan güçler Beyci’ye yönelmiş, Havice ve Süleymanbey düşmüştür. Samarra’nın da önceden saldırıya uğradığı bilinmektedir. Haritadan da açıkça görülebileceği gibi ilk hedef bu yolun devamı olan Tıkrit’tir.

2.      Ne IŞİD ne de diğer örgütler henüz bu denli büyük şehirleri ellerinde tutabilecek kadar güçlü değillerdir. Bu aşamada içeriden aldıkları destek ve Irak ordusunun zayıflığı nedeniyle bu şehirleri kısa süreliğine ellerinde tutabilirler fakat çok büyük bir operasyona dayanabilecek güçleri bulunduğu şüphelidir. Bu yüzden büyük bir olasılıkla Musul’da denediklerini Tıkrit ve Bakuba’da da deneyecekler ancak şehri tutmak için doğrudan bir çatışmaya girmek yerine şehirlerde yer altına ineceklerdir.

3.      Başlayan süreçte Telafer ve Tuzhurmatu gibi Türkmenlerin de yaşadığı yerler de hedef teşkil etmektedir. Tuzhurmatu merkezi uzun süreden beri saldırı altındadır. Telafer ise göreli sakindir. Fakat Musul’un batı yakasındaki çöküşten sonra bir grubun Muhallebiye ve Çebben istikametine gitmesi buradaki Türkmenlere yöneldiğini göstermektedir. Ayrıca Telafer ve Rabia yolunu kontrol altına alması hedeflerinin hem Suriye sınır bağlantısını sağlayan Rabia’ya önem verdiklerini hem de Telafer’e yöneldiklerini göstermektedir. Hatırlanabileceği gibi Telafer, 2005-2008 yılları arasında Musul’da Sünni-Şii çatışmasının en yoğun olduğu Türkmen yerleşimlerinin başında geliyordu. Bu nedenle bu ilçede korku dolu bir bekleyişin yaşandığı söylenmektedir.

Genel Sonuç ve Değerlendirme:

Musul’daki olayların yarattığı kısa vadeli sonuçlar söyle sıralanabilir:

1.      IŞİD hem alan hakimiyeti sağlamak hem de sahadaki halk ile güvenlik güçlerinin arasını açma çabasında önemli bir adım atmıştır. Musul’u tutmayı başarabilirse bu sadece Irak ordusu ve Irak’taki güvenlik durumu açısından değil aynı zamanda Suriye’deki çatışmalarda muhalifler arası denge bakımından hayati değişiklikler yaratır.

2.      Irak güvenlik güçlerinin sergilediği başarısızlık sadece Musul bölgesinde değil Bağdat’ın kuzeyinde geniş bir coğrafyada hükümet karşıtı güçlere büyük bir psikolojik avantaj yaratmıştır. Irak ordusunun ve federal polisin tekrar güven telkin edebilmesi çok güçtür. Muhtemelen prestijini onarabilmek için IŞİD veya diğer örgütlerin ellerine geçen yerlerde büyük çaplı ve çok kanlı operasyonlar yürüteceklerdir. Burada sivil kaybı çok olacaktır. Bu durum bölge halkının güvenlik güçlerine olan inancını daha da azaltacak ve uzun vadede hükümet karşıtı güçler halkı çok daha rahat kazanabileceklerdir. Bu durum ülkenin kuzeyinde önemli bir denge değişikliği yaratacaktır. IŞİD bu operasyonun sonucunda Bağdat’ın kuzeyinde Sünni Iraklıların yaşadığı bölgelerde tam olarak ve kısa sürede hakimiyeti sağlayamayacak olsa da uzun vadede alan hakimiyeti yaratacak gelişmeleri tetiklemeyi başarabilmiştir. Bağdat’tan giden güçler ne kadar kanlı bir şekilde şehirleri geri alırsa o şehirlerde uzun vadede tutunma oranları o denli düşük olacaktır.

3.      Irak ordusunun performansı uzun vadede diğer örgütler açısından bir fırsat olarak görülecektir. Musul’da çok az bir çatışmayla, Süleymanbey, Havice ve Beyci’de ise neredeyse sıfır çatışmayla yerleşim yerleri düşmüştür. (Elbette önceki uzun süreli operasyonun önemli bir etkisi vardır) Bundan sonra sadece IŞİD değil ülke genelinde uyuyan diğer hücrelerin de uyanması ve büyük bir saldırı dalgası başlatması olasılığı güçlüdür.

4.      Çatışmalar Bağdat’ın kuzeyindeki demografik dengeyi, siyasi güç haritasını ve askeri güç dengelerini önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu olayı sadece Musul, IŞİD, Bağdat ekseninde okumak yetersiz kalacaktır. KBY’ye bağlı peşmergeler Irak ordusuna ve Bağdat’taki siyasi güçlere karşı önemli bir psikolojik ve fiziki üstünlük elde etmiştir. Irak ordusunun güvenliği sağlayamaması nedeniyle Musul’da peşmergeden yardım istenmiştir. Nitekim, peşmerge Musul’un bazı kısımlarına girmiş Irak ordusuna ait bazı ağır silahları kontrol altına almıştır. Peşmerge Bakanlığı bu silahları kendilerinin almaması halinde IŞİD’in alacağını söyleyerek güçlü bir meşrulaştırma yolu bulmuştur. Uzun süredir KBY’nin etkinlik sağlamaya çalıştığı Tuzhurmatu’na 2 peşmerge taburu konuşlandırılmıştır. İki tane daha konuşlandırılması planlanmaktadır. Kerkük’te benzer bir şekilde güvenliği sadece Peşmerge’nin sağlayacağı düşüncesi hakim olmuştur. Bunun yanısıra Peşmerge birlikleri Rabia sınır kapısına ilerleyerek sınırı kontrol altına almıştır. Görüldüğü gibi KBY çatışmalara tümden ve onu sona erdirecek şekilde müdahale etmekten ziyade kendisi için kritik gördüğü noktalarda müdahale etmiş, pek çok stratejik noktayı denetimine almıştır. Bu aslında KBY’nin de IŞİD’e karşı savunma pozisyonunda kaldığını fakat bunu yaparken çok kritik noktaları denetimine aldığını ve bunu başarılı bir psikolojik üstünlükle pekiştirdiğini göstermektedir. Bu değişim KBY ile Bağdat arasında uzun vadede tartışmalı bölgelerde açıkça Kürtler lehine bir değişiklik yaratabilecek, hatta Kerkük’ük kuzeye bağlanmasının önünü dahi açabilecek bir gelişmedir.

5.      Türkmenler iki ateş arasında kalmışlardır. Tuzhurmatu’ndan büyük bir göç dalgası başlamıştır. Kerkük’te durum şimdilik göreli olarak sakin olsa da her an karışabilecektir. Telafer ise ateşin göbeğindedir. Telafer yolunun kapalı olması nedeniyle IŞİD’in hedefinde olduğuna inanan Şii Türkmenler arasında korkulu bir bekleyiş hakimdir. IŞİD’in Telafer’e girmesi halinde (ki güvenlik güçlerinin çoktan Telafer’i terk ettiği yerel halkın kendisini korumak için silahlandığı haberleri gelmektedir) bu ilçede katliam dahi yaşanabilir.

6.      IŞİD, Suriye ve Irak’ta ele geçirmek istediği bölgelerde hakimiyet sağlamak için yürüttüğü operasyonla artık sadece basit bir örgüt olmadığını kanıtlamıştır. Fakat bu denli genişlemesinin maddi altyapısının ne kadar güçlü olduğu henüz belli değildir. Bu süreç IŞİD’in yeni bir aşamaya geçmesini de sağlayabilir aşırı genişleme nedeniyle büyük darbeler almasına da neden olabilir. Çünkü örgüt hala 2006’daki gücünden uzaktır. Militanları arasında çok sayıda yabancı bulunmaktadır ve bu tür hareketler yerlileşemediği sürece özellikle meskun mahallerde alan hakimiyeti ya da yerleşim yerlerini tutma başarısı gösteremezler. Bu nedenle önümüzdeki süreçte IŞİD’in belli bir süre daha yukarıda bahsedilen bölgelerde yeni hareketlenmeler yaratmak üzere hareket edeceği, ancak şehirlerde güçlü direnç noktaları oluşturmak üzere alt yapı hazırlama çabasına gireceği söylenebilir.

7.      Bu olay bir kez daha göstermiştir ki; IŞİD ülkemizde çok iyi bilinen bir yapı değildir. Türkiye’nin de güvenliği açısından daha detaylı olarak ele alınması gerekmektedir.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display