Bu sayfayı yazdır

Sorun Sarmalına Düyun-u Halij (Körfez) Eklemesi

Yazan  10 Aralık 2021

Türkiye 2022 ye hazırlanırken birikimli sorunlar boa yılanı gibi etrafında. Başta tarım olmak üzere tüm sektörlerde üretim darboğazları ve tıkanıklıklar var. Banka ve banka dışı finans sektörleri de öyle.

Hiçbir şey şeffaf değil. Açıklanmayan gerçek veriler abartıya da neden olabilir. Ama sorunlara gark olduk. Buna gerek yoktu. Kişisel ikbal, koltuğu kaptırmama ve küpünü doldurma endişesi ile yapılanları tarihten önce bu ülkenin dürüst insanları affetmeyecek.

Gerçek Dışı Rakamların Arkasına Gizlenen 

Büyüme enflasyonist büyüme. Nominal enflasyon ilan edilenin en az iki buçuk katı. Posta fiyatları bile Dolar, hatta SDR üzerinden hesaplanıyor. İnsanlara Türk Lirasından şaşma, yabancı paraya bakma deniyor. Ama “ beni tan eden bari Müslüman olsa”, başta akaryakıt, gübre, tohum, sınai girdi olmak üzere birçok mal ve hizmet fiyatı yabancı para veya sepete indekslenmiş durumda. Bu durumda paradan kaçış ve para ikamesi kaçınılmaz. Bankalar TL mevduat kaçışlarını engellemek üzere yine özendirme uygulamasına başladı. Amaç TL yi ne olursa olsun yabancı paraya çevirmenin önüne geçmek. Zaten batık kredi alacakları nedeni ile zor duruma düşmesine ramak kalan bankacılık sektörü tek başına bunu beceremez. Yani mevduat kaçışları kaçınılmaz. Batık kredilerin toplam krediler içindeki payı yüzde 10-15 arası olarak telaffuz edilse bile buna inanmak mümkün mü? Her şey göz boyama. Bu da görüntü boyama.

Para Yanılması ile Ağıza Çalınan bir Parmak Bal

Tekrar özendirme uygulamasına dönecek olursak, burada da büyük bir soruna dikkat etmek gerek. Para yanılması diye bir kavram vardır ya! Şimdi yastık üstündeki parasını bankada tutan TL tasarruf mevduatı sahipleri 2000 (-x) bir kazanım peşine düşecek. Oysa 2000-x in reel değerini hem bugünkü hem de 2-3 yılın( kaç yıl tutma vaadi verilecekse) her biri için beklenen enflasyonla deflete ederek düşünürseniz, pek bir şey ifade etmeyecek. Üstelik buna reel faizin negatif ve kur yükselmesininbirikimlietkisinide katarsanız TL bazında kazanma yanılgısının boyutları daha iyi anlaşılabilir. Ama bankalar yine de çabalıyor. TL mevduatı, Dolar/Avro/ İsviçre Frank’ı veya İngiliz Pound ’una kaybetmeme anlamında önemli. Aslında 1994-95 krizinde olduğu gibi yüzde yüz mevduat sigortası ilan edilseydi mevduat kaçışı daha yavaşlayabilirdi. Oysa şimdi ulusal paradan kaçış kaçınılmaz. Para yanılması güvence değil. Balık baştan kokar. Balığın başı güven vermiyor. Ben ekonomistim diyenler beyin tümörünün neden olduğu baş ağrısı için aspirin veriyor. Hala büyük israf turları düzenliyor. Âleme talkın, kendilerine ballı salkım.

Stratejik Muhtariyet Değil Stratejik Teslimiyet

Ülkenin 2010 sonrasındaki yalpalamalarını stratejik muhtariyet kazanma çabası olarak niteleyenler, özellikle Rusya’ya karşı gelişen stratejik teslimiyetin ne kadar ayırdında bilmiyorum. Ama özellikle görünürde ideolojik ve “din kardeşliği” teması ile yapılan kraldan fazla kralcı, şeyhten fazla şeyhçi, Emirden fazla Emirci yaklaşımların yine karşılıklı olarak pekiştirilen kişisel çıkar boyutunun hem ekonomik, hem de siyasi boyutları kişilerin fani ömürlerinin ötesinde, Türkiye’nin bugününü ve geleceğini ipotek altına alma tehdidi taşımakta. Yine şeffaflıktan uzak bir dizi anlaşma İran Körfezinin iki iri gülü ile imzalandı. Mevcut anlaşmalara yeni yeni eklemeler yapıldı. Birleşik Arap Emirliklerine 10 milyar dolarlık doğrudan veya dolaylı yatırım için ne garanti verildi? Diyeceksiniz ki Türkiye’nin sıcak para akışı ihtiyacına karşı 10 milyar Dolarlık söz ne işe yarar? Katar ile imzalanan anlaşmaların arasına sıkışan meblağın net değerini hiç bilmiyoruz ya! Hangi kupon araziler, hangi stratejik tesisler, hangi verimli olması gereken tarım toprakları pey sürüldü? Ben bunları Mehmet Akif’in “verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı” dizesi ile birlikte hatırlıyorum. Burnumun kemiği sızlıyor.

Körfezin durgun ama tehlikeli köpek balıkları ile dolu sularına bırakılan stratejik teslimiyete lanet ediyorum. O sulara düşen aksinizi esefle izliyorum. Bir vatandaş olarak açıkça vermediğiniz hesaba içerliyor ve tarihi tekerrür etme hatasına nasıl düştüğünüzü anlamakta zorlanıyorum. Biz bir acı Düyun-u Umumiye ibreti geçirmiş, her şeyi ipotek altına alınmış bir imparatorluğun torunlarıyız. Siz şimdi nasıl bir Düyun-u Haliç(j) yükünü ülkenin gelecek kuşaklarının omuzlarına yıkarsınız? Bu cennet vatanı, ne karşılığı Körfez’e pazarlıyorsunuz? Bunu yaparken “değerlerimiz” diye övündüğünüz hassasiyetlere nasıl sırt çeviriyorsunuz? 

İşin Siyasi Ubudiyet Mükellefiyeti Boyutunu Sorgulamak

  1. BAE ile yapılan anlaşmalar, Suriye topraklarından ne zaman çıkmayı gerektiriyor? Varsa böyle bir perspektif bu Suriye’nin Hatay tehdidini bertaraf ediyor mu?
  2. Libya 10 gün içinde seçimlere gidiyor. Zaten Birleşmiş Milletlerin süresi 30 Ocak 2022 ye kadar uzatılan 2599 no lu kararı gereği, tüm yabancı güçlerin Libya’dan çıkması gerekiyor. Şimdi hem Libya seçimleri, hem de BAE ile anlaşmalar Türkiye’nin bu karara uymasını hızlandıracak mı?
  3. Güney Kıbrıs ile Doğu Akdeniz’de doğal gaz araması yapan BAE ve Katar şirketleri için haklarını savunma konusunda güvence verdiğiniz KKTC adına bu ülkelerden talebiniz oldu mu?
  4. BAE ile Katar’ın Müslüman Kardeşler ve IS Horasan farklı. Aradaki dengeyi Türkiye lehine olacak şekilde nasıl kuracaksınız?
  5. Unutmayın bu konu Mısır ve İsrail ile yeni sayfa açmak için de önemli. Bu iki ülkeyi Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin yanına çekmek için başka neler vermeye hazırsınız?
  6. Bu bağlamda ve yine Libya seçimleri öncesinde, Libya ile imzalanan o çok gecikmiş Deniz Yetki Alanı Anlaşmasının keel’lem yekûn yani toptan batıl olacağının farkında mısınız? Pekiyi ne olacak bu uğurda Libya’ya gömülen onca parasal ve beşeri sermayeye? Ne olacak yaşadığımız itibar kaybına?
Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar