Bu sayfayı yazdır

Birleşik Arap Emirlikleri ile Yeni Başlangıcın Olası Sonuçları

Yazan  30 Kasım 2021

Hatalı politikalar yüzünden kendini ekonomik bir darboğaza sokan Türkiye, yeni ittifak arayışları veya ilişkilerde yeni başlangıçlar peşinde.

Bilindiği gibi BAE ile yeni bir beyaz sayfayı 24 Kasım 2021 de imzalanan 10 maddelik bir anlaşmaya bağlı olarak gelen, sadece 10 milyar Dolarlık devede kulak ve nereye gideceği belli olmayan bir para karşılığı açtık. Ancak bunun getirisinin sınırlı, maliyetinin yüksek olacağı kritik bir dönemdeyiz.

Bir Zamanlar İkili İlişkiler 

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Türkiye ilişkilerinin geliştirilmesi için 1984 yılından beri büyük çaba harcandığını ve bu ülke ile Türkiye arasında birçok ikili anlaşma imzalandığını hatırlıyorum[1]. İlişkiler, Türkiye’nin dışa açılma hamlesinin başladığı yıllarda, Orta Doğu ile yürütülen diplomasinin başarısı olarak hatırlanmalıdır.  Bununla birlikte 1980'li ve 90'lı yıllarda imzalanan anlaşmaların yenilenmesi ve sıklığı artan ziyaretler semeresini daha sonraki yıllarda vermiş, AKP yönetiminin hala akılcı yaklaşımları tercih ettiği 2000'li yılların başında ortak ekonomik komisyonların kurulması ile ikili ilişkiler ivme kazanmıştı[2]. Anlaşmaların etkisi ile özellikle 2008 den itibaren Türkiye BAE'nin en büyük 10 ticaret ortağı arasına girmeyi başarmış, ikili ticaret hacmi 7-8 yılda 9 milyar Dolar’a ulaşmıştı. İki ülke arasında artan uçak seferleri de karşılıklı turizmin gelişmesine katkıda bulunmuştu. Tabii ticarette Türkiye’nin BAE karşı genellikle açık verdiği bir gerçek olsa bile, ticarete konu olan malların, kıymetli mücevherat yanı sıra, nükleer reaktör ve kazanlar, elektrikli ve elektronik teçhizat ve tekstil ürünleri gibi katma değeri yüksek ürünler olması önem kazanmıştı.Tabii bu uzun yıllar içinde özellikle Türkiye, BAE de perakende firmaları ile de boy göstermiş, turizm yanı sıra diğer ticareti kanalları da Türkiye ve BAE arasında epey kaynak akışına vesile olmuştur.2009 yılından sonra ekonomik büyümeyi yurtiçi talep büyümesine, yurtiçi talep büyümesini de inşaat sektörü yatırımlarına dayandıran tercihle, yurtiçi gayrimenkul talebinin yetmediği noktada Emirlik işadamları Türkiye’de gayrimenkul yatırımları yapmaya teşvik edilmiş, ayrıca Emirlik sermayesi, özelleştirme kapsamında birçok kuruluşun hissedarı olmuştur. Verilen sözler karşılıklı olarak tutulmuş, BAE deki Türk girişimleri de önemli boyutlara ulaşmıştır. Özellikle Türk inşaat şirketleri 7 Emirliğin 7 sinde birden at oynatmaya, mimarlık firmaları projeleri ile inşaatları desteklemeye başlamış, en önemlisi bu ülkede hepsi köşe tutmayı başarmıştır. Türkiye-BAE ilişkilerindeki başarıda devletler arasındaki ilişkilerin ve imzalanan anlaşmaların payı elbette büyük. Ancak tutundurma becerisinin tamamıyla özel şirketlerin rekabet gücüne bağlı olduğunu da kabul etmeliyiz. Sonrasında AKP kazandığı özgüvenle akılcı tercihleri bir kenara bırakmaya, ideolojik saplantılara ve tarihi hayallere takılmaya başlamıştır.  İşte hem 2011 den sonra Türkiye’nin yaptığı siyasi/ideolojik tercih, hem Orta Doğu’da Arap baharı ve daha sonra Covid 19 nedeni ile daralan piyasalar, BAE-Türkiye ticareti üzerinde de etkisini göstermiş, 2020 yılında Türkiye BAE'ne sadece 3 milyar Dolarlık ihracatta bulunmuştur.

Tercih Hataları ve Duracağı Yeri Bilmemenin Hazin Sonucu                      

Türkiye,  Körfez’in bu fevkalade rasyonel yaklaşımları olan, üstelik 1970'li yıllarda kazandığı bağımsızlığa rağmen Batı ülkeleri ile çalışmaya alışık pragmatik piyasasına nüfuz ederken ideolojik bir yaklaşım benimsemek zorunda değildi. Kral’dan veya Emir’den çok Kralcı veya Emir’ ci olması, Müslüman’dan daha çok Müslüman görünmeye çabalaması gerekmiyordu.  Ancak dini alet etmek bir alışkanlık haline gelince bölgede kazanılan ekonomik güç, siyasi ve tarihi ihtiras ve hayallere dönünce iyi giden ilişkiler de bozulmaya başladı. Özellikle Ankara’nın radikal gruplara verdiği iddia edilen destek BAE gibi Batı ile ilişkileri güçlü olan ülkenin Türkiye ile yolları ayırmasına neden oldu. Hatırlayacak olursak BAE, Suudi Arabistan, Mısır ve ABD ile birlikte, Katar’a da aynı nedenleri ileri sürerek yaptırım kararı aldı.

Tabii, Türkiye’nin Orta Doğu’da kendini alternatifsiz görmeye başlaması kadar, bu bölgeye yeniden siyasi ve ekonomik hegemon olabilecek kadar büyük bir ekonomik güç haline geldiğini düşünmesi büyük bir hata oldu. Asker üzerindeki siyasi vesayet, bir çıkış planı olmaksızın girilen Suriye’de Türkiye’yi işgalci durumuna düşürdü. Üstelik radikal gruplara destek vermesi, Katar hariç tüm Arap ülkelerinin, Türkiye’yi menfur bir komşu olarak görmesini sonuçlandırdı. Tarih bir daha akla gelince hepsi“Osmanlı döneminin acılarını” hatırlamaya başladı. Türkiye ile araya Mısır ve Suudi Arabistan kadar BAE de mesafe koydu ve hatta ambargo uygulamaları gündeme gelerek ikili ticareti tehdit etmeye başladı.Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkiler Libya’ya 2019 dan itibaren başlattığı askeri müdahale yüzünden tambura teli gibi gerildiğini hatırlayalım.

İki Ayrı Cephede İki Ayrı Olasılık

Türkiye ve BAE bilindiği gibi Libya’ya farklı taraflarda müdahil oldu. Evet, Türkiye Ulusal Mutabakat Hükumetinin ağır askeri kayıplar vermesini engelledi. Belki bu sayede Trablus tarafının Libya petrol gelirlerinden alacağı payı güvence altına almasına yardımcı oldu. Ama Libya’da ektiği radikalleşme tohumları nedeni ile Türkiye, şimdi Aralık 2021 seçimlerinin arifesinde hareketli günler yaşayan Libya’da da menfur bir müdahil durumunda. Hem bunun, hem de BAE ile 10 milyar Dolarlık yatırım nedeni ile başlayacak yeni dönemin, Libya’daki sonuçlarını, Libya seçimlerinden sonra yani 2022 den itibaren 3 şekilde göreceğiz diye düşünüyorum: 

  • Türkiye davet edilerek gittiği ancak zaten çoktan çıkması gereken Libya’dan zorla çıkacak. Oraya taşıdığı Suriye milisleri ne yapacağı ise maalesef kendi sorunu olacak.
  • Libya ile imzaladığı Deniz Yetki Alanı Anlaşması belki bazı pazarlıklara konu olacak veya bütünü ile yok hükmünde sayılacak.
  • Doğu Akdeniz’de bir yenilgi daha yaşamış olarak bunun Kıbrıs sonuçlarına katlanacak.

Gelelim diğer olasılığa:

BAE 2020 sonunda İsrail ile bir ilişkilerin normalleştirilmesi anlaşması imzaladı. Bu anlaşma bölgedeki tek teknolojik güç İsrail’i kendiliğinden Körfez’e taşıdı.Yeni bir bölgesel işbirliği dinamiği doğdu. Kişiselleşmiş iktidarların egemen olduğu MENA coğrafyasında, şimdi Körfez’in pırıltılı zekâsı, bunda da Muhammed bin Zaed (MbZ) in etkisi var. BAE-İsrail anlaşması önemli. Çünkü ekonomik, teknolojik ve siyasi boyutları var. BAE-İsrail teknolojik işbirliğini sağlık, telekomünikasyon, tarım ve sulama, savunma sistemleri ve uzay araştırmalarında olduğu gibi yenilenebilir enerji ve özellikle nükleer enerji alanı ile sporda da göreceğiz. Ekonomik işbirliği alanında turizm kadar, Türkiye’nin BAE ye ihraç ettiği sattığı ürün ticaretinde de görebiliriz. İsrail, BAE piyasasında Türkiye’ye rakip olma potansiyelinde. Abraham anlaşmasının siyasi sonucuna gelince MbZ, İsrail ile imzaladığı anlaşma ile Doğu Akdeniz çevresine barış ve istikrar getirme kararlılığında. Bunu İsrail ile yapması, Türkiye’ye İsrail ile de yeni bir sayfa açma yükümlülüğü getirir mi? Bence Türkiye Akdeniz’deki güvenilmez, ideolojik ve uzlaşmaz tutumunu şimdi ancak en az BAE kadar pragmatik bir ülke olan İsrail ile de bir şekilde anlaşarak gösterebilir. Dolayısı ile 10 maddelik BAE-Türkiye anlaşması ve diş kovuğuna ancak sığacak 10 milyar Dolar’ın getirisi bir de İsrail- Türkiye yakınlaşması olabilir. Böylece Doğu Akdeniz çıkarlarını bir miktar koruyabilir.

 

[1]The Economic and Technical Cooperation Agreement (1984); Agreement on the Reciprocal Promotion and Protection of Investments (2005); The Agreement on the Protection of Mutual Investments with Abu Dhabi (2005); The Agreement on the Prevention of Double Taxation (1993);

[2] The Joint Economic Commission, and the UAE-Turkey Business Council, the most recent of which took place in February 2007.

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar