Unutulan Bir Krizin Anatomisi ve Perde Arkası: Kardak Kayalıkları Krizi

Yazan  30 Ocak 2014

“…20-25 yaşlarında, orta boylu, kucağında 4-5 yaşlarında bir erkek çocuğu taşıyan genç bir kadın bulunduğumuz kalabalığa doğru yaklaştı.  Hemen arkasında bir eli cebinde, üşüdüğünü fazlasıyla belli eden, yanımıza yaklaşan kadından birkaç yaş daha büyük, sigarasından derin nefesler çeken eşi de vardı. Genç kadın yanımıza geldiğinde bize hiçbir şey söylemeden kucağındaki oğluna döndü ve onunla konuşmaya başladı:

 ‘Bak oğlum, bu abilerin yüzlerini sakın unutma. Biz dün akşam onların sayesinde evimizde huzur içinde uyuduk. Bu akşam da, yarın akşam da yine onların sayesinde huzur içinde uyuyacağız. Bu kahramanları sakın unutma!’

Kendisiyle birkaç dakika konuştuktan sonra, Gümüşlük’e yarım saat mesafede bir yerde oturduklarını, görevden döndüğümüzü televizyondan izlediğini ve hemen kocasını ve oğlunu yanına alarak bizleri görmek için geldiklerini öğrendiğimiz genç kadın, birkaç cümleyle Türk askeri olmanın anlamını özetleyivermişti.

Yine ne yazık ki bugün, vatanı uğrunda ölümü göze alabilmek pek de revaçta olmayan ve ancak cezaevinde birkaç metrekarelik yer işgal etmenizi sağlayan bir değer haline geldi. Böylesi bir meslek ömrünün ardından terörist olarak anılmak ancak Türkiye gibi gariplikler ülkesine has olmalıydı”[1]

Bugün 31 Ocak 2014… Ege’de Türkiye ve Yunanistan’ı bir savaşın eşiğine getiren Kardak Kayalıkları Krizi’nin 18. yıldönümü.  Krizin aşılmasını sağlayan ve Kardak Kayalıkları’na çıkarak Türk bayrağını kayalıklara diken SAT komando timinin komutanı Albay Ali Türkşen ve Yarbay Ercan Kireçtepe 18 yıl önce komuta ettikleri SAT komandolarıyla birlikte kahraman ilan edilmişlerdi. O gün kahraman ilan edilen bu komutanlar bugün ne yazık ki “terörist” suçlamasıyla cezaevine atılmış durumdalar. Poyrazköy ve Balyoz davalarından yargılanan Türkşen, Balyoz davasından hakkında 16 yıl hüküm verildiği için Hasdal Cezaevi’nde bulunurken, Kireçtepe ise Poyrazköy davasından dört yıldır tutuklu olduğu Hasdal Cezaevi’nden tutuksuz yargılanmak üzere 27 Ocak 2014 akşamı serbest bırakıldı. Oysa ki 30 Ocak 1996’yı 31 Ocak 1996’ya bağlayan o yağmurlu ve soğuk gecede kayalıklara gidecek botların benzin parasını bile kendileri ödemişlerdi. Türkşen, Poyrazköy Davası’ndaki savunmasında bu olayı şöyle anlatıyor:

Fotoğraf 1: Yarbay Ercan Kireçtepe(solda) ve Albay Ali Türkşen (ortada)

“Buradakilere baktığınızda terör örgütü şüphelisi olarak görebilirsiniz ama ben Ercan Kireçtepe’ye bakınca Kardak’a gidecek botun benzini olmadığı için kredi kartıyla benzin alan kişiyi görüyorum. 30 Ocak 1996’da saat 21.33’te biz cebimizden verdik o botun benzin parasını. Şu an burada bulunan Ercan Kireçtepe’nin kredi kartıyla o gece benzin aldık. Kredi kartının slipi de burada. Herkes cebindeki parayı çıkardı, bakkaldan ekmek arası peynir aldık. O gece 01.40’da da adaya çıktık. Biz şimdi burada yargılanıyoruz. Güven Erkaya o gece aradı ve ‘Evladım, daha hazır değil misiniz?’ diye sordu. Tabii Tansu Çiller de onu sıkıştırıyor. Ben nasıl ‘Komutanım benzin yok’ diyeyim. Biz Ercan Kireçtepe’nin kredi kartıyla benzin aldık ve öyle gittik. Tabii herkes bizim yerimizde olmak için nelerini vermezdi? Şimdi ise burada terör örgütü üyeliğinden yargılanıyoruz.”[2]

Fotoğraf 2: 30 Ocak 1996 Gecesi Kireçtepe’nin Kredi Kartıyla Alınan Benzinin Slipi ve Faturası

Peki neydi bu krizin perde arkasında yaşananlar? Kriz sırasında siyasi ve askeri karar alıcılar hangi ruh hali içerisindeydiler? Neler konuşuldu, neler yaşandı? Basına ve hatıratlara yansıyanlardan krizin öyküsü ve perde arkası şöyle:

Kardak Kayalıkları Krizi (25 Aralık 1995–31 Ocak 1996)

Kardak Kayalıkları Krizi’nin ortaya çıkmasına sebep olan gelişmelerin başlangıcı, 25 Aralık 1995 gecesi, “Figen Akat” isimli bir Türk yük gemisinin Kardak Kayalıkları’nda karaya oturmasına dayanmaktadır. Geminin karaya oturmasının ardından yaşananlar, Türkiye ve Yunanistan arasında “Karasuları Sorunu”nu yeniden gündeme taşırken, iki ülke arasında ulusal egemenlik alanlarının saptanması konusunda da yeni bir tartışma başlatmıştır.[3] Bu bağlamda, Kardak Kayalıkları Krizi’ni, Ege Denizi’yle ilgili olarak Türkiye ve Yunanistan arasında bir türlü kalıcı çözüme kavuşturulamayan sorunların bir noktada kontrolden çıkması hadisesi olarak değerlendirmek mümkündür.[4]

Gemi karaya oturmasının ardından kendi olanaklarıyla kurtulmaya çalışırken, gemiye yaklaşan ve Yunanistan’a ait olan bir muhrip ve üç hücumbotu bölgenin Yunanistan’ın karasuları içerisinde kalmış olduğunu ileri sürmüş ve yardım teklifinde bulunmuştur. Buna karşılık, geminin kaptanı bölgenin Türk karasularına dahil olduğunu ve Türk Sahil Güvenlik Komutanlığı’ndan yardım talebinde bulunduğunu belirterek Yunanistan’ın bu kurtarma teklifini geri çevirmiştir. Geminin kurtarılması ise Türk sigorta şirketi aracılığıyla gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.[5] Bu gelişme üzerine Yunanistan, 26 Aralık 1995 tarihinde Türkiye’ye bir nota vermiştir. Söz konusu notasında Yunanistan, geminin kendi karasularında bulunduğunu belirterek ve kurtarılma işleminin durdurulmasını istemiştir. Türkiye, aynı gün Yunanistan’a bir nota vererek söz konusu iddiaları reddetmiştir. Gemide yürütülen kurtarma çalışmaları sürerken, Yunanistan’a ait hücumbotlar gemiye yanaşarak kurtarma işlemlerini durdurmuş ve Yunanistan’a ait bir römorkör gemiyi karaya oturduğu yerden çekerek kurtarmaya çalışmıştır. Bu arada kurtarma halatının römorkörün fırdöndüsüne sıkışması, Türk gemisinin bu halatı keserek Türk karasularına girmesi ile sonuçlanmıştır. Gemi daha sonra “Ömür Kurtarma” isimli bir Türk şirketi aracılığıyla Güllük limanına çekilmiştir.[6]

Fotoğraf 3:“Figen Akat” isimli yük gemisi

10 Ocak 1996 günü, Yunanistan Türkiye’ye ikinci bir nota daha vererek, Kardak Kayalıkları’nın Yunanistan’a ait olduğu iddiasını yinelemiştir.[7] Diğer taraftan, geminin karaya oturmasından yaklaşık bir ay sonra, Yunan resmi makamlarına yakınlığıyla bilinen “Grama” gazetesinin 20 Ocak 1996 tarihli sayısında yer alan “Türkiye’den Aşırı Tahrik” başlıklı haberle gündeme getirilmiş ve kayalıklar üzerindeki egemenlik iddiaları Türkiye ile Yunanistan arasında giderek resmi bir sorun niteliği kazanmıştır.[8] İki ülke arasında diplomatik görüş alış-verişi sürerken, egemenlik iddialarının fiili olarak da sergilenmesi, konunun bir anda iki ülke medyasında, kamuoyunda ve siyasileri arasında “ulusal dava” olarak algılanmasına yol açmıştır. Bu süreci başlatan gelişme ise, Kalimnos adası belediye başkanının yanına adanın papazını, ailelerini ve “Antenna” adlı Yunan televizyon kanalının çekim ekibini alarak, 26 Ocak 1996 tarihinde Kardak Kayalıkları’na çıkması ve bir şenlik havasında kayalıklara Yunan bayrağını dikmesi olmuştur. Bu bayrak dikme girişiminin televizyonda yayınlanmasının ardından, 27 Ocak 1996 günü Türk medyası konuya ilgi göstermiş ve “Hürriyet” gazetesinin iki muhabiri bir helikopterle Kardak Kayalıkları’na giderek, Yunanlıların dikmiş oldukları bayrağı indirerek yerine Türk bayrağı dikmişlerdir. Bu olayların Türk televizyonlarında yayınlanmasının ardından, iki ülkede kamuoylarının siyasiler üzerindeki baskıları yoğunlaşmış ve diplomatik alanda sürdürülen mücadelenin giderek sertleştiği görülmüştür.[9]

Fotoğraf 4: Hürriyet Gazetesi Muhabirlerinin Kardak Kayalıkları’na Türk Bayrağını Dikmeleri

28 Ocak 1996 günü, kamuoyunda oluşan atmosferin de etkisiyle Yunanistan hükümeti, Kardak Kayalıkları’na ağır silahlarla donanmış komandolardan oluşan askeri bir birlik göndererek Türk bayrağını kayalıklardan indirtmiş ve bu birlik Doğu Kardak Kayalığı’na konuşlanmıştır.[10] Türk ve Yunan deniz kuvvetlerine ait hücumbotlarının Kardak Kayalıkları çevresinde karşı karşıya gelmeye başlaması üzerine, Yunanistan Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos, Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Ümit Pamir’le görüşmüştür. Pangalos görüşme sonunda yaptığı açıklamada, Kardak Kayalıkları’nın, Yunanistan’a ait olduğunu iddia ederek söz konusu gelişmenin iki ülke ilişkilerine olumsuz etkisi olacağını belirtmiştir. Öte yandan Yunanistan Savunma Bakanı Yerasimos Arsenis de, Milli Savunma Bakanı Yardımcısı Nikos Kuris, Genelkurmay Başkanı Hristos Limberis ve üst düzey subaylarla Ege’deki gelişmelerle ilgili olarak bir toplantı gerçekleştirmiştir. Yunanistan Savunma Bakanı Arsenis toplantı sonunda yaptığı açıklamada, Yunanistan’ın tutumunun net olduğunu belirterek “Silahlı kuvvetlerimiz bütün sınırlarımızın korunması konusunda en üst düzeyde hazırdır” şeklinde açıklamada bulunmuştur.[11] Bu gelişmeler üzerine, Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın Yunanistan işlerinden sorumlu Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi İnal Batu da Yunanistan Büyükelçisi Dimitrios Nezeritis’i Dışişleri Bakanlığı’na çağırarak konuyu görüşmüştür.[12]

İki ülke arasındaki gerilim giderek tırmanırken, 29 Ocak 1996 günü Kardak Kayalıkları’na Yunan bayrağı tekrar dikilmiş ve bölgede Yunan deniz kuvvetlerine bağlı kuvvetler de konuşlanmaya başlamıştır.[13] Aynı gün, Türkiye’nin Atina Büyükelçisi Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’na çağrılarak, kayalıkların Yunanistan’a ait olduğu ve yaklaşanlara ateşle karşılık verileceği uyarısında bulunulurken[14]; Yunanistan Başbakanı Costas Simitis de şu açıklamayı yapmıştır:

“Türkiye’deki milliyetçi grupların, ülkelerinin iç siyasi durumları gerektirdiği zaman, Yunanistan’la ilişkilerde gerginlik aradıkları bir gerçektir. [Kardak’taki]Olay bu çerçeve içinde değerlendirilmelidir. Eylemin [Türk gazetecilerin adaya helikopterle inmesinin]yarattığı iklim çok ciddi bir soruna neden oldu. Bu saldırgan milliyetçilik gösterisidir. Bu ve bunun gibi diğer saldırgan milliyetçilik eylemlerine karşı bizim cevabımız Yunanistan’ın ortaya koyacağı reaksiyonun hızlı, etkili ve güçlü olacağıdır. Biz bu imkanlara sahibiz ve çekinmeden onları kullanacağız. Egemenlik haklarımıza karşı herhangi bir meydan okumayı kesinlikle kabul etmeyiz.”[15]

Yunanistan’ın, Kardak Kayalıkları’nda askeri olarak yarattığı bu fiili durum ve “oldu-bitti” karşısında, 29 Ocak 1996 günü Başbakan Tansu Çiller’in[16] başkanlığında Dışişleri Bakanı Deniz Baykal, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Onur Öymen, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Sönmez Köksal, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya[17] ve genelkurmay yetkililerinin de katıldığı toplantıda Yunanistan’ın Kardak Kayalıkları’yla ilgili oluşturduğu fiili durum değerlendirilmiştir. Toplantı sonrasında açıklama yapan Başbakan Çiller, olayı diplomatik müzakerelerle çözmek istediklerini, NATO ve BM nezdinde girişimlerde bulunduklarını belirterek, “Türkiye’nin egemenlik haklarından vazgeçmesi mümkün değildir. Kardak Kayalıkları’ndaki Yunan bayrağı indirilecek ve askerler geri çektirilecektir”[18]sözlerini sarfetmiştir. Diğer taraftan, aynı gün, Yunanistan’ın Ankara Büyükelçisi Dimitrios Nezeritis Dışişleri Bakanlığı’na çağrılarak, Yunanistan’a Türkiye’nin tepkisini içeren sert bir nota verilmiştir. Söz konusu notasında Türkiye, Kardak Kayalıkları’nın Yunan askerleri tarafından işgalini talihsiz bir gelişme olarak yorumladığını belirtip, Kayalıklar’daki egemenlik oluşturmaya yönelik tüm işaretlerin kaldırılarak Kayalıklar’ın gecikmeksizin boşaltılmasını isterken; diğer taraftan, Yunanistan’ın öne sürdüğü iddiaları da reddedip, Kardak Kayalıkları’nın egemenliğinin Türkiye’ye ait olduğu savunulmuştur.

Aynı gün, Dışişleri Bakanı Deniz Baykal da CHP’nin grup toplantısında ele alarak, Yunanlıların, Türkiye ile İtalya arasında yapılan, ancak bir anlaşmaya dönüşmeyen çalışmanın da bir anlaşmaya dönüştüğü varsayımı ve bu anlaşmanın veraset yoluyla (1947 Paris Barış Andlaşması’yla) kendilerine intikal ettiği iddiasıyla Kardak Kayalıkları’nın kendilerine ait olduğunu beyan ettiklerini, oysa ortada bir anlaşma yokken İtalya’ya intikal etmeyen hakkın, halefiyet yoluyla Yunanistan’a intikal etmesinin de söz konusu olamayacağına dikkat çekmiştir. Deniz Baykal, Kardak Kayalıkları üzerinde bir egemenlik hakkı olmadığını çok iyi bilen Yunanistan’ın 1950 ve 1953 yıllarında Türkiye’ye konunun çözümü için müracaat ettiğini ancak herhangi bir çalışmanın yapılmadığına dikkat çekmiştir.Konunun Yunan makamlarına kararlılıkla ifade edildiğini, “Bir an önce askerinizi ve bayrağını çekin, müzakere edelim” denildiğini, Yunanlıların da “Askerimiz yok” dediklerini belirten Deniz Baykal, ancak kayalıkta asker bulunduğunun tespit edildiğini ve konunun bir tırmandırmaya dönüştürülmeden çözülmesi gerektiğini, Türkiye’nin bu konuda özel bir dikkat içinde olduğunu ve durumu sertleştirici açıklama yapmaktan uzak durduğunu belirterek, konuyla ilgili sözlerini şöyle noktalandırmıştır:

“...Bu fiili durumu kabul etmeyeceğiz. Bu fiili duruma Yunan makamlarının kararıyla son verilmesini bekliyoruz. Bunu tercih ediyoruz. Konuyu müzakere ile çözmek istiyoruz. Bunun makul bir sürede gerçekleşmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu sağlanacaktır. Bir an önce bir çatışmaya yönelmeden bunun gerçekleştirilmesi gerekiyor. Üzüntüyle ifade    edeyim ki, bir Yunan fırkateyninin Yunan makamları tarafından bölgeye sevk edildiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Öyle anlaşılıyor ki, konu tırmandırılacaktır. Türkiye’nin bu fiili durumu kabul etmesi, hazmetmesi, içine sindirmesi kesinlikle söz konusu olamaz.”[19]

30 Ocak 1996 gününe gelindiğinde, Kardak Kayalıkları’nın, doğusundan Türk savaş gemileri, batısından da Yunan savaş gemilerince ablukaya alınmasıyla birlikte[20] iki ülke arasında topyekûn bir çatışma riski yükselmeye başlamıştır. Aynı gün, Yunanistan Savunma Bakanı Yerasimos Arsenis basına verdiği demeçte, krizi tırmandırmaya niyetlerinin olmadığını ancak Türkiye’nin bölgedeki askeri kuvvetlerini geri çekmesini istediklerini söyleyerek, Kardak Kayalıkları’nın Yunanistan iç güvenlik birimleri tarafından korunduğunu açıklarken[21]; Yunanistan Başbakanı Costas Simitis de, Yunanistan parlamentosunda şu açıklamayı yapmıştır:

 “Türk bayrağının Kardak’a çekilmesine ilişkin tahrikkâr eylem ve Türkiye’nin bunu izleyen hareketleri, mevcut olmayan bir mesele için Yunanistan’ı müzakerelere zorlamayı amaçlamaktadır. Uluslararası anlaşmalar, devletler hukuku kuralları ve bir dizi gerçek olay, Kardak’ta Yunan hükümranlığının bugüne kadar sürdüğünü göstermektedir. Kardak Yunandır. Biz çekilmeyeceğiz.”[22]

Yunanistan’ın bu açıklamalarına karşın, Türkiye Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ömer Akbel ise, Kardak Kayalıkları üzerindeki Türk bayrağının indirilmesi ve Yunan askerlerininin Kayalıklar’da konuşlanması suretiyle yaratılan fiili durum ve “oldu-bitti”yle Kardak Kayalıkları üzerinde egemenlik oluşturmanın mümkün olmadığını açıklamıştır.[23]Taraflar arasındaki karşılıklı açıklamalarla kriz giderek tırmanırken, ABD Başkanı Bill Clinton, Başbakan Tansu Çiller’i ve Yunanistan Başbakanı Costas Simitis’i telefonla arayarak, iki NATO müttefikinin gerginliği tırmandıracak davranışlardan kaçınmasını istemiştir.[24]

Diğer taraftan, 30 Ocak 1996 günü, Başbakan Tansu Çiller, konuyu görüşmek üzere Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’le Çankaya Köşkü’nde biraraya gelmiştir. Görüşme sonrasında Başbakan Çiller, Köşk’ten ayrılırken yaptığı açıklamada Kardak Kayalıkları’nın Türkiye’nin toprak parçası olduğu görüşünü yinelerken, basına şu açıklamayı yapmıştır:

“Türkiye, toprağı üzerinde bir başka ülkenin askerine müsaade edemez. Bu bayrak     inecektir, bu asker gidecektir. Eğer farklı düşünenler varsa, bunun çözümü müzakerelerde ele alınmasıdır. Türkiye buna hep hazır olmuştur. Barışçı misyonumuz devam etmektedir. Bir ‘oldu-bitti’yi de Türkiye kabullenemez.”[25]

Başbakan Çiller, bu açıklamasıyla Yunanistan’a söylem düzeyinde de olsa bir anlamda “zımni ültimatom” vermiş oluyordu. Başbakan Çiller, daha sonra Başbakanlık binasında gerçekleştirilen güvenlik toplantısına katılarak konuyu görüşmüştür. Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Deniz Baykal, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya, MGK Genel Sekreteri İlhan Kılıç ile askeri ve sivil yetkililerin katıldığı toplantının bitiminde bir açıklama yapan Başbakan Çiller, Türkiye’nin kararlılığını vurgulayarak, “Devletimiz, bütün gerekli hazırlıklarını her alanda devamlı olarak tekamül ettirmiştir”[26] açıklamasını yapmıştır.

Kriz Sırasında ABD’nin Devreye Girişi

30 Ocak 1996 gününün gecesine gelindiğinde ABD Başkanı Clinton saat 21:00’de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i arayarak, soruna diplomatik yollardan çözüm bulmanın askeri yolardan çözüm bulmaktan daha iyi olduğunu söyleyerek, Yunanistan Başbakanı’yla temasa geçeceğini ve kayalıklardaki kuvvetlerini acilen çekmelerini isteyeceğini söylemiştir. ABD Başkanı Clinton’un bu teklifi üzerine Cumhurbaşkanı Demirel, kayalıkların daha önce Yunanistan elinde olmadığını, problemin iki ülke arasında diyalogun kopmuş olmasından dolayı büyüdüğünü ve eğer Yunanistan kayalıklardan askerlerini ve bayraklarını çektiği taktirde, görüşmelere başlanabileceğini açıklamıştır.[27] ABD Başkanı Bill Clinton ise o günü ve geceyi anılarında şöyle anlatmaktadır:

“30 Ocak günü, Rusya Başbakanı Victor Chernomyrdin, Al Gore ile yapacağı altıncı   toplantısı için Beyaz Saray’a gelmişti. Onların komisyon çalışmaları bittikten sonra, Chernomyrdin, Rusya’daki gelişmeler ve Yeltsin’in yeniden seçilme beklentileri konularında bilgi vermek üzere beni görmeye geldi. Toplantımızdan hemen önce, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Başbakan Tansu Çiller’le konuşmuştum. Bana Türkiye ve Yunanistan’ın askeri çatışmanın eşiğinde olduğunu söylediler ve araya girip durdurmamı istediler. Türkiye ve Yunanistan, Yunanlıların ‘Imia’ Türklerin ise        ‘Kardak’ dediği iki küçük Ege adacığı yüzünden savaşa girmek üzereydiler.

İki ülke de adacıklarla ilgili hak iddia etmekteydiler, ancak Yunanistan 1947 yılında İtalya ile yaptığı bir antlaşmayla onları elde etmişti anlaşılan. Türkiye ise Yunanistan’ın iddialarının geçerliliğini reddetmekteydi. Adacıklarda yaşayan insan olmamasına rağmen Türkler adacıklardan büyük olanına sık sık piknik yapmaya gidiyorlardı. Krizi bazı Türk gazetecilerinin adacıklardaki Yunan bayrağını indirip Türk bayrağını dikmeleri tetiklemişti.

Kıbrıs konusunda gerçek bir anlaşmazlık yaşayan bu iki büyük ülkenin üzerinde birkaç düzine keçinin yaşadığı ve 10 dönümlük bu kaya adacıklar için savaşa girmek üzere    oldukları düşünülemezdi, fakat Çiller’in bunun olabileceğinden korktuğunu anladığımı söyleyebilirim. Chernomyrdin’le olan toplantımı keserek, bir dizi telefon görüşmesi yaptım. İlk önce Yunanistan Başbakanı Konstandinos [Costas]Simitis’le, sonra Demirel ve tekrar Çiller’le konuştum. Sonrasında, ileri ve geri bütün tartışmadan sonra, taraflar         ateş açmayacakları konusunda anlaştılar ve Kıbrıs konusunda görevli olan [Richard]Dick Holbrooke [ABD Dışişleri Bakanı Yardımcılarından biri]tarafların anlaşacağı bir çözümü diplomatik yollardan sağlamak için bütün gece boyunca uykusuz kaldı.”[28]

Türk Diplomasisinde Uzun Bir Gece: 30-31 Ocak 1996

Bu uzun gecede Türk karar alıcıları, diplomatik kanalları açık tutmakla birlikte, Türkiye’nin kayalıklar üzerindeki egemenlik iddiasını eylem düzeyinde de ortaya koyabilmek, kararlılık ve inandırıcılığı sürdürebilmek için farklı senaryolar üzerinde çalışarak, inisiyatifin eşitlenmesini sağlayacak ve çatışmanın sorumluluk ve maliyetini Yunanistan’a yükleyecek bir askeri operasyona karar vermişlerdir. Cumhurbaşkanı Demirel o uzun günü ve geceyi şöyle anlatmaktadır:

“Gemiler kayalığı çevirmiş... Başbakan geldi. ‘Kayalığa asker çıkaralım, bayrak çıkaralım’ diyor. Askerler öyle diyor, Başbakan öyle geliyor bana...

Gidip bayrağı indirsek onlar müdahale eder. Onlar ederse biz ederiz. Hava kuvvetleri işin içine girer. Savaş olur. Savaş zaten böyle olur. ‘Bu çok ağır bir sorumluluktur’ dedim. Bunu başka türlü çözmenin yolu yok mu?

Peki buradan savaş çıkarsa biz bunu dünyaya nasıl izah ederiz? Savaş çıkarsa kendi halkımıza nasıl izah ederiz? Bize, ‘Bir avuç kaya parçası için bu savaşı çıkarmasaydınız, başka türlü halletseydiniz’ demezler mi? Askeri tedbir alıncaya kadar biz yapılacak her şeyi yaptık mı? Yapmadık henüz. Ben diyorum ki, çağırdım hepsini geldiler... Açıkça söyledim... Siz Genelkurmay Başkanı olarak bunun sorumluluğunu taşıyamazsınız! Siz Başbakan olarak taşıyamazsınız. Siz Dışişleri Bakanı olarak taşıyamazsınız bu sorumluluğu. Kimse taşıyamaz... Başka şey düşünün... Müdahale her zaman yapabilirsiniz ama o en son yapılacak iştir.

İki saat sonra Genelkurmay Başkanı tekrar geldi: ‘Efendim sizin söylediğiniz doğrudur’ dedi. ‘Orada ikinci kayalık var. İkizi. İkincisine de biz asker çıkaralım.’ Gayet güzel.

Bir taraftan Amerikalılarla konuşuyoruz. Diğer taraftan ikinci kayalığa asker ve bayrak gönderme talimatını verdik. Biz sadece Clinton’un lafına kanmadık.

Kaldırın asker ve bayrağı hadise bitsin. İkinci kayalığa çıkmasaydık Amerika’nın         arabuluculuğu belki işe yarardı belki de yaramazdı. Diplomaside güçlü olmak için kuvvet lazım. Gücünü göstermek lazım. Biz de gücümüzü gösterdik.”[29]

Genelkurmay Başkanı ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in sözünü ettiği ikinci kayalığa (Batı Kardak Kayalığı) Türk askerinin çıkarılması fikrinin mucidi ise dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İnal Batu’dur. Batu, bu fikrin ortaya çıkışını ve o geceyi şöyle anlatmaktadır:

      “...Toplantı bitmiş gibiydi. O arada ben söz aldım. Dedim ki, bir ortalama yol aklıma geliyor. ...Oralara mahalli halk o kayalara ‘İkizce’ der dedim. ...Çünkü iki kayalık, iki kaya parçası var orada. ‘Biz’ dedim, gece karanlığından istifade ederek ikinci kaya parçasına             kendi birliğimizi çıkarır, oraya Türk bayrağını dikersek, bütün dedim Batı, Amerika, Avrupa Birliği devreye girer yani pozisyon eşitliğini yakalarız. Yirmidört saat içinde onlar da çekilir biz de çekiliriz ve buhran aşılmış olur, Kardak konusu da unutulur gider. ...Bunu ben söyleyince büyük bir sessizlik oldu orada, çünkü bilmiyorlar yani... En önce tabi askerler, onlar fevkalade huzursuzdu, çünkü savaş. Savaşın ne feci bir şey olduğunu en iyi askerler bilir zaten. Yani siviller için çok kolaydır savaş lafı etmek. Birdenbire bu benim fikrim böyle büyük bir ilgi topladı. Ben hiç tahmin etmiyordum, azar işiteceğimi falan zannediyordum. En kıdemsiz insanım ben orada. Rahmetli Güven Erkaya [dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı] birdenbire ayağa kalktı, ‘Sayın Batu’nun formülü önemli’ dedi ve Başbakan’a döndü dedi ki ‘Müsaade eder misiniz, biz bu Sayın Batu’nun formülünü bir değerlendirelim’ dedi. Deyince tabi Çiller de, -artık bilmiyorum isteyerek mi, sevinçle mi yoksa istemeye istemeye mi, onu tarih söylesin-kabul etti ve çıktı dışarı. Ama söyledi yani çıkar çıkmaz da ‘O bayrak inecek, o asker gidecek! Çakıl taşı dahi vermeyiz.’ dedi. Ve biz tabi, saatlerce müthiş huzursuz bir gece, saatler    ilerliyor, telefonlar hiç susmuyor. Amerika Cumhurbaşkanı arıyor, NATO Genel Sekreteri arıyor, bütün önemli Avrupa ülkelerinin en yüksek liderleri... [Muhabirin ‘Bilgi verdiniz mi, böyle bir operasyon hazırlığında olduğunuzu’ şeklindeki sorusu üzerine]Hayır, verilir mi! Onu da durdururlardı. Yani ‘O bayrak inecek, o asker gidecek’ açıklaması, herkes şöyle algıladı onu, Türkiye de oraya asker gönderecek, çatışma başlayacak, öyle zannedildi. Zannedilmiş olması lazım, başka bir şekilde yorumlanamazdı zaten, net bir durum bu yani. Biraz askerlikten yahut tarih bilen, biraz siyaset bilen bir insanın görebileceği [gibi], orada bir çatışma bütün Ege Denizi’ne ve sonra bütün Türk-Yunan sınırlarına sirayet edecekti bir mucize olmaz idiyse. İşte biz çalıştık, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda      ayrıntıları tespit ettik. O arada tabi telefonlar geliyor, ‘Aman yapmayın, biz size garanti veriyoruz Yunan askeri oradan çekilecek’ diye. Buna inanmak mümkün değil, yani Türkiye bu konularda çok tutulmayan sözlerin gadrine uğradığı için buna inanılmadı yani.”[30]

Nihayet, 30 Ocak 1996 gününü 31 Ocak’a bağlayan gecede, Türk karar alıcıları, Türkiye’nin söylem düzeyindeki “zımni ültimatom”undaki isteğinin yerine getirilmesi için, eylem düzeyinde de bunu destekleyecek ve kararlılığını ortaya koyacak olan “dene ve gör” türünde bir zorlayıcı diplomasi stratejisini uygulamaya karar vermişlerdir. Bu çerçevede, 31 Aralık 1996 günü saat 01:40 civarında, Türk SAT komandoları, “Yunus 1” adı verilen bir operasyonla, bölgedeki Yunan deniz kuvvetlerine fark ettirmeden Kardak Kayalıkları’ndan ikincisine (Batı Kardak Kayalığı’na) çıkmışlardır. Dönemin Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İnal Batu operasyonu şöyle betimlemektedir:

“...İşte bizim deniz komandoları, SAT birliğimiz, o gece karanlığında, bir mucize yahut büyük bir askerlik dehası eseri diyelim, o kıyametin içinde kimseye görünmeden adaya çıktı. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Türk birliği de o ikinci komşu kaya parçasındaydı.”[31]

Fotoğraf 5: 30/31 Ocak 1996 Günüve GecesiKardakKayalıkları Açıklarındaki Türk ve Yunan Deniz Kuvvetlerinin Formasyonu[32]

Bu gelişme, Dışişleri Bakanı Deniz Baykal tarafından yapılan bir açıklamayla doğrulanmıştır. Deniz Baykal yaptığı açıklamada, Yunanistan’ın devam eden olumsuz tutumu üzerine, Kardak Kayalıkları’ndan üzerinde asker olmayanına Türk askerlerinin çıkarak, bayrak diktiklerini belirtirken, çıkarılan asker sayısının sorulması üzerine “kâfi miktarda” diyerek cevap vermiştir.[33]

Konuyla ilgili olarak, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Ömer Akbel tarafından saat 03:40’da yapılan detaylı açıklamada ise Türkiye’nin, iki NATO üyesi ülke arasında herhangi bir çatışmanın çıkmaması için basiretli ve sağduyulu tutumunu sürdürdüğünü, ancak Yunanistan’ın devam eden olumsuz tutumu üzerine, Türkiye’nin Kardak Kayalıkları’ndan üzerinde asker olmayanına asker çıkararak, bayrağını diktiği belirtilerek şu hususa özellikle dikkat çekilmiştir:

“...Birliklerimize herhangi bir saldırı olmadığı taktirde, Yunan birliklerine ateş açılmaması talimatı verilmiştir. Yunanistan, bayraklarını, askerlerini, deniz ve hava kuvvetlerini kayalıklardan çektiği ve gerginlik öncesi duruma dönüldüğü taktirde, Türkiye de aynı şekilde davranacak, ‘status quo ante’ye dönülerek, meseleye müzakereler yoluyla çözüm bulunması çabalarına başlanabilecektir.”[34]

Türkiye’nin, Batı Kardak Kayalığı’na asker çıkarmasıyla birlikte inisiyatif Türkiye açısından eşitlenirken, iki ülke arasındaki kriz de doruk noktasına ulaşmıştır. Zira, Türkiye’nin bu eylemine karşı Yunanistan’ın göstereceği tepkinin ne olacağı belirsizdir ve kayalıklardaki askerlerin fiili bir çatışmaya girmesi durumunda iki ülke arasında bir topyekûn bir savaş riski ortaya çıkmış oluyordu. Yunanistan Başbakanı Costas Simitis’in, krizin doruk noktasına ulaştığı o anlarda Yunanistan Genelkurmay Başkanı Limberis’le aralarında geçen diyaloglar, Yunanistan’ın büyük bir şaşkınlık yaşadığını ve fiili durumu sürdürme kararlılığını ilerleyen saatlerde yitirmeye başladığını göstermektedir:

30 Ocak 1996, 23:00 sıraları

Simitis: İkinci kayalık korunuyor mu?

Limberis: Tabii ki...

Simitis: Kayalıkta komandolarımız var mı?

Limberis: Hayır, ancak kayalıkların etrafındaki Yunan güçleri öyle konumlandı ki, hiçbir Türk savaş gemisi geçemez.

31 Ocak 1996, 01:40 sıraları

Simitis: Baykal açıklama yapmış, Türk komandoları ikinci kayalığa çıkmış, teyit ediyor musunuz?

Limberis: Sayın Başbakan, sizi temin ederim ki haber yalandır.

Simitis: Siz yine de bir kontrol edin, helikopter uçuşu ile denetlenebilir mi?

Limberis: Hayır, helikopter uçamaz.

31 Ocak 1996, 03:30 sıraları

Simitis: Amerikalılar, Türklerin ikinci kayalığa çıktığını bildiriyor. Madem Türk gemileri yaklaşamazdı, bu nasıl olabilir?

Limberis: Belki denizaltı ile nakledilmişlerdir.

31 Ocak 1996, 04:10 sıraları

Simitis: İkinci kayalığa yeniden ele geçirme amacıyla komando çıkarılabilir mi?

Limberis: Başarılı olma olasılığı çok küçük.

31 Ocak 1996, 05:05 sıraları

Limberis: Türklerin kayalıktaki varlığı teyit ediliyor.

Simitis (çok öfkeli): Türkler bu işi burnunuzun dibinden geçerek becerdi.”[35]

Türkiye’nin Batı Kardak Kayalığı’na asker çıkarması ve bunun ABD kaynaklarınca da teyit edilmesinden sonra, Yunanistan Başbakanlığı ve Yunanistan Genelkurmayı arasında kriz yönetimi açısından ciddi bir bocalama yaşanmaya başlamıştır. Yunanistan’ın fiili durumu sürdürme kararlılığının sona erdiğini gösteren son diyaloglar şöyledir:

Limberis: Sayın başbakan, Türk komandoları ikiz kayalığa Türk bayrağı diktiler. Derhal havadan ve karadan Türk komandolarının çıktığı kayalığı bombalayalım.

Simitis: Ne diyorsunuz? Bombalarsak Türkiye’yle topyekûn savaşa gireriz...

Limberis: O zaman, Yunan komandolarını gönderelim, diktikleri bayrağı indirsinler.

Simitis: Operasyon kaç saat sürer? Başarı şansımız nedir?

Limberis: Kesin bir şey söyleyemem. Ama Türkler fark ederse çatışmayı da göze           almamız lazım.

Simitis: Hayır, çatışmayı göze alamayız.”[36]

Krizin Sona Ermesi ve Sonuç

Kararlılığı sürdürme ya da sona erdirme noktasında nihai kararı vermek durumunda olan Yunanistan Başbakanı Simitis, son kararını şu duygular ve düşünceler içerisinde vermiştir:

“...Öfkeme engel olamıyorum. Aynı zamanda bizi uyandıran, kendi güçlerimiz ve servislerimiz değil de ABD’nin olması son derece rahatsız etti.

Tüm bunlardan çıkardığım sonuç, Yunanistan’ın doğrudan müdahale etme askeri imkanına sahip olmadığıydı. Askeri yönetim, bu olasılık karşısında bir plan hazırlamamıştı bile. [31 Ocak günü]Saat 06:00’dan 08:00’e kadar Türk ve Yunan güçleri kayalıklardan eş zamanlı olarak ayrılıyor. Zaten burası askerden arındırılmış bölgeydi.”[37]

Böylelikle, 31 Ocak 1996 günü sabahı Doğu Kardak Kayalığı’ndaki Yunan Deniz Kuvvetleri’ne bağlı askerlerin ve Yunanistan bayrağının kayalıklardan geri çekilmesiyle, Türk SAT komandoları da çıkmış oldukları Batı Kardak Kayalığı’ndan ayrılmış ve kriz sona ermiştir. İnal Batu’nun krize ilişkin son değerlendirmesi ise şöyledir:

“...Ve tam tahminimiz oldu, bütün dünya devreye girdi, ‘Siz de çekilin o da çekilsin’. Biz gitmesek hala orası kale haline gelmişti bahse girerim. Yani orası bir tam teçhizatlı bir Yunan askeri üssü haline gelmişti o Kardak. Çekmek şöyle dursun orayı tahkim      ederlerdi, toplarını da bize çevirip, birkaç mil uzakta bir yer, hala orada olurlardı. Bunun aksine beni hiç kimse inandıramaz. Yani Türkiye doğruyu yapmıştır ve çok başarılı o geceki SAT operasyonuyla. Savaş çıkmadan, kimsenin burnu kanamadan bu kriz aşılmıştır.”[38]

Fotoğraf 6: Görevlerini başarıyla tamamlayan SAT Komandolarının 31 Ocak 1996 günü Kardak Kayalıkları’ndan dönüşü

 

Fotoğraf 7: Görevlerini başarıyla tamamlayan SAT Komandolarının 31 Ocak 1996 günü Kardak Kayalıkları’ndan dönüşü

 

Kardak Kayalıkları Krizi’nin bir askeri çatışmaya varmadan sona erdirilmiş olması, bu kriz bağlamında Ege Denizi’nde Türkiye ile Yunanistan arasında varolan “egemenliği tartışmalı ada, adacık ve kayalıklar sorunu”nun çözüldüğü ya da bir daha bu şekilde gündeme gelmeyeceği anlamına gelmemektedir. Aksine, Ege Denizi’ndeki bu sorun ya da çatışma diğer Ege sorunlarıyla beraber iki ülke arasındaki “dondurulmuş” ya da “uzamış” çatışma(lar) anlamını taşımaktadır. Tarafların diplomatik müzakerelere girmeden ya da uluslararası yargı yollarına gitmeden, tek taraflı fiili girişimleriyle Ege’de başlattıkları/başlatacakları her girişim, Ege’de her zaman sınırlı ya da topyekûn potansiyel bir askeri çatışma riskinin var olduğunu gözler önüne sermektedir. Nitekim, Yunanistan 2004’ten bu yana Ege Denizi’nde adalar konusunda tek taraflı yeni bir girişim başlatmıştır. Hâlihazırda Yunanistan’ın Ege Denizi’nde başlattığı bu tek yanlı girişim Eşek ve Bulamaç adaları başta olmak üzere16 adacık ve kayalığın işgali ile sonuçlanmıştır ve AKP Hükümeti’nin bu konudaki sessizliği devam etmektedir.  Hürriyet Gazetesi’nin konuyla ilgili sorusu üzerine Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi, Ege’ye ilişkin son konuların Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanlıkları müsteşarları arasında yürütülmekte olan istikşafi görüşmelerde (meselenin ne olduğunu saptamaya, anlamaya dönük görüşmeler) ele alındığını ifade etmiştir. Gerek Türkiye gerek Yunanistan’ın sorunların barışçı yollardan çözümü konusunda uzlaşma içinde olduğunu vurgulayan Dışişleri kaynakları, “Türkiye’nin Ege’deki pozisyonu değişmemiştir. Bu konular tüm Ege sorunları çerçevesinde istikşafi görüşmelerde ele alınmaktadır. Bu aşamada, söz konusu adacıkların hukuki statüsü için bir açıklama yapmak için uygun değildir” değerlendirmesini yaparak Yunanistan ile sürdürülen istikşafi temasların 51.sinin, 16 Mayıs 2011 tarihinde Çeşme’de gerçekleştirileceğini açıklamakla yetinmişlerdir uzun zaman önce.[39]

 

 


[1]Ali Türkşen, Kardak’ta Kahraman Hasdal’da Esir, 6. bs., Kaynak Yayınları, İstanbul, Nisan 2013, s. 33-34

[2]“Kardak’taki Gizli Gerçek 16 Yıl Sonra Ortaya Çıktı”, 14 Temmuz 2010, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/ 15314103.asp; “Botun Benzinini Kredi Kartıyla Aldık”, 14 Temmuz 2010, http://gundem.milliyet.com.tr/-botun-benzinini-kredi-kartiyla-aldik-/guncel/gundemdetay/15.07.2010/1263646/default.htm

[3]Aksu, Türk Dış Politikasında Zorlayıcı Diplomasi, İstanbul, Bağlam Yayıncılık, 2008, s. 194.

[4]Gülden Ayman, “Kardak Krizi’nin Türk-Yunan İlişkilerine Etkisi”, Foreign Policy, Vol. 1, No:2 (Yaz 1998), s. 113.

[5]Aksu, Türk Dış Politikasında Zorlayıcı Diplomasi, s. 194.

[6]Sertaç Hami Başeren, Ege Sorunları, İstanbul, TÜDAV Yayınları, 2003, s. 46-47; Aksu, Türk Dış Politikasında Zorlayıcı Diplomasi, s. 194-195; Kurumahmut, “Ege’de Egemenliği Tartışmalı Adalar Sorununun Ortaya Çıkışı”, Ege’de Temel Sorun: Egemenliği Tartışmalı Adalar, Ali Kurumahmut (Edt.), Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1998, s. 12-13. Geminin, Güllük limanına çekilmesi sırasında Türk bayrağı çeken bir Yunan gemisinin hizmetinden yararlanılmıştır.

[7]Aksu, Türk Dış Politikasında Zorlayıcı Diplomasi, s. 197.

[8]Ayman, “Kardak Krizi’nin Türk-Yunan İlişkilerine Etkisi”, s. 114.

[9]Aksu, Türk Dış Politikasında Zorlayıcı Diplomasi, s. 195.

[10]Aksu, Türk Dış Politikasında Zorlayıcı Diplomasi, s. 195.

[11]Ayın Tarihi, 28 Ocak 1996, http://www.byegm.gov.tr/ayin-tarihi2-detay.aspx?y=1996&a=1, 5 Ağustos 2010.

[12]Ayın Tarihi, 28 Ocak 1996,  http://www.byegm.gov.tr/ayin-tarihi2-detay.aspx?y=1996&a=1, 5 Ağustos 2010.

[13]Aksu, Türk Dış Politikasında Zorlayıcı Diplomasi, s. 197.

[14]Aksu, Türk Dış Politikasında Zorlayıcı Diplomasi, s. 197.

[15]Panagiotis Dimitrakis, “Intelligence for Crisis Management: The Case of the January 1996 Greek-Turkish Crisis”, European Security, Vol. 17, No: 4 (December 2008), s. 468-469.

[16]Kardak Kayalıkları Krizi sırasında Türkiye’nin iç siyasetinin gündemi hükümet kurma pazarlıklarına odaklanmıştı. Çünkü, 24 Aralık 1995 günü yapılan genel seçimler sonrası, 52. hükümetin Başbakanı olarak görev yapmakta olan Tansu Çiller, 25 Aralık 1995 günü istifasını Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e sunmuştu. Cumhurbaşkanı Demirel de Başbakan Çiller tarafından sunulan Bakanlar Kurulu'nun istifasını kabul ettiğini ve yeni hükümet kurulana kadar Bakanlar Kurulu’nun göreve devam etmesini istediğini bildirmiştir. Genel seçimlerde 135 milletvekiliyle ikinci parti olarak çıkan Doğru Yol Partisi’nin (DYP) lideri Tansu Çiller bir yandan hükümet kurma pazarlıklarıyla meşgul olurken, diğer taraftan krizi yönetmeye çalışmıştır. (Genel seçimlerde Refah Partisi 158 milletvekilliği, Anavatan Partisi 131 milletvekilliği, Demokratik Sol Parti 76 milletvekilliği, Cumhuriyet Halk Partisi 50 milletvekilliği elde edebilmişti.)

[17]Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya toplantıdaki atmosferi şöyle anlatmaktadır: “Yolda, ‘Başbakan Çiller arıyor’ dediler. Başbakan, Kardak Krizi konusunda bilgi istiyor ve görüşümü soruyordu. ‘Bu konuda ayrıntılı bilgileri Genelkurmay Başkanı’mız size verebilir, ama fikrim soruluyorsa, Kardak’ın bir Türk adası olduğunu, siyasi hazırlık ve girişimlerin de buna göre yapılması ve yürütülmesi gerektiğini söyleyebilirim’ dedim. Başbakan o gün öğleden sonra düzenlediği toplantıya yetişerek katılmamı istedi. ...Toplantının belli bir çizgi üzerinde, belli hedeflere metodik şekilde varılmasına hizmet edecek tarzda geçtiğini pek iddia edemem. Hükümetin, parlamentonun, askerin görev ve sorumluluklarının biraz birbirine girdiği, küçük büyük, yetkili yetkisiz herkesin söze girdiği bu konuşmalarda, şahinlik ithamlarının, itidalli davranma derslerinin, konunun ciddiyetini sarsan boyutlara vardığını hatırlıyorum. Bu toplantıda, Başbakan’a, hükümetin talimatı doğrultusunda Kardak’ta girişilecek her nevi askeri harekâtı başarıya ulaştırma konusunda teminat verdim. Siyasi kararın iki varsayıma dayanabileceğini, bunlardan ilkinin ‘Ada bizim değildir’ deyip her şeyden vazgeçmek, ikincisinin de ‘Ada bizimdir’ diyerek onu sonuna kadar savunmak ve oradan Yunan askerini çıkarmak olduğunu söyledim.” Bkz. Taner Baytok, Güven Erkaya, Bir Asker Bir Diplomat, İstanbul, Doğan Kitapçılık, 2001, s. 192.

[18]Ayın Tarihi, 29 Ocak 1996, http://www.byegm.gov.tr/ayin-tarihi2-detay.aspx?y=1996&a=1, 5 Ağustos 2010.

[19]Cüneyt Arcayürek, 28 Şubat’a İlk Adım, Büyüklere Masallar Küçüklere Gerçekler Dizisi, C. 9, 2. bs., Ankara, Bilgi Yayınları, 2003, s. 320-321.

[20]Ayın Tarihi, 30 Ocak 1996, http://www.byegm.gov.tr/ayin-tarihi2-detay.aspx?y=1996&a=1, 5 Ağustos 2010.

[21]Dimitrakis, “Intelligence for Crisis Management: The Case of the January 1996 Greek-Turkish Crisis”, s. 470

[22]Ayın Tarihi, 30 Ocak 1996, http://www.byegm.gov.tr/ayin-tarihi2-detay.aspx?y=1996&a=1, 5 Ağustos 2010.

[23]Dimitrakis, “Intelligence for Crisis Management: The Case of the January 1996 Greek-Turkish Crisis”, s. 466.

[24]Ayın Tarihi, 30 Ocak 1996, http://www.byegm.gov.tr/ayin-tarihi2-detay.aspx?y=1996&a=1, 5 Ağustos 2010.

[25]Ayın Tarihi, 30 Ocak 1996, http://www.byegm.gov.tr/ayin-tarihi2-detay.aspx?y=1996&a=1, 5 Ağustos 2010.

[26]Ayın Tarihi, 30 Ocak 1996, http://www.byegm.gov.tr/ayin-tarihi2-detay.aspx?y=1996&a=1, 5 Ağustos 2010.

[27]Bu görüşmenin tutanağının orijinal metni için bkz. Nur Batur, Yürekten Gülerekten Yürüdüm: Atina’da Bir Türk, Bir Gazeteci, Bir Kadın, İstanbul, Doğan Kitapçılık, Ekim 2004, s. 50.

[28]Bill Clinton, My Life, New York, Alfred A. Knopf, 2004, pp. 832-833.

[29]Batur, Yürekten Gülerekten Yürüdüm: Atina’da Bir Türk, Bir Gazeteci, Bir Kadın, s. 51-52.

[30]“Cansu Çamlıbel’in İnal Batu ile Gerçekleştirdiği Röportaj”, Elçiye Zeval Olmaz Programı, TRTTÜRK, Ağustos 2009. Programın bant kaydı şu web sitesinde yer almaktadır: http://www.vidivodo.com/366351/emekli-buyukelci-inal-batu, 5 Ağustos 2010.

[31]“Cansu Çamlıbel’in İnal Batu ile Gerçekleştirdiği Röportaj”

[32]Bu uydu fotoğrafları “Google Earth” adlı bilgisayar yazılımıyla elde edilmiştir. Fotoğrafa tarafımdan eklenen Türk ve Yunan Deniz Kuvvetlerine ait formasyonlar, Yunan televizyon kanallarından SKAI TV’nin Kardak Krizi’yle ilgili yayınlamış olduğu ve dönemin sivil ve askeri yetkilileriyle yapılan görüşmeleri ve krize ilişkin görüntüleri kapsayan programdaki temsili maketten uyarlanmıştır. 1 saat 19 dakikalık program Yunanca olduğu için, bu programdaki bilgilerden istifade edilememiştir. Programın bant kaydı için bkz. “The Imia Crisis”, SKAITV, http://folders.skai.gr/main/theme?id=151&locale=en, 5 Ağustos 2010.

[33]Arcayürek, 28 Şubat’a İlk Adım, s. 323.

[34]Arcayürek, 28 Şubat’a İlk Adım, s. 325.

[35]Bu diyaloglar, Kostas Simitis’in, Kasım 2005’te piyasaya çıkan ve iktidar yıllarını anlattığı “1996-2004: Yaratıcı bir Yunanistan İçin Siyaset” isimli kitabında yer almaktadır. Kitabın basında haber olarak yer almasıyla birlikte bu diyaloglar da basında yankı bulmuştur. Bkz. Taki Berberakis, “Simitis’in Kardak Anıları”, Milliyet, 6 Kasım 2005, http://www.milliyet.com.tr/2005/11/06/guncel/agun.html, 5 Ağustos 2010.

[36]Batur, Yürekten Gülerekten Yürüdüm: Atina’da Bir Türk, Bir Gazeteci, Bir Kadın, s. 56.

[37]Aksu, Türk Dış Politikasında Zorlayıcı Diplomasi, s. 213.

[38]“Cansu Çamlıbel’in İnal Batu ile Gerçekleştirdiği Röportaj”

[39]“Eşek Adası'na Yunanlılar Kilise Bile Yaptı”, 13 Mayıs 2011, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/ 17772947.asp; Ege Denizi’ndeki egemenliği tartışmalı ada, adacık ve kayalıklarla ilgili daha geniş bilgi için bkz. Bülent Şener, “Ege Denizi’nde Egemenliği Tartışmalı Ada, Adacık, Kayalıklar Sorunu ve Son Durum: Kardak Kayalıkları Kimin?”, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, 21 Ocak 2014, http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2014/01/21/7392/ege-denizinde-egemenligi-tartismali-ada-adacik -kayaliklar-sorunu-ve-son-durum-kardak-kayaliklari-kimin 

Doç. Dr. Bülent Şener

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display