Dünya Montrö’nün, Ankara TIR’ların Yolunu Gözlüyor

Yazan  22 Ocak 2014

Suriye’de süren iç savaşı sona erdiren kapıyı açacağı umudu ile bütün dünya Cenevre 2 toplantısının yapılacağı Montrö’ye gözlerini çevirdiği anda Suriye’de 11 bin kişinin sistematik bir işkence süreci ile öldürüldüğünü gösteren fotoğrafların ortaya çıkmasıyla yeni bir türbülans sürecine girdi. Rusya ve bazı Batılı ülkelerin, Suriye’ye siyasi istikrar getirmeyecek çatışmaların bir an önce sona ermesi için çaba sarf ederken, uzun vadeli bir psikolojik savaş operasyonu olduğu belli olan bu belgelerin ortaya çıkması süreci daha da zor hale soktu.  Ancak fotoğraflar uluslararası kamuoyuna bir rapor eşliğinde sunuldu. Bu rapor, altı uzman tarafından,  “Carter-Ruck and Co. Solicitors of London” isimli önemli bir İngiliz hukuk bürosu adına hazırlanmıştı.[1]  Daha ilginç olan bu uzman ekibe elinde fotoğraflar olan Suriyeli kamu görevlisi ile bir Ortadoğu ülkesinde görüşme görevini şirketin ortağı Cameron Doley vermişti. Doley’in Katar Emiri ile arasında geçmişte iş ilişkisi bulunmaktaydı. Doley, Katar Emiri’nin eşinin şikayeti üzerine üstlendiği dava sonucunda Azzaman isimli gazetenin ilk sayfasında tekzip yayınlatmış ve 500 bin pound tazminat kazanmıştı.[2]

Montrö görüşmeleri, yaklaşık üç yıldır savaşan tarafları ilk kez doğrudan karşı karşıya getirecek olması nedeniyle de önem taşıyor.[3] Suriye hükümeti Montrö’ye gideceğini daha önce açıklamıştı. Bununla birlikte Şam yönetimi, Cenevre-2’de sadece terör konusunun görüşülmesini istiyor. Suriye hükümeti bir süre önce Suriye muhalefetine İslamcı terör unsurlarına karşı birlikte savaşma önerisinde bulunmuştu. Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim, Moskova’da Rus mevkidaşı SergeyLavrov ile 17 Ocak’ta yaptığı görüşmenin ardından muhalefete hitaben, Suriye halkının öncelikli hedefinin terörizme karşı koymak ve onu yenilgiye uğratmak olduğunu belirtti.[4]

Montrö öncesi tarafların pozisyonları

Suriye muhalefeti ise Cenevre-2’ye ilişkin farklı tutum sergiliyor. Sahada eli kuvvetli olan gruplar konferansa katılmaya yanaşmazken, özellikle Batı’nın desteklediği bazı muhalif gruplar “devrimin prensiplerini realize etmek” için Montrö’ye gideceklerini açıkladılar. Muhaliflerin savundukları devrim prensipleri ise müzakerelerin Esad’ın yer almadığı bir Suriye geleceğine götüreceği hipotezine dayanıyor.  Suriye Ulusal Konseyi lideri Ahmet El-Cerba, Cumartesi günü yaptığı konuşmada, devrimin ilkelerini pazarlık konusu yapmaksızın konferansa katılacaklarını, müzakere masasını Esad’ın iktidardan uzaklaştırılmasını sağlayacak bir platform olarak gördüklerini belirti.[5]

Muhaliflerin bu görüşleri,  Ağustos ayında kimyasal saldırılar sonrasında gündeme gelen ABD’nin sınırlı askeri harekatını, Suriye rejimini devirecek kapsama genişletmek isteyen Ankara’nın görüşleriyle benzerlik taşıyor.[6]  Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan, “Kerry’nin açıklamalarına bakılırsa G-20 zirvesi öncesi müdahale olabilir. Müdahale 1-2 günlük değil, rejimi bırakma noktasına getirmeli” diyordu. Ancak Ankara’nın ne Esad’ın kısa sürede devrileceği öngörüsü ne de ABD’nin Suriye’ye yönelik saldırı tahmini doğru çıkmadı.

Davutoğlu, Suriyeli muhaliflerin Montrö’de düzenlenecek Cenevre-2 Konferansı’nda ilkesel hedefler peşinde olduklarının altını çizdi. Muhalefetin bugüne kadar insani yardım koridoru açılmasını beklediklerini ancak Rusya’nın taahhütlerine rağmen bu konuda ilerleme sağlanamadığını belirtti. Bakan ayrıca, gerek Rusya ve İran ile yapılan temaslarda gerekse Paris’teki hazırlık toplantısında geçici bir ateşkesin sağlanması ve varil bombalarıyla sürdürülen katliamların durdurulmasının talebinde bulunulduğunu, fakat her iki konuda da istediklerinin gerçekleşmediğini belirtti.[7]

Cenevre-2 sürecine en fazla destek veren ülkelerden olan Rusya’nın Suriye hükümetini masada müzakereye açık hale getirmeye çalıştığı, bir çeşit akıl hocalığı yaptığı anlaşılıyor. Ancak, sandığın kurulmasıyla sadece usul şartları yerine getirilmiş olsa da, demokrasinin en önemli vasıtalarından biri olan seçim yoluyla iktidara gelmiş Esad’ın,  iktidarını neden bazı kötü niyetli bölge ülkelerinin desteklediği El-Kaideci teröristler ve Batı destekli muhalefete devretmeyi kabul etmesi gerektiğini kimse açıklayamıyor. Kaldı ki Esad üç yıldır devam eden savaştan, propaganda faaliyetlerinden ve uluslararası baskılardan yorulmadığı gibi, Suriye ordusu da savaş kabiliyetini büyük ölçüde koruyor.

Suriye Ulusal Konseyi’nin barış konferansına katılması için Batılı ve Arap ülkeler tarafından yoğun baskı altında tutuldukları ileri sürüldü.[8]Bazı Batılı ülkeler, muhalifleri Montrö’ye getirmek için gerekirse yapılan yardımı sona erdirmekle tehdit edip, krizi belirli ölçüde siyasi ve diplomatik mecraya çekmeye çalışırken, Türkiye yangına körükle gitmeyi sürdürüyor. Ankara, belki de Cumhuriyet tarihinde ilk kez bölgesel siyaseti, küresel aktörlerin duruşunu ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarını sağlıklı şekilde analiz edemeyen, Batı’nın Suriye krizi konusunda tutumun değişikliğini kavrayamayan bir hükümet tarafından yönetiliyor.

Türkiye’nin Cenevre-2 Konusunda İkircikli Tutumu

Dışişleri Bakanı, mahalli seçimler öncesi Türkiye’ye çağırdığı Büyükelçileri Adana ve Antalya’da “kamu diplomasisi” kisvesi altında iç siyasete çekiyor. Bununla da yetinmeyip yolsuzluk soruşturmaları sonucunda iyice köşeye sıkışmış hükümetin bakanlarını Büyükelçilere hitap ettiriyor. Başbakan Erdoğan da hazır Büyükelçileri yakalamışken fırsatı kaçırmıyor.  17 Aralık’ta başlatılan soruşturmayı seçmen tabanına dış güçlerin komplosu olarak yansıtan Erdoğan, bu kez Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil eden sefirlerden (Büyükelçilerin görevleri konusunda yeterince bilgilendirilmediğinden olsa gerek), rüşvet, yolsuzluk, uluslararası yaptırım uygulanan kişilerle ve ülkelerle ticari ilişkiler ve yasadışı altın-para transferleri nedeniyle neredeyse suçüstü yakalanmış bakanları ve tüm bu olup bitene göz yuman, hatta teşvik eden bir hükümeti yurtdışında savunmalarını istiyor. Büyükelçilerin AKP’nin ya da hükümetin değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaşkanı’nı temsilcisi olduklarını gözden kaçırıyor.

Davutoğlu sefirlerle Adana-Mersin ekseninde yaptığı toplantılar yoluyla seçmenlerin dikkatini “kamu diplomasisi”ne çekerken, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın gözetiminde Suriye’ye silah ve mühimmat taşıyan TIR’ları yakalayan Savcıların dikkatlerini dağıtamadığı anlaşılıyor.  Daha birkaç hafta önce bölgede Suriye’ye silah ve mühimmat taşıyan TIR’lar durdurulmuş, görevini yaptığı gerekçesiyle polis müdürleri işten el çektirilmişti. Üstelik, TIR’larla sanki MİT’in kendisine ait gizli araç-gereçler taşınıyormuş gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıp,  yükler “devlet sırrı” olarak nitelendirilerek arama yapılması engellenmişti. Hatta yetkililer tarafından Türkmenlere yardım gönderilmekte olduğu iddia edilmişti. Türkiye’de “Türk” kelimesini sosyal ve ekonomik hayatın her bir noktasından kazıyan, ümmetçi ve mezhepçi bir dış politika anlayışı benimseyen hükümetin, TIR’larla Suriye’de Türkmenlere gıda yardımı yaptığı (Türkmenler bunu yalanladılar) zaten eşyanın tabiatına aykırı bir durumdu. Konuyla ilgili henüz tepkiler dinmeden, ilgili taraflar Montrö’de barış için yapılabileceklerini tartışırken, Erdoğan ve Davutoğlu  ikilisininSuriye’nin ateşine körükle gittikleri son TIR olayıyla bir kez daha ortaya çıktı.

Türkiye resmi olarak Suriye Ulusal Konseyi dışındaki unsurları desteklemediğini açıklasa da, Suriye’de El-Kaide ile bağlantılı unsurlara destek verdiği iddiaları mevcut.[9] ABD, Türkiye’yi teröre destek veren ülkeler listesine almak için kollarını sıvadığı ileri sürülüyor. Öte yandan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Türkiye’yi uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden ülke olarak BM Anlaşması’nın 41, 42 ya da 51.maddeleri doğrultusunda köşeye sıkıştırması an meselesi olduğu iddia eden çevrelerde var.

Davutoğlu Politikaları Çıkmazda

Davutoğlu’nun geçenlerde yaptığı açıklama, kafasının ne kadar karışık olduğunu, uluslararası politikanın ve Ortadoğu’nun tek başına teorik çalışmalarla anlaşılamayacağının samimi bir itirafıydı adeta. Davutoğlu, Suriye rejiminin karadan bir harekata cesaret edemediğini (Bu yorumun askerler tarafından, rejimin cesaretsizliğinden mi yoksa savaşa ilişkin bir taktik mi olduğu ayrıca tartışılmalıdır), dolayısıyla Suriye muhalefetinin mevzilerini bombaladığını, bombalamanın ardından Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) unsurlarının bombalanan yerlere girdiklerini, yani Esad rejimi ile IŞİD’in açıkça işbirliği yaptığını belirterek gelişmelerin mantıklı bir izahını arıyor.[10] Davutoğlu, 17 Aralık yolsuzluk soruşturmaları sırasında da “kime güveneceğimizi şaşırdık” diyerek herkesi şaşırtmıştı.

Davutoğlu, Suriye rejimine karşı tavır alamayanların terörü bahane ettiklerini, halbuki Suriye rejiminin terörle işbirliği yaptığının görüldüğünü, Suriye muhalefetinin iki cephede birde mücadele ettiğini, bu tablonun Cenevre öncesinde çok doğru okunması gerektiğini açıkladı.Davutoğlu’nun terörist olarak nitelendirdiği kesimlerin Esad ve destekçileri tarafından milis güçler,  rejim muhalifi olarak nitelendirdiği grupların ise karşı tarafça meşru hükümeti devirmeye çalışan teröristler olarak görülmesinin önünde engel bulunmadığını hatırlatmakta fayda var. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin herhangi bir ülke hakkında uluslararası barış ve güvenliği bozduğu gerekçesiyle yaptırım kararı almasının önünde hiçbir engel bulunmadığı, Libya örneğinde görülmüştür. Ankara’nın bu süreçte çok dikkatli davranmasında fayda var.

Esad’ın Stratejik Hedefleri

Öncelikle, Şam’ın Kuzey Irak Yönetimi ile çıkarları uyuşmayan PYD’yi destekleyerek Suriye vatandaşı Kürtlerin güvenliklerini sağladığı, dolayısıyla Kürtlerin rejime karşı silahlı mücadeleye girmesinin önünü aldığı, Esad ile ittifak yapan PYD’ye Türkiye’nin silah ve mühimmat sağladığı El-Kaideci unsurların saldırmasının bu kez hem Türkiye’yi hem de El-Kaideci unsurları bölgedeki Kürt toplumlarının gözünde düşman haline getirdiği, Şam’ın aynı anda çok sayıda düşmanla savaşamayacağı, dolayısıyla düşmanlarıyla öncelik sırasına göre mücadele ettiği,  AKP’nin Muammer Kaddafi ile Beşar Esad’ı bir gecede terk ettiği gibi ABD ve Avrupa’nın da geçmişte Irak’taki Kürtleri birçok kez yarı yolda bıraktığı, dolayısıyla ulusal çıkarların son derece dikkatli şekilde formüle edilmesi gerektiği, Suriye’de batağa saplanan, Davutoğlu’nun yeni Osmanlıcı ve mezhepçi dış politika vizyonunun, beraberinde birçok kurumu ve yöneticisini de peşinde sürüklemesimümkündür.

Türkiye, Cenevre-2 sürecinde güven vermeyen adımlar atarken, Montrö müzakereleri esasen Suriye rejiminin en büyük destekçisi Rusya ile muhalefetin arkasındaki başlıca güç olan ABD arasında geçecek. Görünürde tüm tarafların sorunun çözümüne ilişkin farklı planları ve önerileri bulunuyor. Ancak burada unutulmaması gereken, toplantının gerçekleşmesini sağlayan Moskova ve Washington’un iradesinin, Cenevre-2’nin hangi yönde ilerleyeceği konusunda belirleyici olacağıdır.

 


[1]A Report into the  credibility of certain evidence with regard to Torture  and Execution of Persons Incarcerated by the current Syrian regime, http://i2.cdn.turner.com/cnn/2014/images/01/20/syria-board.of.inquiry.doha.jan.2014.18.1.version.x.to.print..pdf

[2]http://www.carter-ruck.com/Lawyers/cv.asp?name=Cameron%20Doley&ID=7

[3]“SyrianOppositiontoAttendPeace Conference”,  http://en.ria.ru/world/20140119/186680709/Syrian-opposition-to-attend-peace-conference.html

[5]“SyrianOppositiontoAttendPeace Conference”,  http://en.ria.ru/world/20140119/186680709/Syrian-opposition-to-attend-peace-conference.html

[6]“Erdoğan:Sınırlı müdahale bize yetmez”, http://www.radikal.com.tr/politika/erdogansinirli_mudahale_bize_yetmez-1148600

[7]“Davutoğlu: Suriye'de rejim ile IŞİD işbirliği içinde”

http://www.trtturk.com.tr/haber/davutoglu-suriyede-rejim-ile-isid-isbirligi-icinde.html

[8]“SyrianOppositiontoAttendPeace Conference”,  http://en.ria.ru/world/20140119/186680709/Syrian-opposition-to-attend-peace-conference.html

[9]“Syrian opposition receives chemical weapons from Turkey”, http://voiceofrussia.com/2013_09_13/Syrian-opposition-receives-chemical-weapons-from-Turkey-8490/;  “Ankara denies accusations of providing arms to extremist groups in Syria”, http://www.hurriyetdailynews.com/ankara-denies-accusations-of-providing-arms-to-extremist-groups-in-syria.aspx?pageID=238&nID=54715&NewsCatID=352

[10]“Davutoğlu: Suriye'de rejim ile IŞİD işbirliği içinde”

http://www.trtturk.com.tr/haber/davutoglu-suriyede-rejim-ile-isid-isbirligi-icinde.html

Dr. Erhan Canikoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Rusya Slav Araştırmaları Merkezi Başkanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...