TÜRKİYE VE İRAN'IN NÜKLEER VE TERÖR ODAKLI GİRİŞİMLERİ

Ortadoğu coğrafyasında meydana gelen olaylara etkide bulunabilme yetisine sahip İran ve ve Türkiye son dönemdeki faaliyetleri ile ön plana çıkmışlardır.

7 Mart 2010 tarihinde gerçekleştirilen Irak Genel Seçimi'nin ardından devam eden hükümet kurma çalışmalarında isminden en fazla söz ettiren ülke olan İran son dönemlerde yaşanan olaylar ile birlikte gündemdeki yerini korumaya devam etmektedir. Uzunca bir süredir başta ABD yönetimi olmak üzere batı dünyası ile nükleer enerji konusunda sorun yaşayan Tahran yönetimi Brezilya ve Türkiye ile birlikte bir mutabakata varmış bulunmaktadır. 17 Mayıs Pazartesi günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinecad ve Brezilya Cumhurbaşkanı Luiz İnacio Lula'nın huzurlarında Türkiye Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu, İran Dışişleri bakanı Manuçehr Muttaki ve Brezilya Dışişleri bakanı Celso Amorim 10 maddelik bir Ortak Bildiri'nin altına imza atarak uzunca bir süredir devam eden 'nükleer krizi' neticelendirmeye çalışmışlardır. Ortak bildiriye göre Tahran yönetimi stoklarından 1200 kg. düşük zenginlikli uranyumu Türkiye'ye emanet edecek ve bunun karşılığında İran'a bir yıl içerisinde nükleer silah yapımı için daha düşük bir değer olan %20 oranında zenginleştirilmiş uranyum yakıt çubuğu teslim edilecektir. BM Güvenlik Konseyi'ndeki İran'a yönelik yeni yaptırım paketi hazırlama gayretlerinden dolayı özellikle ABD'nin bu mutabakattan tam anlamı ile memnun olmadığı anlaşılıyor ise de özellikle bölgede ABD'nin yaratmaya çalıştığı 'nükleer' başlıklı krizin bir durulma dönemine girdiği anlaşılmaktadır.

İran'ın son dönemlerde gündem yaratan hareketlerinden bir tanesi de şüphesiz Türkiye ile birlikte Irak'ın kuzeyine yönelik askeri girişimleri olmuştur. İran ile nükleer krizin neticelendirilmesi noktasında dirsek teması halinde bulunan Türkiye özellikle bahar aylarının gelmesi ile birlikte artış eğilimi gösteren Irak'ın kuzeyi kaynaklı terör hareketlerini etkisiz hale getirmek amacıyla Irak'ın kuzeyindeki belli başlı bazı bölgelere hava harekatı düzenlemiştir. İran ise Mayıs ayı başlarında 5 PJAK üyesini çeşitli kentlerde düzenlenen bombalama eylemlerine karıştıkları suçlaması ile idam etmiştir. Bunun ardından Kürt unsurların yoğun olarak yaşadığı kimi kentlerde çok büyük çaplı protesto olayları gerçekleşmiş ve yer yer çatışmalar yaşanmıştır. Tahran yönetimi de bu durum karşısında çeşitli kentlerde operasyonlar düzenleyerek çok sayıda PJAK üyesini öldürmüş ve ardından da bazı üyelerin Irak'ın kuzeyine sızdığı ve mevzilendiği iddiası ile özellikle Erbil vilayetinin İran sınırında bulunan Soran kentinin çeşitli kısımlarına yönelik bombardıman gerçekleştirmiştir.

Gerek Türkiye gerekse de İran'ın gerçekleştirmiş olduğu bu askeri harekatlara karşı Bölgesel Kürt Yönetimi'nden kınama mesajları yayınlanmıştır. Kınama mesajlarının yanında farklı bir söylem olarak ön plana çıkan şey Bölgesel Kürt Yönetimi Peşmerge İşleri Bakanlığı sözcüsü Cabbar Yaver'in açıklamaları olmuştur. Yaver bu harekatları kınamasının yanında Irak merkezi yönetiminin hiçbir şekilde sesini çıkarmadığını belirterek anayasal olarak Irak'ın sınırlarının korunmasının merkezi yönetimin bir görevi olduğunun altını çizmiştir.

Yukarıda da belirtildiği üzere Türkiye ve İran'ın yakın zaman aralıklarıyla Irak'ın kuzeyine gerçekleştirdikleri bu askeri harekatlar Irak'taki hükümet kurma çalışmaları odaklı siyasi gelişmeler noktasında dolaylı yoldan birbiriyle nüfuz mücadelesi içinde bulunan bu iki ülkenin nükleer kriz meselesinde olduğu gibi terör odaklı meselelerde de birbiri ile uyumlu girişimlerde bulunabilme yeteneğine sahip olduklarına işaret etmektedir. Her iki ülkenin de Bölgesel Kürt Yönetimi ile ilişkilerinin seyrinin daha çok siyasi, ekonomik ve sosyal konularda yoğunluk kazandığı bir dönemde cereyan eden bu askeri hareketlenme yine her iki ülkenin iç huzurunu bozucu Irak'ın kuzeyi kaynaklı faaliyetlere müsaade etmeyeceklerini göstermektedir. Böylesi bir tutum da ''Türkiye'nin geleceğe yönelik dış politika stratejisinin güç merkezleri ile ilişkilerin alternatifli tarzda yeniden düzenlenmesi ve uzun dönemli kültürel, ekonomik ve siyasi bağların sağlamlaştırıldığı bir hinterland oluşturulması'' şeklinde tasvir eden Türk Dışişleri bakanı Ahmet Davutoğlu'nun bu savının tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Irak kaynaklı yaşanan gelişmelerde edilgen konuma düşmüş görüntüsü çizen ABD yönetiminin veya Irak'tan ziyade Afganistan'ı dış politikasının ana gündem maddesi haline getiren Obama yönetiminin Irak'a yönelik tutumunun kodları bölge ile ilgilenen tüm taraflarca algılanmaya çalışılırken Türkiye ve İran'ın Irak özelinde Ortadoğu coğrafyasına yönelik gerçekleştirdikleri dış politik yaklaşımlarının nasıl bir seyir izleyeceği ve nasıl neticeleneceği bölgenin geleceği açısından son derece büyük bir öneme sahip bir vakıa olarak karşımıza çıkmaktadır.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display